Le Pen’leşen Fransız Laisizmi
Tarihinde ırkçılık karnesi pek parlak olmayan Avrupa’da alınmaya çalışılan önlemlere rağmen ırkçı ve aşırı sağ söylemler her geçen gün biraz daha yaygınlık kazanıyor. Çok kısa bir zaman öncesine kadar marjinal sayılan ırkçı ve aşırı sağ partilerin yükselişi “kaygı verici” olarak tanımlanıp bir dizi önlem alınsa da bayağılaşan ırkçı söylemler birçok ülkede artık iktidarın bir parçası.
Geçtiğimiz mayıs ayında gerçekleşen ve 28 Avrupa ülkesinin katıldığı Avrupa Parlamentosu Seçimlerinden çıkan sonuçlar nefret dilinin körüklenmesi açısından kaygı vericidir. Aşırı sağın yükselişinin nedenleri arasında ilk sırada söylemlerine yerleşmiş milliyetçi retorik gösterilebilir. Birliğin sona erdirilmesi arzularıyla birlikte Avrupa’daki ırkçı ve aşırı sağ partilerin kullandığı ortak dil, milliyetçi duyguları tetikleyerek her tür etnik, kültürel ve dinî farklılıklara karşı olmaya teşvik etmektir. Yabancılar ve göçmenler üzerine kurulan siyasetin ana temasını ise Müslümanlar oluşturmaktadır.
Marine Le Pen’in liderliğini yaptığı Ulusal Cephe (Front National) Fransa’da AP Seçimlerinden birinci olarak çıkarak tarihî bir başarıya imza attı. Bir önceki seçimlerde 3 vekil çıkartan Ulusal Cephe, son seçimlerde sandalye sayısını 24’e çıkardı. İngiltere, Danimarka ve Avusturya’da yükselen oy oranlarının yanında Yunanistan’da da aşırı sağcı Altın Şafak, Avrupa Parlamentosunda 3 vekille temsil edilmektedir. Fakat özellikle İngiltere ve Fransa’da elde edilen başarı Avrupalı yetkililer tarafından yakından takip edilmektedir.
Ulusal Cephe de birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi ırkçı ve aşırı sağ partilerin “başarı tekniklerine” başvurdu. Örneğin göçün Fransa’ya katkısını görmezden gelerek ve de rakamlarda manipülasyon yaparak, “Göç her yıl Fransa’ya 70 milyar Euro’ya mal oluyor.” gibi söylemler kullanıldı. Yine bir ırk ya da kültüre “barbarlık” atfedip “göçmenlerin ve yabancıların güvenlik sorunu teşkil ettikleri” fikri de Ulusal Cephe tarafından sıkça kullanılmaktadır.
Fakat Ulusal Cephe’nin başarısında en etkili unsur, her fırsatta sahiplendiği cumhuriyetçi retoriğidir. Buna göre Ulusal Cephe kendisini “Fransa’nın gerçek manada tek laik partisi” olarak tanımlamakta ve cumhuriyet değerlerinin en mükemmeli olan laikliğin sadık ve büyük savunucusu olarak tanıtmaktadır. Burada, bu laikliğin ne tarz bir anlama sahip olduğunu sormak gerekir. Ulusal Cephe’nin şiddetle savunduğu bu ilke, birlikte yaşamı inşa edecek kapsayıcı bir laiklik anlayışı yerine, kendi görüşlerini pekiştirmek için kullandığı dışlayıcı ve ötekileştirici bir laiklik anlayışıdır.
Ulusal Cephe’nin yürüttüğü laiklik tartışmasının arka planında İslam’ın olduğu bir gerçektir; partinin söylemlerinde İslam’ın ümmetçi ruhunun Fransa Cumhuriyeti’nin bireycilik prensibiyle uyuşmadığı fikri ön plana çıkmaktadır. Buna karşın Ulusal Cephe, Fransa’nın köklerini, yani Hristiyan değerlerini savunmakta, böylece dillendirdiği İslam karşıtı laik cumhuriyetçilik vurgusunun farklı kesimler tarafından benimsendiği görülmektedir. Örneğin eşcinsel evliliklere karşı çıkan katı Hıristiyanlarla (Rigoristler) eşcinseller, İslam karşıtı laik cumhuriyetçilik söz konusu olduğunda aynı görüşleri paylaşmaktadır. Bir başka deyişle farklı uç kesimlerin Ulusal Cephe çatısı altında birleşebildiğini ifade edebiliriz.
Arka planda Müslümanları hedef alan söylemin ilk basamağı ise göçmenlerdir. Göçmenlerin ülke için “sorun” olduklarını her fırsatta tekrarlayan Ulusal Cephe’ye göre göçmenler Fransa’da oldukları müddetçe ekonomik çöküntü devam edecektir. Bu politikada Fransa’nın başını ağrıtan sorunların hep dış odaklı olduğu fikri yaygınlık kazanmaktadır. Bu söylemin, işçilerin yüzde 29’u tarafından desteklendiğini 2012 Cumhurbaşkanı Seçimleri de göstermiştir. Bu seçimler sonucunda Ulusal Cephe aynı zamanda “ülkenin ilk işçi partisi olduğu” iddiasında bulunmuştur.
Ulusal Cephe’nin göç ve göçmen sorunlarının etnik ve kültürel boyutlarına sürekli vurgu yapması masumca değildir. Üstelik bu göçmenler Müslümanlarsa durum daha da ciddi boyutlara ulaşmaktadır: Bu zihniyete göre “Müslümanlar Avrupa ve Fransa kimliği için birer tehdittirler” ve Müslümanların kamusal alandaki görünürlüklerine atıfla “Müslüman istilasına” karşı laiklik can simidi olarak gösterilmiştir. Bu bağlamda Ulusal Cephe, Müslümanlığın, görüntü ve dinî pratikler sebebiyle Cumhuriyetin göz bebeği olan laiklikle uyuşmadığı fikrinden yola çıkarak İslam’ın reddedilmesi gerektiğini savunmaktadır.
İslam’ı reddetmek demek Müslümanların her türlü görünürlüklerinin de karşısında durmak anlamına gelmektedir. Müslümanların ibadethane istekleri, İslami kitabevleri, helal kesim yapan kasaplar, okul kantinlerinde helal et talepleri, sünnet ve başörtüsü birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi Fransa’da da tartışma konusu olmaya devam etmekte; Müslümanların görünürlükleri Fransa toplumunda gündemden düşmemektedir.
Bu çerçevede bir türlü tükenmeyen özel alan/kamusal alan tartışmaları yapılmaktadır. Örneğin Fransa, söz konusu olan 2 bin kadın için kamusal alanda burka yasağını kanunlaştıran ilk Avrupa ülkesi olmuştur. Bu tür yasaklar dalga dalga yayılıp bütün Avrupa ülkelerinde yankı bulmaya devam etmekte, Belçika’da burka yasağı, İsviçre’de minare yasağı gibi yasaklar getirilmektedir. Yine geçtiğimiz günlerde Fransa’da Yargıtay, başörtüsü sebebiyle çalıştığı özel kreşten atılan Fatıma Afif davasında iş yerini haklı bulmuştur.
Her platformda temel hak ve özgürlükler vurgusu yapan Avrupa, Müslümanlar söz konusu olduğunda çifte standart yolunu tercih etmektedir. Müslümanların din ve vicdan özgürlüğü gibi temel hak ve özgürlükleri; laiklik ilkesi ya da güvenlik meseleleri öne sürülerek yasaklayıcı, kısıtlayıcı ve dışlayıcı tutumlar sergilenmektedir. Bu durum da ayrımcılıklara meşruiyet kazandırmaya devam etmektedir.
Günümüzde İslami sembol ve değerlere saldırma ya da İslam düşmanlığı sadece ırkçı ve aşırı sağ partiler tarafından yapılmamaktadır. Merkez sol ve sağ partiler de benzer tutum ve söylemlerle Avrupa’nın “İslamlaşması”na karşı olduklarını her platformda dile getirmekte, bu mesajla ırkçı ve aşırı sağ partilerin seçmenine göz kırpma niyetlerini ortaya koymaktadır.
Fransa’da merkez sol ve sağ partiler, tıpkı ırkçı ve aşırı sağ partiler gibi, laiklik ilkesini her fırsatta tartışmaya açmaktadırlar. Örneğin öncülüğünü dönemin Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin yaptığı ve partisi Halk Hareketi Birliği (UMP)’nin tartışmaya açtığı laiklik konulu konferansa İslam damgasını vurmuştur. Her ne kadar Halk Hareketi Birliği laiklik yasası doğrultusunda öngörülen kuralların her din için geçerli olduğunu söylese de asıl hedefin İslam ve Müslümanlar olduğu bilinen bir gerçektir. Bu tartışmaların amacı Müslümanların toplumsal alanlardaki görünürlüklerini gündeme getirip kamusal alanda kısıtlamaların gerçekleştirilmesi; böylece okullarda dinî simgelere (yani başörtüsüne), okul kantinlerinde helal gıda sunulmasına yönelik birçok yasağın meşrulaştırılmasıdır.
Hem Ulusal Cephe, hem de merkez partileri, Müslümanların temel hak ve özgürlüklerini dikkate almayıp, İslam’ın ve Müslümanların Fransız toplumunda kabul görmeleri için görünürlüklerinin Fransız Laik Cumhuriyeti’nin prensipleriyle bağdaşması gerektiğini ve bu doğrultuda “Fransa realitelerine uygun bir İslami anlayış ve yaşayışın oluşturulmasının zorunluluğu”nu daima gündemde tutmaktadırlar. Özetle laiklik ilkesi asimilasyon aracı olarak görülüp Fransa’da yabancı ve göçmen asıllı olan Müslümanların Fransız değerlerine göre dinlerini şekillendirdikleri müddetçe ülkeye entegre olmuş biçimde yaşayabilecekleri, aksi takdirde Fransa’da yerlerinin olmadığı ve ülkelerine dönmeleri gerektiği fikrinde mutabık olmuşlardır. Aynı çerçevedeki tartışmalarda “Fransız” olabilmek için “Fransız gibi yaşamak” gerektiği hatırlatması yapıldıktan sonra Müslümanların Fransa toplumunda örgütlenmelerine de “İslam devletine karşı laik devlet” sloganlarıyla şiddetle muhalefet edilmektedir.
Fransa’da laiklik prensibi ideolojik ve siyasi bir araç ve seçim malzemesi olarak farklılıkları dışlayıcı, özgürlükleri kısıtlayıcı ve ayrımcılıkları teşvik edici bir boyut kazanmaktadır. Sosyolog Jean Baubérot’un tanımıyla “lepenleşen” (lepénisée) ve toleranssız bir laiklik anlayışı ve uygulaması Fransız toplumunda kabul görmektedir. Bu nedenden dolayı Ulusal Cephe’nin Avrupa Parlamentosu Seçimlerinden zaferle çıkmasını olağan dışı değerlendirmek isabetli görünmemektedir.
Fotoğraf: ©Flickr.com/blandinelc