'Dosya: "Kesin Dönüş Mümkün mü?'

Ümit ve Hayal Kırıklığı Arasında Daimî Bir Ukde: Kesin Dönüş

Göçmenliğin ayrılmaz bir parçası olan geri ya da kesin dönüş fikri içerisinde birçok duyguyu barındıran ve tecrübe edildiğinde beklenmeyen durumlara yol açan bir hayat gerçeği. Avrupa’dan Türkiye’ye döndükten sonra tekrar eski ülkelerine dönen kişilere hikâyelerini sorduk.

©fran_kie/shutterstock.com

Batı Avrupa’nın herhangi bir ülkesinde doğup büyümüş veya en azından hayatının önemli bir kısmını bu ülkelerde geçirmiş, Türkiye kökenli birçok insan “kesin dönüş” terimini hayatının bir döneminde mutlaka duymuş, hatta gelecekte kesin dönüş yapanlardan olmayı arzulamıştır. Özellikle “memlekette” geçirilen o muhteşem yaz tatillerinde “Buraya mı yerleşsek acaba?” hayalleri kuranların bu tahminimi onayladığını duyar gibiyim.

Bu terimin ilk ortaya çıkışı elbette 1960’larda Avrupa’ya ve özellikle de Almanya’ya iş gücü göçüyle beraber olmuş. Kavram sözde “misafir işçiler” ile beraber popüler bir hâle gelmiş. Zor şartlar altında çalışarak para kazanmak, kazandığı parayı biriktirip Türkiye’de hayallerini gerçekleştirmek için kesin dönüş yapmayı planlayan ilk nesil göçmenler ailelerini buraya getirmiş ve kesin dönüş hayalleri suya düşmüş veya belirsiz bir zamana kadar ertelenmiş. Özetle çoğu zaman evdeki hesap çarşıya uymamış.

İlk Nesil Göçmenlerin Bitmeyen Gelgitleri

1980’li yılların ortasında Almanya’da bu konuda yürütülen anketler, Türk işçilerin yüzde 91’inin Türkiye’ye dönmek istediğini, yalnızca yüzde 9’unun ev sahibi ülkeye yerleşmeyi düşündüğünü ortaya koymuş. Bu düşünceyi gerçekleştirenlerin sayısını tespit etmek zor olsa da 1983 itibarıyla takriben 250-300 bin misafir işçinin Türkiye’ye kesin dönüş yaptığı varsayılıyor. Şu an 60’lı yaşların üzerinde, torun torba sahibi olan ilk nesil göçmelerin bir yılın önemli bir kısmını Türkiye’de geçirseler de tamamen kesin dönüş yaptıklarını söylemek zor olsa gerek. Yaz ayları ile sonbaharı Türkiye’de geçiren, kış aylarının başlamasıyla Almanya’ya dönen bu ilk nesil göçmenler “İki arada bir derede” kalmışlık hissinin vücut bulmuş hâli olarak görülebilir. Onların durumu “dönüş”ün sanıldığı kadar da kesin olmadığını ortaya koyuyor.

İlk nesil göçmenlerin tatil alışkanlıkları yanı sıra bazen dönüşlerin kesin olmayabileceğini gösteren başka bir durum da kesin dönüş yapma niyetiyle “kurulu düzenini” bozarak Türkiye’ye yerleşen ve yeniden Batı Avrupa’ya dönmeye karar verenler. Peki, bu insanları “kesin dönüş” kararını almaya iten sebepler nelerdi? Neden kesin dönüş yaptıktan sonra yine “kurulu düzeni” bozarak Türkiye’den Avrupa’ya ikinci dönüş gerçekleştirdiler? Tersine “kesin dönüş” nasıl bir şey?

“Tersten Kesin Dönüş”

Hollanda, Rotterdam doğumlu Bilal Yeşiloğlu, 2018 yılında eşi ve çocuğuyla birlikte Ankara’ya taşınmış. Tahsilini American International School’da İngilizce üzerinde yapmış ve 2012 yılından beri ticaretle meşgul olan Bilal Bey, Türkiye’ye kesin dönüş yapma isteğini şu sebeplere dayandırıyor:

“Ailemin önemli bir kısmı, annem ve babam 10-15 yıl önce Türkiye’ye kesin dönüş yaptılar. Kız kardeşlerim de şu an Ankara’dalar. Hollanda’ya 2012 yılında evlilik yoluyla gelen eşimin ailesi de Türkiye’de yaşıyor. Kesin dönüş yaparak ailelerimize yakın olmak istedik. Ayrıca Türkiye’de de ticaret yapabileceğimi düşündüm.”

Kesin dönüş yapma kararını aldıktan sonra çevresindeki insanlardan gelen tepkilerin genelinin gayet olumlu olduğunu hatırlayan Bilal Bey, “Genel olarak herkes kararımızı anlayışla karşıladı. Özellikle ailemizin orda bulunması sebebiyle bizim adımıza sevindiler, güzel bir adım olduğunu söylediler.” ifadelerini kullanıyor.

Kesin dönüş sürecine değinen Yeşiloğlu, Türkiye’de ev tuttuktan sonra Rotterdam Belediyesi’nde çocuğu ve eşi için adres değişikliğinde bulunarak ilk adımların böylelikle Hollanda’da atıldığını anlatıyor. Ticaretle uğraşması ve işlettiği bir mağazası olması sebebiyle Bilal Bey Rotterdam’daki evini kapatmamış. Çalıştığı şirkette ihracat sorumlusu olan Yeşiloğlu, Ankara’da da ofis açarak ihracat ile emlakçılık alanlarında çalışmaya başlamış.

Güven İstismarıyla Kaybedilen Para

Hollanda’ya kıyasla Ankara’daki hayatını daha sosyal ve rahat olarak tanımlayan Bilal Bey, kesin dönüş kararını sorgulatan sıkıntının iş hayatında ortaya çıktığına işaret ediyor: “Türkiye’de tek sıkıntımız, çoğu insanın da aslında tecrübe ettiği gibi ticari ahlakın ve güvenin olmamasıydı. Bizi yeniden Hollanda’ya dönmeye iten sebep de bu oldu.”

32 yaşındaki Yeşiloğlu, iş ahlakı konusunda çok büyük hayal kırıklığına uğradığını ve dinî hassasiyetlerinden dolayı da zorlandığını aktarırken acı bir şekilde gülerek, “Hayatım boyunca kimseye para kaptırmadım fakat Türkiye’de bir hocaya para kaptırdım.” sözleriyle aktarıyor. Bu ifadenin arkasındaki olayı şöyle anlatıyor:

“İhracat işiyle uğraşıyorduk. Yanı sıra tekstil işine girmek istedik. ‘Hoca’ olarak bahsettiğim kişi tekstil alanında deneyimli biriydi ve bir AVM’de tesettür mağazası açabilmek için ortak arıyordu. Biz de durumu değerlendirdik ve kabul ettik. Açılış için hazırlıklara başladık. Hazırlıkların ortasında ortağımızın yatırım yapabilecek kadar sermayesi olmadığını, hatta borç batağında olduğunu öğrendik. Mağaza sonunda açıldı. Ortağımız paramızı bize iade edeceğini açıklamış olsa da mağazanın işletmesini başarılı bir şekilde devam ettiremedi ve mağazayı kapatmak zorunda kaldı. Biz de ne yazık ki paramızı alamadık.”

“Sen Çok Kalmadan Birkaç Seneye Dönersin”

2021 yılında edindiği kötü tecrübeler sonucu Hollanda’ya dönme kararı alan ve 2022 yılında da ailesini getirten Bilal Bey, çevresindeki insanların kesin dönüş yapanların kararlarından vazgeçip yeniden Hollanda’ya yerleşmelerini artık normal karşıladıklarını, hatta baştan bu yönde beklentileri olduğunu aktarıyor: “Akrabalarımızın arasında da Türkiye’ye gittikten sonra birkaç sene yaşayıp dönenler olmuştu. Bu yüzden kesin dönüş yapmak isteyenlere genellikle ‘Sen çok kalmadan 1-2 sene sonra dönersin’ yorumu yapılıyor.”

Ticari yönden yeniden Rotterdam’a yerleşerek doğru karar aldığını düşünen Bilal Bey, sosyal yaşantısını da değerlendiriyor:

“Ne kadar iş hayatım açısından doğru adımı attığımı bilsem de Türkiye’deki hava şartları, sosyal hayat ve imkânların çokluğu, özellikle de aile bağları açısından çok daha rahat bir konumdaydık. Ancak dinî eğitimde ne yazık ki eksiklikler vardı. Okuldaki din dersi dışında şu anda Hollanda’da olduğu gibi camilerde pek bir faaliyet yoktu. Şu an oğlumuzu hafta sonu camiye gönderiyoruz ve içimiz aldığı dinî eğitim konusunda gayet rahat.”

Maddi bağımsızlık durumunda yeniden Türkiye’ye kesin dönüş yapmayı düşünebilen Bilal Bey, ev ve araba olması şartıyla küçük şehirlere yerleşmenin ilerleyen yaşlarda, çocukların büyüyüp belirli bir yaşa gelmesiyle olası olduğunu savunurken “Şu an böyle bir şey mümkün değil.” eklemesinde bulunuyor.

Çifte Dönüş Yapanlar

Almanya’dan Mihriye Kabu da kesin dönüşü tecrübe edenlerden. Ailesiyle Türkiye’ye, memleketi Tekirdağ’a kesin dönüş yapmayı yalnız bir kere değil, iki kere denemiş olan Kabu, Almanya Gelsenkirchen doğumlu ve 3 çocuk annesi. Şu an bir bebeğe geçici olarak koruyucu annelik yapan ve yanı sıra aile danışmanı olarak eğitim gören Mihriye Hanım, 2013 yılında ailesiyle beraber ilk “kesin” dönüşünü gerçekleştirmiş.

Kabu, eşinin Türkiye’den evlilik yoluyla geldiğini ve bu yüzden sık sık Türkiye’ye gittiklerini aktarırken karar sürecini, “Eşimle beraber Türkiye’yi daha çok tanımaya ve sevmeye başladım. ‘Neden Türkiye’de yaşamayalım?’ sorusu ortaya atıldı. Çevremdekiler ‘Gitmeyin, giden geri dönüyor’ şeklinde tepki verdi. O zamanlar yeni bir daire satın almıştık üstelik. Ne olur ne olmaz kaygısıyla daireyi başta kiraya verip gitmeyi düşündük. Ancak kiraya veremedik, uğraşmak istemediğimiz gibi herhangi bir kapının açık kalmasını istemedik. Biz de daireyi satıp gittik.” olarak betimliyor.

“Çocuklarım Zorlandı”

Bir anne olarak Türkiye’ye dönüş sürecini değerlendiren 48 yaşındaki Mihriye Hanım, çocuklarının zorlandığını aktarırken, “En büyük oğlum 17 yaşındaydı, ortanca oğlum 14, küçük kızım da ilk okula orada başladı. En az zorlanan da kızım oldu. En büyük oğlum devamlı ‘Ben 20 yaşına girince kesinlikle Almanya’ya döneceğim. Beni burada tutamazsınız.’ şeklinde konuşuyordu. 14 yaşındaki oğlum da içine kapandı. Evden okula, okuldan eve gidip geliyordu sadece. Almanya’ya dönmek istediğini söylemese de hiç dışarı çıkmıyor, arkadaş edinmek istemiyordu. Onun durumu beni çok etkiledi.” ifadelerini kullanıyor.

Türkiye’de ilk ayları eşinin sanayide açmaya çalıştığı dükkânın hazırlığı ile geçmiş. Kabu, büyük miktarlar kazanamasalar da geçimlerini sağlayabildiklerini ancak bazı zaman kenardaki parayı harcamak zorunda kaldıklarını belirtiyor. Eşinin bu durumdan dolayı strese girdiğine işaret eden Mihriye Hanım, tanıştıkları insanlarla ilgili ihtiyatlı bir şekilde, “Genellemek istemesem de oturduğumuz yerdeki insanların Almanya’daki Türkiye kökenlilere bakarak daha farklı, belki de daha gaddar olduklarını deneyimledik ne yazık ki. Zor zamanlar geçirdik.” yorumunda bulunuyor.

Hemen ardından Türkiye’deki hayatının pozitif yönlerini de vurgulayan Kabu, Almanya’daki hayatında olduğu gibi Türkiye’de de kendine dinî bir sohbet grubu bulmuş:

“Dolu dolu bir Ramazan ayı geçirdikten sonra kesin dönüş yaptık. Türkiye’de cami ortamının eksikliğinden büyük bir boşluğa düştüm. Ben de araştırmaya başladım ve kendime uygun bir sohbet grubu buldum. Bu sayede adaptasyon sorunu yaşamadım. Maneviyat eksikliğimi doldurmuştum. Ayrıca kışın dahi güneş hiç eksik olmuyordu. Yine de buradaki dostlukların eksikliğini hissettim. O eksikliği hiçbir şey kapatamadı ne yazık ki.”

“Dönmek İstemedim”

Kabu Ailesi, Türkiye’de 1,5 yıl yaşadıktan sonra yeniden Almanya’ya dönmeyi karar vermiş ancak dairelerini sattıklarından kiraya çıkmak zorunda kalmış ve kesin dönüş defteri kısa bir süreliğine de olsa kapatmış. Yeniden Almanya’ya dönme sebebini aktaran Mihriye Hanım, eşinin iş yeri işletme sürecinde yaşadıklarının büyük bir rol oynadığını şu şekilde paylaşıyor: “Eşim dükkân açarken bir sürü insanla muhatap oldu ve ne yazık ki aralarında sözün arkasında durmayan, yalan söyleyen, bizi dolandırmaya çalışan birçok insan vardı. Eşim bu süreçte birçok sahtekarlığa maruz kaldı.”

Yaşadıkları olumsuzluklara rağmen Türkiye’de kalmak istediğini, Almanya’ya dönmek istemediğini vurgulayan Kabu, “Eşime nazaran doğma büyüme Almanyalı olmama rağmen dönmek istemeyen bendim. Ne olursa olsun kalmak istedim fakat ailem dönmekte kararlıydı. Orası memleketimiz, her gün ezan sesini duyabileceğimiz yer. Her daim oradaki hayatın pozitif yönlerini görmeye çalıştım. Zaman içerisinde alışırdık diye düşündüm. Ancak çoğunluğun kararına uyum sağlamak zorunda kaldım.” sözleriyle yaşadıklarını değerlendiriyor.

Kapanmayan Kesin Dönüş Defteri

Yeniden Almanya’ya döndükten sonra çocuklarının pek bir şey kaçırmadan okula başladığını aktaran Kabu, eşinin Türkiye’de bir iş yapma kararı alarak kesin dönüş defterini yeniden açtığını ifade ediyor: “İnsan unutkandır. Biz de yaşadıklarımızı unuttuk sanırım ve yeniden kesin dönüş yapmayı denemek istedik. Eşim 49 senelik çocukluk arkadaşıyla bir kafe açmaya karar verdi. Kafeden dolayı döndük bu sefer de. Ancak 40 gün sonra ortaklıkla beraber arkadaşlık da bitti.”

Mihriye Hanım’ın eşi arkadaşına güvendiği için yazılı bir sözleşme yapmamış, yalnız sözlü bir anlaşmayla kafede çalışmaya başlamış. Kabu, arkadaşlarının iş ahlakı konusunda eksiklikleri fark ettiklerini belirtiyor:

“Eşim arkadaşını ticaret yoluyla yeniden tanımış oldu. Meğer biz birçok yönlerini bilmiyormuşuz. Dünden kalan poğaçaları satmaya kalkıyordu, biz karşı çıkıyorduk. Ürünlerin son kullanma tarihlerini değiştirerek satıyor; durumun farkına varan müşteriler iade talebinde bulunuyordu. Ve anlaşmazlıklarımız başladı. Bize ‘Siz doğrucu Davut musunuz? Ticaret bu şekilde yapılır yoksa zarara uğrarız’ demişti. Biz akşam kafe kapanmadan önce gelen müşterilere, özellikle de öğrencilere dünden kalan poğaçaları hediye ediyorduk. Üniversite çevresindeydik çünkü ve poğaçaların çöpe gitmesini istemiyorduk. Faydamızın dokunmasını, günümüzün bereketi olmasını istedik. Sonra ortaklığımız kabul edilmedi. Kafeye yatırdığımız masrafı bize ödedi fakat ortadaki kazançtan bir pay vermedi. Çok şükür yine de bir kaybımızın olduğunu düşünmüyorum.”

Türkiye’de Okullarda Akran Zorbalığı

Mihriye Hanım ikinci dönüşlerinde kızını iş yerlerinin yakınındaki bir okula yazdırmış. Beşinci sınıfa bağlayan kızı bu sefer zorlanmış ve “Sen Türk değilsin, Almansın. Geldiğin yere geri dön” gibi ifadelerle akranları tarafından zorbalığa uğramış: “Kızım bu yaşadıklarından dolayı travma geçirdi ve tedavi de gördü. Öğretmenler ne yazık ki durumla ilgilenmedikleri gibi bizim de karışmamıza izin vermedi. Kızım durumu çok sonra bize anlattı ve bu süreçte yaklaşık 10 kilo verdi.”

Mihriye Hanım’ın eşi de dostluğunun bitmesiyle yaşadığı hayal kırıklığından dolayı çalışamaz hâle gelmiş. Kızının okulda zorbalığa uğraması bardağı taşıran son damla olmuş ve Mihriye Hanım 11 aylık Türkiye serüveninden sonra Almanya’ya dönmüş. Kabu Ailesi ikinci dönüşlerinde Almanya’daki tüm bağları koparmadan gitmişler. Böylelikle Almanya’ya dönüşlerinde yeniden daire aramak zorunda kalmamışlar ve kaldıkları yerden hayatlarına devam edebilmişler.

Henüz Kesinleşmemiş Olan Yaşlılıkta Kesin Dönüş Fikri

Kesin dönüş defterini artık tamamen kapattıklarını vurgulayan Kabu, yine de herhangi bir pişmanlık duymadığını ve çocuklarının kendi hayatlarını kurdukları, bağımsız oldukları bir dönemde Türkiye’ye yeniden dönmeyi düşünebileceğini belirtiyor. Kendisine yönelttiğim “Yani yaşlılıkta?” sorusuna gülerek “Bağ bahçeyle uğraşacak kadar elim ayağımın tutmasını istiyorum.” şeklinde karşılık veriyor. Böylesi bir durumda dahi tamamen bir kesin dönüşün söz konusu olmayacağını belirten Mihriye Hanım, “Bir ayağımın burada olmasını, arkadaşlarımla olan iletişimi kesmemek isterim. Eskiden yaşlıları bu konuda çok kınardım. Özellikle havaalanında zorlanarak uçağa bindiklerini gördüğümde neden kesin dönüş yapamadıklarını, Türkiye’de kalmak istemediklerini anlayamazdım. Hadiste geçtiği gibi ‘Kınadığınız şey başınıza gelmedikçe ölmezsiniz.’ Meğer insanların buradan tamamen kopmak istememesinin bir sebebi varmış.” açıklamasında bulunuyor.

Son olarak kesin dönüş düşünenlere neler tavsiye edeceğini soruyorum. Mihriye Hanım, insanların çocuk yapmadan veya en azından çocukları küçük yaştayken dönmelerini, döndükten sonra da insanlara karşı daha mesafeli davranmalarını, çok çabuk samimi olmadan insanları tanımalarını tavsiye ediyor ve ekliyor: “Biz ne yazık ki başaramadık. Çok isterdim başarıp kalmayı.”

Enise Yılmaz

Bochum Ruhr Üniversitesi’nde hukuk eğitimi gören Yılmaz, Perspektif’in yayın kurulu üyesidir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler