'dosya: "Almanya'da Erken Seçim"'

Aşırı Sağ Parti AfD’nin Başbakan Adayı Alice Weidel Kimdir?

Elon Musk'la olan iş birliği ve CDU'nun göç politikasına verdiği destekle gündeme yerleşen AfD’nin başbakan adayı Alice Weidel, göç karşıtı politikaları bizzat savunurken İsviçre'de yaşıyor ve partisinin savunduğu geleneksel aile yapısından farklılaşan bir özel hayata sahip. Çin'den döndükten sonra aşırı sağcı AfD'de siyasete atılan Weidel'in siyasi kariyeri nasıl şekillendi?

Fotoğraf: Juergen Nowak - Shutterstock.

Anketlerde Hristiyan Birlik Partilerinin (CDU/CSU) arkasında yer alan aşırı sağcı, İslam ve göç karşıtı Almanya için Alternatif Partisinin (AfD) oy oranının yüzde 22’ye çıktığı tahmin ediliyor. Fakat AfD’nin Almanya’nın bir sonraki hükûmetinde koalisyon ortağı olarak yer alma şansı oldukça düşük çünkü partinin aşırı sağ kimliği ve Neonazi isimlerle ilişkisi nedeniyle AfD ile iş birliği yapmak Alman siyasetinde büyük bir tabu. Bu doğrultuda ana akım partiler, AfD’ye “güvenlik duvarı” (Alm. Brandmauer – Fr. cordon sanitaire) adı verilen bir siyasi tecrit uyguluyorlar(dı). Bununla birlikte Alice Elisabeth Weidel, partisinin olası şansölye adayı olarak öne çıkmasından bu yana seçim kampanyasına damga vurmuş durumda.

9 Ocak akşamı Weidel, an itibarıyla dünyanın en zengin insanı ve Donald Trump’ın önemli bir müttefiki olan Elon Musk tarafından X sosyal medya platformunda bir canlı yayın için ağırlandı. Musk ayrıca AfD’nin kongresini kendi X hesabında canlı paylaşarak destekledi ve dünya çapında bir izleyici kitlesi kazanmasına yardımcı oldu. Peki son dönemde spot ışıkları üzerine çeken Alice Weidel kim ve siyasete nasıl atıldı?

Alice Weidel’ın Çelişkili Siyasi Profili

AfD’nin daha güçlü olduğu doğu eyaletleri yerine Batı Almanya’da doğmuş, Alman olmayan bir kadınla kayıtlı birlikteliğe sahip ve zamanının önemli bir kısmını İsviçre’nin zengin bir bölgesinde bulunan evinde geçiren Alice Weidel, 23 Şubat 2025’te yapılacak seçimler öncesinde kendisini liberal muhafazakâr bir parti olarak yeniden tanımlamaya çalışan aşırı sağcı AfD’nin şansölye adayı olarak bazı açılardan çelişkili bir tercih olarak değerlendiriliyor. Weidel’in şahsi hayatı ve partinin çizgisi arasındaki çelişkileri kısaca şöyle ifade edebiliriz: AfD geleneksel aile yapısını savunurken, Weidel bundan farklı bir aile hayatına sahip ve AfD Almanya’nın sınırlarını kapatmayı amaçlarken İsviçre’de yaşayan Weidel’ın oldukça uluslararası bir geçmişi var.

Siyasetteki idolünün Birleşik Krallık’ın eski başbakanlarından “Demir Leydi” lakaplı Margaret Thatcher olduğunu söyleyen 1979 doğumlu Weidel, kısa bir süre önce AfD’nin göç karşıtı politikasını ve dış politikadaki pozisyonlarını teknoloji milyarderi Elon Musk ile X platformunda yaptığı bir görüşmede sundu. Sri Lanka kökenli partneri Sarah Bossard’dan iki oğlu olan Weidel, 11-12 Ocak tarihlerinde Riesa şehrinde düzenlenen parti kurultayında AfD’nin başbakan adayı olarak resmen takdim edildi.

Bu kurultayı değerlendiren Der Spiegel dergisi, Weidel’i sık sık kapsayıcı olmamakla suçlanan bir parti için “mükemmel bir incir yaprağı” olarak tarif ediyor. Dergi Weidel’ın öne çıkarılmasındaki mantığı şu sözlerle açıklıyor: “Eğer birisi AfD’yi kadın düşmanı, homofobik ya da ırkçı olmakla suçlarsa, Weidel’e sahip olduklarını söyleyebilirler. Yani AfD bunların hepsi olamaz, öyle olsa bile.” AfD’nin ve partiye yakın çevrelerin “woke” olarak addettiği kültürel sol gruplara ve bunların cinsiyet konusundaki görüşlerine karşı kullandığı negatif söylemler düşünüldüğünde Weidel’ın Bossard’la birlikteliği, siyasi tutarlılık açısından cevap verilmesi gereken bir soru ve medya ilgisi oluşturuyor. Sorulduğunda buna cevap veren Weidel, eş cinsel olmasının kendisini otomatik olarak “queer” kimliğine sokmadığını söyleyerek kaçamak bir cevap vermişti.

Çin’den Dönen Weidel’ın Siyasete AfD ile Girişi

Sıklıkla takım elbise giyen ve bir orta kademe banka yöneticisi görünümüyle arzı endam eden Weidel, Almanya’nın Kuzey Ren-Vestfalya eyaletindeki Gütersloh’ta doğdu ve eğitim gördü. AfD’nin çekirdek seçmen tabanı ve öne çıkan siyasetçileri ise ülkenin eski Doğu Almanya (DDR) eyaletlerinden geliyor. Ekonomi ve işletme eğitimi alan Weidel, mezun olduktan sonra ilk olarak uluslararası finans kuruluşu Goldman Sachs’ta çalıştı. 2000’li yılların başında Çin’in önde gelen devlet bankalarından biri olan Bank of China’ya geçti ve bu kapsamda 6 yıl Çin’de yaşadı. Çin’deki emeklilik sistemi üzerine akademik çalışmalar yapan Weidel, 2011 yılında Bayreuth Ekonomik Enstitüsünden doktora çalışmalarını tamamladı. İlginç bir şekilde doktora araştırması için -o dönemde siyasete atılmamış olan- Weidel’a maddi destek sağlayan kurum, CDU çizgisindeki bir kuruluş olan Konrad Adenauer Vakfıydı.

Almanya’ya döndükten sonra Weidel, AfD’ye partinin kurulduğu yıl olan 2013’te katıldı. AfD’nin ilk yılları sancılı başlamıştı. Weidel, partinin yabancı düşmanlığını daha açık bir şekilde ortaya koymaya başlamasıyla birlikte partiden ayrılan diğer pek çok ilk üyenin aksine partide kalmayı tercih etmişti. Bununla birlikte Weidel’in birçok ifadesinin de temelde göçmenlere, özelde ise Müslümanlara yönelik nefretle dolu olduğu basına yansıyan konuşmalarında ortaya çıktı.

Weidel’ın AfD İçinde Değişen Pozisyonu ve Öne Çıkışı

Fransa’da Marine Le Pen ve İtalya’da Giorgia Meloni ana akım siyasete yerleşme konusunda önemli mesafeler katederken, Weidel Almanya’da daha ziyade “muhalefet içinde muhalefet” konumunda(ydı). Avrupa’daki diğer aşırı sağcı partiler siyasetin merkezine doğru kaymaya ya da en azından imajlarını yumuşatmaya çalışırken AfD’nin benzer düzeyde bir “mutedilleşme” kampanyası bulunmuyor. Hatta bazı uzmanlara göre partinin bütünü olmasa da önemli bir kısmı, bir yumuşama ve imaj değişikliği politikasına sıcak bakmıyor. Kassel Üniversitesinden siyaset bilimci Prof. Wolfgang Schroeder, Weidel’ın AfD’nin daha ılımlı bir kanadını temsil ettiğini ifade ediyor. AFP’ye konuşan Schroeder’e göre Weidel’ın kanadı muhafazakârların (CDU/CSU) sağında kalan, koalisyon kurma ihtimaline sahip ve müstakil bir siyasi oluşum kurmanın peşinde.

Weidel hakkkında değerlendirmede bulunan bir diğer siyaset bilimci Anna-Sophie Heinze‘ye göre ise Weidel -farklı profili nedeniyle- ilk başlarda AfD’nin ideolojisini benimsemekte problem yaşamış olsa da partideki radikal sağın dayanak noktası olan Bjoern Höcke gibi isimlere yönelik eleştirel tutumundan “yavaş yavaş vazgeçerek” parti içinde daha geniş bir destek kazandı. Heinze, ayrıca Weidel’in son yıllarda parti içi tartışmaların çoğuna dâhil olmama becerisiyle de partideki konumunu sağlamlaştırdığına dikkat çekiyor. 2017 yılında partisinin Federal Meclisteki grubunun başına geçerek tanınırlığını arttıran Weidel, 2022’den beri Tino Chrupalla ile birlikte AfD Eş Başkanı olarak liderlik pozisyonunda yer alıyor. Riesa’daki kurultayda AfD, uzun süredir faaliyetlerinden rahatsız olduğu gençlik örgütü “Junge Alternative” ile arasındaki bağı keserek yeni ve partiye daha sadık yeni bir gençlik teşkilatı kurma kararı aldığını açıkladı. Bu örgüt, Almanya’nın iç istihbarat servisi olan Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı tarafından bir süredir aşırı sağcı örgütler kategorisinde değerlendiriliyordu ve AfD bu nedenle bazı yasal problemler yaşıyordu.

Finans ve bankacılık sektöründeki geçmişi nedeniyle neoliberal ekonomik politikalara yakınlık duyduğu tahmin edilebilecek bir kişi olan Weidel, 2021’e kadar Freiburg merkezli Hayek Topluluğu adlı ekonomik düşünce kuruluşunun bir üyesiydi. Avusturyalı serbest piyasa düşünürü ve Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Friedrich Hayek (1899-1992), klasik neoliberal fikriyatın kurucu babası olarak görülen bir iktisatçıydı. Gazeteci Jörg Luyken’e göre AfD’nin içinde, özellikle -DDR mirasının hâlâ hissedildiği- ülkenin doğusunda güçlü olan, kapitalizme daha fazla şüpheyle yaklaşan, sanayinin kamulaştırılmasını savunan ve aşırı sağ kimliği daha açıktan benimseyen bir kanat olmakla beraber partinin aynı zamanda bazı medya kuruluşları ve siyasi analistlerce “neoliberal” olarak kategorize edilmesine yol açan başka kesimler de var. Batı Almanya doğumlu Weidel, bu parti içinde daha etkin bir konuma geldiği düşünülen neoliberal ekonomi yanlısı kesimlerin öne çıkan figürü konumunda. Weidel’ın Hayek Topluluğundan ayrıldığı dönemde AfD’li 300 kişinin de buraya mensup olduğu haberlere yansımıştı.

Ancak Weidel, yaklaşan seçimler öncesinde partisi AfD’nin radikal pozisyonlarına daha fazla sahip çıkıyor. Musk ile yaptığı sohbette Adolf Hitler’i “komünist” ve “sosyalist” olarak tanımlayan Weidel, tarihsel revizyonizm suçlamalarına yol açtı. Alman medyasında yer verilen analizlere göre Weidel, birkaç gün önce parti kongresinde yaptığı konuşmada da “her zamankinden daha radikal” bir ton benimsedi. Weidel, AfD’nin yer aldığı bir hükûmetin ilk 100 gününde “Almanya’nın sınırlarının tamamen kapatılacağını ve belgesiz seyahat edenlerin geri çevrileceğini” ve “geri gönderme işlemlerinin büyük çapta” yapılacağını söyledi: “Size dürüstçe söylüyorum, eğer buna ‘tersine göç’ (remigration) denecekse, bırakın tersine göç denilsin.”

Weidel’ın şüphesiz ve şeksiz olarak kabul ettiğini açıkladığı “remigration” kelimesi, Kasım 2023’te AfD’li siyasetçilerin Potsdam kentinde katıldığı kamuya kapalı bir toplantının ifşa edilmesi ve burada göçmenleri köken ülkelerine geri gönderme planının ele alındığının öğrenilmesi üzerine ülke gündemine yerleşmişti. Alman Dili Cemiyeti (GfDS) bu sözcüğü (Remigration) 2023 yılının en kötü Almanca kelimesi olarak seçmişti.

Weidel’ın Müslümanlar Hakkındaki Sivri Görüşleri

Elbette Weidel’ın görece yeni sertleşen dili, polemiklerden ve toplumun farklı kesimlerini hedef almaktan kaçınmamıştı. Weidel, özellikle de İslam ve Müslümanların kamusal hayattaki görünürlüğü konusunda daha keskin pozisyonlara sahip. Weidel, kullandığı söylemlerde İslam’a ve bilhassa da başörtülü Müslüman kadınlara odaklandı. Özetle Weidel, İslam’ın ülkenin anayasası ile bağdaşmadığını düşünen bir kafa yapısına sahip ve Almanya’nın “İslamlaştırılması” konusunda defalarca uyarıda bulundu. Bunlardan en akılda kalıcı olanı, eski cumhurbaşkanlarından Christian Wulff’un simgesel öneme sahip sözüne nazire yaparak “İslam, Almanya’ya ait değildir!” söylemini kullanmasıydı.

AfD’nin İslam karşıtı çizgisini takip eden Weidel, camiler için minareler inşa edilmesini ve başörtüsünün yasaklanmasını da sıkı bir şekilde savunuyor. Weidel’ın başörtüsü konusundaki tutumu kamu kurumlarındaki başörtüsü takılmamasını savunan alışılagelmiş görüşlerin de ötesinde: Weidel, başörtüsünün Almanya’nın bir parçası olmadığını iddia ederek Müslüman kadınların sokakta bile başörtüsü takmasına karşı çıkıyor. Weidel, ayrıca İslami kuruluşların federal hükûmet ve eyalet yönetimleri tarafından dinî cemaatler olarak tanınmasını da reddediyor. Weidel’ın İslam karşıtı söylemlerini eleştirenler, onu ve partisini Müslüman kadınlara karşı önyargıları körüklemek ve toplumsal entegrasyonu zorlaştıran genel bir reddi teşvik etmekle suçluyor.

Seçim Sath-ı Mailinde Weidel’ın Hedefi “Güvenlik Duvarını Yıkmak”

23 Şubat’taki seçimler yaklaşırken büyük partilerin neredeyse hepsi ülkenin göç ve iltica politikalarını sıkılaştırmayı vadediyor. Kurulduğu günden bu yana göç karşıtlığıyla kendini var eden AfD, ülke basınında yapılan yorumlara göre hükûmette olmasa da göç politikalarına artık tesir etmiş durumda.

22 Ocak tarihinde Bavyera’daki Aschaffenburg şehrinde yaşanan bıçaklı saldırının ardından CDU lideri Friedrich Merz, göç ve özellikle iltica politikalarında “tüm komşu ülke sınırlarında kalıcı kontroller getirilmesi, iltica başvurusu niyetinde olsa bile, geçerli giriş belgesi olmayan herkesin sınırdan geri çevrilmesi, ülkeyi terk etmesi gerekenlerin tutuklanması ve sınır dışıların yoğunlaştırılması” gibi tedbirler öngören iki yasa teklifini parlamentoya sundu. 29 Ocak’ta yapılan ilk oylamada SPD ve Yeşiller bu önerilerin, ulusal hukukun Avrupa Birliği hukukuna göre öncelikli hâle getirilmesine yol açacağı gerekçesiyle tasarıya destek vermezken, AfD 80 milletvekiliyle tasarı lehinde oy kullanarak 345’e karşı 348 oyla kabul edilmesini sağladı. Kabul edilen önergedeki bazı maddeleri bağlayıcı hâle getirilmesini konu edinecek ayrı bir yasa tasarısının için bir oylama daha 31 Ocak’ta yapılacak olsa da Almanya siyaseti açısından büyük bir dönüşüm başlamış olabilir.

Merz bu süreçte AfD’nin desteğine kapıyı kapatmadı: Bu önergenin spesifik bir amacı olduğunu ve AfD’ye karşı uygulanan “güvenlik duvarı” prensibinden ayrı değerlendirilmesi gerektiğini iddia etti. Musk dopingiyle oyları görece artmakta olan Weidel, şimdiden bir zafer ilan etmiş durumda ve “antidemokratik güvenlik duvarını” artık aştıklarını ifade ediyor.

Perspektif’le Avrupa gündemini günlük takip etmek ister misiniz? Perspektif bültenine kaydolun, Avrupa'daki gelişmeler e-posta kutunuza gelsin.

 

Burak Gücin

Galatasaray Üniversitesinde sosyoloji alanında lisans eğitimi olan Burak Gücin, sonrasında Heidelberg Üniversitesinde kültürel çalışmalar alanında yüksek lisansını tamamlamıştır. Gücin, Perspektif redaksiyon ekibinin üyesidir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler