Bir Güçlenme Alanı Olarak Cami Cemiyetleri, Potansiyeller, Sorunlar ve Çözümler
Batı Avrupa’daki binlerce cami, Müslüman bireylerin kendilerini yeniden “özne” olarak hissedebilecekleri “güçlenme” (Empowerment) alanları olarak görülebilir. Bu büyük potansiyelin yanı sıra cemiyetler Müslümanları “güçsüzleştiren” alanlara da dönüşebiliyor. Cami cemiyetlerindeki potansiyeli, sorunları ve çözüm yollarını cemiyet çalışmalarında aktif üç Müslüman’la konuştuk.
Kişinin kendi kimliğinin sorgulanmadığı, ayrımcılık tecrübesini ya da üzgünlük ve mutluluklarını rahatça ortaya koyabileceği, “kendisi” olabileceği yerlere “güçlenme alanları” (Alm. “Empowermenträume”) deniliyor. Müslümanların kendi kimlikleriyle var olabildiği camiler de bu yönüyle “güçlenme alanları” olarak görülebilir. Peki cami cemiyetlerinde “güçlenme” konusunda hangi potansiyeller söz konusu? Ve cami cemiyetleri Müslüman bireyleri hangi durumlarda güçsüzleştiriyor?
Özne Pozisyonu Edinmenin Gücü
Fudul Derneğinde çalışan Ümmü Gülsüm Güre, İslami cemiyet çalışmalarında senelerce aktif olmuş genç bir kadın. Yüksek lisansını eğitim bilimleri alanında yapan Güre’ye göre cami cemiyetleri “güçlenme” anlamında çok büyük bir potansiyele sahip: “Tek başına olduğunda bir temsil gücün yok. Ama caminin kadınlar gençlik başkanı olarak bir kuruma gittiğinde, temsil ettiğin kitleden aldığın bir güç var. Bir kurumla iletişime geçtiğinde, ‘Ben, benim gibi bu konudan mustarip olan insanlar adına konuşuyorum.’ diyor ve özne pozisyonu ediniyorsun. Bu çok güçlendirici bir süreç.
Uzun seneler cami cemiyetlerinde gençlik çalışmalarının içerisinde yer alan ve öğretmenlik eğitimi alan Ahsen Büşra Güneştepe’ye göre de camiler, genç Müslümanların içlerindeki cevherleri ortaya çıkarabilecekleri mekânlar: “Toplum namına çalışmak, bir artı değer üretmek gibi hedeflere ilerleyen gençler kendi kabiliyetlerini fark ediyorlar. Camide yaptığı çalışmalarla pozitif dönüşüm sağlayan bir genç, kendine/kendi kabiliyetlerine inanmaya başlıyor. ‘Bu hayatta bir şeyleri değiştirebilirim’ inanışı onları güçlendiriyor.”
Güneştepe’ye göre camilerdeki güçlenme, daha ziyade manevi bir boyuta sahip: “Camide yaptığınız hizmet neticesinde hissettiğiniz güçlenmenin Rabbimizden geldiğine inanıyorum. Ortaya koyduğunuz çalışmanın neticesinde ummadığınız anda Allah Teala’nın size yardım ulaştırması, buradaki saf niyetle alakalı. Bu durumda ‘güçlenme’ ya da ‘empowerment’ dediğimiz şey, Rabbimizin bir nasibi.”
Camide Kadınların Güçlenmesi: “Yalnız Değilim”
Camilerde bilhassa kadınlar açısından güçlenme süreçleri ise daha çeşitli ve katmanlı. Özellikle “ithal gelin” olarak bilinen ve dil konusunda zayıf olan kadınlar için camiler kendilerini “yabancı” hissetmeyecekleri alanlar sunuyor. Bunun yanında eğitimli olsun olmasın, camilerdeki gönüllü çalışmalar herkese açık ve bu çalışmaları yürütenler, kendi yeteneklerini ortaya çıkartabiliyorlar. Bu durum başta kadınları olmak üzere Müslüman cemaati güçlendiriyor.
Ümmü Gülsüm Güre de camilerin “kadın güçlenmesi”ne sunduğu katkıda hemfikir: “Camide kadının İslam’daki rolünden bahseden bir seminer düzenlenmişti. Orada Müslüman kadınların ekonomik ve siyasi alanlarda nasıl aktif olabileceği tarihten örneklerle anlatılmıştı. Bu seminer benim için bir dönüm noktasıydı. Dinî kimliğimi, sosyal yaşamda beni aktive edecek bir unsur olarak görmüş ve kendimi çok güçlü hissetmiştim.”
Ümmü Gülsüm Hanım’a göre camide başörtülü kadınların sadece bir araya gelmesi bile başlı başına güçlendirici bir deneyim: “Bazen başörtülü Müslüman bir kadın olarak bu hayatta kendinizi çok yalnız hissediyorsunuz. Camiye gittiğinizde sizinle aynı yolda yürüyen, size çok benzeyen insanlar görüyorsunuz. ‘Yalnız değilim’ hissi sizi güçlendiriyor.”
Ahsen Büşra Güneştepe ise camilerdeki mentörlük çalışmalarına değiniyor: “Benim için en güçlendirici ortamlar, ev sohbetleri oldu. Camideki sohbetlerde çay içerken o hafta okulda yaşadığımız zorlukları dile getiriyorduk. Yaşça büyük ablalar bu yoldan geçmiş kişiler olarak bize rehberlik ediyorlardı. Bu toplumda alabileceğim yeri anlama sürecinde bu rehberlik çok etkili olmuştur. En basitinden üniversitede namaz kılmak gibi konularda, bizden önce bu sorunları yaşayıp bize yol gösteren insanlar vardı. ‘Başörtülü olabilirim, dinî değerlerime sahip çıkabilirim. Aynı zamanda üniversitemi okuyup iş sahibi de olabilirim.’ inancını camideki faaliyetlerde görebiliyor ve genç kadınlar olarak kendimizi güçlü hissediyorduk.”
“Güvenli Alan” Olarak Cami Cemiyetleri
Camiler yalnızca ibadet imkânı değil; aile, kişisel gelişim ve eğitim gibi birçok çalışmayı da sunuyor. Bu faaliyetlerde Müslüman cemaat “kendisini anlayabilecek ve sorunlarına çözüm üretebilecek” alanları kendi eliyle oluşturmuş oluyor.
Buradaki “safe space”, yani “güvenli alan” özelliği Müslümanlar için güçlendirici bir etkiye sahip. Çok farklı etnik kökenden, mezhepten, ideolojiden, sosyalizasyondan insanlar camide, “Neden başörtüsü takıyorsun? Neden oruç tutuyorsun?” gibi sorulara maruz kalmadan bir araya gelebiliyorlar.
Ümmü Gülsüm Hanım’a göre de camilerde kimse bir diğerine Müslüman olmakla sanki çok sıra dışı bir şey yapıyormuş gibi bakmıyor: “Örneğin evlilik hakkında bir seminer yaptığımızda, cinsellikle ilgili bir soru yöneltildiğinde kimse bu soruyu garipsemiyor. Çünkü bu tarz mahrem konularla ilgili camideki birçok insan, benzer anlam dünyalarına sahip. Bu tarz bir ortamda, merak ettikleri konular hakkında konuşurken kendilerini daha güvende hissediyorlar. Bu konular hakkında yargılanmadan ya da garipsenmeden rahatça konuşabiliyorlar.”
Camilerde Güçsüzleşmek de Mümkün
Camilerin bu güçlenme potansiyelini ele alırken açılması gereken bir parantez de var: Her ne kadar camiler çok yüksek potansiyeller barındırsa da “güçlenme” konusunda kayıtsız şartsız destek sunan mekânlar değiller. Birçok camide güçlenmenin tam tersi olarak “güçsüzleştiren” faktörler de görülebiliyor.
Camideki yönetim süreçlerinde bir istişare zemini olmadığında da Müslüman cemaat için “güçlenme”den bahsetmek mümkün değil.
Ümmü Gülsüm Hanım da camilerdeki güçlenme potansiyelinin gerçekleşemediği yerlere dikkat çekiyor: “Proje fikriyle gelen bir gence cami yönetimi, ‘Ne gerek var şimdi?’ diyebiliyor. Genç Müslümanlar camilerde bazı şeyleri harekete geçirmek istediğinde, ‘İhtiyacımız yok, daha önemli konularımız var.’ gibi gerekçelerle geri itilebiliyorlar. Müslüman gençler kendi yapılarında ilerleyemediğinde, bu onları güçsüzleştiren bir deneyim oluyor.”
Aynı Göz Hizasında Yönetim Modelleri Kurmak
Bazı camilerde gençlerin ve kadınların kararlara dâhil edilmesinde zorluk yaşanabiliyor. Ümmü Gülsüm Hanım, “Camilerde kararları birlikte almak, aynı göz hizasında yönetim modelleri kurmak, gençlerin, kadınların, çocukların, yaşlıların, engellerin temsiliyetini arttırmak gibi çözümlere ihtiyacımız var. Müslüman genç bir kadın bir cami idarecisine sağlam bir proje fikriyle geldiğinde bunu hayata geçirebilmesi için ‘savaşması’ değil, teşvik edilmesi gerek.” ifadelerinde bulunuyor.
Ahsen Büşra Güneştepe ise, camilerde Müslümanları güçsüzleştirebilecek tutumlar karşısında uyarıyor: “Camilerde aktif olan gönüllüler olarak kendimize şu soruları sormalıyız: Bizim camilerimiz herkese gerçekten açık mı? Yoksa sadece belli insanları güçlendirip, diğerlerini güçsüzleştiriyor muyuz? Mesela başörtü takmayan genç kadınlar için camilerimiz ne kadar güçlendirici? Standart bir cami üyesine benzemediğini varsaydığımız bir gence kollarımızı ne kadar açıyoruz?” Güneştepe bunun da ötesine gidip can alıcı soruyu soruyor: “Müslümanları güçlendirmek bizim için gerçekten bir hedef mi? Ve biz camilerimizde birilerini güçsüzleştirdiğimizde neleri kaybediyoruz? Bunları sürekli gözden geçirmek zorundayız.”
“Varsın Çatılarımız Eski Olsun Ama Camilerimiz İnsanla Dolu Olsun”
IGMG Düsseldorf Bölgesi Kurumsal İletişim ve Dış İlişkiler Başkanı Kerim Işık, aynı zamanda Willich’teki caminin de eski başkanı. Cemiyetlerde güçsüzleştirici yaklaşımlara dair eleştirilere hak veriyor Işık, fakat bunun nedenleriyle alakalı bir itirazı da var: “Birçok camide inşaat projeleri var. Böyle yerlerde cemiyet başkanının üzerine çok yük bindiği için başkanın odak noktası, ‘İnşaatı bitireyim, krediyi tamamlayayım, bütün borçlarımızı kapatayım.’ oluyor. Şube başkanı hem inşaatın yoğunluğu hem de bu sürecin manevi yükünden dolayı kendisine iletilen projeleri ya da istişareyi öncelikli göremeyebiliyor.”
Bunun dışında cemiyet başkanları, cemaat içerisinden kendilerine iletilen ve çoğu zaman birbiriyle de çelişebilen talep ve beklentileri yönetmek konusunda zorlanabiliyor. Örneğin gençler bir çalışmada ısrarcı olurken, cemaatten başka insanlar bu projelere karşı çıkabiliyor. Bu durumlarda cemiyet başkanlarına yönelik eğitimler de önem kazanıyor. Işık bu durumu şöyle anlatıyor: “Cemiyet başkanları bir yöneticinin nasıl olması gerektiğiyle ilgili eğitimlere ihtiyaç duyuyorlar. Nasıl başkanlık yapılmalı, diğerlerini kararlara nasıl dâhil etmeli, daha katılımcı bir cemiyeti nasıl inşa etmeli konusunda eğitimlere gereksinim var. Bu konuda cemiyet idarecilerinin vizyonu belirleyici. Dar perspektiften bakan yöneticiye genç istediği kadar proje getirsin, o dar vizyonda ilerlemek mümkün olmayabiliyor.”
Kadınların ve gençlerin katılımıyla ilgili eleştirilere katılan Işık, şöyle devam ediyor: “Kadınları ‘lahmacun grubu’ olarak gören camiler var. Kadınların yalnızca camiye para getirecek aktivitelerde değerli görülmesi, fakat karar mekanizmalarına dâhil edilmemesi kadın cemaatte tepkiyle karşılanıyor.”
Bu yönde Işık’ın çağrısı ise net: “Camilerimizde binaya değil, insana yatırımı daima göz önünde tutmalıyız. Varsın camilerimizin çatısı eski olsun, ama içi insan dolu olsun. Camide güçlendirilmiş, kendisini kabul edilmiş gören insan, o çatıyı zaten tamamlar.”