'Zekât 2023'

Avrupa Bağlamında Zekât: “Müslümanların Ciddi Bir Zekât Potansiyeli Var”

Ramazan ayı Müslümanların büyük çoğunluğunun zekâtlarını verdiği ay. Avrupa’daki Müslümanların zekât potansiyelleri ve zekât tercihleri, zekâtın fonksiyonu, kurumsallaşması ve Avrupa bağlamında nasıl değerlendirilmesi gerektiği ile ilgili Hasene Derneği Başkan Yardımcısı ve Medeni Hukuk ve İslam Hukuku uzmanı Murat Sevinç ile konuştuk.

18 Nisan 2023 admin
Murat Sevinç Hasene Derneği Başkan Yardımcısı ve Medeni Hukuk ve İslam Hukuku uzmanı

Zekât genelde fakire verilen bir yardım olarak algılanıyor. Bu anlayış ne kadar doğru?

Kur’ân-ı Kerîm’de zekâtın harcanacağı yerler sekiz ayrı başlıkta toplanıyor. Bu sarf mahalleri açık ve net. Peygamber Efendimiz zamanında bir devlet organizesi ile toplanırken, nizam ve sistem değişikliğinden zekâtlar artık çoğu ülkede devlet eli ile toplanmıyor. Bu da halk arasında zekât bağışlarının daha çok fakirlere verilmesi anlayışını yaygınlaştırdı. Böylelikle zekât da sadaka gibi bir yardımdan ibaret görülmeye başlandı. Bu anlayış oldukça hatalı. Çünkü aslında zekâtın çok daha derin bir anlamı ve fonksiyonu var.

Peki zekâtı tam olarak nasıl anlamalıyız?

Bugün Müslüman topluluğun temel ihtiyaçları arasında gıda, beslenme, güvenlik gibi ihtiyaçlar var. Fakat bütün bu ihtiyaçların sürdürülebilir bir şekilde giderilebilmesi için bu asırda Müslüman toplumların ilmî çalışmalara, AR-GE çalışmalarına, icatlara, teknolojik ve tarımsal tekamüle de ihtiyaçları var. Dolayısıyla Müslüman topluluğun dinamik ve canlı kalabilmesi, aynı zamanda da çağın meselelerine çözüm üretebilmesi için bu ilmî çalışmaların da zekât verilebilecek sınıflar arasında yer aldığını anlamamız gerekir. Bu yönüyle zekât, ihtiyaç sahibi olanları o müşkül durumdan kurtarmak gibi bir fonksiyonunun yanı sıra, o ihtiyacın sistem bazında sürdürülebilir bir şekilde giderilmesi ve tekrarlanmaması için de büyük bir işleve sahiptir.

Zekât fonundan verilecek desteklerin Kur’ân-ı Kerîm’de zekâtın harcanacağı sekiz sınıf içinde yer alması ve zorlama bir yorum ile genişletilmemesi (veya sarf yerlerinin eksiltilmemesi) gerekir. Zekât verilirken her hâlükârda fakirin hakkını öncelemek gerekirken şu hususu gözden kaçırmamalıyız: Zekâtın dinamiğini doğru kanalize edemezsek maddi ve manevi sahada geri kalırız.

Kur’ân-ı Kerîm’de zekâtın harcanacağı sekiz sınıftan söz ettiniz. Bu sınıflar neler?

Fakirler, miskinler, zekât memurları, müellefe-i kulûb dediğimiz İslam’a kalpleri ısındıracak olanlar, esaretten kurtulacaklar, borçlular, fî sebîlillah dediğimiz Allah yolunda cihad edenler ve yolda kalmış olanlar zekât payında hak sahibi olur.

Zekât alacak sekiz sınıf belirlenirken ne tür etmenler dikkate alınmıştır?

Zekât alacak sekiz sınıf belirlenirken iki şey dikkate alınmıştır. Birincisi ihtiyaç, ikincisi ise Müslümanların menfaatidir. Fakir, miskin, yolda kalanlar ihtiyaçlar kapsamında değerlendirilirken, zekât memurları, müellefe-i kulûb dediğimiz İslam’a kalpleri ısındıracak olanlarla, ümmetin menfaati bulunmasından dolayı fî sebîlillah sınıfı Müslümanların menfaati göz önünde bulundurulduğunda zekât payında hak sahibi olur.

İhtiyaç ve Müslümanların menfaatinden söz ettiniz. Bu kavramların içerikleri zamanla ve içinde bulunulan şartlarla birlikte değişebileceğinden kurumlar bu noktada nasıl önlemler almalı?

Bu gibi durumlarda kurumlar ihtiyaç ve menfaate göre planlarını değiştirebilmeli. Dünyanın her ülkesinde şartlar ve konjonktür değişiyor. Bu bağlamda Müslüman toplumun menfaatini koruyacak -İslam toplumu veya İslam aleyhine oluşturulan şüpheleri kaldıracak ve İslam’ı doğru tanıtacak çalışmalara destek olmak gibi- çalışmalar hayata geçirilmeli.

Buradan yola çıkarak zekât dünyada ihtiyaç sahibi mazlum ve mağdurlar haricinde, özellikle yaşadığımız coğrafya olan Avrupa ülkelerinde öğrenim gören ihtiyaç sahibi yüksek öğrenim talebelerini ve gerekli görülen öğrencileri, Avrupa’da çocuklarımızın dinî ve kültürel eğitimleri için eğitime destek olarak yapılan hizmet çalışmaları, cemaatlerin bilinçlendirilmesi için irşad faaliyetlerini, hiçbir geliri olmayan fakir, dul, yetim ve yolda kalmışları, maddi imkânsızlık sebebiyle tedavi olamayan yoksul hastaları, ihtiyaç sahiplerini, deprem ve sel gibi tabii afetlerden dolayı mağdur kalanları, İslam’a ve Müslümanlara hizmet eden ihtiyaç sahiplerini, savaşlar sebebiyle mazlum ve mağdur kalanları ve muhacirleri kapsar.

Zekâtın toplumsal eşitsizliği gidermeye yönelik bir fonksiyonu var mı?

Zekât İslam’ın beş şartından bir ibadet olduğu gibi aynı zamanda çok önemli sosyal ve iktisadi fonksiyonları olan bir müessesedir. Zekât kurumu sosyal adalete ulaşmaya yönelik hedefi kendi içinde barındırır. Bu müessesenin gayelerinden biri de toplumda gün geçtikçe daha çok ihtiyaç duyulan iç huzurun sağlanmasıdır.

Bugün dünya üzerinde 1,5 milyar Müslüman var. Fakat Müslümanların çoğunlukta olduğu bazı ülkelerde gıdaya erişim ve geçinememe gibi bazı ciddi temel sıkıntılar mevcut. Zekât müessesesinin olduğu bir yerde bu tür sıkıntıların olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Zekât müessesinin tam fonksiyonla kullanılmaması ve ciddi anlamda müesseseleşerek hayata geçirilememesi sebebiyle bu tarz ciddi sıkıntılar varlığını sürdürmeye devam ediyor. Zira fakir ve miskinlere zekât fonlarından ciddi bir pay bırakmak gerektiği gibi, İslam’a ve Müslüman topluma güç katacak, onu kalkındıracak faaliyetlere de zekât kapsamında destek veren müesseselerin desteklenmesi hayati öneme sahip.

Bazı İslam ülkelerinde devlet eliyle toplanan zekât oralarda oldukça farklı bir kurumsallaşmaya sahip. Zekâtın kurumsallaşmasının tarihî arka planından biraz bahseder misiniz?

Zekât kurumsal bir müessese eliyle tesis edilmiştir. Peygamber Efendimiz zamanında malın zekâtını vermek kişilerin inisiyatifine bırakılmamıştı. Bundan dolayı zekâtın toplanması ve dağıtılmasını bir görev olarak algılamak durumundayız. Avrupa’da yaşayan Müslümanlar olarak buradaki azınlık Müslümanların menfaatini ve ihtiyacını gözetmemiz gerekiyor. Bundan dolayı da zekâtın kurumsallaşması gerekiyor ve kişilerin o coğrafyada kendisini temsil eden kuruma zekâtını vermesi en sağlıklısı oluyor. Hatta Sad bin Vakkas, Ebu Hureyre, Ebu Said Elhudri, Abdullah b. Ömer ve Hasan Basri gibi zamanın önderleri, zamanın Emevî hükümdarlarının uygulamalarına razı olmadıkları hâlde ümmetin dirliği ve düzeninin sağlanması için zekâtları dönemin idarecilerine vermeleri gerektiğini ifade etmiş, zekâtların müessese eliyle dağıtılmasının önemini vurgulamışlardır.  

Zekât gelirlerinin toplanmasında merkeziyetçiliğe, zekâtların dağıtımında ise yerelliğe ağırlık verildiği görülmektedir.  Peygamberimiz Muaz bin Cebel’i Yemen’e vali olarak gönderirken, “Onların zenginlerinden zekât al ve fakirlerine ver” diyerek yerelliğe dikkat çekmiştir. Yemen’deki gibi birinci sorun açlık ise öncelik ona verilebilir. Ama başka bir yerde sorun cehalet, itikatsızlık ya da eğitimsizlik ise öncelik onlara verilir.

Avrupa ülkelerinde zekât ağırlıklı olarak sivil toplum ve insani yardım kurumları üzerinden ilerliyor. Burada zekâtın kurumsallaşmasında nelere dikkat edilmeli?

Avrupa’da zekâtın kurumsallaşmasında hem buradaki imani, ahlaki ve eğitimsel faaliyetlerin göz önünde tutulması hem de dünyadaki mağdur ve mazlumların ihtiyaçlarının dikkate alınması gerektiği kanaatindeyim.

Avrupa’daki kurumsallaşmanın gerçek manada hedefine ulaşabilmesi için muhakkak camii ve cemiyet etrafındaki idarecilerin, gönüllü ekiplerin ve imamların bu çalışmalara daha planlı bir şekilde dahil edilmesi gerekir. Örneğin yıllar önce Malezya’da yapılan bir çalışma sonucunda halkın yüzde 47 oranında yoksul olduğu belirlenmiş. Zekâtın devlet eli ile kurumsallaştırılmasıyla bu sayı on sene içerisinde yüzde 17’ye kadar gerilemiştir. Burada camii ve imamlara ek görev verilmesi ve kurumsal yapılarla gönüllüler kuruluşunun genişletilmesi kurumsallaşma sürecinde kilit rol oynamıştır.

Avrupa bağlamında ise yeni kaynakların çoğaltılmasını hedefleyen çalışmalara daha çok ağırlık verilmeli, sistematik zekât yönetimi gözden geçirilmeli ve özellikle etkili tebliğ çabaları dikkate alınmalı. Örneğin Malezya’da zekât konseptinin yenilenmesi ile 2006 yılında 500 milyon TL toplanırken bu rakam 2015 yılında 1,8 trilyona çıkmıştır. Özet ve sonuç olarak, Avrupa’da veya Batı ülkelerinde yaşayan Müslümanların zekâtları hakkıyla kurumsal bir yapı altında toplanırsa hem Batı coğrafyasında yaşayan İslam toplumlarının sorunlarına ciddi bir çözüm sağlayacak hem de diğer ülkelerdeki ihtiyaç sahiplerine önemli katkısı olacaktır.

Zekâtın ekonomik gücünü nasıl anlamalıyız? Avrupa’daki Müslümanların bu anlamda nasıl bir zekât potansiyeli var ve bu potansiyelle neleri harekete geçirebilirler?

Sosyal ve iktisadi açıdan zekât özellikle küresel ve yerel eşitsizliğe karşı toplumsal adaleti sağlayıcı bir araç. Eksiksiz verilmesi durumunda zekâtın mevcut eşitsizliklerin muhtemel çözümü olacağı savunulur. Avrupa veya diğer Batı ülkelerinde Müslüman azınlığın zekât potansiyeli hayli yüksek. Bu potansiyeli kaba taslak hesaplayacak olursak:

Almanya’da ortalama bir vatandaşın 70 bin euro mal varlığı olduğu düşünülür. Almanya’da yaşayan beş milyon Müslüman nüfustan sadece 500 bin Müslümanın bu sermayeye sahip olduğunu varsaysak bile kaba bir hesaplama ile bu miktar yarım milyar eurodan fazla zekâta tekabül eder. Diğer Avrupa ülkelerindeki Müslüman toplumları da hesaba katarsak ciddi bir potansiyelin olduğu göze çarpar.  

Avrupa’daki Müslümanların zekât tercihleri ile ilgili bir tespitte bulunabilir misiniz? Kurumlara mı, bireylere mi, altın olarak mı, nakit olarak mı zekâtlarını veriyorlar? Siz bu hususta ne tür farklılıklar gözlemliyorsunuz?

Benim gözlemim daha çok kıymetli madenler üzerinde bir hesaplama talebinin olduğu. Ayrıca son yıllarda zekâtın bireylerden ziyade kurumlara verilmesinde ciddi bir artış gözlemleniyor. Hasene derneğimizde son on yılda zekât ve fitre oranlarında yüzde 300 gibi bir artış sağlandı. Bunun yanı sıra bireylere zekât veren bir kesim de mevcut olmakla birlikte bu oran döneme bağlı olarak değişkenlik gösteriyor.

Hasene Derneği özelinde zekâta yönelik çalışmalar nasıl gerçekleşiyor?
Genel olarak zekâtta kurumsallaşmaya, cemiyetlerde zekât çalışmalarının artırılmasına, gönüllüleri teşvik etmeye ve gönüllüler ekibi oluşturmaya, şubelerde zekât masalarının kurulmasına, çağrı merkezi ve bilişim sistemlerini geliştirmeye yönelik çalışmaktayız. Bunların yanı sıra kadrolarımız için sistematik olarak organize ve planlı iç eğitimler vermekteyiz.

Avrupa’da zekâtın hesaplanmasıyla ilgili dijital bir girişiminiz var. Bu girişimden bahsedebilir misiniz?
Zekât verecekler için birden fazla ödeme kanalı oluşturduk. Hasene online hesaplama sistemimiz ilk hizmete giren kapsamlı hesaplama sistemlerinden biri. Zekât ödemesi bu şekilde oldukça kolay ve şeffaf oluyor. Sistem altın veya gümüş gibi kıymetli madenleri her beş dakikada güncel dünya piyasasına göre otomatik olarak hesaplıyor. Zekât yükümlülerinin de bu şekilde zekâtını kolaylıkla hesaplaması ve bağışlarını rahatlıkla havale edebilmesi mümkün oluyor.

admin

Lisans eğitimini Münster Üniversitesinde Sosyoloji ve Siyaset Bilimi bölümlerinde çift anadal olarak tamamlayan Kandemir, Duisburg-Essen Üniversitesinde sosyoloji yüksek lisans eğitimini sürdürmektedir. Ağırlıklı çalışma alanları göç sosyolojisi ve ulusaşırı Türk toplulukları olan Kandemir Perspektif dergisi editörüdür.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler