'Noel'

“Anne, Bizim Evimizde Neden Noel Ağacı Yok?”

Noel zamanı geldi çattı. Evlerde, okullarda, sokaklarda kısacası her yerde bayram havası hâkim. Müslüman ailelerin büyük bir kısmı Noel’i kutlamasa da, çocukları bu oldukça büyülü görünen dünyanın bir parçası olmak ve Noel’i evlerine taşımak isteyebiliyor. Peki bu durumda aileler ne yapmalı?

Fotoğraf: Shutterstock.com, @Aleksandra Suzi

Noel zamanı. Şehirlerde pazarlar kuruluyor. Renkli ışıklar caddeleri aydınlatıyor. İnsanlar neşeyle birbirini selamlıyor. Her bir köşeden süslenmiş Noel ağaçları yükseliyor. Neredeyse bir ay boyunca çocuklar ailelerinden, sevdiklerinden büyüklü küçüklü hediyeler alıyor. Daha sonra aldıkları bu hediyeleri heyecanla okulda sınıf arkadaşlarıyla paylaşıyor. Kısacası Noel zamanı özellikle çocuklar için yılın geri kalanına kıyasla oldukça büyülü bir atmosferde geçiyor. Fakat bu durum her çocuk için geçerli değil. Tüm bu olanları gözlemleyen fakat Noel’i kutlamayan çocuklar da mevcut. Peki tüm bunlar onlar için ne anlama geliyor?

Arkadaşımın henüz beş yaşına yeni basmış kızının masum sorusu beni bu konular hakkında düşünmeye teşvik etti: “Anne, bizim evimizde neden Noel ağacı yok?” Bu oldukça basit görünen soru ile, sadece bir evin dekorasyon tercihini değil, aynı zamanda içinde yaşadığımız çokkültürlü toplumun kimlik, kültür ve inanç tercihleriyle nasıl başa çıktığını da sorguluyorum.

Birçok insan için azınlık mensubu olarak bir ülkede, bir toplumda varlık göstermek, o toplumun geleneklerine saygı göstermeyi ve onlarla birlikte sevinç duyabilmeyi beraberinde getirdiği gibi, kişinin kendi dinî, kültürel kimliğini koruma ve yaşatma isteğini de pekiştirebiliyor. Tam da bu noktada küresel kapitalist sistem tarafından pazarlanan çoğunluk toplumunun dinî ve kültürel kutlamaları, özellikle ebeveynseniz ve çocuklarınıza kendi değerlerinizi aşılamak istiyorsanız, bir meydan okuma hâlini alabiliyor. Bu meydan okuma, bazen evde bir çam ağacına sahip olmak gibi, görünürde oldukça basit isteklerle ortaya çıkıyor ve şekilleniyor olsa da.

“Kızım Evde Noel Şarkıları Söylüyor, Ardından Salavat Getiriyor”

Almanya’nın Duisburg şehrinde yaşayan 2 çocuk annesi Kübra Hanım da, bu meydan okumayla karşı karşıya. 5 yaşındaki kızı, kreşte çoktan Noel şarkıları söylemeye ve Noel kutlamalarına katılmaya başlamış. Evdeyse kızının ıhlamur çayının yanında -daha çok Noel zamanı ile özdeşleşen- Lebkuchen (Tr. “zencefilli çörek”) veya Spekulatius (Tr. “tarçınlı karamelize bisküvi”) gibi tatlılar yemek dışında Noel kutlamaları ile pek bir bağlantısı yok. Bu iki dünya arasındaki fark sadece yetişkinler tarafından değil, çocuklar tarafından da algılanabiliyor. Öyle ki, belki de bu iki dünya arasındaki farklılıkları en aza indirmeye yönelik bir çabanın ifadesi olarak, Kübra Hanım’ın kızı ailesinden evlerine çam ağacı almalarını istiyor. Kübra Hanım’ın konuya yaklaşımı ise şöyle oluyor:

“Bunu istediğinde çok şaşırdım ve fazla üstünde durmak istemedim. Sadece Müslümanlar olarak çam ağacı kurmadığımızı ifade ettim. Bu konu kapandıktan bir süre sonra kızım, Adventskalender (Tr. “Noel öncesi dört haftaya özgü sürprizli takvim”) istediğini söyledi. Takvim alıp almamak ile ilgili biraz düşündüm, çünkü benim çocukluğumda da annem bize basit bir Adventskalender alırdı. Diğer yandan çocuğumun hevesini de kırmak istemiyordum. Eşimle ve daha sonra arkadaşlarımla istişare ettim. Eşim, zaten kendi dinî bayramlarımızda birçok etkinlik yaptığımızı, Noel için bu tarz etkinlikler yapmayı gerekli bulmadığını söyledi. Arkadaşlarımdaysa durum farklıydı. Çam ağacı kuran, Adventskalender alan da vardı, buna karşı olan da. Bu görüşmelerin üzerine ben de kutlamak için bir neden görmedim ve kızıma kendi bayramlarımızın da yakında geleceğini ve birçok eğlenceli etkinlik yapacağımızı anlattım. Zaten daha önce de bu tarz etkinlikler yaptığımız için kızım oldukça heyecanlandı ve durumu kabullendi.”

Çocuklarına kendi değerlerini aktarmayı aile olarak çok önemsediklerini, Hristiyan bir ülkede yaşamanın o dinin bayramlarını kutlama gerekliliğini beraberinde getirmediğini ifade eden Kübra Hanım, bunu ayrıca samimiyetsiz de buluyor: “Bizim için bir anlam ifade etmeyen bir günü kutlamak samimiyetsiz ve gereksiz. Müslüman bir aile olarak bir duruşumuz olmalı ve değerlerimize sahip çıkmalıyız.”

Çocuklarına iki dünya arasında bazı farklar olabileceğini ve bunun da normal olduğunu farklı şekillerde aktardıklarını anlatan Kübra Hanım, kızının haftada 5 gün kreşe, 2 gün de camiye gittiğini söylüyor ve ekliyor: “Kızımıza camideki kutlamaların bizim dinimizin bayramlarıyla ilgili olduğunu, kreşteki her kutlamanın ise bizim bayramımız olmayabileceğini söylüyoruz. Fakat orada öğrendiği, örneğin Noel ile ilgili bir şarkı söylediğinde de buna karşı çıkmıyor, sakince karşılıyoruz. Kızım bazen bu şarkıların ardından salavat da getiriyor. Bu durum kreşte ve camide öğrendiklerinin bir yansıması. Onu kreşe sosyalleşmesi için biz yolluyoruz, orada öğrendiklerini evde farklı şekillerde yansıtmasını asla yasaklamıyoruz. Ayrıca diğer yandan yasakların çocuğa daha tatlı gelmesinden de çekiniyoruz.”

Çocuklar Dinî İnançları ile İlgili Özgüvene Sahip Olmalılar

Ramazan ve Kurban Bayramlarını evde çocuklarıyla büyük bir coşkuyla, farklı etkinliklerle kutlayan Kübra Hanım, çocuklarının bu iki bayramı sahiplenmeleri ve sevmeleri için çaba gösterdiğinden bahsediyor. Ayrıca bu kutlamalar sadece ev ile sınırlı kalmıyor. Kübra Hanım, kızının özgüvenini artırmak için geçen sene Ramazan bayramında, kreşteki tüm çocuklara küçük hediyeler ve ufak atıştırmalıklar hazırladığını anlatıyor: “Hediyeler ve atıştırmalıkların yanına bir de “Das Ramadanfest” (Tr. “Ramazan Bayramı”) isimli bir çocuk kitabı koydum. Kızım o gün özgüvenle kreşe gitti ve orada arkadaşlarına kendi bayramını aktardı. Müslümanların da Hristiyanlar gibi bayramları olduğunu gösterdi. Böylelikle kızımın evdeki neşesi ev ile sınırlı kalmadı ve onu dışarıda arkadaşlarıyla paylaşmış oldu.“

Çocuklara kendi değerlerini aşılamak, özgüvenle taşımalarını sağlamak birçok aile için oldukça önemli. Kübra Hanım’ın durumunda bunu görüyoruz. Peki aileler karşı karşıya kaldıkları bu zorluğu en iyi şekilde nasıl aşabilirler?

Çocukların Sorularına Dikkatli, Özenli ve Şefkatli Cevaplar Vermenin Önemi

Uzman pedagog Gülnur Hilal Mert, ebeveynlerin farklı kültürlerle iç içe olan çocuklarının yaşadıkları ortamın özelliklerini dikkate almalarının ve sorabilecekleri sorulara önceden hazırlanıp, bu sorulara dikkatli, özenli, şefkatli cevaplar vermelerinin oldukça önemli olduğuna vurgu yapıyor: “Çocuklarımızın ilgileri uyanınca onların sorularından yola çıkarak verimli muhabbet ortamları oluşturabiliriz. Bu, onların kendi kimlik inşasında büyük öneme sahip olacaktır.”

Ebeveynlerin çocuklarının dinî kimliklerini inşa etmelerine önem vermelerini, bu konuya zaman ayırmalarını öneren Hilal Hanım, bu inşanın nasıl olması gerektiğini ise şöyle açıklıyor: “Çocuklar ‘Ben kimim? Nereye aidim? Beni ben yapan nedir?’ gibi soruların cevaplarını aile hayatı içinde, Kur’an ve sünnet ışığında, sevgi dolu bir rehberlikle bulmalı ve öğrenmelidirler. Kimlik oluşumu 18 ay ve 2 yaş arasında başlar ve bu dönemde çocuklar çevreleriyle etkileşim içinde öğrenirler. Çocuklar, kendi Müslüman kimliklerini fark etmeye ve benimsemeye başladıklarında, bu özellikleri ve değerleri içselleştirerek büyüdüklerinde, farklı kültürlerle etkileşimde doğabilecek zorluklarla daha iyi başa çıkabilirler.”

Hilal Hanım bu süreçte aile içi iletişimin büyük bir rol oynadığına vurgu yapıyor: “Çocuklar, karşılaştıkları zorluklar veya kafalarındaki sorular konusunda ailelerine gelmeli ve konuşmaktan çekinmemeli. Ebeveynler, çocuklarına destek olmalı, sorularına tatmin edici cevaplar sunmalı ve bu konuda güvenli bir iletişim ortamı oluşturmalıdır. Bu ortam çocuğun yaşına uygun ve dinî eğitim sürecini destekleyen bir nitelikte olmalıdır. Bunun için ebeveynlerin konulara vakıf olması gerekir.”

“Ebeveynler, Çocuklara İslami Değerleri Yaşayarak Öğretmeliler”

Hilal Hanım sadece yaşa uygun bilgi aktarımın yetmeyeceğinden ve modellemenin öneminden de bahsediyor: “Ebeveynler, dinî bilgileri kuru kuruya iletmek yerine bu değerleri günlük hayatta yaşayarak çocuklarına örnek olmalılar. Ayrıca, Müslümanlar kendi bayramlarını, etkinlik ve sürprizlerle yaşatarak çocuklarının kendi kimliklerini daha da güçlendirmelerine destek olabilirler. Dinimizin sadece camiye indirgenmemesi gerektiğini ve hayatımızın her alanında etkin ve yönlendici olduğunu çocuklara hissettirmek ve bu şuuru kazandırmak önemli.”

Çocuklar, kendi Müslüman kimliklerini anlamaya ve benimsemeye başladıklarında, aile içinde bu süreci desteklemek için atılabilecek bazı adımlar mevcut. Bu adımları Hilal Hanım madde madde aktarıyor:

  • “Çocuklar kendi dinî kimlikleri hakkında temel bilgileri öğrenmeliler. Ebeveynler çocuklarına bu konuda rehberlik etmeli ve onlara doğru bilgileri sunmalı. Burada kullanılan dil ve yöntem, yaşlarına ve hazır bulunuşluklarına uygun ayarlanmalıdır.
  • Ebeveynler, çocuklara İslami değerleri yaşayarak öğretmelidir. Günlük hayatta sergiledikleri davranışlarla çocuklara örnek olmalıdır. Verilen dinî bilgilerin eylemlerle örtüşmesi gerekir ki, verilen eğitimde başarılı olunsun.
  • Çocukların dinî bilincini güçlendirmek için, onları ibadetlere dahil etmek ve dinî etkinliklere katılımı teşvik etmek gerekir.
  • Aile içindeki iletişim açık tutulmalı. Çocuklar, yaşadıkları çevrede karşılaştıkları sorunları veya merak ettikleri konuları aileleriyle çekinmeden paylaşabilmeli. Onların özgüvenini artırmalı ve Müslüman şahsiyet oluşumunu desteklemeliyiz. Çocuklar hem kendilerinden hem de inançlarını ifade etmekten emin olmalılar. Örneğin, “Ben Müslümanım ve Noel kutlamıyorum. Hz. İsa bizim peygamberimiz ve ben ona saygı duyuyorum.” diyebilmeliler.
  • Son olarak, ebeveynler olarak diğer dinlere ve kültürlere negatif yaklaşmaktan kaçınmalıyız. Bunun yerine çocuklara farklı dinlerin varlığından bahsetmeli, bu inançlara saygı duymaları öğretilmeli ve farklı dinlere mensup insanlara karşı hoşgörü ve anlayış geliştirmelerini teşvik etmeliyiz. Ortak noktalarımızı, çocukların yaşına ve ilgi alanlarına uygun bir şekilde -onlar sordukça / onların ilgisi doğrultusunda- açıklamalı ve kendi dinimizin özgün özelliklerini paylaşmalıyız. Elbette çocuklarımız yine de özenebilir, heves edebilir. Onlara dinimizin özelliklerini ve bayramlarımızı sevgi, huzur dolu etkinlikler, şenlikler, sürprizlerle yaşatarak, kendi kimliklerini ve dinî aidiyetlerini daha fazla sahiplenmelerini teşvik edebiliriz.”

Okullar ve Okul Personelleri Nasıl Bir Hassasiyete Sahip Olmalı?

Çokkültürlü bir toplumda Noel gibi dinî kutlamaların olduğu bir dönemde okullardaki personelin farklı dinlere mensup çocuklara yönelik bir hassasiyet göstermesi gerektiğini düşünen Hilal Hanım, Müslüman olarak yaşadığımız toplumda dinî özelliklerimizle var olma hakkına sahip olduğumuza vurgu yapıyor: “Bizim onlara saygı duyduğumuz gibi, onların da bize saygı duyması ve hassasiyet göstermesi gerektiğini düşünüyorum. Hassasiyetin bir göstergesi olarak şunlar yapılabilir:

  • Okullar, farklı dinlere mensup öğrencilere eşit ve adil davranmalı. Dinî inançlara saygı göstermeli ve çocukların bu inançlarını hoşgörüyle karşılamalı.
  • Öğretmenler, sınıf içinde dinî çeşitliliği teşvik etmeli ve farklı dinlerin öğrenciler tarafından anlaşılmasına fırsat tanımalı.
  • Okullar, dinî bayramlar gibi özel günlerde farklı dinlere mensup öğrencilerin bu günleri kutlamalarına izin vererek, onların kültürel kimliklerine saygı göstermeli.
  • Eğitim materyalleri, farklı dinleri ve kültürleri içermeli ve çocuklara bu konularda doğru ve dengeli bilgiler sunmalı.
  • Öğrencilere, farklı dinler ve kültürler hakkında eğitim verilmeli ve bu konuda anlayış geliştirmeleri teşvik edilmeli.
  • Okul etkinlikleri ve dinî kutlamalar, dinî çeşitliliği yansıtarak, öğrencilere farklı dinlerin ve kültürlerin bir arada var olabileceğini göstermeli.”

Sonuç olarak, çocukların Noel ile ilgili soruları ve istekleri olduğunda ebeveyn olarak onları dikkatlice dinlemek, bu soru ve isteklere uygun ve bilinçli bir şekilde karşılık vermek oldukça önem taşıyor. Ayrıca çocuklara diğer din ve kültürlerin varlığından bahsetmek, onlara saygı duymalarını sağlamak ve bilinçlendirmek, çocuğu içerisinde yaşanılan çokkültürlü ortama hazırlamak anlamına geliyor. Bunun yanı sıra çocukların kendi dinî ve kültürel kimliklerini teşvik etmek, onların farklı din ve kültürler karşısında kendi kimlikleriyle özgüvenli bir şekilde var olmalarına zemin hazırlıyor.

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler