'Almanya'

Almanya’da Değişen Siyasi Atmosfer: CDU ve AfD İttifakı Ne Anlama Geliyor?

Hristiyan Birlik (CDU/CSU), göç politikalarının sıkılaştırılmasını öngören bir önergeyi, aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin desteğiyle Almanya Federal Meclisinden geçirdi. Peki, CDU ve AfD ittifakı tam olarak ne anlama geliyor? Bu ittifak Almanya'daki siyasi atmosferde nasıl bir değişim yaratacak?

@shutterstock.com, Juergen Nowak

Almanya şubat ayında yapılacak olan erken seçimlere hazırlanırken, 29 Ocak çarşamba günü federal mecliste kaygı verici bir gelişme yaşandı. Almanya Hristiyan Demokrat Birliği’nin (CDU) Avrupa dışından gelen göçmenleri daha sık kontrol ve kolayca sınır dışı etmeyi içeren önerge, Almanya için Alternatif (AfD) partisinin desteğiyle federal mecliste kabul edildi.

Gerekli olan 348 oyun 252’si, yani yaklaşık yüzde 72’sine, CDU ve AfD’nin işbirliği sayesinde ulaşıldı. CDU Genel Başkanı Friedrich Merz önergenin AfD’nin yardımıyla kabul görmesini teessüf ile karşıladığını söylese de, bu gayriresmî koalisyon uzun zamandır olası bir gelecek senaryosunda aşırı sağın dahil olduğu bir hükûmet opsiyonunu gözler önüne serdi. Bu oylamada görüldü ki, AfD Alman siyasetine yön veren gerçek bir alternatif hâline geldi. Önümüzdeki seçimlerde olmasa da bundan sonraki yasama dönemlerinde AfD’nin bir iktidar adayı olabileceği fikri, ütopik ve marjinal bir görüş olmaktan çıktı.

CDU ve AfD’nin Ortak Noktaları Neler?

Öncelikle şuna dikkat çekmek gerekir ki, CDU ve AfD’nin birbirlerine bu kadar yakın durmaları aslında bir sürpriz olarak görülmemeli. Zira iki parti arasında ideolojik bir kan bağı var. Bunun en açık delili, AfD’nin Müslüman ve göçmen karşıtı görüşlerinin kendilerine ait orijinal fikirler olmadığı ve bu görüşlerin ilhamını CDU’nun 2000’li yılların başındaki duruşundan almış olduğu gerçeğidir.

Hafızanın nisyan ila malul olduğu gerçeğini göz önünde bulundurursak, CDU’nun bu bağlamda uzun yıllar temsil ettiği görüşlerini hatırlamakta fayda var. Seneler boyunca yaptığı periodik çıkışlarla Almanya’da siyasal İslam tehdidinin yükseldiği vurgusunu yapan, [2024 başında “Almanya’nın değerlerini paylaşmayan ve liberal toplumunu reddeden bir”] İslam’ın Almanya’nın bir parçası olmadığını hatta [1982’de] Almanya’nın kategorik olarak bir göç ülkesi olmadığını savunan CDU’nun kendisi olmuştur.

CDU günümüz itibarıyla bazı görüşlerinden siyasi pragmatizm sebebiyle uzaklaşmış gibi görünse de AfD CDU’ya nazaran daha radikal bir alternatif olmak amacıyla bu fikirleri aldı ve daha temelli bir İslam karşıtlığı noktasına taşıdı. Diğer yandan CDU’nun bu görüşlerini savunan siyasilerin AfD’nin kurulmasından sonra bu partiye transfer olması da bu devamlılığın ve siyasi akrabalığın kanıtlarından biridir. Geçmişte sıkça Türk ve Müslümanlara hakaret ederek dikkatleri üzerine çeken AfD’nin yüksek profilli milletvekillerinden Alexander Gauland bunun bariz bir örneğidir. 2013 yılına kadar neredeyse 40 sene boyunca CDU üyesi olan Gauland partisinden ayrılarak, AfD’nin kurucuları arasında yer aldı.

Diğer yandan, CDU ve AfD’nin bu iş birliğinin bu ideolojik akrabalık dışında mevcut siyasi ve sosyal gelişmelerden dolayı da mümkün olabildiğini belirtmek gerekir. 2021 yılında iktidara gelen Almanya’nın 24. hükûmeti kriz zamanlarındaki başarısızlığı sebebiyle halkın büyük bir kesiminin tepkisini üzerine çekti ve güven kredisini neredeyse tamamen tüketti.

Amerikalı deneyimli yazar Seymour Hersh’in deyimiyle “ideolojik takıntılarından dolayı esnek ve kendi halkının menfaatini göz önünde bulunduran pragmatik bir siyasi çizgiyi takip edemeyen” koalisyon ortağı Yeşiller grubu, iç ve dış siyasette bir çok yanlış karara imza attı. Özellikle hatalı Enerji ve Ekonomi politikaları Almanya’da fiyatların artmasına ve daha da önemlisi Volkswagen veya BASF gibi köklü ve büyük Alman şirketlerin kendi ülkeleri yerine, Çin ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) gibi ülkelerde yatırımlarına devam etme kararı almalarına sebep oldu.

Yeni Dünya Düzenin Bir Gerçeği: Milliyetçilik

Ekonomik buhranın yanı sıra Almanya’da bulunan 3 buçuk milyon göçmenin varlığı da özellikle münferit saldırılar sonrasında halk arasında kitlesel bir nefret duygusunu uyandırmak için kolayca kullanılabiliyor. Toplumsal atmosfer öyle zehirlendi ki, Magdeburg saldırısı failinin İslam’dan nefret eden ve hatta irtidat eden bir şahıs olduğu ortaya çıkmasına ve Aschaffenburg cinayetinde maktuller arasında Pakistanlı bir çocuğun bulunmasına rağmen, siyasi ve toplumsal öfke yine Müslümanlara ve göçmenlere yöneldi. Bu durum da kamuoyunun hadiseleri objektif bir çerçevede tahlil edemediğini açıkça gösteriyor.

Bu saldırılara tepki olarak Göttingen ve Köln gibi şehirlerde camilere ve Arap marketlerine saldırılar düzenlendi ve tehdit içeren mektuplar bırakıldı. Tüm bu gelişmelerden güç alan CDU ve AfD bir seçim yatırımı olarak da bu reaksiyonel tutuma bahsi geçen göçmen karşıtı önerge ile destek verdi.

Bu gelişmeleri bir sürpriz olarak değerlendirmek ise siyasi basiretsizliğin bir alametidir. Zira Batı dünyasındaki sağ-milliyetçi ve ayrımcı ekol uzun zamandan beri stratejik bir sabırla iktidar olmanın hayallerini kuruyor. ABD Başkanı Donald Trump’ın eski danışmanı Steve Bannon’un da bu vizyonun fikri mimarlarından biri hatta en önemlisi olduğunu söyleyebiliriz.

2021 yılında İtalya’nın başkenti Roma’da, Yahudi-Hristiyan değerlerini savunma iddiasıyla bir “gladyatör okulu” kurulması garip ve absürt karşılanmıştı. Bu çalışmaların meyvelerinin ise şu anda yeşerdiğini görüyoruz. En nihayetinde yeni dünya düzenin bir karakteristik özelliği olan milliyetçiliğe dönüş ve dünyaya kapalı anlayışın yeni bir etabını Fransa, Danimarka veya Macaristan gibi ülkelerden sonra artık Almanya’da da görmek mümkün.

CDU ve AfD an itibarıyla olası bir koalisyonun zeminini hazırlamış durumda. AfD Eş Başkanı Alice Weidel ise bu tip bir koalisyona taraftar olduğunu zaten belirtmişti. Kanun ve nizamın (law and order) esas olduğu liberal dünya görüşünden uzaklaşan devletler Napolyon Bonapart’ın deyimiyle “çelik yumruklarını” daha fazla hissettirmeye başlarlar. Bu gerçek 2025 yılının ilk ve Almanya seçimleri öncesindeki son önerge düzenlemesinde de net bir şekilde tezahür etmiştir.

 

Bu yazı Anadolu Ajansı’nın analiz metni olarak yayımlanmıştır. Makalelerdeki fikirler, yazarına aittir ve Perspektif’in editöryal politikasını yansıtmayabilir.​​​​​

Mehmet Osman Gülyeşil

Mehmet Osman Gülyeşil, Berlin Humboldt Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesidir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler