FORIF ve CFCM: İki Yol İki Kurumsal Aktör
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Fransa İslam Konseyi’ni (CFCM) sonlandırma kararını açıkladı. Peki İslami kuruluşların bu veya diğer çatı kuruluşlarda temsil ihtiyacı ne anlama geliyor? Geçmişte yara almış CFCM gelecekte geniş katılımlı bir temsil kurumu olabilecek mi?
Kısa adı FORIF (Fr. “Forum de l’islam de France”) olan Fransa İslam’ı Forumu, şubat ayında ikinci zirvesini gerçekleştirdi. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron zirvede yaptığı konuşmada Fransa İslam Konseyi’ni (CFCM) sonlandırmayı kararlaştırdığını açıkladı. Bu açıklama her ne kadar yeni bir gelişme olarak algılansa da aslında yeni bir tutumun kamuoyuyla paylaşılması değil, zaten bilinenin ve uygulamada var olanın tekrar hatırlatılmasıydı. Fransız İçişleri Bakanı Darmanin de geçmişte Macron’un açıklamasına benzer bir şekilde CFCM’in işlevini yitirdiği anlamına gelen demeçler vermişti.
Hatırlanacağı üzere bundan yaklaşık bir yıl önce FORIF ilk toplantısını yapmıştı. Öncesinde -Nicolas Sarkozy döneminde yine iktidarın yönlendirmesiyle kurulan- CFCM İmamlar Şartnamesi krizinde ikiye bölünmüştü. Bu bölünme devlet açısından bir bakıma bir ders niteliği taşıyordu. Zira CFCM’in aslında ne kadar kırılgan bir yapı olduğu ortaya çıkmıştı. Fransa, ülkede yaşayan Müslümanların meseleleriyle ilgili takip edilecek siyasette nasıl bir mecranın olması gerektiğiyle ilgili alternatif arayışında Almanya tecrübesini inceledi.
Almanya’daki Alman İslam Konferansı (DIK) başlangıçta çokça tartışılan, farklı aşamalardan geçip konferans bünyesinde birçok katılımcıyla birçok konuyu ele alan ve değişik iktidar dönemlerinde de devam eden dinamik bir yapı olarak varlığını gösterdi. Kuruluşundan yaklaşık 17 yıl sonra bugün İçişleri Bakanlığı bünyesinde personeli, ofisi ve bütçesiyle kurumsallaşmış ve çalışmalarını yürüten, dolayısıyla tamamen görevdeki hükûmetin yönetiminde olan bir aktör olarak yer alıyor. Bu örnek dikkate alınarak Alman İslam Konferansı’nın Fransa’ya uyarlanmasına karar verildi. Böylelikle FORIF kurulmuş, Fransa iç politikasında yürütülecek olan İslam siyaseti alanı devletin uhdesinde olan bir mekanizmaya aktarılmış oldu.
Laikliğin Unutulduğu Bir Süreç
Dikkat edilirse hem Almanya’da hem Fransa’da sekülerlik ve laiklik ilkelerinin neredeyse hiç gündeme gelmediği bir süreç işliyor. Her iki ülkede de devletin seküler-laik vasfına dikkat çekilerek yapılanların bu vasfa aykırı olduğu düşüncesi ağırlık kazanmadı. STK veya akademisyen kanadından bu yönde eleştiriler yapılmış olsa da bunlar cılız kaldı. Bunun aksine kamuoyunda, iktidarın bir dinî azınlığın meselelerini şekillendirme girişimlerini normal karşılayan hâkim bir görüş söz konusu.
Bunun sebeplerinden bir tanesi yaşananların ana hatlarıyla Avrupa coğrafyasında moderniteye doğru akan din-devlet ilişkileri tarihiyle örtüşür olması olabilir. Bu tarihî akışın geldiği son nokta olan günümüzde örneğin Katolik veya Protestan Kilisesi söz konusu olduğunda devlet ile kilise arasında mutlak bir ayrımın olmadığı bir gerçek. Her bir kilise iç işlerinde “özgür” olmakla birlikte kurulu anayasal düzen içerisinde devlete “tabi” olmuş durumda. Bununla birlikte Müslüman kesimin meselelerinin aynı zamanda güvenlik, sosyal ve entegrasyon politikaları açısından ele alındığı da ortada. Bu da bu girişimlerin dinî alana müdahale olarak algılanmamasında bir başka sebep olabilir.
Sivil Kanatta Geçiş Süreci
Almanya ve Fransa’daki bu gelişmeler anayasal düzen içerisinde Müslümanların meselelerinin nasıl bir yapı içerisinde yer alacağı sorusunun devlet kurumları ve yöneticileri için hayati bir soru olduğunu gösteriyor. Almanya 17 yıllık bir süreci geride bırakırken Fransa’da Macron ile birlikte yeni bir süreç başlamış durumda. Hükûmet kanadı kendi yolunu yeniden dizayn ederken nasıl bir yöntem izleyeceğini ortaya koyuyor. Bu gidişatla ilgili sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek için masanın diğer tarafında duran sivil aktörlerin, yani İslami kuruluşların ne yaptığına bakmaya da ihtiyaç var. Bu tarafın atacağı adımlar da ülkenin geleceğinde Müslümanların kurumsal varlığı açısından önem taşıyor.
Hükûmet kanadı nasıl ki kendi yoluna gidiyorsa geniş tabanlı İslami cemaatler kanadı da kendi yolunu seçmiş durumda. Öncelikle Cezayir, Fas veya Türkiye’den göç eden Müslümanların oluşturduğu dinî kuruluşlarda temsil görevinde yer alan bazı kişilerin FORIF zirvesine uzman kişi olarak davet edildiğini ifade etmek gerekir. Ayrıca İmamlar Şartnamesi krizinin açtığı bölünmenin yarası hâlâ taze. Bu krizle birlikte Cumhurbaşkanı’nın CFCM’in bittiği yönündeki açıklamalarına katılarak CFCM’den ayrılan kuruluşlar bu tutumlarını sürdürüyor.
Bunlarla birlikte -her ne kadar Fransa Cumhurbaşkanı bu cemaatlerin üye olarak yer aldığı CFCM’in işlevini yitirdiğini, kurumun kapandığını beyan etse de- CFCM üyeliğini devam ettiren cemaatlerin temsilcileri CFCM’in varlığını sürdürmesinin bir ihtiyaç olduğu üzerinde duruyorlar. Bu nedenle de CFCM’in genel kurulunu yaparak yeni bir yapılanmaya gitme çabasını gösteriyorlar. Buna gerçekten gerek var mı? Hükûmetin şekillendirmeye çalıştığı bir alanda CFCM varlık gösterebilir mi? Yoksa devlet ile CFCM arasında daimî bir gerilim mi oluşur?
“Sapla samanı karıştırmamak” deyimiyle meselenin nasıl görülmesi gerektiğine işaret edebiliriz. Hükûmetin yaptığı veya yapmak istediğiyle sivil toplumun attığı adımları kategorik olarak aynı kefene koymamak şart. Zira iki alanın işlevi birbirinden farklılık arz ediyor. Yazımızın ilk bölümünde FORIF’in hükûmet açısından niçin kurulduğuna ilişkin kısa yorumları paylaştık. Şimdi de İslami kuruluşların ortak çatısı olan bir yapının niçin devam etmesi gerektiğine değinebiliriz.
Bir İhtiyaç: Sivil Temsil Kurumu
Malum, çatı kuruluşları modeli sadece dinî alanda uygulanan bir model değil. Bir ülkede ekonomik, sosyal, kültürel veya toplumsal alanlarında çalışmalar yürüten aktör veya kuruluşların üye oldukları üst çatı kuruluşu söz konusudur. Bu çatı kuruluşları üyelerinin konularını, çıkarlarını, çalışmalarını kamuoyunda üçüncü taraflara karşı temsil eden, onlar arasında bilgi alışverişi ve iş birliğini sağlayan kuruluşlardır. Bunlardan bazıları devlet destekli bazıları tamamen sivildir.
Dolayısıyla Fransa’daki İslami kuruluşların da üye oldukları ve böylelikle onları temsil eden bir çatı kuruluşuna ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyaç aslında siyasi gidişattan bağımsız bir şekilde Fransa Müslümanlarının bugünü ve gelecekleri açısından mevcuttur. Gerek Müslümanları ilgilendiren gelişmelerle ilgili gerekse de bazı dinî meselelerde ortak görüşmelerin yapılması gerekebilir. Kamuoyunda bazı konularda İslam fıkhı ve inancının ne dediğinin hatırlatılmasını gerekli kılan gelişmeler yaşanabilir. Yine ortak hareket edilmesi beklenen olaylar cereyan edebilir. Müslüman kitlenin bazı dinî konulardaki ihtiyaçlarına ortak cevap verebilecekleri durumlar ortaya çıkabilir. Böyle bir yapının var olması hükûmet kanadı açısından da bazı kolaylıkları beraberinde getirir.
İslam ve Müslümanlar eksenli konuların Fransız kamuoyunda sıklıkla gündem olduğu bir konjonktürde böyle bir yapıya fazlasıyla gerek var. İmam eğitimi, başörtüsü, okulda Müslüman öğrenciler, İslam ve terör, siyasal İslam veya Müslümanlara mezarlık alanı tashihi gibi listeyi uzatabileceğimiz konularda ulusal, bölgesel ve yerel düzeyde farklı cemaatler arasında iletişimi, iş birliğini ve ortak hareketi sağlayacak bir kurumsal öznenin olması üye kuruluşların örneğin kamuoyuyla iletişimde yükünü hafifletecektir. Kamuyu ilgilendiren konuların bu temsil kurumu üzerinden dinî cemaatlere aktarılması ulusal ve valilikler nezdindeki yöneticiler için de artıları olan bir durumdur.
Fransa’daki geniş tabanlı İslami kuruluşların CFCM bünyesinde bir temsil kurumu oluşturmalarına niçin ihtiyaç olduğunu yukardaki cümlelerle özetlemiş olduk. Uygulamada önümüzdeki dönemin nasıl şekilleneceğiyle ilgili şu soruları dikkate almak şart: Geçmişte yara almış CFCM gelecekte geniş katılımlı temsil kurumu olabilecek mi? Bir temsil kurumu olarak beklentilere cevap verebilecek mi? Hükûmetle yeni krizler yaşanacak mı? CFCM, üye cemaatler arasında güç kavgasına sahne olacak mı? CFCM cami cemiyetleri tarafından ne kadar kabul görecek? CFCM ile ilgili kaygıları dile getiren bu soruları uzatmak mümkün. Uygulamada sorunların mı yoksa fırsatların mı hâkim olacağını hep birlikte gözlemleyeceğiz.