Arakan Meselesi: Dünyanın Seyrettiği Yeni “Soykırım”
Güneydoğu Asya ülkelerinden biri olan Myanmar’da Müslümanların yoğun olarak yaşadığı Arakan bölgesinin ismi son dönemde sık sık katliamlarla duyuluyor. Ancak BM tarafından “dünyanın en fazla zulüm gören insanları” olarak tanımlanan Rohingya Müslümanlarının maruz kaldıkları baskı, zulüm ve şiddet onlar için hiç de yeni değil.
Bir Güneydoğu Asya ülkesi olan Myanmar’ın Arakan bölgesinde yaşayan Müslüman azınlıklara yönelik uygulanan sistematik baskı ve yıldırma politikası neticesinde Uluslararası Af Örgütü’nün rakamlarına göre toplam 750.000 Rohingya Müslümanı evlerini terk etmek zorunda bırakıldı. Myanmar hükûmetinin bölgedeki Müslüman azınlık için uyguladığı politikanın otoritelerce “etnik temizlik” olduğu tescillenmesine rağmen çözüm noktasında henüz herhangi bir ciddi eyleme geçildiğini söylemek oldukça zor.
Tarihsel Arka Plan
Arakan’daki Müslümanlara uygulanan baskının geçmişini gün yüzüne çıkarmak için ülkenin sömürge geçmişine bakmakta fayda olacaktır. 1824 senesinde bir dizi savaş sonrası Myanmar’ı (o tarihlerde Burma olarak adlandırılıyordu) sömürge imparatorluğunun bir parçası hâline getiren İngiltere, bölgeyi 100 seneden fazla hâkimiyeti altında tuttu. Uygulanan sömürgeci politikalar neticesinde başta pirinç üretimi olmak üzere ülkenin sahip olduğu kaynaklardan sağladığı kârını artırmak isteyen İngilizler bölgeye yapılan bir dizi göçün önünü açtı. Bu dönemde bölgeye özellikle Hindistan’ın içerisinde bulunan topraklardan göç akını gerçekleşti. Nitekim bölgeyi Hindistan’ın bir eyaleti olarak yöneten İngilizler için günümüz terimiyle durumun “iç göç” olduğunu söylemek doğru olacaktır. Kayıtlara göre 1871 ve 1911 yılları arasındaki 30 senelik dönemde bölgedeki Müslüman nüfus 3 katına çıkmıştır.
Günümüz Myanmar hükûmeti o dönem yapılan göçlerin yasadışı olduğunu söyleyerek bölgedeki birçok insana vatandaşlık vermeyi reddetmekte ve farklı formül arayışlarına girişmektedir. Myanmar hükûmeti geçtiğimiz günlerde Arakan eyaletinde bulunan Müslümanlara “sonradan vatandaşlık kazanmış kişiler” statüsü altında bulunmalarını teklif etse de bölge halkı tam vatandaşlık, etnik halkların tanınması ve uluslararası koruma isteklerinden taviz vermeyi düşünmediklerini bildirdiler.
Arakan’da Müslümanlığın İlk İzleri
Tarihsel kayıtlar bölgede yaşayan Müslüman ahalinin kökenlerinin Myanmar hükûmetinin iddia ettiğinin aksine çok daha eskiye dayandığını ortaya koymaktadır. Arakan, Mrohaung Krallığı’nın bir parçası olarak sayılmakta ve hem merkez Burma hem batıdaki Bengal hem de Moğollardan bağımsız bir krallık olarak tarihte yerine almaktadır. Müslüman tüccarlar 8. yüzyıldan itibaren bölgeye gelmiş, 12. ve 13. yüzyıllarda birçoğu bölgeye yerleşmeye başlamıştır. Ancak asıl ciddi akınlar bu dönemde günümüzde Bangladeş’in içerisinde bulunduğu Bengal bölgesinden gerçekleşmiştir. Hatta geçmişteki Arakan Krallığı olan Mrohaung Krallığı, Burma’daki Ava Krallığı tarafından istila edilmeye başlandığında, işgalciler Müslüman bir ordunun yardımıyla bölgeden kovulmuşlardır. Bu noktada Mrohaung Krallığı ile Müslüman Bengal Sultanlığı arasında gelişen ilişkiler, Budist Mrohaung Krallığı’nın mahkemelerde Müslüman unvanlar kullanması ile bir nevi taçlandırılmıştır. Bu süreçte Müslümanların Budist mahkemelerinde önemli yer aldıkları söylenmektedir. Zaten Güneydoğu Asya ülkelerinde çeşitli etnik azınlıklarının ve din görevlilerinin mahkemelere davet edilmesi de bilinen bir uygulamadır.
Arakanlı Müslümanlar İlk 1700’lü Yıllarda Göçe Zorlandı
Arakan’ın 1784’de Ava Krallığı’na dâhil edilmesi ise aslında bölge Müslümanlarının yerinden edilmelerinin ilk örneklerinden birisini teşkil etmektedir. Bölgede yaşayan Müslüman nüfusun çoğu işgal sonrası bugün Bangladeş sınırları içerisinde bulunan Cox’s Bazar bölgesine geçmişlerdir. Nitekim adını buraya sığınan Müslümanlara yardımcı olması amacıyla gönderilen bir İngiliz teğmenden alan Cox’s Bazar, ülke sınırının hemen ardında bulunması sebebiyle bugün de Myanmar’dan kaçan Müslümanların çoğunluğunun sığındığı yer. Daha sonra yaşanan isyanlar neticesinde Arakan’dan kaçan birçok halk Cox’s Bazar bölgesine yerleşmeye devam etti. Bu akınlar Rohingya Müslümanlarının yerlerinden edilmelerinin ilk örnekleri olarak görülebilir.
İkinci Dünya Savaşı Dönemi Yerinden Edilmeler
Rohingya Müslümanlarının yerlerinden edilmelerine sebep olan bir diğer durum ise İkinci Dünya Savaşı’nda gerçekleşti. 1942’de Japon kuvvetlerinin Burma’yı işgali sonrası yüz küsür senedir İngiliz kontrolü altında bulunan bölgede toplumsal şiddet patlak verdi. Bölge halkı özellikle İngiliz sömürge yönetiminden yararlandıklarını düşündükleri toplumsal gruplara karşı bir dizi saldırı gerçekleştirdi. Burmalı milliyetçiler, özellikle ülkenin güneyinde yaşayan Karen halkı ve Hintli yöneticilerle birlikte Müslüman halklara da saldırdılar. Bu durum neticesinde Arakan’dan kuzeye giderek Bengal sınırını geçen Müslümanların sayısının 22.000 olduğu iddia edilmektedir. Ancak Japonların savaşı kaybedip İngilizlerin 1945 yılında bölge üzerindeki hâkimiyetini yeniden kurması, ona destek sağlayan Müslümanları ödüllendirmesi ile sonuçlandı. Yine de bu hâkimiyetin de çok kısa sürmesi ve 1948 yılında ülkenin bağımsızlığını kazanması çeşitli etnik ve ırksal kesimlerin birbirleri üzerinde besledikleri husumetleri gün yüzüne çıkararak önlenemez bir toplumsal şiddetin yeniden başlamasına neden oldu.
Bu sebeple Burma’nın Ocak 1948’deki bağımsızlığı, hükûmet ve Arakan arasındaki gerilimi artırdı. Bağımsızlığın hemen ardından bir grup Arakanlı Müslüman o dönem Doğu Pakistan’a katılımları konusunda girişimde bulundular. Bu politikayı reddeden hükûmet, Rohingyaları yasadışı göçmenler olarak kabul etti ve gerginliğin tavan yapmasına sebebiyet verdi. Resmî makamlar kişilerin Arakan içerisinde hareketlerine kısıtlamalar getirdi ve savaş sırasında yerlerini terk eden ya da sürülen Müslümanların bazı yerler haricinde bıraktıkları köylerine geri dönüşüne engel oldular. Üstelik savaş sırasında Hindistan ve Doğu Pakistan’a kaçan sığınmacılar Pakistanlı olarak kabul edildi ve geri dönmeyi başaranlar yasadışı göçmen sayıldılar. Tüm bu kişilerin mülk ve topraklarına hükûmet tarafından el konuldu.
Bağımsızlık Sonrası Artan Şiddet Eylemleri
Burma’ın bağımsızlığı sonrası 1950’lerden itibaren kimi Rohingyalar silahlı eylemlere başvurmayı tercih ettiler. İlk başta Pakistan’dan destek alan silahlı gruplar, Burma hükûmetinin Pakistan ile ilişkilerini geliştirmesi sonrası zor duruma düştü. Burma’nın isteği üzerine Pakistan hükûmeti tarafından eylem liderleri tutuklanmaya başladı. Bu süreçten itibaren Burma, Arakan üzerindeki baskı ve taarruzu ilerleterek bölgede tam hâkimiyet kurmayı amaçladı. Kalan Rohingyaların evlerini terk etmek durumda kaldıkları diğer olaylar silsilesi ise 1960’lardan 1970’li yılların sonuna kadarki süreçte yaşandı. 1962’de Burma’da hükûmeti ele geçiren General Ne Win ve Burma Sosyalist Program Partisi (BSPP), Arakan’daki sosyal ve siyasi örgütleri feshetmeye başladıktan sonra yasadışı iddia edilen bölge ve kişiler üzerinde ordu yoluyla ciddi baskı uygulanmaya başlandı. 1978 yılına kadarki bu dönemde yaklaşık 200.000 Rohingya’nın sığınmacı olarak Bangladeş’e kaçtığı söylenmektedir. Bu süreçte uluslararası örgütlerden talepte bulunan Bangladeş’e Kızıl Haç Komitesi ve Birleşmiş Milletler başta olmak üzere birçok örgüt yardım göndermiş ve sığınmacılar toplam 13 kampta ağırlanmaya başlanmıştır. Gelen sığınmacılar ayrıca Burma ordusunun kendilerini evlerinden zorla çıkardıklarını söyleyerek ordu mensubu kişilerin cinayet ve tecavüzlere giriştiklerinden bahsetmişlerdir.
Tüm bunlara ek olarak Bangladeş’te de yetkililer sığınmacıların yarattığı ekonomik ve sosyal yükten bahsederek, Rohingyaların varlığından şikâyet ettiler. Birleşmiş Milletler yetkililerinin Burma hükûmeti ile aldığı karar neticesinde geri dönüşlere izin verileceği söylense de az sayıda Rohingya evlerine dönmeyi kabul etmiştir. Ancak ilerleyen süreçte Bangladeş tarafının uyguladığı yıldırma ve kısıtlama politikası neticesinde evlerine dönen Arakanlı Müslümanların sayıları ciddi oranda artmıştır.
1990’larda 230 bin Sığınmacı Arakan’a Geri Döndü
Arakan’dan Bangladeş’e yapılan kitlesel göçlerden bir diğeri ise 1990’lı yılların başında yaşanmıştır. Sadece 1991 ve 1992 yıllarında toplam 250.000 Rohingya kendilerine yapılan dinî kısıtlama, zorunlu çalışma, baskı ve hak ihlalleri neticesinde evlerini terk etti. Yeni bir göç akını ile karşı karşıya kalan Bangladeş hükûmetinin sığınmacılara herhangi bir yardımda bulunulmayacağını söylemesi üzerine başta BM olmak üzere uluslararası örgütler duruma el atarak Cox’s Bazar çevresinde 19 kamp kurdular. Bundan sonraki süreçte Bangladeş sığınmacıları geri göndermek için BM ve Myanmarlı yetkililerle bir araya geldi. Yapılan görüşmeler sonrası Rohingyaların güvenli bir şekilde evlerine dönüşüne ilişkin bir mutabakat sağlansa da Myanmar tarafı BM yetkilileri ve dönüş yapan sığınmacıların Arakan eyaleti içerisinde seyahatlerini kısıtlamak ve vatandaşlığa ilişkin hiçbir şey taahhüt etmemesine rağmen 1997 yılına kadarki süreçte 230.000 sığınmacı Arakan’a döndüler.
Arakanlı Müslümanlar “Soykırım” Tehlikesi İle Karşı Karşıya
1997 sonrası yaşanan bir dizi olay Bangladeş’teki sığınmacı kamplarında rahatsızlığa yol açtı. Myanmar hükûmetinin 1997 sonrası ülkeye gelen Rohingyaları kabul etmeyeceğini söylemesi üzerine Bangladeş tarafı, başvuru tarihi bitinceye kadar mümkün olduğu kadar çok sayıda mülteciyi geri göndermeye çalıştı. Bu süreçte birçok kampta isyan ve protesto niteliğinde eylemler gerçekleşti. Görüşmeler neticesinde ciddi kısıtlamalar karşılığında Myanmar hükûmeti ailelerin geri dönmesine izin verdi.
Son dönemde ise Arakan Rohingya Kurtuluş Örgütü’nün gerçekleştirdiği eylemleri bahane eden Myanmar ordusu tekrar harekete geçti. Myanmar kuvvetleri köylere silahlı saldırılar düzenleyerek birçok evi ateşe verdi. Birleşmiş Milletler yetkilileri gerçekleşen bu saldırılarda bazı çocukların diri diri ateşe verildiğini söyledi. Bu ve benzeri ispatlanmış bir dizi cinayet, vahşet ve şiddet eylemlerine başvuran Myanmar ordusu ise iddiaları reddetmekle yetiniyor. Bu eylemler neticesinde sadece son 3 senelik dönemde 750.000 Rohingya yeniden evlerini terk etmek zorunda kaldılar. Kalanlar ise hâlâ etnik temizlik tehlikesi ile karşı karşıya hayatlarına devam ediyorlar.