'Nahel M.'nin Öldürülmesi'

“Ayaklanmaları Seslerini Duyurmanın Tek Yolu Olarak Görüyorlar”

Nahel M.'nin öldürüldüğü Nanterre banliyösünün sakinleri ayrımcılıktan şikâyetçi. Avrupa İslamofobiyle Mücadele Topluluğu (CCIE) üyesi Rachid Tamrawi, Fransa genelindeki protestoları ırkçılığa karşı biriken öfkenin dışa vurumu olarak yorumluyor.

Fotoğraf: Naseer Turkmani - AA.

Polis şiddetine tepki olarak patlak veren ve ülkeyi günlerdir kasıp kavuran olaylı protestolar biraz dinse de Cezayir kökenli Nahel M.’nin öldürüldüğü yer, kolluk kuvvetlerinin Fransa banliyölerinde, özellikle Arap ve Afrikalılara yönelik sert tutumunun sembolü haline geldi. Söz konusu yerde sevenlerinin, polis şiddetinin kurbanı genç için bıraktığı çiçek demetleri ve “Nahel için adalet” yazılı notlar yaşananlara tanıklık ediyor.

Olay akşamı Nanterre’de patlak veren protestolar, polis müdahalesiyle ülke genelinde yağma ve kundaklamaların yaşandığı şiddet eylemlerine dönüşürken, bölge sakinleri, banliyölerde yaşayanların ikinci sınıf vatandaş konumuna konulmasının hadiselerin fitilini ateşlediğini belirtiyor.

“(Nahel M.’nin Canına) Kıyılmasına İnsanlar Öfkelendi”

Polis kurşunuyla öldürülen Nahel M.’nin ailesine yakın oturan Nanterre kentinin sakinlerinden 71 yaşındaki Türkiye kökenli Ayşe Kartalkanat, verdiği demeçte, olayın yaşandığı saatlerde torunlarını okuldan almaya gittiğini söyledi. Döndüğünde olayın vuku bulduğunu ama kalabalıktan ötürü bölgeye çok yanaşamadığını belirten Kartalkanat, olayın ikinci günü gencin annesinin çağrısıyla evinin yakınında büyük bir gösteri düzenlendiğini dile getirdi. Kartalkanat, kalabalık eylemde çoğunluğu genç 200 bine yakın kişinin toplandığını ve kızının tavsiyesiyle protestoyu izlemek için dışarı çıktığını anlatarak, “Gittim, felaket olunca kaçtım.” dedi.

Katılımcıların sloganlar attığını ve evinin önündeki alanda toplanmaya başladığını belirten Kartalkanat, “Polis bir tarafa, gençler bir tarafa toplandı. Hepsi gençti, yaşlı kimse yoktu. (Polis gaz sıkınca) dükkanlar yakıldı, camlar kırıldı. Bizim evin önündeki dükkan yakıldı, alevler bizim cama sıçradı. Felaketti, iç savaş gibi bir şeydi. Gece saat 24.00’e kadar devam etti, Üzüldük.” diye konuştu.

Kartalkanat, öldürülenin genç biri olmasının yaşananlara ayrı etkisi olduğuna işaret ederek, “17 yaşında bir gençti, insan üzülmez mi? Mesela başka bir ceza verilseydi, hapse atılsaydı. (Canına) kıyılmasaydı başka bir ceza verilseydi daha iyi olurdu. Millet ondan öfkelendi.” ifadesini kullandı.

1980’den bu yana Fransa’da yaşamaya başladığını böyle kitlesel bir tepkiye ilk defa tanıklık ettiğini vurgulayan Kartalkanat, Nanterre bölgesinin temiz ve sakin bir bölge olmasıyla bilindiğini söyledi.
Kartalkanat, “Hiç böyle bir şey görmedik ama işte oldu. Burada yabancıları, siyahileri aşağılıyorlar, ondan bu (tepki) oldu. Hepsi de çok iyi insanlar, içlerindeyim, bize bir kötülükleri dokunmadı.” dedi.

Nanterre’de yaşayan Ayşe Kartalkanat ve Elif Uğurlu. Fotoğraf: AA – Alaattin Doğru.

Nahel’i Öldüren Polis İçin Toplanan Yardıma Tepki

Kartalkanat, bölgeye sakinliğin yavaş yavaş geldiğini, belediye başkanlarının ilgisi sayesinde olaydan etkilenen alanda temizlik faaliyetlerinin hızlıca başladığını belirtti. Kartalkanat, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’nun çocukları eylemlere katılan ailelere mali yaptırımlar getireceklerine yönelik tehditvari açıklamalarını yanlış bulduğu yorumunu yaptı.

Nanterre’de fitili ateşlenen olayların tanıklarından Kartalkanat, ülkede aşırı sağcıların Nahel M.’yi öldüren polis için başlattığı yardım kampanyasına tepki göstererek, “Bir de (öldüren) polis için 1 milyon 200 bin avro kadar yardım toplanmış. Yanlış bir şey bence. Yani polis bir tane daha yapacak. Hadi (yardım) çocuğun ailesine yapılsa neyse ama o polise yapılması yanlış.” diye konuştu.

“Ehliyeti Yok Diye Bir Çocuk Öldürelemez”

Bölgede yaşayan 36 yaşındaki bir diğer Türkiye kökenli Elif Uğurlu da Nanterre’de doğup büyüdüğünü söyledi. Protestoları kastederek ilk defa böyle bir olayın yaşandığının altını çizen Uğurlu, “Buralar bildiğiniz gibi, ekranda gördüğünüz gibi değildi. Tam olarak savaş alanına döndü, buralar çok kötüydü.” dedi. Uğurlu, Fransa’da banliyölerde yaşayan, özellikle 18-25 yaş grubu gençlerin işsizlik ve maruz kaldıkları ırkçılık nedeniyle çok öfkeli olduğunu belirterek, şunları kaydetti:

“(Fransa’da) Müslümanlar, Araplar ve Afrikalılar hor görülüyor. “(Öldürülen) çocuğun ehliyeti yokmuş, böyle bir sebeple bir çocuğu öldüremeyiz. Bir çocuk, bu sebeple öldürülemez. Tamam, ehliyeti yoktuysa ceza verin, bir kenara çekin ama öldüremezsiniz. O yüzden Nanterre’deki bütün gençler, bir hafta boyunca ayağa kalktı. Buralar çok kötüydü. Yeni yeni sakin olmaya başladı. Hepimiz çok korktuk.”

“Polis, Afrikalı Diye Çok Kötü Davranıyor”

Fransız devletinin banliyölerde yaşayan gençlere biraz daha fazla şans ve imkan tanımasını isteyen Uğurlu, “Diplomaları olsun olmasın biraz daha pozitif davranılması lazım bu çocuklara ki öfkelenmesinler.” dedi. Uğurlu, polislerin banliyö gençlerine yönelik tavır ve muamelelerinin sert olduğuna dikkati çekerek, bölgede normal şartlarda kimsenin birbirine zararının dokunmadığını ve güven içinde yaşadıklarını vurguladı.

“Polis, onlara Afrikalı diye çok kötü davranıyor, sebebini de bilmiyoruz.” diyen Uğurlu, banliyölerde yaşayanlara yönelik olumsuz imajın gerçeği tam yansıtmadığını kaydetti.

“Genç Araplara Kamu Düzenine Tehditlermiş Gibi Yaklaşılıyor”

CCIE İletişim Bölümü Üyesi Rasheed Tamrawi, yaptığı açıklamada, Fransız polisinin Nahel’i öldürmesinin, Müslüman karşıtlığından ziyade ırkçı bir eylem olduğuna dikkati çekerek, “Gettolardan gelen genç Araplara korunması gereken çocuklar olarak değil, kamu düzenine yönelik tehdit şeklinde yaklaşılıyor.” ifadesini kullandı.

Polis güçlerinin, özellikle işçi sınıfının yaşadığı mahallelerde “Müslüman, Arap, göçmen ve mülteci” ifadelerini birbirleri yerine kullanılabildiğini aktaran Tamrawi, şöyle devam etti:

“Nahel’in ölümü, işçi sınıfı mahallelerindeki gençlere yönelik uzun polis şiddeti geçmişinin bir parçası. Bundan 30 yıl önce 1983’te eşitlik talebiyle düzenlenen yürüyüş, 21 kişinin ırkçı gerekçelerle öldürülmesinin ardından başlamıştı. Şimdi Nahel’in adı da polis tarafından öldürülen gençler listesine eklendi.”

“Ayaklanmaları Seslerini Duyurmanın Tek Yolu Olarak Görüyorlar”

Tamrawi, Fransa’da sokakların ateşe verildiği olayları “ırkçılığa karşı biriken öfkenin dışa vurumu” olarak niteleyerek, şunları dile getirdi:

“Bir kez daha hayatlarının diğerlerininki gibi değerli olmadığı fikriyle karşı karşıya kalan gençler için öfke büyük. Aynı durum, çocuklarının devlet kurumları tarafından korunması gerekirken, bizzat onlar tarafından tehlikeye atıldığı fikrine kapılan ebeveynler için de geçerli. İnsanlar Nahel’i bir kardeş, bir oğul, bir arkadaş olarak görüyor.”

Protestoların, Fransa’nın birçok kentinin yanı sıra Belçika ve İsviçre gibi diğer Avrupa ülkelerinde de yankı bulduğunu anımsatan Tamrawi, şu değerlendirmede bulundu:

“Esas olarak bu seferberliği motive eden şey, bir çocuğun öldürüldüğünü açıkça gösteren o videonun uyandırdığı güçlü duyguydu. Protestoların başlıca nedenleri, polisin sürekli cezasız kalması, uluslararası örgütlerin kınamalarına rağmen yetkililerin polis teşkilatındaki yapısal ırkçılığı kabul etmemesi, gettolardaki gençlerin kriminalize edilmesi, Müslüman Fransızların taleplerine kör ve sağır kalan hükûmetin acımasızlığı şeklinde sıralanabilir.”

Tamrawi, protestoların, Fransa’daki azınlıklar için değişim umudu taşıdığına da işaret ederek, “Bu öfke, ayaklanmaların seslerini duyurmak için tek yol olduğu fikriyle körükleniyor. Yetkililer polis teşkilatındaki yapısal ırkçılığı suç olarak kabul etmezse, göstericiler bu gerçeği duyurmayı kendilerine görev edinecek.” görüşünü paylaştı.

Devletin Eylemlere Tepkisi ve İç Savaş Riski

Nahel’in polis tarafından öldürülmesinin ülkede kurumsallaşan ırkçılığın son örneği olduğunun altını çizen Tamrawi, “Polise silah kullanma izni, sadece meşru müdafaa durumunda ve başkalarının hayatını korumak için veriliyor ancak kolluk kuvvetleri ‘vahşi’ olarak gördüklerine karşı radikalleşiyor. Hükûmet de polis şiddetini her koşulda destekliyor.” diye konuştu.

Tamrawi, Fransız polisini temsil eden iki sendikanın, sokaklardaki tansiyonun en yüksek olduğu anda bile göstericileri ırkçı sözlerle hedef aldığını anımsatarak, şunları kaydetti:

“Polisteki cezadan muaf olma hissi ve ırkçı ideoloji öyle bir hal aldı ki polis sendikalarından Alliance Police Nationale ve UNSA Police 30 Haziran’da yayımladıkları bildiride ‘şiddet yanlısı azınlıklardan’ ve ‘vahşi sürülerden’ bahsederek, katil polislere yasal koruma sağlanmaması halinde direnişe geçeceklerini belirtti. Nahel’in ölümüyle hissedilen duygu, çeşitli toplumsal aşağılanma biçimlerine maruz kalan birçok kişi için terk edilmişlik ve hor görülme hissini tetikliyor.”

Fransız yetkililerin, polisin iddiasını sorgulamak yerine gösterilerin yol açtığı zarara odaklandığına dikkati çeken Tamrawi, “İsyancıların şiddetine ve gösterilerin yol açtığı maddi zarara orantısız şekilde odaklanılması, (polis tarafından işlenmiş) bir cinayet olasılığı üzerine daha geniş düşünülmesi gerektiği gerçeğini gölgeliyor. Düşünmek yerine, klasikleşen bir retorik yayılıyor ve bir gencin öldürülmesi göstericiler ya da ‘isyancılar’ tarafından işlenen maddi zararla eş tutuluyor.” görüşünü paylaştı.

Gösterilerin iç savaşa evrilip evrilmeyeceği konusundaki tartışmaya da değinen Tamrawi, “Gösterilere yönelik baskının giderek artırılması ülkede iç savaş riskini büyütür.” değerlendirmesinde bulundu. (AA/P)

bgucin

Galatasaray Üniversitesi’nde Sosyoloji programından mezun olan Burak Gücin, sonrasında Heidelberg Üniversitesi’nde Kültürel Çalışmalar alanında yüksek lisansını tamamlamıştır. Ağırlıklı olarak ideoloji, kültür ve göç üzerine çalışan Gücin, Perspektif redaksiyon ekibinin üyesidir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler