Raşid el-Gannuşi ve Tunus Siyasetinin Geleceği
Tunus siyasetinin en güçlü simalarından, Müslüman dünyanın önde gelen entelektüellerinden Raşid el-Gannuşi’nin 17 Nisan'da “toplumu kışkırtan açıklamalar” yaptığı gerekçesiyle gözaltına alınması, Devlet Başkanı Kays Said’in tek adam yönetimine doğru giden stratejisindeki başarısızlığını gösteriyor.
Tunus siyasetinin en güçlü simalarından, Müslüman dünyanın önde gelen entelektüellerinden ve 2021’de askıya alınan meclisin başkanı Raşid el-Gannuşi, 17 Nisan Pazartesi akşam saatlerinde Tunus polisi tarafından evinde gözaltına alındı. Başsavcının “toplumu kışkırtan açıklamalar” yaptığı gerekçesiyle gözaltına alınması yönünde talimat verdiği Gannuşi’nin evinde ayrıca polis tarafından iki saati aşkın bir süreyle detaylı arama yapıldı. Ayrıca Nahda Partisi’nin genel merkezini boşaltan polis burada da yoğun bir arama gerçekleştirerek Gannuşi’ye karşı kullanılacak bir delil bulmaya çalıştı.
Tunus Devlet Başkanı Kays Said 2021 Temmuz’unda ülke yönetiminde söz sahibi siyasetçilerin 2011’deki halk devriminin kazanımlarını yok ettikleri ve demokrasiye zarar verdiklerini belirterek siyasete radikal biçimde müdahale etmişti. Demokrasiyi güçlendirmek ve Tunus’u içinde bulunduğu dar boğazdan kurtarmak söylemine sığınarak yapılan bu anayasal darbe, Tunus siyasetini ve toplumunu derinden sarsmaya devam ediyor ve darbenin verdiği zarar günden güne daha da fazla hissediliyor. Said, başbakan ve bazı bakanları görevden almakla iktifa etmeyerek meclisin yasama faaliyetlerini askıya almak suretiyle durdurmuş ve yürütme erkini de facto bir şekilde kendi kontrolüne geçirmişti. Arap Ayaklanmaları’nın ilk fitilini ateşleyen ve geçiş sürecinde siyasal elitlerin izlediği strateji sayesinde tüm dünyada demokratikleşme iradesi bakımından güzel bir örneklik sunan Tunus’ta Kays Said tarafından sisteme yapılan müdahale ile tüm süreç tam tersi bir istikamete gitmeye başladı.
Tek Adam Yönetimine Doğru Giden Süreç
Tunuslu ana akım siyasal hareketlerin tamamı Said’in ilk hamlesinden itibaren devlet başkanının demokrasi dışı tüm uygulamalarına şiddetle karşı çıkarak Tunus halkını anayasal darbeye karşı dik durmaya davet etmişti. Bununla birlikte 2011 öncesi rejim taraftarlarının Said’in hamlelerini desteklemesi ve muhalifler arasında ise çok fazla anlaşmazlığın bulunması devlet başkanının demokrasiye “balans ayarı” yapmaya çalıştığı müdahale karşısında güçlü bir iradenin ortaya konmasını engellemiştir. Ülkedeki siyasi partiler arasında -özellikle de hükümette yer alanlar- birbirlerine güvensizliğin artması geçmiş yıllardan beri birikerek gelen bagajlar, anayasal darbenin ilk dönemlerinde siyasal elitlerin gidişatı değiştirecek stratejiler hayata geçirmesine izin vermemiştir. Muhalefetin kırılganlıklarının yanında başta AB ülkeleri olmak üzere uluslararası toplumdan Said’e karşı yeterli düzeyde tepkinin verilmemesi de ülkede tek adam yönetimine doğru giden sürecin kapısını tam manasıyla aralamıştır.
Yasama ve yürütmeye müdahalesiyle yetinmeyen Said, yüksek mahkeme üyelerini değiştirerek yargı mekanizmasını da kontrolü altına almış ve demokratikleşme sürecinin inkıtaa uğramasını engellemek ve halk devriminin kazanımlarını korumak maksadıyla çıktığı yolda Tunus’ta otoriter bir yönetimi inşa etmeye başlamıştır. Özellikle mahkemeler üzerinde artan nüfuzunu muhalif figürlere baskı yapılması için kullanan Said, kendisine yönelik oluşacak her türlü oluşumun önünü baştan kesme stratejisiyle muhaliflerin manevra alanını sınırlamıştır. Yüksek Seçim Kurulu üyelerini yeniden atayarak ve Seçim Kanununu değiştirerek Tunus’taki ana akım partilerin meclisteki etkisini kırmayı hedefleyerek ülkenin önde gelen siyasi hareketlerinin temsil edilmediği bir meclis tablosu oluşturmaya çalışmıştır.
Ulusal Kurtuluş Cephesi, Nahda Partisi ve Lideri Gannuşi
2022 Temmuz’unda Said tarafından hazırlatılan yeni anayasanın katılımın oldukça düşük olduğu referandumda kabul edilmesinin ardından devlet başkanı ülkedeki konumunu pekiştirmeyi başardı. Bununla birlikte Tunus’ta son iki yılda atılan radikal adımlara rağmen ülkedeki siyasal ve ekonomik krizin çözülmesine yönelik olumlu gelişmelerin yaşanmaması, Said’in ülke siyasetine müdahalesi sonrası sarsılan meşruiyetini daha da yitirmesini beraberinde getirdi. Yapılan son meclis seçimlerinde katılımın yüzde 20 oranından düşük oluşu dahi, devlet başkanının tüm söylemlerine rağmen toplumun artık kendisine inanmadığının en önemli göstergesiydi. Siyasi partilerin arasında artan ihtilaflar nedeniyle yasama ve yürütme arasında insicamın bozulması ve sistemin kilitlenmesi, Said’in müdahalesinin önünü açmıştı. Sürecin ilk başlarında sistemdeki sorunları gidereceğine, ekonomik problemleri çözerek refahı artıracağına ve siyasi çekişmeler nedeniyle yaşanan güven ve istikrar problemini ortadan kaldıracağına dair sözler vermesine rağmen bunları yerine getirme konusunda gerekli hamleleri yapmayan Said, gelinen nokta itibarıyla muhalefeti sindirmek ve hatta yok etmek suretiyle tek adam iktidarını kalıcı kılmayı amaçlamaktadır.
Gannuşi’nin göz altına alınması aslında Said’in kendi stratejisindeki başarısızlıkla doğrudan alakalıdır. Tunus muhalefetinin çatı oluşumu Ulusal Kurtuluş Cephesi, Said’in tek adam rejimine karşı güçlü bir blok oluşturmaya çalışmaktadırlar. Bu oluşumun en önemli ayaklarından birinin Nahda Partisi ve lideri Gannuşi olduğu dikkate alındığında son gözaltına alınma olayının tesadüf olmadığı aşikardır. Gannuşi’nin Ulusal Kurtuluş Cephesi toplantısından yaptığı konuşmanın dışarı sızdırılması üzerine başsavcı tarafından ilgili emrin verildiği iddia edilmektedir. Gerekçesi ne olursa olsun Gannuşi’nin evine yapılan baskın ve sonrasında partinin faaliyetlerinin durdurulması, Said’in yüzleştiği meşruiyet krizinin en önemli göstergesidir. 2024 yılında gerçekleştirilecek cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar güçlü siyasi figürler ve partiler üzerinde baskısını artırarak olabilecek muhtemel sorunları ortadan kaldırmaya çalışan Said, özellikle Nahda gibi ülkenin her yerinde aktif örgütlenme ve mobilizasyon yeteneğine sahip bir partiye ciddi göz dağı vererek kendi iktidarının sürekliliğini sağlama almaya çalışmaktadır.
Tunus Siyaseti Bir Yol Ayrımında
Gelinen noktada Tunus siyasetinin tam anlamıyla bir yol ayrımında olduğu anlaşılmaktadır. Daha öncesinde yasama, yürütme ve yargı erklerine sistemsel düzeyde müdahale eden, kanun değişikliği ile seçimlerin formatını değiştiren Said, tek adam yönetimi için her türlü adımı atmış bulunmaktadır. Bununla birlikte toplumsal ve siyasal dengelerde beklentisinin dışında yaşanan gelişmeler, Said’i daha da saldırgan bir hale dönüştürmekte ve ülke siyasetinde kapanması kolay olmayacak derin yaralar açacak bir yöne sürüklemektedir. Muhaliflerin son dönemlerde kendi ihtilaflarını bir kenara bırakarak Said’e karşı güçlü bir duruş sergilemeleri ülkenin geleceği için tek çıkar yol durumundadır. Bugüne kadar muhalefetin kırılganlığından istifade ederek otoriterleşme adımlarını kararlı bir şekilde atan Said, muhalefetten yükselen güçlü ve bütüncül ses karşısında panik havası yaşamaya başlamıştır. Gannuşi’nin gözaltına alınması tam da bu panik havasının bir yansımasıdır.
Tunus muhalefeti tıpkı 2011 sürecinde olduğu gibi ülkenin demokratikleşme yoluna girmesi için kendi aralarındaki sorunları bir kenara bırakıp Said’in demokrasi dışı hamlelerine karşı güçlü bir direnç gösterebilirler ise ilerleyen dönemlerde önemli başarılar elde etmeleri mümkün olacak ve devrimin kazanımlarına yavaş da olsa geri dönebileceklerdir. Aksi takdirde Said, kendi iktidarını garanti altına almak için daha sert adımlar atmaktan imtina etmeyecek ve bugün Gannuşi’nin yüzleştiği gerçeklikle diğer isimler ya da partiler de yüzleşeceklerdir. Son olarak zikredilmesi gereken husus ise AB ülkelerinden Tunus’a yönelik daha kararlı ve tutarlı bir tutumunu sergilenmesidir. Başta Fransa olmak üzere AB ülkelerinden Said’e yönelik sert mesajların verilmesi ve gerektiğinde bazı yaptırımların gündeme alınması, ülkedeki otoriterleşme sürecinin terse evirilmesine önemli katkı sağlayacaktır.