'Avrupa'da İmamlar'

Avrupa’da İmamlar: Toplumun ve Siyasetin Değişen Beklentileri

Avrupa’da İslam ve Müslümanlarla ilgili tartışmaların merkezinde “imamlar” yer alıyor. Perspektif “Avrupa’da İmamlar” isimli yazı dizisinde Müslüman cemaatin ihtiyaçları ile siyaset ve kamuoyunun beklentileri arasında imamlara dair tartışmayı mercek altına alıyor. Serinin ilk yazısında imamların ve Avrupa’daki Müslüman toplumun değişen profilini konu ediyoruz.

19 Mart 2024 Abdullah Ergün

Bir sahne hayal edin: Bir cuma namazı vaktinde camiyi dolduran inananlar. Cemaat pür dikkat kürsüde hitap eden genç bir imam-hatibi dinliyor. Genç imam, 20’li yaşların ortasında ve giyimi, sesi, hitabeti ve diksiyonuyla adeta “hâzâ imam” denilebilecek bir delikanlı. Asıl dikkat çeken ise bu genç imam-hatibin, cemaatin her kesimine nasıl hitap ettiği ve genç-yaşlı demeden cemaatine nasıl iliklerine kadar işleyen bir vaaz sunduğudur.

Peki, 20’li yaşların ortasında genç bir imam, nasıl oluyor da hem ergenlik dönemindeki gençlere hem de ömrünü kürsülerden nice hatip ve vaiz dinleyerek geçiren yaşlılara aynı anda hitap edebiliyor? Bu genç imam-hatibin nasıl bir bilgi, birikim ve ihtisası bulunmalıdır? Bu soruların cevabını Müslüman toplumun imamlara yönelik değişen beklentilerinden hareketle ele alalım.

Azınlık Toplumunu İrşad Eden Bir Aktör Olarak “Avrupa’da İmam”

İmam, en geniş anlamıyla cemaatle kılınan namazlara önderlik eden kimse olmanın yanı sıra dinî konularda ve irşad hizmetleri bağlamında cemaati yönlendiren kişidir. Tarih boyunca özellikle Asr-ı Saadet’ten günümüze kadar “imam” ve “imamet” kavramları farklı şekillerde ele alınsa da günümüzde belirttiğimiz anlamıyla karşılık bulmaktadır. Konumları itibariyle imam-hatipler, dinî aktörler olmanın yanı sıra toplumsal meselelere yön veren önderlerdir. Bu dinî ve toplumsal konuma sahip kişilerin eğitim süreci de aynı derecede önem kazanmaktadır.

Günümüz Avrupa’sında dinin rolü ve toplumla ilişkisi giderek karmaşık bir hâl almaktadır. Önemli bir kısmını Hristiyan mezheplere mensup kişilerin oluşturduğu ve herhangi bir dine mensubiyeti olan insanların sayısının azaldığı birçok Avrupa ülkesinde, insanların dine ve dinî ritüellere yaklaşımının kısmen olumsuz bir yapıda seyrettiğini söyleyebiliriz. Dolayısıyla kilisenin ve Hristiyan din adamlarının toplumu yönlendirme yetenekleri, kiliseden ayrılanların sayısının artmasıyla belki de tarihlerinin en düşük seviyesinde bulunuyor.

Bunun aksine imam-hatiplerin Müslüman cemaat üzerindeki etkisi ve inananların imamlara karşı duyduğu saygı ve hürmet ise tartışılmaz. Bu nedenle de Müslüman toplumun irşadıyla vazifeli olan imamların rolleri ve eğitimleri, toplumun çeşitlenen yapısına uyum sağlamak için yeniden değerlendirilmeli. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde, imam eğitimi konusundaki tartışma ve çabalar, kültürel, siyasi ve dinî altyapıların etkisiyle şekillenmektedir. Din-devlet ilişkileri bağlamında yetkililer, Müslüman cemaatlerle irtibat hâlinde bulunarak Müslüman toplumun meselelerini ajandalarına almışlardır. Hatta bu meselelere devlet eliyle müdahil olunmuştur.

Tarihsel süreç içerisinde Avrupa’da imamlar özellikle 1900’lü yılların ortasından itibaren gündeme gelmeye başlamıştır. Birçok Avrupa ülkesi, iş gücü anlaşmaları sonucunda Müslüman ülkelerden işçi alımında bulundu. Misafir işçi statüsünde Avrupa’nın farklı ülkelerine gelen işçiler, kısa bir dönem çalıştıktan sonra köken ülkelerine geri dönme niyeti taşıyorlardı. Ancak süreç ilerledikçe, misafir işçiler kalıcı iş gücü, göç ve uyum konuları ise siyasetin sabit konuları hâline geldi.

Avrupa’daki Müslümanlar, ibadetlerini yerine getirebilmek amacıyla -özellikle bayram ve cuma namazları gibi ibadetler için- mescit ve camiler açmaya başladılar. Oluşan Müslüman cemaate ve ibadetlerin düzenlenmesine rehberlik edecek imamlar köken ülkelerden getirilip dinî yaşamı şekillendiren hizmetler sunulmaya başlandı. Bu hizmetler, cami içi ve dışı faaliyetlerle birlikte Müslümanları yönlendirerek, dinî sorumluluklarını yerine getirmeleri için fırsat sunmuştur.

Laik ve Seküler Devlet Yapılarında Dinî Personel Statüsü

Farklı tarihî ve kültürel geçmişe sahip Avrupa ülkelerinde, dinî personelle ilgili olarak doğal olarak farklı yasal düzenlemeler geliştirilmiştir. Bir yandan ülkelerdeki laiklik-sekülerlik anlayışları, tarihleri ve yorumları, diğer yandan da Müslümanlar özelinde dinî personelin aynı zamanda bir “göç” bağlamına sahip olmasıyla devletlerin göç rejimleri, bu konudaki uygulamaları çeşitlendirmiştir.

Tüm bu sosyo-kültürel gelişmeler Müslüman toplumun yapısını, değerlerini ve hassasiyetlerini de etkilemiştir. Değişim gösteren sosyo-ekonomik durum, heterojen cemaat yapısı, eğitim statüsü, yaş farkı, dil ve etnik köken farklılıkları bu kitleye hitap edecek imam-hatip profilinin de değişmesi gerektiği realitesini gözler önüne sermiştir. Özellikle sosyalizasyonu Avrupa’da gerçekleşip köken ülke ile yeni yurt edinilen ülkenin değerlerini bir arada gören üçüncü kuşak Müslüman gençlerin ihtiyaç, beklenti ve algıları ciddi manada dikkate alınıp karşılık verilmesi gereken bir hâl almıştır.

Misafirlikten Kalıcı Vatandaşlığa

Müslümanların Avrupa’da yer edindikleri ülkeler artık sadece göç ettikleri memleketler değil, aynı zamanda doğup büyüdükleri yerler hâline gelmiştir. Ülkelerdeki Müslüman nüfusun “göç kökeni” ile karakterize olmasını sağlayan tarihsel gelişmeden bağımsız olarak birçok ülkede mühtedilerin sayısı da artmaktadır. Bu nüfusun ihtiyaçlarından hareketle özellikle 2000’li yılların başından itibaren, imam meselesi Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde hükûmet politikalarının birer parçasını oluşturmaktadır.

Yurt dışından görevlendirilerek finanse edilen imam-hatiplerin Müslüman topluma etkisi tartışma konusu hâline gelmiştir. Almanya, Avusturya, Fransa, Belçika, Hollanda ve Danimarka gibi ülkelerin hükûmetleri, doğrudan imam eğitimi meselesini ele almış ve çeşitli projeler başlatmıştır. Siyaset imamlara ve dolayısıyla imamlarla ilgili her türlü konuya Müslüman cemaatin ihtiyaçlarından daha farklı bir perspektiften yaklaşmaktadır. Bu yaklaşımın arka planında, inananların dinî yaşamlarını yönlendirecek imamların İslami ilimler bakımından yeterli bir eğitim almalarından ziyade güven ve entegrasyon politikalarına hizmet etmesi öne çıkmaktadır. Güvenlik güçlerinin görev alanları arasında yer alan aşırılıkla mücadele ve devlet güvenliği gibi konular, imam eğitiminde araçsallaştırılmaya çalışılmaktadır. Diğer taraftan, köken ülke etkisini sonlandırmak, vaaz ve hutbe dilini kontrol etmek gibi müdahaleler, dinî cemaatlerin din özgürlüğü bağlamında tabi oldukları yasal özgürlükleri kısıtlamaktadır.

Biraz önce de bahsettiğimiz üzere, Avrupa’da yerleşik Müslüman cemaatin, yaşadığı ülkenin gerçeklerine vakıf, kendisiyle aynı dili konuşan ve benzer sosyalizasyon süreçlerinden geçen dinî önderlere ihtiyaç duyduğu açıktır. Fakat bu ihtiyaçtan bağımsız olarak birçok ülkede imamların yurt dışından görevlendirilmeleri doğrudan engellenmemiş, ancak mevzuat yoluyla zorlaştırma stratejileri izlenmiştir. Bu stratejilerin başında dil şartı, ilke ve değerlere bağlılık, aşırılıkla mücadele ve istihdam olanakları gibi konular gelmektedir.

Misafirlikten kalıcı vatandaşlığa doğru uzanan süreçte imamlarla ilgili tartışmalara genel bir giriş olarak düşünebileceğimiz bu konular, önümüzdeki senelerde de sıkça ele alınacak gibi görünmektedir. Bu tartışmalardan belki de en önemlisini, “Avrupa’da imam eğitimi” konusunu bir sonraki yazımızda ele alalım.

Abdullah Ergün

Frankfurt Goethe Üniversitesinde İslam İlahiyatı ve Din Bilimleri eğitimini tamamlayan Ergün, 2020 senesinden bu yana imam-hatip eğitimi ve ileri eğitim programları bağlamında Menar Enstitüsü Müdürlüğünü ve Almanya İslam Konseyi bünyesinde dindarlararası iletişim çalışmalarını yürütmektedir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler