İnançtan Yapay Zekâya, Emeklilikten Savaşa: Genç Almanlar Ne Düşünüyor?
JugendTrendstudie 2025 araştırmasında, Almanya’da Z kuşağının çoklu kriz ortamında nasıl düşündüğü ve hissettiği ele alındı: Dinî inançtan yapay zekâya, emeklilik sisteminden dış politikaya uzanan geniş bir yelpazede gençlerin tutumları incelendi. Sekülerleşmenin arttığı genç nüfusta, Müslümanların istisnai olarak dine daha fazla önem verdiği gözlemlendi.

“Almanya’da Gençlik 2025, Nesiller Arası Karşılaştırma” (JugendTrendstudie 2025) başlıklı periyodik araştırmanın sekizinci safhasının bulguları kamuoyuyla paylaşıldı. Genç nüfustaki yaygın eğilimleri konu edinen araştırma raporu, 15-30 yaş arası gençlerin güncel ruh hâlini, siyasi eğilimlerini, toplumsal beklentilerini ve gelecek algılarını kapsamlı bir şekilde analiz ediyor. Araştırma, gençliğin süregiden çoklu kriz ortamında nasıl bir tutum geliştirdiğini, hangi sorunlara öncelik verdiğini ve topluma hangi düzeyde entegre olduğunu ortaya koyuyor.
Araştırmanın Kapsamı ve Metodolojisi
Araştırma, Institut für Generationenforschung tarafından Dr. Rüdiger Maas’ın liderliğinde yürütüldü. Çalışma kapsamında Almanya genelinde binlerce gençle standart anket uygulamaları aracılığıyla görüşüldü. 14-29 yaş arası 2.027 kişiyle yapılan bir anketlerde toplanan verilerin kuşak karşılaştırması için yaşları 30 ile 69 arasında değişen 4.007 kişi daha araştırmaya dahil edildi. Ek olarak, 176 gençle derinlemesine nitel görüşmeler gerçekleştirildi.
Araştırma, nicel ve nitel verileri bir araya getiren çoklu bir metodolojik yaklaşımıyla yürütüldü. Ayrıca, hayat kalitesine dair endişeli ve anksiyete sahibi olma hâlini ifade eden “Çeyrek Asır Krizi” (Quarterlife Crisis) olgusunu analiz edebilmek için 2009 yılına ait karşılaştırmalı bulgular da analiz sürecinde kullanıldı.
Çözümsüz Kalan Krizlerin Genç İnsanlara Psikolojik Etkisi
JugendTrendstudie 2025, Almanya’daki gençliğin yalnızca güncel sorunlara tepkisini değil, bu sorunlara karşı geliştirdiği stratejileri, değer yargılarını ve gelecek vizyonunu da görünür kılıyor. Araştırma, gençlerin karmaşık bir toplumsal ortamda yaşamlarını sürdürülebilir kılmak için hem bireysel hem kolektif düzeyde çeşitli mekanizmalar geliştirdiğini ortaya koyuyor.
Araştırmada, gençlerin önemli bir bölümünün yoğun stres ve tükenmişlik yaşadığı, her dört kişiden birinin psikolojik destek alma ihtiyacı hissettiği tespit edildi. Buna karşın, katılımcıların yüzde 60’ı geleceğe iyimser yaklaşıyor. Bu oran, kriz koşullarına rağmen gençlerin potansiyel bir direnç geliştirdiğini gösteriyor.
Gençlerin öncelikli kaygılarının başında dış politika gelişmeleri yer alıyor. Katılımcıların:
- yüzde 62’si Ukrayna ve Orta Doğu’daki çatışmalardan endişe duyduğunu,
- yüzde 57’si ekonomik sorunların (özellikle enflasyonun) yaşamlarını zorlaştırdığını,
- yüzde 48’i barınma krizinden kaygılandığını,
- yüzde 47’si ise iklim değişikliğinin gelecekleri için tehdit oluşturduğunu belirtiyor.
Siyasi Temsil Algısı ve Katılım Eğilimleri
Çalışmanın bulgularına göre gençlerin büyük bir kısmı, mevcut siyasi sistemin sorunlarını yeterince çözmediğini düşünüyor. Geleneksel partilere duyulan güvenin azalması, alternatif ve uç siyasi pozisyonlara yönelimi artırıyor. Bu yönelimin temelinde siyasi ilgisizlik değil, sistemden dışlanmışlık hissi yatıyor. Son yıllardaki seçim sonuçları, genç seçmenler arasında artan bir kutuplaşma ve parçalanma eğilimi olduğunu da gösteriyor.
Emeklilik Sistemi Hakkında Ne Düşünüyorlar?
Araştırmada gençlerin sosyal sorumluluk duygusunun yüksek olduğu gözlemleniyor. Emeklilik sistemine katkı konusunda:
- Katılımcıların yüzde 44’ü bugünkü emeklileri desteklemenin kendi sorumluluğunda olduğunu ifade ediyor,
- yüzde 65’i emeklilik yaşının artırılmasına karşı çıkıyor,
- yüzde 74’ü emekli maaşlarının düşürülmesini kabul edilemez buluyor.
Gençler, emeklilik sisteminin sürdürülebilirliğine katkı sunmaya hazır olsa da, bunu yaparken sistemde adil ve uzun vadeli çözümler görmek istiyor. Bu talepler, kuşaklar arası sözleşme anlayışının yeniden tanımlanması gerekliliğine işaret ediyor.
Çalışma Hayatında Öncelikler Farklılaşıyor
Rapora göre gençler hakkında sıklıkla dile getirilen “çalışma hayatından uzak” algısı, verilerle örtüşmüyor. Bulgulara göre gençlerin yüzde 81’i tam zamanlı olarak çalışıyor. Ancak, kariyer motivasyonu ile yaşam kalitesi beklentisi arasında yeni bir denge kuruluyor. Gelecek belirsizlikleri ve mevcut psikolojik baskılar nedeniyle gençlerin “yoğun çalışma = iyi gelecek” denklemine daha temkinli yaklaştığı gözlemleniyor. Rapor, bu durumun klasik başarı tanımlarının kabulünde bazı değişimler olduğu anlamına geldiğini ifade ediyor.
Dijitalleşme ve Yapay Zekâya Yaklaşım
JugendTrendstudie 2025’e göre Almanya’daki gençler dijital teknolojileri günlük yaşamlarının ayrılmaz bir parçası olarak görüyor. Eğitimde tablet kullanımı gibi dijital araçların yaygınlaşması, teknolojinin sağladığı kolaylıkların ve verimliliğin farkında olunduğunu gösteriyor. Ancak dijitalleşmeye dair genel tutum koşulsuz bir iyimserlikten ziyade, bilinçli bir temkinlilik şeklinde tanımlanabilir.
Özellikle yapay zekâ temelli teknolojik gelişmelere dair gençlerin yaklaşımı çift yönlü:
- Bir yandan yenilik ve fırsat olarak görülen YZ, özellikle eğitim, iş piyasası ve araştırma alanlarında ciddi potansiyeller barındırıyor.
- Öte yandan, kontrol kaybı, mahremiyet ihlalleri, iş güvencesinin azalması ve algoritmik adaletsizlik gibi konularda belirgin endişeler mevcut.
Öğrenciler, YZ’nin “kontrolü ele geçirmesi” gibi distopik senaryoları gerçek bir olasılık olarak değil, toplumsal hazırlık eksikliğinin sonucu olarak değerlendirme eğiliminde. Bu çerçevede, yapay zekânın etik kullanımı, şeffaf denetim mekanizmaları ve eğitim müfredatlarına entegrasyonu gibi alanlarda beklentiler yükselmiş durumda. Araştırmada öne çıkan bulgular aşağıdaki eğilimleri tespit ediyor:
- Gençler, yapay zekânın karar süreçlerinde sınırsızca kullanılmasını istemiyor.
- Teknolojiye dair “eleştirel farkındalık” düzeyi yüksek; “sadece kullanıcı” değil, aynı zamanda aktif biçimlendiriciolmak istiyorlar.
- Özellikle dijital eğitim araçları sayesinde bilgiye erişim kolaylaşmış olsa da, bu araçların psikolojik baskı ve performans beklentisini artırdığı da belirtiliyor.
Dindarlık ve Sekülerleşme Eğilimleri: Müslümanlar Dine Daha Fazla Önem Veriyor
Araştırmanın dikkat çekici bulgularından biri de genç Almanlar arasında sekülerleşmenin artması. 14-29 yaş grubundaki katılımcıların:
- yüzde 60’ı Tanrı veya yüce bir güce inanmadığını,
- yüzde 45’i herhangi bir dine mensup olmadığını belirtiyor.
Ancak dinî inanç, Müslüman katılımcılar arasında yüksek düzeyde bir değer olarak öne çıkıyor. Bu grupta yer alan gençlerin yüzde 44’ü inancı yaşamlarındaki en önemli üç değer arasında tanımlıyor. Genç nüfus genelinde kriz zamanlarında yüzde 33’ü dini inancın kendilerine destek sağladığını ifade ederken, bu oran yaşlı grupta yüzde 25 olarak ölçülüyor. Bulgular, seküler eğilimin yaygınlaşmasına rağmen, inancın bazı gruplar için önemli bir dayanıklılık ve kimlik unsuru olarak varlığını sürdürdüğünü gösteriyor.
Almanya’daki Müslümanlar arasında farklı bir tablo ortaya çıkmaktadır. Katılımcıların toplam yüzde 55’i kendilerini bir dine ait hissederken, bunların yüzde 41’i Hristiyan ve yüzde 10’u kendilerini Müslüman olarak tanımlıyor. Dinî inanç özellikle Müslümanlar arasında oldukça önemli olmaya devam ediyor: Ankete katılan Müslümanların yüzde 44’ü için dinî inanç, hayatlarındaki en önemli üç değerden biridir. Buna karşılık, Hristiyanların sadece yüzde 12’si ve dinî inancı olmadığını söyleyen katılımcıların sadece yüzde 1’i inancı hayatlarındaki merkezi bir değer olarak belirtiyor.
Raporun din ve sekülerleşmeye dair bulgularıyla ilgili yazılı açıklama yayımlayan İslam Toplumu Millî Görüş (IGMG) Genel Sekreteri Ali Mete “Din, modası geçmiş değil, önemi gereğince takdir edilmeyen bir olgudur,” dedi. Araştırmanın bulgularının inananlar için hem bir fırsat hem de bir görev olduğunu ifade etti: Mete, dinî inancın birçok Müslüman için bir güç kaynağı ve ahlaki bir pusula olmaya devam ettiğini vurguladı. Mete, artan sekülerleşmenin dine daha az önem verilmesine yol açmaması gerektiğini belirtti. Dine göre yaşamanın toplumsal anlamda bir içe kapanma anlamına gelmedğini, diğer insanlara ve topluma karşı sorumlu olmayı gerektirdiğinin altını çizdi. (P)