'Dosya: "Kriz Bölgelerindeki Müslüman Azınlıklara Avrupa'dan Bakmak"'

Rohingyalar ve Uygurlar: Avrupa Müslümanlarının Siyasi Güçsüzlüğü

Avrupalı Müslümanların, dünyada zulme en çok maruz kalan iki Müslüman azınlığa gösterdikleri dayanışma örneği hakiki bir his olsa da insani yardımın ötesine geçememektedir. Ulusal parlamentolarda yeterince temsil edilmeyen Müslüman vatandaşların zayıf kalan siyasi varlığı, Uygur ve Rohingya meselelerinin en yüksek makamlarda neden kurumsal açıdan yankı bulmadığını açıklamaktadır.

Avrupalı Müslümanlar ve Avrupa hükûmetlerinin dünyadaki Müslüman azınlıklar ile ilişkisi nedir? Bu sorunun cevabı ülkeye ve bulunduğumuz kronolojiye göre değişecektir. Bu bağlamda Fransa’nın durumunu ele alalım. Fransa bu meseleyle ilgili olarak diğer Avrupa ülkelerine göre iki avantaja sahiptir: Fransa demografik açıdan Avrupa’nın en çok Müslüman barındıran ülkesidir (5-6 milyon Müslüman) ve zengin bir etnik çeşitliliği içerir (Mağrip, Türk, Afrika, Komorlar Birliği vb. kökenli topluluklar).
Fransız Müslümanlar ve Avrupa’daki diğer Müslüman topluluklar, dünyadaki Müslüman azınlıklar arasında özellikle Rohingyalar ve Uygurların meselelerine bağlı ve duyarlıdırlar. Diğer azınlıklar daha az tanınmaktadır veya bazı Müslüman topluluklar (Filistin örneğinde olduğu gibi) belirli bir tarihsel ve siyasi bağlam içinde değerlendirilmektedirler.

Rohingyalar, Dünyanın En Fazla Zulme Maruz Kalan Azınlığı

Rohingyalar; BM verilerine göre yıllardır, Arakan toplulukları uzmanlarına göre ise çok daha uzun süredir dünyanın en fazla zulme maruz kalan azınlığı olarak bilinmektedir.
İnsani yardımların ve gazetecilerin girişinin yasaklandığı dikenli telli kamplarda tutulan, Myanmar ordusu tarafından abluka altına alınmış, suya ve yiyeceğe erişimden yoksun, cezai baskılar mağduru yüz binlerce vatansız Rohingya Müslümanı yaşadıkları Myanmar topraklarından kaçmak zorunda kaldı. HAMEB adındaki insani yardım kuruluşu üyesi Nourdine Erais’e göre, Rohingya Müslümanlarının hâlâ 720 bini Myanmar’da, 600 bini Arakan eyaletinde yaşamaktadır. 900 bini Bangladeş’te olmak üzere 1 milyon 200 bini ise sürgün hâlinde. Bunlar baş döndüren ciddi rakamlar.

Rohingya meselesi Fransa‘da bulunan İslami STK Barakacity ve özellikle de bu kuruluşun üyelerinden olup sonrasında kendi yardım kuruluşu Banistreet’i kuran Musa ibn Yakub tarafından sosyal ağlara taşındı ve yaygınlaştırıldı. Bangladeş’teki Rohingya kamplarını ziyaret eden Musa, kimlik kartından dolayı sorun yaşamış ve yedi aydan fazla bir süre o ülkenin idari makamlarınca gözaltına alınmıştı. Güçlü bir seferberlikle birlikte (440 bin imza toplanmış, 150 yetkili serbest bırakılmasını talep etmişti) avukatları serbest bırakılmasını, ardından Fransa’ya geri dönmesini sağlamıştı. Musa’nın etkileyici kişiliği, dijital iletişim kodlarına hâkim oluşu ve kişisel özverisi, Rohingyaların çektiği acıların yayılması ve farkındalığın oluşmasında şüphesiz önemli etken olmuştur. Barakacity vakfının çok sayıda bağış fonu toplaması, Müslüman bağışçıların verdiği maddi desteğin göstergesidir.

Daimî Olmayan Destek

Musa ibn Yakub’a göre serbest bırakılması için yapılan seferberlik Rohingyalar için de yapılmış bir girişimin göstergesiydi. Yakub, söz konusu seferberliğe ilişkin Le Monde gazetesine verdiği demeçte “Bu, bir topluluğun sadece Musa için değil aynı zamanda Rohingyalar için de harekete geçebildiğinin göstergesi.” ifadelerini kullandı.
Musa ibn Yakub’un ötesinde, başka Müslüman vaiz veya kanaat önderleri de zaman zaman destek mesajları yayınlayarak yardım organizasyonlarına katıldı. YouTube’da çok takip edilen yeni nesil vaizlerden Abdelmounaïm Boussena (Facebook sayfasında 445 bin, YouTube kanalında yaklaşık 400 bin takipçisi bulunuyor) Rohingyalar için 2017 yılında yapılan yardım organizasyonunda Musa ibn Yakub ile gerçekleştirdiği ve 130 bin kez izlenen bir röportaj videosu yayınlamıştı.
Bu tür vaizler bazen sosyal ağlarda destek mesajlarını iletse de bu eylem sosyal ağlardaki iletişim pratiklerini belirleyen gündem ve duygusal akıma bağlı kalıyor. Dünyadaki çatışma, savaş, soykırım ve insani kriz (Yemen, Suriye, Filistin, Afrika vs.) yoğunluğundan dolayı bu seferberliğin daimî olması mümkün olmuyor ve insani yardımla kısıtlı kalıyor.

“Müslümanlar Sokağa Çıkmalı ve Katliama Dur Demeli”

Uygurların durumu da pek farklı değil. Türkçe konuşan ve Doğu Türkistan olarak bilinen Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde bulunan Uygurlar, yıllardır Pekin makamlarının hedefinde. Toplumun totaliter olarak Çinlileşmesinin destekleyicisi olan ve “ayrılıkçılık” riskine takıntılı Çin Komünist Partisi, Uygurlara karşı tam bir baskı uyguluyor. Toplama kamplarına yerleştirilen, dinini yaşama hakkı yasaklanan, zorla evlendirilen, her gün eziyet gören, alenen küçük düşürülen, dinî yasakları çiğnemeye zorlanan Uygurların mağduru oldukları bu suçlar zaman geçtikçe çoğalıyor.

Rohingyalar ve Uygurlar arasındaki ortak nokta maruz kaldıkları siyasi tecrittir. Fransa Uygur Türkleri Birliği Başkanı Erkin Ablimit’e göre bu sorunun çözümü insani değil siyasidir. Ablimit, Avrupalı Müslümanların Uygurlarla olan dayanışmalarının sadece insani düzeyde kaldığını belirterek “Uygurların siyasi hakları için eylem yapmıyorlar. Henüz bariz bir destek görmedim.” ifadelerini kullandı. Avrupalı Müslümanlardan ne beklediği sorulan Erkin Ablimit, Uygurların siyasi haklarıyla ilgili toplama kamplarına tepki olarak kitlesel ve kamusal bir dayanışmanın sergilenmesini umduğunu belirtiyor. Ablimit, “Müslümanlar sokağa çıkmalı ve katliama dur demeli.” sözleriyle seferberlik eksikliği konusundaki hayal kırıklığını dile getirdi.

Siyasi meselelerdeki kayıtsızlık hakkındaki ifadeler Myanmar’da Toplu Katliamları Durdur Kolektifi (HAMEB) üyesi Noureddine Errais’in de hemfikir olduğu bir konu. Fransa, Belçika ve İsviçre’de Rohingya konusunda yedi yıldır seferber olan Errais: “Müslüman topluluklar yabancı meselelerde yeterince harekete geçmiyor. Dernekler müdafaaya değil, insani yardıma odaklanıyor. Bağışçılar vicdanlarını insani trajedi karşısında rahatlatmak istiyor. Ama siyasi arenaya gelince meydanda yokuz.”

22 Avrupa Ülkesinin Mektubu

Uluslararası sahnede Rohingyalar ve Uygurlar lehine siyasi sahada en çok gündem oluşturan aktörler, Müslüman topluluklar değil Avrupa devletleridir. Örneğin, geçen eylül ayında İngiltere Rohingyalar için 87 milyon Sterlin bağış yaptı. Fransa Cumhurbaşkanı Macron ise 2017 yılında Fransız basınında Rohingyaların durumunu “soykırım” olarak tanımladıktan sonra Rohingyaların savunmasını BM kürsüsüne taşıyarak güçlü bir diplomatik duruş sergiledi. İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), bünyesinde yaşanan iç çatışmalar nedeniyle bu tür konularda güçsüz durumda kaldı. Ciddi bir atılım olarak geçen temmuz ayında, 22 Avrupa ülkesi Uygurlara yönelik insan hakları ihlallerini kınayan resmî bir mektup sundu. Pekin’in yanıt vermesi uzun sürmedi. Pek çok Müslüman ülke (Mısır, Cezayir, Suudi Arabistan, Suriye, Sudan, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman vs.) dâhil olmak üzere 37 ülke tarafından Çin’e destek mektubu imzalandı.
Rohingya ve Uygur meselelerindeki Müslüman devlet yetkililerinin bu siyasi sessizliği, Avrupa’daki Müslüman topluluklarında farklı bir karşılık buluyor. Bu meselelerin siyasi sahaya taşınmaması, bu toplulukların hissettikleri çaresizlik hissini büyük ölçüde açıklıyor.
Londra Belediye Başkanı Sadık Khan ve İngiltere Parlamentosu’ndaki on üç milletvekiliyle birlikte İngiltere’de Müslüman yetkililerin sayısında artış görülse de, Fransa için böyle bir durum söz konusu değil. Fransız hükûmetinde ve yasama organlarındaki temsiliyet eksikliği yapısal bir sorundur. Neredeyse hiçbir Müslüman milletvekili veya bakan olmadığı için Rohingya ve Uygur meselelerini kurumsal düzeyde destekleme olasılığı sıfıra yakındır.

Güçlü Bir Kimlik Duygusu

Sivil topluma gelince, postmodern toplumların aşırı bireyselleşmesi, apolitikleşmenin güçlü ve tehlikeli etkenleri olmuştur. Seferberlikler sanallaşıyor ve sosyal ağlarda yayınlanan imza kampanyalarıyla sınırlı kalıyor. Eylemler, gösteriler ve toplanmalar iç meselelerde bile nadir görülüyor. Farkındalık şimdi sanal kanallardan ilerliyor.
Her şeye rağmen, Uygurlar ve Rohingyalarla dayanışma hissi yapay olmayıp oldukça gerçektir. Avrupalı Müslümanlar için bu, baskı altında olan din kardeşleriyle doğal bir insani ve dinî dayanışma duygusuna, Kur’an’da ve peygamber sünnetinde bulunan İslam’ın öğretilerinin bazı yönlerini yansıtan bir duyguya tekabül ediyor.
Ancak bu dayanışma sadece dinî değildir. Ortak deneyimleri olan ayrımcılık temelinde bu grupların (Avrupa Müslüman azınlıkları ve zulüm gören azınlıklar) doğal bir özdeşleşme içinde olduklarını söyleyebiliriz. Avrupa’da ve özellikle Fransa’da İslamofobinin yükselmesi, şiddet düzeyi açıkça karşılaştırılamayacak düzeyde olsa bile, yabancı azınlıklarla bu özdeşleşmeyi büyük ölçüde açıklıyor. Batı ülkelerindeki İslamofobik saldırılarla birlikte bu empati ve dayanışma duygusu zaman geçtikçe güçlenecektir.

Fouad Bahri

Fransa’da İslam konusunda uzmanlaşmış bir gazeteci ve yazardır. Mizane.info haber sitesi ve Mizane.TV kanalında Genel Yayın Yönetmeni olarak görev yapmaktadır.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Diğer Gündem Yazıları

Son Yüklenenler