'Diyalog'

Almanya’nın Müslümanlarla İnişli Çıkışlı Kurumsal Diyaloğu: Alman İslam Konferansı

Alman İslam Konferansı, 2006 yılında kurulduğunda Alman devletinin ülkedeki Müslüman topluluklarla diyaloğunu tesis etmeyi hedefliyordu. Peki geçen sürede bazı hezimetler yaşayan bu diyalog süreci, CDU/CSU ile SPD’nin büyük koalisyonu döneminde nasıl cereyan edecek?

Kasım 2023'teki Alman İslam Konferansı. Eski Cumhurbaşkanı Christian Wulff, konferans sürecini yöneten İçişleri Bakanı Nancy Faeser'ı (SPD) dinliyor. ©DIK_Henning Schacht

Alman İslam Konferansı (DIK) 2006 yılında başlatıldığında Alman devletinin Müslüman topluluklar ve onların kurumlarıyla diyaloğa girerek Almanya’da farklı dinî cemaatlerle birlikte yaşamı şekillendirme ve toplumsal geleceği istişare etme amacı taşıdığı düşünülüyordu. Ancak Alman İslam Konferansı’nın geçen süredeki gelişimi incelendiğinde bu amacın uygulamada ne kadar samimi ve etkili olduğu oldukça tartışmalı. Zira bu diyalog girişimi hem oldukça geç başlatılmış hem de eşitlikçi bir yaklaşımdan hayli uzak kalmıştır. Bu durum, devletin Müslüman toplumunu ne derece az tanıdığını ve tanımakta zorlandığını da açıkça ortaya koyuyor.

Nitekim, 40 yıl boyunca Müslüman cemaatlerle (çatı kuruluşlar) hiçbir sistematik temas kurmayan bir devletin, ilk resmî toplantısını 2006 yılında bir Ramazan günü öğle yemeğiyle başlatması oldukça semboliktir. Ancak daha da dikkat çekici olan, on yıl sonra düzenlenen değerlendirme toplantısında menüde domuz etinin yer almasıydı. Bu gibi semboller, konferansın ruhuna gölge düşürdü ve diyaloğun samimiyetini sorgulattı. Oysa bu toplantıların asli hedefi, karşılıklı tanıma ve güven inşası olmalıydı.

20 yıla yakın bir süreyi ve 5 yasama dönemini ardında bırakan Alman İslam Konferansı’nın genel yapısına bakıldığında ise, devletin Müslüman cemaatlere karşı çoğu zaman yukarıdan bakan, yönlendirici ve denetleyici bir pozisyonda yer aldığı görülüyor. Yüz binlerce Müslüman’ı temsil eden İslami cemaatlerin yanı sıra, zaman zaman İslam karşıtlığı sınırını aşan eleştirileriyle tanınan kişiler de masaya davet edildi, bu da tarafsızlık ve temsil adaleti açısından büyük soru işaretleri doğurdu. Bu yaklaşım sürecin içinde olan Müslüman temsilciler nezdinde “Müslümanları ehlîleştirme” çabası olarak yansıma buldu.

Bir “Uyum Objesi” Olarak Müslümanlar

Müslüman cemaatlerin bu süreçteki temel hedefinin açık olduğunu belirtmek gerekir. Almanya’da federal hükûmet ile bir masa etrafında oturan Müslüman cemaatler, ülkedeki diğer dinî topluluklar gibi anayasal eşitlik temelinde tanınmak, muhatap alınmak ve haklardan eşit şekilde faydalanmak gibi hedeflere sahipti. Bu süreçte “tanınma” tek başına bir hedef olarak görülmüyor, Müslüman cemaatin nihayet Almanya’nın asli unsuru olarak kabul edilmesi bir ideal olarak mevcuttu.

Ancak Almanya’nın mevcut yasal çerçevesi, tarihsel sorumluluklar doğrultusunda Yahudi cemaati için özel bir konum öngörürken; Hristiyanlık merkezli dinî cemaatleri bütün dinî cemaatler için model alıyor, Müslümanlar içinse hâlâ bir “uyum objesi” muamelesi sürdürüyor. Bu çerçevede Alman İslam Konferansı boyunca Müslümanlara anayasal eşitlik temelinde yer açmakta zorlanıldığını söylemek yanlış olmayacaktır. Şimdiye dek Alman İslam Konferansı’nı sürdüren federal hükûmetlerin ufak ton farklılıklarına rağmen Müslümanları hâlâ misafir gibi görüp bu doğrultuda pozisyon alması, Almanya’daki yapısal bir soruna işaret etmekte.

İslam Konferansı çerçevesinde zaman zaman, Müslüman kamuoyu tarafından tanınmayan, camialarda karşılığı olmayan kişilere söz hakkı tanındı; hatta yıllarca bu şahıslarla İslam politikası üretilmeye çalışıldı. Bunun yanında, İslam’a mesafeli ya da açıkça karşıt duruşlar sergileyen bazı figürler “İslam Konferansı üyesi” unvanıyla meşrulaştırıdı ve Müslümanlar hakkında kamuoyunda “otorite” olarak konuşur hâle geldi. Bu da hem temsiliyet açısından hem de toplumsal güven bağlamında derin bir kriz yarattı.

Alman İslam Konferansı’nın kuruluş sürecini yöneten eski İçişleri Bakanı Wolfgang Schäuble (CDU) ve Ali Kızılkaya, 2006. Fotoğraf: Ali Kızılkaya.

“Müslümanların Bir Kısmı Almanya’nın Parçası”

Tüm bu eleştirilere rağmen, olumlu gelişmeleri de göz ardı etmemek gerekir. Almanya’da bazı üniversitelerde İslam ilahiyatı bölümlerinin açılması, devletin kontrolcü yaklaşımına rağmen atılmış kayda değer bir adımdır. Bununla birlikte, trafik lambası koalisyonunun dağılmasının ardından göreve gelen yeni hükûmetle birlikte, İslam Konferansı’nın geleceği yeniden belirsizliğe sürüklendi. Konferansın şimdiye dek daha çok güvenlik eksenli ele alınması, Müslümanların bir tehdit nesnesi olarak görülmeye devam edildiğine işaret etmekte.

Özellikle yeni İçişleri Bakanı Alexander Dobrindt’in (CSU), “Müslümanların bir kısmı Almanya’nın parçasıdır” şeklindeki ifadesi, toplumsal aidiyeti din temelinde ayrıştıran dışlayıcı bir yaklaşımı yansıtıyor. Bu söylem, merkez partilerin sağa kaydığı, aşırı sağın yükselişte olduğu bir dönemde yapıldığı için, politik yansımaları çok daha ağır. Ayrıca, bakanın müsteşarının geçmişteki söylemleri de İslam karşıtlığına göz kırpıyor. Umulur ki, icraatları bu söylemleri doğrulamaz. Ancak mevcut görüntü, önceki dönem politikalarıyla benzer bir çizgide devam edileceğini düşündürüyor.

Oysa sağlıklı ve güçlü bir toplum, tüm renkleriyle barış içinde bir arada yaşamayı başarabilen toplumdur. NSU cinayetlerinden Hanau katliamına kadar yaşanan tüm acı tecrübelere rağmen, Almanya’daki Müslüman cemaatler itidalli ve sorumlu bir tutum sergileyerek toplumsal barışı koruma yönünde önemli bir sınav verdiler. Bugün yapılması gereken, bu sağduyulu tutumu desteklemek, anayasanın eşitlikçi ilkelerine yeniden dönmek ve çoğulcu toplumsal yapıyı güçlendiriyor.

Devletin görevi, dinî ya da etnik kimlik üzerinden toplumsal ayrımcılık üretmek değil; herkesin eşit yurttaşlık temelinde var olabileceği bir toplumsal düzeni inşa etmektir. Alman Anayasası buna imkân tanıyor. Müslüman cemaatlerin beklentisi, siyaset kurumunun da bu anayasal çerçeveye sadık kalarak tüm toplum kesimlerini kuşatıcı, eşitlikçi ve güven veren bir politika üretmesidir.

Alman İslam Konferansı Perspektif 3

Alman İslam Konferansı’na katılan İslam Konseyi Onursal Başkanı Ali Kızılkaya.

Perspektif’le Avrupa gündemini günlük takip etmek ister misiniz? Perspektif bültenine kaydolun, Avrupa'daki gelişmeler e-posta kutunuza gelsin.

 

Ali Kızılkaya

Eğitimini Bremen’de tamamlayan ve İslam Toplumu Millî Görüş (IGMG) eski Genel Sekreteri olan Ali Kızılkaya, 2002 ile 2015 yılları arasında Almanya Federal Cumhuriyeti İslam Konseyi (IRD) başkanlığı görevini yürüttü. Almanya İslam Konferansı’nın (DIK) yönlendirme komitesinde yer aldı ve Müslümanlar Koordinasyon Konseyinin (KRM) sözcülüğünü yaptı. Ali Kızılkaya hâlen IGMG Genel Sekreter Yardımcılığı görevini sürdürmektedir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler