Uluslararası Hukuk ve Uluslararası İnsancıl Hukuk Nedir?
Uluslararası hukuk ve uluslararası insancıl hukuk, son zamanlarda sıkça dile getirilen kavramlar arasında. Peki uluslararası hukuk nedir? Uluslararası hukuk ne işe yarar ve hangi sınırları çizer?

Devletler yüzyıllardır bir yandan sınırlarını korumaya çalışırken, diğer yandan savaşın yıkıcı yüzüyle insanlık tarihine kara lekeler bırakmıştır. Günümüzde de çatışmalar, işgaller, soykırımlar ve zorla yerinden edilmeler uluslararası sahnenin değişmeyen gerçeklerindendir ve bu gibi durumlarda hangi kuralların geçerli olduğu, kimlerin veya nelerin yasal koruma altında olduğu ve hangi ihlallerin cezai müeyyidelere tabi olduğu gibi sorular gündeme gelir. Uluslararası hukuk ve uluslararası insancıl hukuk tam da bu sorulara yanıt arayan iki temel sütunu oluşturur: Biri devletlerarası düzeni sağlama amacını taşırken, diğeri savaşın ortasında dahi insanlık onurunu koruma iddiasıyla şekillenmiştir. Modern uluslararası düzen, bu iki alanın hem imkânları hem de sınırları çerçevesinde varlık bulur.
Uluslararası Hukuk Nedir?
Uluslararası hukuk, klasik tanımıyla devletler arasındaki ilişkileri düzenleyen ve onları hukuken bağlayan kurallar bütünüdür. Tarihsel olarak “devletler hukuku” (law of nations) olarak da anılan bu alan, öncelikle egemen devletlerin karşılıklı hak ve yükümlülüklerini belirler. Ancak uluslararası hukukun günümüzde kapsamı genişlemiş; uluslararası örgütler ve insan hakları hukukunun gelişimiyle birlikte bireyler de kısmen uluslararası hukuk süjesi hâline gelmiştir. Uluslararası hukuk kuralları başlıca iki kaynaktan doğar: Uluslararası antlaşmalar ve uluslararası örf ve âdet hukuku (teamül hukuk). Ayrıca genel hukuk ilkeleri, yargı kararları ve saygın uzman görüşleri de yardımcı kaynaklar olarak kabul edilir. Uluslararası hukukun temel amacı, uluslararası barış ve güvenliği sağlamak, devletler arasındaki işbirliğini ve istikrarı tesis etmektir. Nitekim Birleşmiş Milletler (BM) Antlaşması, kuvvet kullanımının yasaklanması (2. ve 4. madde) ve barışçıl uyuşmazlık çözümü gibi ilkelerle uluslararası hukukun merkezinde yer alır. Uluslararası hukuk, barış zamanı olduğu kadar savaş hâli için de kurallar içerir. “Jus ad bellum” olarak adlandırılan uluslararası hukuk kuralları, güç kullanımının ne zaman meşru olabileceğini düzenler (örneğin meşru müdafaa veya BM Güvenlik Konseyi kararı ile). Öte yandan, savaş başladıktan sonra devreye giren kurallar meselenin farklı bir boyutudur ve insancıl hukukla yakından ilişkilidir. Genel uluslararası hukuk başlığı altında, devletlerin egemen eşitliği, sınırların ihlali yasağı, diplomatik ilişkiler, deniz hukuku, uluslararası ticaret hukuku, çevre hukuku gibi çok çeşitli alanlar yer alır. Bu geniş yelpaze içinde, savaş durumunda uygulanacak kurallar özel bir alt disiplin olarak ayrışır. İşte uluslararası insancıl hukuk, genel uluslararası hukukun bu özel alanını ifade eder.
Uluslararası İnsancıl Hukuk Nedir?
Uluslararası insancıl hukuk (UİH), sıklıkla savaş hukuku veya silahlı çatışma hukuku olarak da anılır. En özlü tanımıyla uluslararası insancıl hukuk, silahlı çatışmalarda uygulanan ve çatışmanın insani etkilerini sınırlandırmaya yönelik özel hukuk kuralları bütünüdür. İnsancıl hukukun temel amacı, savaşın kaçınılmaz acılarını asgari düzeye indirmektir. Bu kapsamda UİH, çatışmalarda sivilleri, esirleri, yaralı ve hastaları koruma altına alır ve savaşan tarafların kullanabileceği yöntem ve araçlara sınırlamalar getirir. Başka bir ifadeyle, uluslararası insancıl hukuk, çatışmalara tamamen engel olmayı değil, çatışma sırasında insani değerlerin korunmasını hedefler.
Uluslararası insancıl hukuk, hem antlaşmalar yoluyla hem de örf ve âdet hukuku yoluyla oluşmuş kurallar içerir. 1949 tarihli Cenevre Sözleşmeleri ve bunların 1977 tarihli Ek Protokolleri insancıl hukukun en önemli sözleşme kaynaklarını oluşturur. Cenevre Sözleşmeleri özellikle silahlı çatışmalarda sivillerin ve savaş esirleri gibi muharip olmayanların korunması, yaralı ve hastaların bakımı gibi konularda ayrıntılı hükümler getirmiştir. Diğer tarafta Lahey Sözleşmeleri ve benzeri metinler, savaşın yürütülmesine (örneğin kullanılan silahlar ve yöntemlere) dair kuralları belirler. Bunlara ek olarak, savaş hâlinde uygulanagelen teamül kuralları da uluslararası insancıl hukukun önemli birer parçasıdır. Örneğin, sivillere doğrudan saldırı yasağı, orantılılık ilkesi, gereksiz ıstırabın yasaklanması gibi prensipler örfî insancıl hukuk kuralları olarak geniş çapta kabul görmüştür.
Uluslararası insancıl hukukun ayırt edici bir yönü, yalnızca devletleri değil, silahlı çatışmanın tüm taraflarını yükümlülük altına sokabilmesidir. Devletler arası (uluslararası) silahlı çatışmalarda olduğu kadar, devlet ile devlet dışı silahlı gruplar arasındaki iç çatışmalarda da özellikle Cenevre Sözleşmeleri Ortak 3. madde ve Ek II gibi insancıl hukuk kuralları uygulanır. Dolayısıyla, isyancı gruplar veya fiilî idareler dahi çatışma sırasında sivillere zarar vermeme, esirlere insanca muamele etme gibi insancıl hukuk yükümlülüklerine tabidir. Bu yönüyle insancıl hukuk, klasik uluslararası hukuktan farklı olarak bireylerin ve devlet dışı aktörlerin de doğrudan muhatap olabildiği bir kural seti ortaya koyar.
Nitekim ciddi insancıl hukuk ihlalleri bireysel cezai sorumluluğa yol açan savaş suçları olarak tanımlanmıştır ve uluslararası ceza hukuku mekanizmaları tarafından kovuşturulabilmektedir. Bu, uluslararası insancıl hukukun uygulanmasını sağlamak için öngörülen özel bir yaptırım mekanizmasıdır. Örneğin 1998 tarihli Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Roma Statüsü, sivil nüfusa yönelik saldırılar, işkence, sivillerin kasıtlı öldürülmesi gibi ağır insancıl hukuk ihlallerini “savaş suçu” kabul etmiş ve bu fiilleri işleyen bireylerin uluslararası ceza yargılamasına tabi olacağını hükme bağlamıştır. Böylece insancıl hukuk kurallarının ihlali durumunda sadece devletin uluslararası sorumluluğu değil, suçu işleyen bireylerin cezai sorumluluğu da gündeme gelir. Bu durum, uluslararası insancıl hukuku genel uluslararası hukuktan ayıran önemli bir özelliktir; zira klasik uluslararası hukukta ana sorumluluk öznesi devlet iken, insancıl hukukta bireyler de doğrudan sorumlu tutulabilmektedir.
Uluslararası Hukuk ve İnsancıl Hukukun Farklılıkları
Uluslararası hukuk ile bunun bir alt dalı olan uluslararası insancıl hukuk arasında hem uygulama alanı hem de normatif yapı açısından çeşitli farklılıklar bulunmaktadır:
- Uygulama Alanı (Barış vs. Savaş): Uluslararası hukuk, barış döneminde devletlerarası diplomasi, ticaret, deniz hukuku ve çevre koruması gibi çok çeşitli alanları kapsar. Uluslararası insancıl hukuk ise yalnızca silahlı çatışma durumlarında uygulanır ve barış zamanında devre dışı kalır. Çatışma yoksa, bireylerin korunması daha çok insan hakları hukuku ve ulusal hukuk mekanizmalarıyla sağlanır.
- Amaç ve Felsefe: Genel uluslararası hukuk, devletlerin barışçıl bir arada yaşamasını, sınırların dokunulmazlığını ve kuvvet kullanımının yasaklanmasını hedefler. Buna karşılık, uluslararası insancıl hukuk savaşın kaçınılmaz hâle geldiği durumlarda bile insanlık değerlerini koruma amacını taşır. Savaşın dahi hukuk kurallarıyla sınırlanabileceği fikrine dayanır ve insan onuru, merhamet ve insaf ilkeleri üzerine kuruludur.
- Konu ve Kapsam: Uluslararası hukuk, devletler arasındaki tüm ilişkileri kapsayan geniş bir alanı düzenlerken; uluslararası insancıl hukuk, özellikle çatışma zamanında korunması gereken siviller, tıbbi tesisler ve esirler gibi belirli grupları ve savaş yöntemlerini konu edinir. Ayrıca, insancıl hukuk, askerî gereklilik ile insani değerler arasında bir denge kurarak, güç kullanımını orantılılık ve ayrımcılık ilkeleriyle sınırlar.
- Özneler ve Yükümlülük Altındaki Aktörler: Klasik uluslararası hukukta devletler başlıca aktörlerdir. Bireyler doğrudan uluslararası hukuk süjesi sayılmaz. Uluslararası insancıl hukuk ise bireyleri doğrudan sorumlu kılar; savaş suçları veya soykırım gibi ağır ihlallerde bireyler cezai olarak uluslararası yargılamaya tabi tutulabilir. Ayrıca devlet dışı silahlı gruplar da insancıl hukuka bağlıdır.
- Yaptırım ve Uygulama Mekanizmaları: Genel uluslararası hukukta yaptırımlar çoğunlukla siyasal ve yargısal araçlarla, örneğin BM Güvenlik Konseyi kararları, Uluslararası Adalet Divanı kararları ile sınırlıdır. Uluslararası insancıl hukukta ise ağır ihlaller bireysel ceza sorumluluğu doğurur. Nürnberg, Tokyo, Yugoslavya ve Ruanda mahkemeleri gibi örneklerde olduğu gibi, ağır insancıl hukuk ihlalleri uluslararası ceza mahkemeleri tarafından doğrudan yargılanabilir.
Uluslararası Hukuk ve İnsancıl Hukukun Kesişim Noktaları
Uluslararası hukuk ile uluslararası insancıl hukuk her ne kadar farklı alanlara odaklansa da özünde iç içe geçmiş durumdadır. Uluslararası insancıl hukuk, uluslararası hukukun bir dalı olarak kabul edilir. Bu nedenle aralarında önemli kesişim noktaları bulunmaktadır:
- Hiyerarşik Konum: Uluslararası insancıl hukuk,uluslararası kamu hukukunun bir parçası olup, savaş zamanlarında insan hakları hukukuna göre öncelikli (lex specialis) olarak uygulanır. Uluslararası Adalet Divanı, silahlı çatışma sırasında insan haklarının tamamen askıya alınmadığını, ancak insancıl hukukun özel kurallarının geçerli olacağını vurgulamıştır. Bu ilişki, hem barışta hem savaşta uluslararası hukukun işlerliğini sürdürmesini sağlar.
- İnsan Hakları ve İnsancıl Değerler: İnsancıl hukuk ile insan hakları hukuku, farklı durumlarda uygulanmasına rağmen, ortak bir insani değeri, bireyin yaşamı ve onurunu koruma hedefini paylaşır. Barış zamanında uluslararası insan hakları hukuku; silahlı çatışma zamanında ise insancıl hukuk ön plana çıkar. Örneğin, sivillerin yaşam hakkı hem 4. Cenevre Sözleşmesi hem de Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ile korunur. Çatışma hâlinde bu hakların yorumlanmasında insancıl hukuk belirleyici olur.
- Devletlerin Yükümlülüğü ve “Erga Omnes”: Uluslararası insancıl hukukun birçok kuralı “erga omnes” niteliktedir; yani tüm devletler ciddi ihlallerin önlenmesi ve cezalandırılması konusunda ortak sorumluluk taşır. Özellikle soykırım ve savaş suçları gibi ağır ihlaller, sadece taraf devletin değil, tüm uluslararası toplumun meselesidir. Cenevre Sözleşmeleri’nin ortak 1. maddesi de, devletlere hem kendi yükümlülüklerine uyma hem de diğer tarafların sözleşmeye uymasını sağlama sorumluluğu yükler.
- Uluslararası Barış ve Güvenlikle İlişki: Bazı ağır insancıl hukuk ihlalleri, yalnızca ulusal bir sorun değil, aynı zamanda uluslararası barış ve güvenliğe tehdit oluşturur. Bu tür durumlar BM Güvenlik Konseyi tarafından “barışa tehdit” kapsamında değerlendirilmiş, müdahaleler için gerekçe olmuştur. Özellikle 1990’lı yıllardan itibaren, iç savaşlar ve soykırımlar karşısında bu anlayış gelişmiş; Koruma Sorumluluğu (Responsibility to Protect, R2P) ilkesi uluslararası gündemin önemli bir unsuru hâline gelmiştir.
Koruma Sorumluluğu İlkesi ve Uluslararası İnsancıl Hukuk
Koruma Sorumluluğu (R2P), 2000’li yıllarda uluslararası toplumun gündemine giren ve egemenlik ilkesine yeni bir bakış açısı getiren önemli bir kavramdır. R2P’nin temelinde, bir devlet kendi halkını ağır insan hakları ihlallerinden koruyamıyor veya korumuyorsa, bu koruma görevini uluslararası camianın devralabileceği fikri yatar. Kavram ilk olarak, 1990’lı yıllarda Ruanda Soykırımı ve Bosna’daki etnik temizlik gibi insanlık dramlarına uluslararası toplumun seyirci kalmasının yarattığı etik ve hukuki sorunlara bir yanıt olarak ortaya atılmıştır.
Kanada’nın öncülüğünde toplanan “Müdahale ve Devlet Egemenliği Uluslararası Komisyonu (ICISS)” 2001 yılında “The Responsibility to Protect” başlıklı raporunda bu prensibi detaylandırmıştır. Raporda egemenliğin artık mutlak bir ayrıcalık değil, aynı zamanda sorumluluk içerdiği vurgulanmış; her devletin kendi vatandaşlarını kitlesel kıyım ve vahşetten koruma yükümlülüğü olduğu, eğer devlet bu yükümlülüğü yerine getirmez veya getiremezse uluslararası toplumun devreye girmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu yaklaşımla R2P, geleneksel “insani müdahale” anlayışından farklı olarak önleyiciliğe ve devletlerin birincil sorumluluğuna vurgu yapar.
Koruma Sorumluluğu kavramı, küresel düzeyde en yüksek siyasi onayını 2005 Dünya Zirvesi sırasında almıştır. BM Genel Kurulu’nda tüm üye devletlerin uzlaşısıyla kabul edilen 2005 Dünya Zirvesi Sonuç Belgesi’nin 138 ve 139. paragraflarında, devletlerin kendi halklarını soykırım, savaş suçları, etnik temizlik ve insanlığa karşı suçlardan koruma sorumluluğu vurgulanmış; uluslararası toplumun da barışçıl yollarla devletlere bu sorumluluğu yerine getirmede yardımcı olacağı ve eğer devletler açıkça başarısız olurlarsa BM Şartı’na uygun şekilde zamanında ve kararlı kolektif müdahalede bulunmaya hazır olunacağı belirtilmiştir. Bu karar, R2P’nin uluslararası politikada resmen tanınması anlamına gelmekteydi.
R2P üç temel “sütun” veya boyut ile açıklanabilir:
- Birincil Koruma Sorumluluğu (Devletin Sorumluluğu): Her devlet, halkını soykırım, savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve etnik temizlikten korumakla öncelikli olarak yükümlüdür.
- Uluslararası Yardım ve Destek Sorumluluğu: Uluslararası toplum, devletlere koruma sorumluluğunu yerine getirmeleri için barışçıl yollarla destek olmalıdır. Bu destek erken uyarı, diplomasi, kapasite geliştirme ve ekonomik yardım gibi araçlarla sağlanır.
- Zamanında ve Kararlı Müdahale Sorumluluğu (Uluslararası Toplumun Kolektif Müdahalesi): Eğer bir devlet halkını koruyamazsa ve diğer yollar sonuç vermezse, uluslararası toplum BM Şartı’nın VII. Bölümü uyarınca zamanında ve kararlı bir müdahalede bulunmalıdır. Askerî müdahale yalnızca son çare olarak değerlendirilir. Koruma Sorumluluğu (R2P), içerdiği “savaş suçu” ve “soykırım” gibi olgular nedeniyle doğrudan uluslararası insancıl hukukla ilişkilidir. R2P’nin kapsadığı dört ağır suçtan biri olan savaş suçları, doğrudan silahlı çatışmalarda işlenen insancıl hukuk ihlalleridir. Soykırım ve insanlığa karşı suçlar hem barış hem savaş dönemlerinde gerçekleşebilse de, genellikle çatışma bağlamında ortaya çıkar ve çoğunlukla insancıl hukuk ihlallerini içerir. Etnik temizlik ise bu suçların bir birleşimi niteliğindedir ve çoğu durumda savaş suçu veya insanlığa karşı suç kategorisine girer. Bu bağlamda R2P, sivillerin hayatı, bedensel bütünlüğü ve insan onuru gibi insancıl hukukun koruduğu değerleri kriz anlarında savunmayı hedefleyen kolektif bir tepki mekanizmasıdır. R2P’nin uygulanması, insancıl hukuk normlarının etkinliğini artırabilir. Nitekim BM Güvenlik Konseyi, 2011’de Libya’da sivilleri korumak amacıyla 1973 sayılı karar çerçevesinde güç kullanımına onay vermiştir. Kararın gerekçesi, Libya rejiminin halkına karşı geniş çaplı saldırı tehdidinde bulunmasıydı. Müdahale, açık biçimde R2P’nin üçüncü sütununa dayandırılmış ve potansiyel savaş suçlarını önlemeyi amaçlamıştır. Bu örnek R2P’nin, uluslararası insancıl hukuk ihlallerine karşı harekete geçilmesini mümkün kılan bir “uygulama aracı” olarak işlev görebileceğini göstermektedir.
Modern Uluslararası Düzenin Tamamlayıcı İki Unsuru
Buna karşın R2P’nin uluslararası hukuki statüsü tartışmalıdır. BM Genel Kurulu’nda siyasi bir taahhüt olarak kabul edilmiş olsa da, henüz bağlayıcı bir antlaşma kuralına ya da oturmuş bir örf-adet hukukuna dönüşmemiştir. Uzmanlar bu nedenle R2P’yi “gelişmekte olan bir norm” ya da “uluslararası siyaset ilkesi” olarak tanımlamakta, gelecekte pozitif hukuk kuralına dönüşüp dönüşmeyeceğinin devletlerin tutumuna bağlı olduğunu vurgulamaktadırlar. Bu da R2P ile insancıl hukuk arasındaki temel farkı ortaya koyar: İnsancıl hukuk açık, bağlayıcı normlar içerirken; R2P şimdilik daha çok politik bir sorumluluk anlayışına dayanır. Yine de etkili uygulandığı durumlarda insancıl hukukun korunmasına ve kökeninde yatan “bir daha asla” düsturu ile soykırım ve savaş suçu gibi ağır ihlallerin önlenmesine somut katkı sağlayabilir.
Pratikte ise, R2P’nin uygulanabilirliğinin siyasi çıkarlara bağlı kalması, özellikle BM Güvenlik Konseyi kapsamında bazı müdahale girişimlerinin (örneğin Suriye krizi) engellenmesi, R2P’ye yönelik seçicilik ve siyasi araçsallaştırma eleştirilerini gündeme getirmiştir. Ancak R2P’nin meşruiyeti, uluslararası insancıl hukuk normlarına dayanmaktadır. Soykırım ve savaş suçları gibi “jus cogens” nitelikli ihlallerin önlenmesi amacı, R2P’yi uluslararası hukukun temel değerleriyle uyumlu bir prensip hâline getirmektedir. İdeal olan, uluslararası insancıl hukukun ihlal edilmediği bir dünya olsa da, mevcut gerçeklik R2P’nin korunmasını gerekli kılmaktadır. Nihayetinde, barışın ve insan onurunun korunması, hem uluslararası hukukun hem de insancıl hukukun ortak hedefidir ve R2P bu hedeflere ulaşmada önemli bir tamamlayıcı araç olarak değerlendirilebilir.
Uluslararası hukuk ve uluslararası insancıl hukuk, farklı odaklara sahip olsalar da modern uluslararası düzenin oluşumunda birbirini tamamlayan iki temel yapıdır. Uluslararası hukuk, devletler ve uluslararası aktörler arasındaki barışı ve iş birliğini düzenlerken; insancıl hukuk, çatışma zamanlarında dahi insanlık onurunun korunmasını amaçlar. Bu açıdan bakıldığında insancıl hukuk, uluslararası hukukun savaş zamanına uyarlanmış özel bir versiyonudur.
Kaynaklar
- Başaran, H. R. (2013, May 25). Uluslararası Hukuk ve Koruma Sorumluluğu. Bilim ve Sanat Vakfı Bülteni. (Erişim Tarihi: 20 Nisan 2025). Konuşma değerlendirmesi, Libya ve Suriye örnekleriyle R2P kavramı.
- Bellamy, A. J. (2015). The Responsibility to Protect: A Defense. Oxford University Press.
- Cassese, A. (2005). International Law (2nd ed.). Oxford University Press.
- Evans, G. (2008). The Responsibility to Protect: Ending Mass Atrocity Crimes Once and For All. Brookings Institution Press.
- Gulati, J. (2022, March 21). The Responsibility to Protect under International Law with reference to the Afghan Crisis. International Law Blog. (Erişim: 18 Nisan 2025). https://internationallaw.blog/2022/03/21/the-responsibility-to-protect-under-international-law-with-reference-to-the-afghan-crisis/
- ICISS (International Commission on Intervention and State Sovereignty). (2001). The Responsibility to Protect: Report of the International Commission on Intervention and State Sovereignty. Ottawa: International Development Research Centre.
- ICRC (International Committee of the Red Cross). (2004, July). What is International Humanitarian Law? Geneva: ICRC. (ICRC resmî broşürü).
- Karayel, İ. S. (2023). Koruma Sorumluluğu ve Uluslararası Sorumluluk Arasındaki İlişki. Hukuk Fakültesi Dergisi, 9(2), 223-248.
- Rome Statute of the International Criminal Court. (1998). 2187 U.N.T.S. 90. (Adopted 17 July 1998, entered into force 1 July 2002).
- Shaw, M. N. (2017). International Law (8th ed.). Cambridge University Press.
- United Nations General Assembly (UNGA). (2005). 2005 World Summit Outcome, Resolution A/RES/60/1 (24 October 2005). (Especially paragraphs 138-139 on the Responsibility to Protect).