'Dosya: "Başörtülü Kadınlara Saldırılar"'

“Siz Başörtülüler Buraya Ait Değilsiniz! Ülkenize Gidin!”

Mannheim’de mart ayında komşusunun saldırısına uğrayan Ayşe B. ile görüştük.

Fotoğraf: Mannheim'da 29 Mart 2017'de saldırıya uğrayan Ayşe B.

Yer, Almanya’nın Baden-Württemberg eyaleti. 30 yaşlarında Müslüman bir kadın. Başörtülü. Biz ondan “Ayşe B.” olarak bahsedelim. Gerçek isminin kullanılmasını istemiyor çünkü ona saldıran adam dışındaki başka ırkçılarla da karşılaşmak istemiyor: “Sonuçta 3 çocuğum var. Tek başına okula gidip geliyorlar.” diyor. Sesi oldukça korkusuz. Sonra ekliyor: “Kendim için değil. Ben en fazla bir yumruk daha yerim. Ama çocuklarım için korkuyorum. Çok korkuyorum.”

Ayşe B.’nin sekiz yıldan beri oturduğu apartmanda işler son bir senedir hayli farklılaşmış. 1.80 boylarında, 50’li yaşlardaki komşusu son bir yıldır onun ve apartmandaki diğer Türk kadınların yanından geçerken iğreniyormuşçasına garip sesler çıkartıyor ve yere tükürüyormuş. Bir süre sonra bu adamla aynı katta oturan komşuları, adamın yatak odalarına doğru kamera benzeri cihazlar kurduğu gerekçesiyle polise gitse de polis şikâyeti kabul etmemiş. Bu garip adam aynı zamanda bir süredir Türkiye kökenli ailelerin erkek çocuklarının fotoğraflarını da çekiyormuş.

Gerisini ondan dinleyelim: “2009’da bu binaya taşındım, o benden önce gelmiş. İlk zamanlar bir şey fark etmedim. Sadece diğer Almanlar selam verirdi, bu şahıs selam vermezdi. Ama bu bizim için normaldi, bizi rahatsız etmiyordu.

Bu şahıs apartman yöneticisi olduğunda önce komşunun 9 yaşlarındaki ikiz çocuklarını fotoğraflamaya başladı. Ondan sonra da diğer Türklerin çocuklarının  fotoğrafını çekmeye başladı. Daha doğrusu fotoğraf mı çekiyor, videoya mı kaydediyor bilmiyorduk. Ama çocukları binada, kapının önünde veya sokakta gördüğü zaman telefonunu çıkartıp çocuklara doğrultuyormuş. Türk kadınlar yanından geçerken yere tükürüyordu. Sonra ben yanından geçerken de aynı hareketi yapmaya başladı. Son 6-7 ayda böyle garip davranmaya başlayınca biz bunun ırkçılıkla ilgili olduğunu o zaman anladık. Eşlerimizdense korkuyordu. Eşim onunla karşılaşıp hangi hakla çocuğumuzun fotoğrafın çektiğini sorduğunda ‘Ben öyle bir şey yapmıyorum.’ deyip hızla uzaklaşmıştı mesela. Eşlerimizle diyaloğa girmiyor, ama Türk kadınlara sürekli psikolojik baskı yapıyordu. Bu durumdan rahatsız oluyordum, ama elimde bir delil olmadığı için çocuklara ‘Korkmayın, size bir şey yapamaz.’ deyip geçiyordum. Sonunda o gün benim de fotoğrafımı çekti.”

Ayşe B.’nin “o gün” dediği gün 29 Mart 2017. O gün çocukları ve komşularıyla evin karşısındaki okulun bahçesinde oturuyormuş. 3 yaşındaki çocuğu birden yola doğru koşunca o da oğlunun peşinden koşmuş. Geri dönerken de çocukları fotoğraflayan komşusunun bu kez telefonunu ona doğrulttuğunu görmüş. Ayşe B. anlatmaya devam ediyor: “Bunu görünce sinirlendim, kendisine doğru gittim. ‘Benim rızam olmadan beni fotoğraflayamazsınız.’ dememe kalmadı ilk yumruğu gözüme aldım.”

Ayşe B.’nin bu yumruk darbesiyle arkaya doğru sendelemesiyle o sırada elinden tuttuğu 3 yaşındaki çocuğu elinden kopup araba yolunda kalakalmış. Ondan sonrasını bölük pörçük hatırlıyor. Olayı görüp yardıma gelen arkadaşları, adamın Ayşe B.’ye defalarca vurmaya devam ettiğini söylemiş. Defalarca. Sırtına, göğsüne. “O an ne bir acı hissettim, ne de bir şey düşünebildim. Çünkü Allah biliyor ya, ben ilk defa dayak yedim. Ben ne baba evinde, ne koca evinde dayak yedim. Başıma ilk defa böyle bir şey geldiği için beynim durmuştu.”

Sonrasında bir arkadaşı Ayşe B.’yi adamın elinden kurtarmaya çalışmış. Bunun üzerine adam Ayşe B.’yi bırakıp arkadaşına defalarca vurmuş. Sonrasında Ayşe B.’ye yönelmiş, başörtüsünden tutmuş ve kafasını sallamış. “Bunu da hatırlamıyorum.” diyor. Sadece içinden “Allah’ım inşallah başörtüm açılmaz.” diye geçirdiğini hatırlıyor: “Demek ki gerçekten başörtümü tutmuş ki o an öyle düşünmüşüm.”

Şiddet burada da bitmemiş. Adam onu sert bir şekilde tutup yüz üstü yere fırlatmış. “Yere düştüğümü hatırlıyorum. Ne sesim çıkıyordu, ne tepki gösterebiliyordum, ne de herhangi bir şey yapabiliyordum.” diyor. O sırada arkadaşı “İmdat, polis” diye bağırınca başka bir Alman siyah büyük köpeğiyle koşarak onlara doğru gitmiş ve köpeğini saldırganın üzerine salarak adamı yere düşürmüş. “Yoksa bizi daha çok darp edecekti.” diyor Ayşe B. Saldırgan kaçmaya çalışsa da köpeğin sahibi ona bağırarak durdurmuş ve belki de bu saldırıya dair herkesin aklına gelen o ilk soruyu sormuş: “Sen kimsin ki kadınlara vuruyorsun?”

Sonra etraf kalabalıklaşmış. İnsanlar yerde yatan kadının başına üşüşünce saldırgan ayağa kalkıp parmağını Ayşe B.’ye uzatarak, “Bu daha başlangıç, ağzını burnunu kıracağım senin.” demiş. Ayşe B. olaya dair bölük pörçük hatırladıkları arasında “Başörtüsü, Erdoğan ve ülke” gibi kelimelerin olduğunu söylüyor. Şahitlerin sonradan anlattıklarına göre saldırgan, “Siz başörtülüler buraya ait değilsiniz. Ülkenize gidin. Erdoğan’ınıza gidin.” diye bağırmış.

Ardından olay yerine gelen 2 polis arabası, Ayşe B.’ye sert çıkışan bir polis memuru ve saldırganın karakola götürülmesi…

Saldırgan Ayşe B.’yi ameliyatlı dizinin üstüne attığı için dizinde şiddetli ağrı ve yumruk yediği gözünde yanma hissiyle hastaneye gidip rapor almış. “Omuzlarımda ağır bir şey taşımışım gibi bir ağrı vardı.” diyor. Bu ağrının nerden kaynaklandığını hatırlayamamış. Ancak arkadaşları söyleyince ağrının kaynağını anlayabilmiş. Arkadaşları, “Senin sırtına çok vurdu, sen hatırlamıyorsun herhâlde.” demişler.

Onlar hastaneden çıkarken saldırganın serbest kaldığı haberi gelmiş. Daha sonra polis arayıp saldırganın telefonunda çok sayıda ses kaydının olduğunu söylemiş. Gece 12’ye doğru eve dönerken Ayşe B. arayan polise serbest kalan saldırganın onu herkesin önünde tehdit ettiğini hatırlatınca cevap olarak, “Bir şey yapamayız, bir şey olursa bizi arayın.” cümlesini duymuş.

Ayşe B. tüm bu olanlar esnasında polise adamın yabancı düşmanı olduğunu söylemelerine rağmen kale alınmadıklarını söylüyor. Hatta kendisine suçlu muamelesi bile yapılmış. Birkaç gün sonra da “suçlu” sıfatıyla karakola çağrıldığı bir mektup almış. “Güya ben o şahsı dövmüşüm. Kova ile ona saldırmışım. Kova dediği, çocuğumun elinde olan kum kovası. Beni dövdüğü zaman çocuğumun elinden düşen kum kovası…”

Olaydan sonra Ayşe B.’nin 3 yaşındaki çocuğunun psikolojisi bozulmuş. Çocuk yuvasına artık gitmemeye, yalnız kalmamaya başlamış. Bir süre titreyerek, “Anne beni bırakma.” demiş. Çocuklarının üçü de psikolojik tedavi görüyor. “Korkuyorlar, sonuçta aynı binadayız. Biz birinci, o dördüncü katta oturuyor. Hiç yaşamadıkları, duymadıkları bir olay başlarına geldi. Ben 30 küsur yaşındayım. Annemin birisi tarafından dövüldüğünü duysam, benim bile psikolojim bozulur.” diyor Ayşe B.. Olayın üzerinden haftalar geçmesine rağmen gece rüyalarında görüyormuş hâlâ. Gece rahat uyumazken gündüz de “Acaba çocuklarımın karşısına çıkar mı? Eşimle karşılaşır mı?” endişesi taşıyor. Çocukları saldırganla birkaç kez karşılaşmak zorunda kalmış. Kendisi de evin yanındaki büfede bir kez karşılaşmış.

Ayşe B. başörtülü kadınlara yapılan saldırılara yönelik ilgisizliğe dair belki de en çarpıcı tespiti yapıyor: “Önceden duyuyorduk, haberlerde okuyorduk. Başörtülülere böyle olmuş diye. Üzülüyorduk tabi. Ama bir insanın psikolojisini, geleceğini bu kadar yıprattığını düşünemiyordum. İnsanın gerçekten bazı şeyleri anlaması için yaşaması gerekiyormuş.”

Saldırılara dair önlem alınmamasından daha büyük olan sorun, şiddet mağdurlarının gelecek tasavvurlarının ve yaşadıkları ülkeyle aralarındaki bağın derinden etkilenmesi. Ayşe B. için önü kapkaranlık: “Burada doğdum, büyüdüm, okudum. Almancam Türkçemden daha iyi. Hiçbir zaman Türkiye’ye gitmeyi düşünmedim. Eşim Türkiye’den geldi. Evlendiğimde Türkiye’ye gitmem teklif edildi, ‘Ben burada yaşayacağım, orada kesinlikle yapamam.’ dedim. Ama eşim bana bugün, ‘Hadi Türkiye’ye gidelim.’ dese hiçbir şey düşünmeden giderim. Çünkü burada kendimi rahat, özgür ve güven içinde hissetmiyorum.”

Son zamanlarda Türkiye’yle ilgili siyasi tartışmaların başörtülülere yönelik algı üzerinde etkisi olduğunu düşünüyor: “Başörtülüysen suçlusun. Türksün. Türk denildi mi herkesin aklına Erdoğan geliyor. Erdoğansın, Erdoğan’a aitsin, buraya ait değilsin, Erdoğan’a git deniliyor. Belki onlara göre buraya ait değiliz, ama bizim babalarımız genç yaşta gelmiş, çalışmış, onların dilini öğrenmişiz. Senelerce vergi ödemişiz.”

Bütün bunların ardından başörtülü kadınlara yönelik saldırılar nasıl önlenebilir sorusuna bir cevabı olmadığını da söylüyor Ayşe B.. “Neyin değişmesi gerektiğini bilmiyorum, ama herkesin herkesi önce insan olarak kabul etmesi gerek.”

Almanya’da saldırıya uğrayan başörtülü kadınlar, şiddeti –çoğunluk toplumunun iddia ettiğinin tam aksine- ne baba evinde, ne de “koca evinde” değil; doğrudan sokakta, evlerinin önünde, ırkçılar tarafından görebiliyorlar. Yaşanan şiddet, mağdurların çocukları ve geleceği için duydukları güvensizlik hissi… Bunların hepsi gerçek. Öte yandan sanki bu saldırılar normalmiş, her gün milyonlarca insan milyonlarca insana yumruk atıp hiçbir şey olmadan yaşamaya devam ediyorlarmış gibi yapamayız.

Siyasi tartışmalar, saldırganların sırtını sıvazlayacak bir yapıda devam ediyor. Bu saldırılar sadece mağdurları ve onların ailelerini etkilemekle kalmıyor. Bir nesil, çevrelerinde Müslüman kadınlara yapılan saldırıları duyarak büyüyor. Ya yakın çevrelerinde, ya uzaktan bu saldırıları haber alıyorlar ve bu saldırılara polisin ya da çoğunluk toplumunun gösterdiği umursamazlığı görüyorlar.

Saldırıları önleme yönünde adım atılması için bu saldırıların başörtülü olan bütün kadınların başına gelmesini bekleyemeyiz.

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Diğer Gündem Yazıları

Son Yüklenenler