'Müslüman Karşıtlığı'

Almanya’da Müslüman Düşmanlığı Ne Durumda?

Federal Almanya İçişleri Bakanlığı tarafından bağımsız uzmanlara hazırlatılan medya özelinde Müslüman düşmanlığını inceleyen rapor yayından kaldırıldı. Peki, revize edileceği açıklanan bu raporun ve ilgili diğer çalışmaların bulguları nelerdi?

Berlin'de "İslam Almanya'ya ait değil." yazılı bir döviz tutan gösterici. Fotoğraf: Foto-berlin.net / Shutterstock.com

Almanya‘da Federal İçişleri Bakanlığı tarafından oluşturulan “Müslüman Düşmanlığı Bağımsız Uzmanlar Grubu”nun (UEM) ülkedeki İslam düşmanlığını etraflıca ele aldığı raporu medya ve habercilik alanında İslam ve Müslümanların nasıl yansıtıldıkları ile ilgili önemli ipuçları veriyor(du). Fakat geçtiğimiz hafta rapora erişim şaşırtıcı bir şekilde engellendi. Raporun yayınlanmasıyla ilgili tartışmalar devam ederken Almanya’da Müslüman karşıtı ırkçılık alarm veriyor.

UEM Raporu Neden Yayından Kaldırıldı?

Almanya’da 9 kişinin öldürüldüğü ırkçı Hanau saldırısından sonra Federal İçişleri Bakanlığı tarafından bu saldırıya bir tepki olarak “Müslüman Düşmanlığı Bağımsız Uzmanlar Grubu” (UEM) tesis edilmişti. UEM’in çalışmaları Alman İslam Konferansı’nın bütçesiyle finanse edilmiş, uzmanlar grubu 3 yıl süren bir çalışmayla 2023 Haziran ayında Almanya’daki Müslüman düşmanlığıyla ilgili kapsamlı bir rapor sunmuştu. Bu süre boyunca 90 oturum düzenlenmiş, ülkedeki uzmanlarla detaylı görüşmeler gerçekleştirilmişti.

Raporda ismi geçen “İslam eleştirmenleri”, kendi kişilik haklarına saldırı olduğu gerekçesiyle mahkemeye başvurdu. Hukuki süreç sonunda Almanya’da İslam düşmanlığıyla ilgili en kapsamlı raporlardan biri olan araştırma, Berlin Brandenburg Yüksek İdare Mahkemesi’nin kararına dayanarak İçişleri Bakanlığı’nın internet sitesinden kaldırıldı ve erişimi kısıtlandı. Raporda Alman gazeteci ve yazar Henryk M. Broder gibi isimlerin Müslümanları “şeytanlaştırdığı” iddia ediliyordu.

İçişleri Bakanlığı, raporu sitesinden kaldırdı. Gelen tepkiler üzerine Bakanlık, raporun mahkeme kararının gereksinimlerine uygun olarak “sakıncalı” bölümlerin kaldırılması şartıyla kısa süre sonra raporu tekrar yayınlanacağını duyurdu.

“Gerçeklere Işık Tutan Bir Çalışmanın Yok Edilmesi Müslümanlar İçin Endişe Verici”

Almanya Müslümanlar Koordinasyon Konseyi (KRM), 14 Mart’ta bir yazılı açıklama yaparak raporun geri çekilmesini Almanya’daki Müslüman toplum açısından endişe verici bir karar olduğunu açıkladı:

“Bu ülkedeki azınlıkların yaşam gerçeklerine ışık tutan ve onları çoğunluk toplumu için erişilebilir ve görünür kılan akademik çalışmaların iptal edilmesi ve hatta yok edilmesi, bu ülkede yaşanan güncel olaylar göz önüne alındığında, en azından biz Müslümanlar için son derece endişe vericidir.”

Der Spiegel gazetesinin bildirdiğine göre, rapor revize edilerek yakında yeniden yayımlanacak olsa da bunun tarihiyle ilgili henüz yapılmış resmî bir açıklama yok. Peki, 11 Mart’ta yayından kaldırılan rapordaki başlıca bulgular nelerdi? Daha da önemlisi, Almanya’da Müslüman karşıtlığıyla ilgili veriler nasıl bir resim ortaya koyuyor?

“Televizyondaki Haberlerin Yüzde 89’unda Müslümanlar Olumsuz Ele Alınıyor”

Alman medyasındaki 20 bin farklı medya içeriği üzerinden yapılan ve UEM raporunda yer verilen temsili bir çalışmanın sonuçlarına göre, İslam ve Müslümanları konu eden basılı haberlerin yüzde 57’si olumsuzken bilhassa televizyon haberlerinin yüzde 89’unda İslam ve Müslümanlar olumsuz konular bağlamında ele alınıyor.

Kamu yayıncısı olan Alman Birinci Televizyon Kanalı ARD’nin dahi İslam’la ilgili programlarının nerdeyse yüzde 86’sı terörizm, savaş ve iç güvenlik konuları etrafında şekilleniyor. Raporu hazırlayan bağımsız araştırmacılara göre, bu verilerden çıkan bariz bir sonuç söz konusu: İslam ve Müslümanları konu eden haberlerde, Müslüman gerçekliğinin yapıcı yönlerini de ele alan daha fazla konu çeşitliliğine ihtiyaç var.

Müslümanlar Nadiren Söz Sahibi Konumunda

UEM raporunda ülke medyasının hâlâ “Müslümanlar ile konuşmaktan daha çok Müslümanlar hakkında konuşmayı tercih ettiği” tespit ediliyor. Müslümanlar nerdeyse hiç söz almadığı gibi medya tarafından “yüksek derecede nesnelleştiriyor.” Müslümanlar medya tarafından sivil toplumun birer üyeleri olarak gösterilmek yerine milis ve terör destekçileri olarak gösteriliyor. Uzmanlara göre, bu gibi yanlış temsillerin çözümü, redaksiyon çalışanları arasında daha fazla çeşitliliğin tesis edilmesinden geçiyor.

Medya görsellerini de inceleyen rapor, tercih edilen görsellerde Müslümanların genellikle “güvenlik riski”, “çoğunluk toplumu için kültürel bir sorun” ya da “ilkel” olarak tasvir edildiklerini ortaya koyuyor. Örneğin başörtülü kadın görselinin yersiz kullanımıyla Müslümanlar sıklıkla “farklı” ve “yabancı” olarak etiketleniyor. Uzmanlar, görsel klişelerin aşılabilmesi için foto muhabirliğinin “tamamen yeniden tanımlanması ve düzenlenmesi”ne yönelik çağrıda bulunuyor.

Uzmanlar Grubu, karikatür tartışmaları, Köln şehrindeki yılbaşı gecesi olayları ve ülke gündeminden düşmeyen “klan suçları” haberleri gibi medyada büyük yankı uyandıran haberleri analiz ettikten sonra vardıkları sonuca göre, medya profesyonelleri sürekli dışlayıcı ve genelleyici dinamiklerin içine düşüyor.

“Müslümanlar Sorunsallaştırılıyor”

Ülkedeki camileri konu eden haberlerde Müslümanların varlığı sorunsallaştırılıyor. Müslümanlar, Alman toplumuyla bir zıtlık ilişki içerisinde konumlandırılıyor ve böylelikle genelleyici bir İslam pratiği altında, olumsuz haberler bağlamında kategorize ediliyor. Belirli şehirlerde hayata geçirilen Ramazan ışıklandırmalarına ilişkin güncel tartışmalar bu bulguyu açıkça ortaya koyuyor.

Araştırmacılar tarafından tespit edilen eksikliklerin farkında olan pek çok medya profesyoneli raporda öz eleştiride bulunuyor. Bu eleştirilerin odağında habercilikte olumsuz konulara odaklanılması, gerçek uzmanların eksikliği, davet edilen uzmanların da tek taraflı olması, göç kökenlileri ilgilendiren konuların yeterince işlenmemesi ve aşırı sağ ile ekonomik kısıtlamalara karşı korkunun habercilikte hâkim olması var.

Bu nedenle uzmanlar, “uzun vadede medya profesyonelleri ve kuruluşları arasında farkındalık yaratmak amacıyla gazetecilikte, yönetim düzeyinde ve mesleki özdenetimde (medya sendikaları ve dernekleri de dahil) ve medya üreticileri arasında köklü bir reform yapılması” çağrısında bulunuyor.

“Ayrıcalıklı Kaynaklara” Eleştirel Yaklaşma

Yeni Alman Medya Yapımcıları (Alm. Neue deutsche Medienmacher*innen, NdM) rapordaki bulgular ile ilgili yaptıkları açıklamada, gazetecilerin eğitimleri sırasında güvenlik yetkililerinin “ayrıcalıklı kaynaklar” olduklarını öğrendikleri halde haberlerde polis raporlarının olduğu gibi alınmasını ve bunun gazetecilik olarak tanımlanmasını eleştiriyor.

Gazeteciliğin, özellikle güvenlik yetkililerinin söz konusu olduğu olaylarda eleştirel kalması gerektiğini vurgulayan NdM, Duisburg-Essen Üniversitesinin bu konuyla ilgili yaptığı bir araştırmaya da dikkat çekiyor. Bu araştırmaya göre, polis memurları arasındaki ırkçı tutumlar münferit vakalar değil. “Irklaştırılan” kişilerin failden ziyade mağdur olduğu vakalar güvenlik makamları tarafından çok daha az ilgi görüyor. NdM’ya göre sorumlu habercilik yapmak isteyen medya yapımcıları, azınlıklar aleyhine, kutuplaştırıcı ve abartılı “tık tuzağı” habercilikten sakınmalı.

Açık ve Örtülü Damgalama

Ayrımcılık ve Irkçılık Araştırma Ağı’nın bir proje kapsamında ortaya koyduğu başka bir araştırma da UEM raporundaki bulguları farklı bir bakış açısından doğruluyor. Araştırma ekibi 2017 ila 2018 yılları arasındaki yaklaşık 700 bin gazete makalesini makine öğrenimi yöntemlerini kullanarak analiz etti. Bu makalelerde etnik ve dinî olarak tanımlanabilir grupların açık ve örtülü olarak damgalandığı tespit edildi.

Açık damgalama, açık ve bilinçli bir şekilde ifade edilen önyargıları kapsarken örtülü damgalama, söz konusu grupların olumsuz çağrışımlarla ilişkilendirilmesi gibi bilinçdışı hoşlanmama durumunu kapsıyor. Araştırma, daha az zengin ülkelerle ilişkilendirilen ve medyada “kültürel anlamda daha uzak” olarak tanımlanan grupların haberlerde hem açık hem de örtülü olarak daha sık damgalandığını ortaya koyuyor.

İslam’la ve/veya Almanya’da büyük mülteci gruplarıyla bağlantılı grupların açık bir şekilde olmasa da üstü kapalı olarak damgalandığını gösteren araştırmada, görünüşe göre gazetecilerin kamuoyunda geniş çapta tartışılan ırkçı stereotiplerden kaçınmaya çalıştığını bunu ancak açık düzeyde başarabildikleri tespit ediliyor. Yani bilinçdışı olumsuz çağrışımlar ve ön yargılarını üretimi ise devam ediyor. (P)

bgucin

Galatasaray Üniversitesi’nde Sosyoloji programından mezun olan Burak Gücin, sonrasında Heidelberg Üniversitesi’nde Kültürel Çalışmalar alanında yüksek lisansını tamamlamıştır. Ağırlıklı olarak ideoloji, kültür ve göç üzerine çalışan Gücin, Perspektif redaksiyon ekibinin üyesidir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler