'Dosya: "Avrupa'da Yoksulluk"'

Tasavvufi Açıdan Yoksulluk ve Yoksullara Yaklaşım

Yoksulluk ve yoksullukla mücadele tüm dünyanın gündeminde. Peki, tasavvufun yoksulluğa bakış açısı nedir? Tasavvuf yoksulluğa ve yoksullara yönelik nasıl bir tutum ön görmektedir?

Fotoğraf: Shutterstock.com | Değişiklikler: Perspektif

Yoksulluk ve yoksullara yönelik muamele, önemi her geçen gün artan, oldukça güncel bir konu. Bu önemli konuyu spesifik bir bakış açısıyla ele almak ve tasavvufun özgün İslami ve manevi perspektifinden değerlendirmek, meseleye farklı bir bakış açısı ve duyarlılık getirebilir.

Öncelikle tasavvuf hakkında birkaç şey söyleyelim: İslam’ın mistik-ruhani boyutunu ve geleneğini temsil eden tasavvuf, inanan Müslümanların sosyal davranışları üzerinde büyük bir etkiye sahip olmuş ve olmaya da devam etmektedir.[1]Tasavvuf öğretileri ve uygulamaları yüzyıllardır Müslümanların dinî hayatını şekillendirmiştir.[2] Yol ve ilim olarak tasavvufun en önemli unsuru, manevi makamların ve hâllerin öğretilmesidir.[3] Tasavvuf yoluna girenler, deneyimli ve güvenilir bir üstadın (şeyh) yardımıyla bu yoldan geçmelidir. Manevi arınma, erdem için çabalama ve kişinin karakterini mükemmelleştirme bunda son derece önemli bir rol oynar. Yoksulluk (Arapça “fakr”), sufizmin erdem doktrininin temel kategorisini temsil eder.

Yoksulluğun Tasavvuftaki Anlamları

Her şeyden önce bu noktada, tasavvufi açıdan yoksulluğun en az iki farklı anlamı veya iki farklı boyutu olduğunu vurgulamakta fayda var: Toplumsal yoksulluk (1) ve bu kavramın manevi boyutuyla ilişkilendirilen terakki etmiş yoksulluk (2). Tasavvuf, iki seviye veya boyut açısından tam bir yoksulluk anlayışı öğretisine sahiptir. Zira tasavvuf, toplumsal ve sosyal bir sorun olarak yoksulluğa karşı ahlak ve davranışın nasıl geliştirileceğini öğretir. Ancak manevi bir mesele olarak görülen yoksulluk açısından bu erdemi geliştirmek için çeşitli yöntem ve teknikler de öğretir. Tasavvuf açısından bakıldığında, bir yandan “tasavvuf yolunun manevi bir durağı” anlamındaki yoksulluktan, diğer yandan da “toplumsal bir gerçeklik” olarak yoksulluktan söz edilebilir. Mutasavvıf muharrirler, eserlerinde ve öğretilerinde yoksulluğun bu iki farklı anlamına atıfta bulunurlar.

Sufiler, İslam mutasavvıfları ve Allah’ı arayanlar için, ezoterik anlamda yoksulluk, Allah’a giden yolda bir “durak” anlamına gelir. Dolayısıyla yoksulluk kendi başına bir amaç değil, Allah’a yaklaşmanın bir aracıdır. O hâlde manevi anlamda yoksulluk, sufiyi nihai hedefe götürmeyi amaçlayan “inzivai bir tutum”dur. Ve yoksulluk öncelikle çileci bir tutum olduğu için, gerekçesini sorgulasa bile “açıkça zenginliğin karşısında yer almaz.”[4]

Bu bağlamda, “yoksulluk” terimi çok özel bir bakış açısıyla, yani mutasavvıfların pratik-ruhani yolunun temel bir unsurunu temsil eden “züht” makamı olarak ele alınmalıdır. Büyük tasavvuf âlimi Ebû Nasr Serrâc da (ö. 988) eserinde yoksulluğun tasavvufi yolda asil bir durak olduğunu belirtmiştir. Serrâc bu anlamda büyük üstat İbrahim el-Havvâs’ın, yoksulluğun bir dizi güzel şeref ve yüksek nitelikleri kapsadığını belirten ifadesine atıfta bulunur. Bu anlamda yoksulluk, aza kanaat ve tevazu anlamında, “Asaletin cübbesi, Allah tarafından gönderilenlerin elbisesi, iyilerin cübbesi, takvanın zirvesi, müminin süsü, anlayış sahibinin ganimeti, münzevilerin isteği, itaatkârların kalesi ve günahkârların zindanıdır.”[5]

Tasavvufun Sosyal Yoksulluğa Yaklaşımı

Burada yoksulluğun yukarıda açıklanan anlamda dindarlığın ve erdemin arzu edilen bir niteliği olarak övüldüğünü vurgulamaya gerek yoktur. Mutasavvıfların bahsettiği fakirlik; olgunlaştırılmış, erdemli tevazu, fedakârlık yapabilme ve maddi metalardan içsel bağımsızlık ile ulaşılan bir fakirliktir. Dolayısıyla İslam maneviyatı bağlamında yoksulluk, öncelikle nefsin disiplini, dindarlık ve din ahlakının bir ifadesi olarak işlev görür.[6] Bu anlamda burada sosyal yoksulluk değil, Allah karşısındaki yoksulluk kastedilmektedir: Sufi, Allah’a asla doyamayan, her zaman Allah’a muhtaç olan kimsedir.

Ancak daha önce de belirtildiği gibi, tasavvuf aynı zamanda somut sosyal yoksulluğu da ele alır. Tasavvuf âlimleri fakirlerle doğru, adil ve özellikle merhametli bir ilişki içinde olunması gerektiğini vurgular. Burada da Kur’ân’ı Kerim’e ve Hz. Peygamber’in sözlerine yapılan atıflar önemli rol oynar. Bu anlamda sufi yazarlar, fakirlere karşı sevgi dolu ve saygılı muameleyi vurgulayan hadislere başvurur. Zira Allah Resulü, fakir sevgisinin “cennetin anahtarı” olduğuna dikkat çekmiştir.[7] Dolayısıyla yoksullarla kurulan iyi, yumuşak ve müsamahalı bir ilişki, İslam’da kollektif din ahlakının belirleyici unsurlarından biri olarak görülebilir.

Yoksulluğa karşı duyarlılık ve yoksulların hâlinden anlamak peygamberlik ruhunun iki özelliğidir. Zira şöyle ifade edilmektedir: “Allah Musa’ya dedi ki: Fakirleri gördüğün zaman, (tıpkı) zenginlere sorduğun gibi onlara (neye ihtiyaçları olduğunu) sor. Eğer bunu yapmazsan sana öğrettiğim her şeyi göm!”[8] Bu söze göre fakirliğe karşı duyarlılık ve fakirlere karşı nazik ve kibar olunması, Allah’ın verdiği ilimden bile daha kıymetlidir. Bağdatlı ünlü mutasavvıf Cüneyd-i Bağdâdî’nin de (ö. 910) bu manada şöyle bir öğretisi bulunmaktadır: “Eğer bir fakirle karşılaşırsan, ona bilgelikle değil, yumuşaklıkla davran!”[9] Zira yumuşak davranış fakirin güvenini kazanır, bilgelik ise onu yabancılaştırır. Fakirlere karşı aşağılayıcı bir tutum içinde olunmamalı, onlar hor görülmemelidir. Onlara eşit bir zeminde şefkatle, yumuşaklıkla ve nezaketle davranılmalıdır. Ancak bunlar sadece adil bir ilişkiyi aşan karakter özellikleri ve ahlaki niteliklerdir. Fakire muamelede sadece adalet değil, yumuşak huyluluk, iyilik ve merhamet de emredilir. Bu bağlamda yoksullara yönelik tasavvuf anlayışı şefkat ve diğerkâmlık ahlakına dayalıdır.

Empatiyle Dostça Yaklaşmak

Bu yazı kapsamında bahsedilen ifadeler ve düşünceler, tasavvufun İslami-manevi bakış açısından “yoksulluk” motifinin konumunun ve anlamının açıklanması için yeterlidir. Tasavvufta yoksulluğun öncelikle zühdî ve erdemli bir yol olarak dindarlar için ideal bir yaşam biçimi olarak görüldüğü anlaşılmalıdır.[10] Bu, yoksulluk içinde yaşamak değil, daha çok öz disiplin ve feragat yoluyla ruhsal saflığa ve sonuç olarak Allah’a yakın olmaya ulaşmak anlamına gelir. Fakat öte yandan yoksulluk toplumsal bir gerçeklik olarak da ele alınır. Yoksullara sadece adaletle değil, bunun da ötesinde empati içinde ve dostça bir muamele sunulmaktadır.

Bu noktada, tasavvufta övülen fakirliğin toplumsal fakirlik değil, Allah’ın huzurunda olan fakirlik yani tevazu, manevi temizlik ve Allah’a muhtaçlık hâli olduğunu bir kez daha vurgulamak isterim. Öte yandan sufiler, toplumsal yoksulluğu yalnızca yoksullara düzenli olarak sadaka vererek değil, aynı zamanda ve her şeyden önce varoluşsal dayanışmalarıyla hafifletmeye çalışmışlardır. Bu arka plana dayanarak, tasavvuf öğretisi ve uygulamasında kök salmış olan İslami manevi-dinî mirasın, yoksulluk ve yoksullara muamele konusunda önemli bir rol oynadığı sonucuna varılabilir.

Dipnotlar
[1] Bkz. Hajatpour, Reza, „Armut aus der Sicht des Sufismus“. Armut und Gerechtigkeit: Christliche und islamische Perspektiven. Hrsg. v. C. Ströbele, A. Middelbeck-Varwick, A. Dziri und M. Tatari. Verlag Friedrich Pustet, Regensburg 2016, S. 124.
[2] Bkz. Hajatpour, S. 124.
[3] Bkz. Al-Daghistani, Raid, Epistemologie des Herzens: Erkenntnisaspekte der islamischen Mystik. Köln 2018.
[4] Bkz. Hajatpour, S. 124.
[5] Serrâc şu eserden alıntıdır: Gramlich, Richard, Islamische Mystik: Sufische Texte aus zehn Jahrhunderten. W. Kohlhammer, Stuttgart – Berlin – Köln JAHR, S. XX.
[6] Bu arka planda, büyük âlim Ömer es-Sühreverdî (ö. 1191), çilecilik ile insanın maddiyattan vazgeçme yeteneğini gösterdiğini, oysa yoksullukla ister dışsal ister içsel anlamda meta varlığından tamamen özgürleştiğini belirtir. (Bkz. Hajatpour, S. 128).
[7] Bkz. Kuşeyrî, Das Sendschreiben al-Qušayrīs über das Sufitum, S. 373.
[8] Kuşeyrî, Das Sendschreiben al-Qušayrīs über das Sufitum, S. 375.
[9] Kuşeyrî, Das Sendschreiben al-Qušayrīs über das Sufitum, S. 379.
[10] Bkz. Hajatpour, S. 134.

Dr. Raid Al-Daghistani

Dr. Raid Al-Daghistani, Münster Üniversitesi İslam İlahiyat Merkezinde araştırma görevlisidir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler