“Göçmen Kökenli Seçmenler Farklı Değerleri Ustaca Harmanlıyor”
Göç hareketlerinin ve yurt dışı seçmen katılımının artmasıyla ulusaşırı siyasi alan dünya genelinde daha fazla yer kaplıyor. Floris Vermeulen’le beraber Hollanda ve Türkiye pasaportlarına sahip çifte vatandaşların siyasi tercihlerini araştıran Doç. Dr. Nermin Aydemir Çavuş ile araştırmanın bulgularını ve göçmen kökenli seçmenlerin tercihlerini şekillendiren dinamikleri konuştuk.
“Ulusaşırı Alanda Siyasi Tercihler: Hollanda ve Türkiye Çifte Vatandaşlarıyla Yapılan Mülakatlar” başlıklı araştırmanızın odağına gelmeden önce genel bir soruyla başlamak istiyorum. “Ulusaşırı” perspektif göçmen kökenli seçmenlerin siyasi tercihlerini anlamamızda bize nasıl yardımcı olur? Küresel olarak genişleyen ulusaşırı siyasi alanın gelecekte nasıl bir etkisi olacağını düşünüyorsunuz?
Günümüz dünyasının seçmen tercihlerini anlamak için ulusaşırı dinamikleri anlamak büyük önem arz ediyor. Seçmenler geçmişte olduğu gibi sadece yaşadıkları ülkenin dinamiklerine göre karar vermiyor. Bir taraftan göçmen nüfusunun artması diğer taraftan ise göçmen kökenli kişilerin bulundukları ülkelere entegrasyonları ile birlikte birden fazla ülke ile bağlantılı seçmenlerin varlığını görüyoruz. Bu seçmenler zaman zaman bu ülkeleri ayrı ayrı değerlendirerek tercihlerini şekillendiriyor. Avrupa’da bulunan muhafazakâr misafir işçilerin Avrupa ülkelerinde sosyal demokrat, Türkiye’de ise sağmuhafazakâr partilere oy vermeleri bu durumun en çarpıcı örneği. Ancak çoğu zaman bu tercihleri belirleyen faktörler, süreçler ve duygular iç içe geçiyor. Örneğin, Almanya’da yaşayan Türk kökenli bir işçi sadece yaşadığı ülkedeki koşullar ile ilgilenmiyor. Bulunduğu ülkedeki partilerin Türkiye’deki aktörlerle ilişkisini de önemsiyor. Gelişen iletişim ve ulaşım teknolojisi bu karmaşık dinamikleri daha da güçlendiriyor.
“Göçmenler Yeni Çağın Siyasi Ötekileri Olarak Kapıları Zorluyorlar”
Göçmen kökenli seçmenlerin siyasi tercihleri, köken ve yaşadıkları ülkelerin siyasi sistemlerini nasıl etkiliyor?
Ben dönüştürücü bir etkisinin olduğunu düşünüyorum. Göçmenler her zaman için bulundukları toplumu dönüştüren aktörler olmuştur. Ekonomide, kültürde ve sosyal yaşamın birçok farklı boyutunda yeniliklerin çoğunun göçmenler eliyle yapıldığını görürüz. Bu siyasette de bu şekilde. Göçmenler, yeni çağın siyasi ötekileri olarak kapıları zorluyorlar. Özellikle yüksek eğitimli göçmenler, muhafazakâr değerler ile kozmopolit kimliklerini bir arada çok ustaca harmanlayabiliyorlar. Farklılıkları kendi muhafazakâr değerlerine sahip çıkarak kucaklayabiliyorlar. Çok daha dinamik ve kapsayıcı bir çerçeve geliştiriyorlar. Göçmenler yine cinsiyet haklarının en başlı savunucusu olarak öne çıkıyorlar.
Bununla birlikte, zaman zaman göçmenlerin iki ülke arasında sıkıştıklarını da görüyoruz. Köken ülkelerinin veya yerleştikleri ülkelerdeki hegemonyanın fazlaca etkisi altında kalmaları arada kalmalara sebep veriyor. Göçmen kökenli seçmenlerin kendi istek, talep ve haklarını şekillendirmekte mutlaka öncü olmaları gerek. Bu şekilde günümüz problemlerinin aşılmasına ve mevcut kutuplaşmalarının çözümüne ciddi katkılar sağlayabilirler. Aksi takdirde ülkeler ve toplumlar arası gerginliklerde kendilerini âdeta savaş alanının tam ortasında buluyorlar.
Yaklaşık 6 senelik bir süreye yayılan araştırmanızın arka planını sormak istiyorum. Sizi bu konuyu araştırmaya iten süreçten biraz bahsedebilir misiniz?
Ben çok uzun yıllardır Hollanda başta olmak üzere Batı Avrupa’da yaşayan göçmen kökenli grupların siyasi katılımları üzerinde araştırmalar gerçekleştiriyorum. 2017 senesinde bir grup öğrenci ile birlikte başka bir araştırma için Hollanda’da bulunduğumuz sürede yurt dışı oylarının seçimleri çok değiştirdiğini görüp bunu incelemeye karar verdik. Avrupa ülkelerinde bulunan Türk vatandaşları, yurt dışı seçmen oyları ile ilgili literatür için çok önemli bir grup. Bunu derinlemesine araştırmak istedik.
“Göçmen Kökenli Seçmenler Melezliğin Zenginliğini Yaşıyor”
Sizce gerek Türkiye’deki gerek Hollanda’daki siyasi partiler, incelediğiniz çifte vatandaşlığa sahip kesimin siyasi tercihlerine ve önceliklerine hitap eden bir strateji izliyor mu? Şayet durum bu değilse, siyasilerin odaklanması gereken konular sizce neler?
Ana akım partiler kesinlikle izlemiyor. Sağ–muhafazakâr partiler zaten göçmen karşıtı popülist politikaları izlemekte. Sosyal demokrat partiler ise, popülist retoriğin gücü karşısında yeni bir alternatif üretmekten çok uzak. Daha önceki sosyal demokrat–yabancı kökenli işçi dayanışmasının çok uzağında bir durum söz konusu artık. Sosyaldemokrat partiler toplumun geniş kesimlerinin oyunu azaltacakları endişesi ile göçmenlerden ve göçmen kökenli vatandaşlardan uzak duruyor. Buradaki sessizlik demokratik çoğulculuk için çok ciddi bir kırılganlık yaratıyor. Sosyal demokrat partilerin göçmen kökenli seçmenlerden uzaklaşması son derece büyük bir problem. Yeşiller ve diğer liberal partiler zaman zaman göçmenlerin ve göç kökenlerin yanında yer alsalar da burada sınırlı bir destek söz konusu.
Göçmen kökenli kişilerin kendi partileri ise kendi ayakları üzerinde durarak politika üretmek konusunda daha yolun başındalar. Buradaki siyasi boşluk Türk kökenli kişiler de dâhil olmak üzere göçmen kökenlilerin demokratik siyasete inançlarını yitirmelerini beraberinde getiriyor. Bu inanç kaybı, sistemin işlemesi ve meşruiyeti açısından çok büyük bir problem.
Çalışmanızda önemli tespitlerden biri çifte vatandaşlığa sahip seçmenlerin birbirine tezat gibi gözüken oy tercihlerine ve görüşlere sahip olması. Mesela Hollanda’da azınlık olarak yaşama tecrübesinin Türkiye seçimlerindeki oy davranışına etki ettiğini ama tercih edilen partiye verilen desteğin koşulsuz olmadığını söylüyorsunuz. Sizce bu ve buna benzer durumlar her iki ülke kamuoyunca yeterince anlaşılıyor mu?
Göçmen kökenli seçmenler melezliğin zenginliğini taşıyorlar. Çok farklı değerleri ve normları ustaca harmanlıyorlar. Bu bakımdan mevcut kalıpların çok ötesindeler. Bu durum özellikle sonraki nesillerde fazlasıyla geçerli. Ne yazık ki kamuoyundaki tartışmalarda verdikleri oya göre bir kutupta veya öteki kutupta konumlandırılıyorlar. Bu tartışmalar, yeni bir retorik oluşturup mevcut ayrımları derinleştiriyor. Oysaki çok daha sofistike bir resim söz konusu.
Elde ettiğiniz bulgulardan yola çıkarak kamuoyundaki tartışmalarda gözden kaçtığını düşündüğünüz başka hususlar var mı?
Avrupa ülkelerinden de göçmen kökenli kişilerin siyasi temsili konusunda bir baskı söz konusu. Üst sınıf “beyaz” Avrupalının görüşlerinden farklı bir görüş öne sürdüğünüzde bir siyasetçi olarak meclislere girme şansınız çok azalıyor. Bu da ülke parlamentolarının gerçek anlamda demokratik çoğulculuğa uzak olduklarını gösteriyor.
Kısa bir süre önce Türkiye’deki seçimlerde yurt dışı seçmenlerin seçme hakkını sorgulayan görüşler ve tabiri caizse büyüyen bir “gurbetçi nefreti” gözlemledik. Sizce bu polemikler, yakın gelecekteki ulusaşırı siyasete ve seçmenlerin siyasi davranışlarına nasıl etki edebilir?
Dünya genelinde yurt dışı seçmenlerin oy kullanmaları, demokratik hakların kullanımı açısından oldukça pozitif karşılanıyor. Türkiye’de de ilk yıllarda esasen pozitif bir bakış açısı hâkimdi. Ana yurttaki ekonomik kriz ve siyasi kutuplaşma elbette ki olumsuz tutumun en temel kaynağı. Türk lirasının değer kaybı ülke içinde yaşayan kişileri gerçekten çok zor durumda bırakıyor. Buradaki gerginliği hafife almamak gerek. Türkiye’de yaşayan Türk vatandaşları gerçekten de çok ağır ekonomik zorluklarla mücadele ediyorlar. Yine demokratik rekabetteki sorunlar, özellikle demografik yapıdaki farklılıklarla birlikte ana yurtta ve yurt dışında bulunan Türk vatandaşları arasında sorunlar çıkabiliyor. Seçimlerin sonuçlarının çok küçük farklarla değişebileceği beklentisi, bu gerginliği arttıran bir diğer önemli faktör oldu. Burada siyasi otoritenin ülke içinde ve dışında bulunan vatandaşlarını bir arada tutmak konusunda çok büyük sorumluluğu var. Vatandaşları birbirleriyle çatışan gruplar olarak konumlandırmaktan ziyade olumsuz tutumların kök nedenleri ortaya çıkartılarak bu nedenler üzerinde çalışılmalı.