İngiltereli Müslümanları Hedef Alan Aşırı Sağın Nefret Radikalizmi
Aşırıcılıkla Mücadele Komisyonu, Birleşik Krallık’taki “Nefret İçerikli Aşırıcılık” raporunu ekim ayında yayımladı. Raporda, aşırı sağcı grupların Müslüman ve etnik azınlıklara karşı nefreti yaymak için kasıtlı olarak gerçeği saptırdıkları belirtiliyor.
İngiliz Hükûmeti, 23 kişinin öldüğü, 800’den fazla kişinin yaralandığı Manchester Arena’daki 2017 terör saldırısına cevap olarak Aşırıcılıkla Mücadele Komisyonu’nu (Commission for Countering Extremism) kurdu. Zamanın başbakanı Theresa May komisyonu nefret söylemi ve aşırıcılıkla mücadeleye yardımcı olacak yasal bir organ olarak tanımladı. Kimi çevrelerce tartışmalı bir isim olan Müslüman kadın siyasetçi Sara Khan öncülüğündeki bu yasal organın kendisi de, yönetimine Khan’ın atanması da geniş çevreler tarafından hoş karşılanmadı. O zamandan bu yana Komisyon, aşırıcılığın ne olduğunun, nasıl tezahür ettiğinin ve bununla ilgili neler yapılabileceğinin daha iyi anlaşılması için “ulusal müzakere” olarak da tanımlanan halkla istişare faaliyetleri yürütüyor. Elde edilen bulgular bu yılın ekim ayında bir raporda yayımlandı.
Bu makalede söz konusu rapordaki bulgular mercek altına alınarak aşırı sağın Müslüman toplulukları hedef almak için nefret söylemli aşırıcılığı ne ölçüde kullandığı ve Komisyonun bunu İslamofobik olarak tanımlama konusunda neden isteksiz davrandığı sorularına cevap aranıyor.
Aşırı Sağ’ın Nefret Propagandası
Ulusal müzakere ziyaretleri kapsamında Komisyon, İngiltere ve Galler’de 20’den fazla kent ve kasabayı ziyaret ederek, binlerce kişiyle görüştü. 16 yuvarlak masa toplantısı düzenleyen ve bir dizi farklı kişi ve kuruluştan 3 binden fazla resmî ifade toplayan Komisyon ayrıca, aşırıcılığın ve aşırıcılık propagandası yapan grupların farklı yönlerinin incelenmesi için de 19 akademik çalışmanın hazırlanması talimatını verdi. Bunun bir parçası olarak ben de yasaklı bir aşırı sağcı grup olan National Action’ı (Ulusal Eylem) araştırmakla görevlendirildim. Tüm bunların sonucu olarak Komisyon, hükûmeti aşırılıkla mücadele konusundaki mevcut yaklaşımını terk etmeye çağırırken, özellikle “nefret söylemli aşırıcılıkla” mücadele edilmesi gerektiğini vurguladı. Bu bağlamda komisyon, “nefret söylemli aşırıcılığı” nefreti teşvik eden ve yayan davranışlar sergilemek, sürekli nefret eylemlerinde bulunmak ya da şiddeti meşrulaştırmak gibi eylemlerin yanı sıra, çoğunluğun refahı, bekası ve başarısını tehdit ettiği düşüncesiyle belirli grupları hedef alan ve bireyleri, toplulukları veya toplumun geniş kısmını zarara uğratması muhtemel nefret içerikli, düşmanca ya da ırkçı inanışlar olarak tanımladı.
Rapor, aşırı sağcı nefret söylemli aşırıcılığın varlığını ve bununla İngiltereli Müslümanların nasıl hedef alındığını belgelemesi açısından oldukça büyük öneme sahip. Rapora göre bu durum, aşırı sağcı protestolara katılımın arttığı 2018’de rekor düzeye ulaştı. Bu kendi araştırmalarımın ortaya koyduğu bulgularla da birebir örtüşüyor. Örneğin kendilerini bir sokak hareketi olarak tanımlayan Londra’daki Futbol Gençleri İttifakı (İng. “Football Lads Alliance”, FLA) ile Demokratik Futbol Gençleri İttifakı’nın düzenlediği yürüyüşlere aralarında pek çok tanınmış aşırı sağcı aktivistin de yer aldığı 30 bine yakın kişi katıldı. Her ne kadar aşırı sağın on yıldan fazla bir süredir Müslümanları hedef aldığı biliniyor olsa da Komisyon’un ortaya koyduğu yeni görüşler oldukça büyük bir önem taşıyor. Daha önceleri kasaba ve şehirlerinin -ve tabii ki ülkelerinin- Müslümanlar tarafından “ele geçirildiğini” iddia eden aşırı sağcı gruplar, bugün Müslümanların kadın ve çocuklar için bir tehlike oluşturduğu gibi söylemlerle halktaki kaygı ve endişeyi körüklüyor. Rapor ayrıca aşırı sağın kasıtlı olarak gerçeği nasıl çarpıttığını ve bu şekilde ülkenin normalde aşırı sağı desteklemeyecek bölgelerindeki beyaz İngiliz halka nasıl etkin bir biçimde ulaşabildiğini ortaya koyuyor.
Müslüman Karşıtı Nefret İle Gerilimi Tırmandırmak
Bu duruma en iyi örnek, İngiltere’nin kuzey doğusundaki Sunderland’da gerçekleşen olaydır: İngiliz bir kadının, Suriyeli Müslüman göçmenlerce kaçırılıp toplu tecavüze uğradığı iddiaları ortaya atıldı. Kısa bir süre sonra birkaç tutuklama gerçekleşmesine rağmen tüm sanıklar, haklarında takipsizlik kararı verilerek serbest bırakıldılar. Bir dizi aşırı sağcı grup ve eylemci ise bu olayı bir fırsat görerek, kendi çıkarlarına göre kullanmak istedi. Kadının davasını üstlendiklerini iddia eden aşırı sağcı gruplar tarafından 13 ayda 13 protesto gösterisi gerçekleştirildi. 2016 ve 2017’de düzenlenen bu gösterilerde, aralarında İngiliz Savunma Birliği (İng. “the English Defence League”) ile PEGIDA UK eski lideri Tommy Robinson, Önce Britanya’nın (İng. “Britain First”) eski lideri Jayda Fransen ve Britanya İçin partisi (İng. “For Britain”) eski lideri Anne Marie Waters’ın da bulunduğu İngiltere’nin önde gelen aşırı sağcı eylemci ve grupları temsil edildi. Komisyon ayrıca, katılımcılar arasında aşırı sağcı Ulusal Eylem (İng. “National Action”) ile bağlantıları bulunan bazı kişilerin varlığına da dikkat çekti. Raporda protestoya katılanların büyük bir kısmının aslında nefret tarafından motive edilmediği vurgulansa da, çoğunluğun aşırı sağın bölgedeki Müslümanların tehdit edici ve tehlikeli olduğu mesajına rağbet ettiğinin görüldüğü belirtildi.
Protesto gösterilerinde, yerel İngiliz kadınlarını etkin bir şekilde fuhşa zorladıkları iddia edilen Müslüman çetelere dair duyulan korkular da kullanıldı. Bölgedeki cinsel istismar suçlarından mahkûm olan kişilerin yaklaşık %85’inin beyaz İngilizler olduğunu belirten yerel polis verilerine rağmen, aşırı sağın Müslümanların beyaz çocuklara -bilhassa beyaz kızlara- yönelik bir tehdit oluşturduğu iftiraları, aşırı sağın bölgede taraftar toplamasında son derece etkili oldu. Sunderland protestolarının önde gelen organizatörlerinden biri de eski İngiliz Savunma Ligi (“İng. English Defence League”) üyesi Billy Charlton idi. Kin ve düşmanlığa tahrik suçlarından 21 aya mahkûm edilen Charlton, basındaki haberlere göre bir protestoda bölgedeki tüm Müslümanların ve göçmenlerin tecavüzcü olduğunu iddia etti: “Bu insanlar gelip çocuklarımıza tecavüz ediyorlar; bunun için birileri hesap vermek zorunda… Onları çocuklarımızdan uzaklaştırın, sokaklarımızdan uzaklaştırın, adamızdan (Britanya) uzaklaştırın.” Yine başka bir protestoda, bu defa Tommy Robinson’un kalabalığa seslendiği sırada dinleyiciler sürekli “kahrolsun İslam” sloganları atmıştı. Sunderland Savunma Birliği ile bağlantılı çok az sayıdaki eylemcinin dışında, protestoları düzenleyenlerin ve gösterilerde halka seslenen bu isimlerin söz konusu kentle uzaktan yakından herhangi bir bağlarının olmadığını belirtmekte yarar var. Komisyon’a göre bu durum, aşırı sağcıların gerilimleri en çok tırmandırabilecekleri ve görüş ayrılıklarını körükleyebilecekleri yerleri nasıl etkin bir biçimde tespit ettiklerini gösteriyor.
İslamofobi’yi İnkâr Etmek
Kuruluşu sırasında eleştirilmesine rağmen Aşırıcılıkla Mücadele Komisyonu’nun İngiltere’de Müslüman vatandaşlara yönelik saldırıların ardından aşırı sağa ve aşırı sağın hızlı biçimde büyümesine odaklanmasını takdirle karşılamak gerekiyor. Öte yandan Komisyon’un ve hazırladığı raporun aşırı sağı ya da aşırı sağın tutumunu “İslamofobi” olarak tanımlamakta neden isteksiz davrandığını da sorgulamak lazım. Bu ifadeyi kullanmak yerine Komisyon sadece aşırı sağın bir “Müslüman karşıtı gündemi” olduğunu kabul etmekle yetiniyor. Ciddi bir tanım olmaktan çok uzak, muğlak bir ifade. Komisyon başkanı Sara Khan’ın “Partiler Üstü Meclis Grubu” (İng. “All Party Parliamentary Group”) tarafından önerilen son İslamofobi tanımına yaptığı itiraz göz önünde bulundurulduğunda, bu çok da şaşırtıcı olmayabilir. Zira söz konusu tanımın yasal açıdan sorunlu olduğunu ve İslam’a karşı düşmanlığı bir ırkçılık biçimi olarak kabul etmek anlamına geldiğini iddia eden Komisyon İslamofobi’nin varlığını kabul etmek bir yana, ne olduğunu açıkça ortaya koyma konusunda dahi ciddi bir isteksizlik sergiliyor.
Bununla birlikte Komisyon, raporunda birçoğunun aşırıcı olduğunu öne sürdüğü belli bazı Müslüman grupların hükûmetle aşırıcılık ve terörle mücadele konusunda iş birliği yapan Müslümanları suçladıklarından bahsederken İslamofobi terimini kullanıyor. İslamofobi terimini yalnızca bu bağlamda kullanan Komisyon’un, kendileri de genellikle İslamofobik olan İslamofobi eleştirmenlerinin bu terim hakkındaki görüşlerini güçlendirmektedir; zira onlara göre İslamofobi, yalnızca Müslümanlar ve İslam dini hakkındaki tartışmaları ve eleştirileri engellemek amacıyla ortaya atılmış yargılayıcı bir sözcüktür. Hâl böyle olunca, pek çok Müslüma’nın günlük yaşamlarında karşılaştıkları gerçek ayrımcılık olgusu sürekli olarak yok sayılıyor. Bu son derece problemli bir yaklaşım ve Komisyon bu terimden hoşlansın ya da hoşlanmasın, İslamofobi inkâr edilemez bir gerçek. Komisyon’un kullanmayı tercih ettiği “Müslüman karşıtı bir gündem” ifadesi ise aşırı sağın istismar ettiği ve saflarını sıklaştırmak için kullandığı İslamofobi’nin ülke genelinde ne derece yaygın olduğunu yansıtmaya yetmiyor. Komisyon’un bu ayrımı yapamaması ise utanç verici bir durum. Bu bakımdan, Komisyon’u ve raporunu takdir etmek gerektiği gibi aynı zamanda İslamofobi’nin ne olduğunu yüksek sesle dile getiremediği ve kategorik olarak kabul etme konusunda yeterince cesur davranmadığı için eleştirmek de gerekiyor.