Fransa’da Değişen Dengeler ve Okul Gezilerinde Başörtüsü Yasağı
Son dönemde okul gezilerine katılan annelere yönelik başörtüsünün yasaklanması çağrısıyla Fransa’da laiklik tartışması yeniden gündemde. Ancak bu tartışma laik-dindar geriliminden çok yeni bir sosyal sınıfın belirlenmesi mücadelesi olarak karşımıza çıkıyor.
Jean Bauberot Fransa’da laikliğin, Fransız ihtilalinden beri birleştirici ve huzur getiren bir umde olmaktan ziyade, bir tartışma kaynağı olduğunun altını çizerken çok da alışılmadık bir şey söylememişti. Fransa’da laiklik hâlen bir tartışma konusu ve toplumun çeşitli kesimleri tarafından yer yer radikal yorumları ortaya konulan, yer yer oldukça liberal yorumlanan bir prensip olarak karşımıza çıkıyor.
Geçtiğimiz haftalarda aşırı sağcı Marine Le Pen’in liderliğindeki Ulusal Birliktelik (RN) partisinin başını çektiği yeni bir tartışma, Fransa’yı laiklik kaynaklı tekrar bir gerilimin odağı hâline getirdi. Anayasa Mahkemesi 2004 yılında aldığı kararla Fransız okullarını “nötr alanlar” olarak ilan etmiş ve öğrencilerin okula başörtüsüyle gelmelerinin bu prensibe aykırı olduğunu öne sürerek başörtüsünü yasaklamıştı. Söz konusu yasak bir şekilde tatbik edilirken, yasadaki belirsizlikten istifade eden aşırı sağcılar, öğrenci velilerinin de okul gezilerine başörtülü şekilde gelmelerini yasaklayacak bir düzenlemeyi ülke gündemine getirdi. Herkesin konu hakkında bir kanaat belirterek tartışmaya katıldığı ortamda, Cumhurbaşkanı Macron ise belli bir pozisyon ortaya koymaktan çekinerek her kesime yaranmaya çalışmayı tercih etti. Aslında, öğrenci velilerinin öğrenci yahut öğretmen gibi eğitim sürecinin birincil aktörleri olmadıkları, dolayısıyla okul gezisi gibi tali mevzular üzerinden okul kurallarının kendilerine dayatılmasının anlamsız olduğu cok açıktır. Buna mukabil yasadaki muğlaklık, başörtü karşıtı aksiyonları da mümkün kılıyor. Son örnek, Paris yakınlarındaki Creil kasabasında itfaiye merkezine düzenlenen bir okul gezisinde yaşanan gerilim oldu: İtfaiye neferleri, veliler arasında başörtülü kadınların olduğunu öne sürerek, öğrencilere itfaiye faaliyetleri hakkında bilgi vermeyi reddetti.
Okul gezilerinde başörtülü annelere yönelik yasak tartışmaları son olarak eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy tarafından kurulan Cumhuriyetçiler partisi senatörlerinin girişimleri ile senatonun gündemine getirilmişti. Ekim ayında senatoda yapılan oylamada 114 hayır oyuna karşılık 163 senatör evet diyerek başörtüsünün okul gezilerinde yasaklanmasının önünü açmıştı. Yasak ile ilgili yasa tartışmalarının ilerleyen günlerde meclisin de gündemine gelmesi bekleniyor.
Fransa’da laiklik tartışmasının okullar üzerinden yürütülmesi, özellikle ilköğretimin bir savaş alanına dönüştürülmesi iki yüz yıllık bir maziye sahip. Birinci Cumhuriyet devrinde ortaya konulan “devletin laikleşmesi” hedefi doğrultusunda laikleştirilen okullar, İkinci ve Üçüncü Cumhuriyet dönemlerinde cumhuriyetçiler ile muhafazakârların savaş alanına döndü. Bourbon Hanedanı’nın ve III. Napoleon’un cumhuriyetin zaaflarından yararlanarak idareyi ele geçirmelerini, ordu ile Kilise’nin iş birliğine bağlayan cumhuriyetçiler, ilköğretimde elde edecekleri bir “zaferle” iktidarı mutlak olarak ele geçireceklerini varsaydılar.
Okul “Yüzleşme Sahası” Haline Getirildi
Okulun cumhuriyetçiler tarafından bir “yüzleşme sahası” hâline getirilmesi, bu kurumun kamusal alanın diğer unsurlarından farklı olarak tüm topluma tesir eden bir saha olmasından kaynaklanıyor. Okulda alacağınız kararlar yalnızca öğrenciye değil, öğrencinin ailesine, büyük ailesine, dolayısıyla toplumun (istisnalar hariç) tüm kesimlerine etki edecektir. Bu sebeple adliye, vergi dairesi, park-bahçe gibi alanlarda yapacağınız düzenlemelerden çok daha etkili bir saha olarak karşımıza çıkan okul, ne yazık ki “laik-laik olmayan” çatışmasının sürekli olarak yaşandığı saha olarak kendini gösterir. Söz konusu savaşta kadınların ve çocukların sahanın bir parçası hâline getiriliyor oluşunu sanırım hatırlatmaya gerek yok. Zira kadınlar ve çocuklar üzerinden, tüm toplumun dâhil olduğu tartışmalar yürüterek yayılmak, aydınlanmacı aklın bir geleneği. Söz konusu yatkınlık doğum kontrolü, kürtaj, bekâret kontrolü gibi tartışmalarda ve okul reformu tartışmalarında sürekli olarak kendisini bizlere hatırlattı. Bu hatırlatmaya mukabil, Fransa’da yaşanan başörtüsü tartışmasının bir laik-dindar gerilimi olmadığının da altını çizmeliyiz.
2004 yılında Paris gettolarında tutuşan ateş bir şekilde meyvelerini Macron’un başkanlığıyla verdi, akabinde ise sarı yeleklilerin Fransa sokaklarını ateşe vermesiyle sonuçlandırdı. Fransa bir sosyal tıkanmışlıkla karşı karşıya ve bunu sosyal sınıfları yeniden dizayn ederek aşmaya çalışıyor. Kültürel sermayenin elinin ekonomik sermaye karşısında diğer örneklere göre en güçlü olduğu ülke hiç şüphesiz Fransa’dır. Fransız sosyolog Pierre Bourdieu kültürel sermayenin temelinde birbirinden farklı dinamikler bulunduğunu ve bunların biriktirilmesiyle birlikte söz konusu sermayeyi edinmenin ve büyütmenin mümkün olduğunu söylerken, kültürel sermayenin üç tipine atıfta bulunmuştu. Edinilmesi en zahmetli olan kültürel sermaye tipi kurumlaştırılmış kültürel sermayedir. Bu sermayeye sahip olmak için ihtiyaç duyduğunuz şey bir tahsil süreci, süreç sonunda edinilmiş bir diploma ve fakat illa ki nihayetinde tahsil hayatınız müddetince biriktirdiğiniz şeyleri mümkün mertebe içselleştirmenizdir. Böyle bir sermayeye sahip olduğunuz takdirde orta sınıfa, hatta çok şanslı iseniz yönetici sınıfa dehalet etmeniz olasıdır. Elbette yönetici sınıfa dâhil olmanızın ekonomik sermayeden yana nasipli olmanızla de doğrudan ilişkisi vardır.
Fransızlar medeniyet kavramı ile meşgulken, medeniyetin kendi tekellerinde bulunan bir değer olduğunu kabul etmiştir. Medeniyetin mihengi olduğunu varsaymak, nispeten “daha az medeni” yahut “medeniyetsiz” olanlar üzerinde tedrici olarak farklı bir tasarruf hakkına sahip olduğunuz kabulünü de size sağlar. Fransızlar bu bakımdan “medeniyetten yana behredar olmayan” Afrika kökenliler üzerinde her türlü tasarruf hakkını kendilerinde gördüler.
Yaşanan Basit Bir “Laik-Dindar” Tartışması Değildir
Fransa’da yaşayan Afrika kökenliler için orta sınıfa mensup olmanın yegâne yolu iyi bir tahsil sürecinden geçiyor. Doğrusu her eğitim kurumuna girmesi de mümkün olmayan bu insanların bir üniversiteyi bitirmesi ise mümkün. Bununla birlikte, içselleştirme şartına bağlı olarak, bir kültürel sermaye biriktirdiği varsayılan bu kimsenin orta sınıfa dâhil kabul edilmesi olası hâle geliyor. Ancak şartı “içselleştirme” olarak ortaya koymakla birlikte, neden bahsettiğimizi de açıkça ortaya koymalıyız. “İçselleştirilmiş kültürel sermayeye” sahip olmak, “medeni olan” anlamına gelen “Fransızlaşmak” ile mümkündür. Fransızlaşmak ise sanılanın aksine bir Müslüman Mağripli için vaftiz olup Hristiyanlaşmak ile değil, seküler değerleri kabul ederek “demode din kalıplarından” uzaklaşmak ile mümkündür. Dolayısıyla dinî aidiyetinizi beraberinizde getirerek kültürel sermaye biriktirmeniz ve bununla sınıf atlamanız kabul edilecek bir şey değildir. “Kültürel çoğulculuk” gibi, özellikle Fransa’da hiçbir anlam taşımayan kavramlar üzerinden kendinizi var etmeniz ve Fransız toplumunun orta ve üst katmanlarına ait olmanız bu bakımdan büyük bir dirençle karşılanıyor. Dolayısıyla hangi özelliklerinizle nereye kadar ilerleyebileceğinizin sınırı, karşınıza henüz ilköğretim kurumlarında çıkıyor. Hulasa, yaşanan basit bir “laik-dindar” tartışması değildir; Fransa’ya has bir sınıfsal ayrımı yine Fransa’ya mahsus dinamiklerle belirleme sürecidir.
Fransa büyük bir ekonomik dönüşüm yaşıyor. Değişen ekonomik dengeler sonrası yeni bir alt sınıfa ihtiyaç duyuluyor ve bu alt sınıfın büyük oranda Afrika kökenlilerden oluşması öngörülüyor. Sınıflar arasında var olan “akıllı membran” sayesinde, aşağıdan yukarıya geçişin olabildiğince asgari hâle getirilmesi, ille de yükselecek olanların ise Fransız yorumuna göre “medeni” kimseler olarak yükselmesi talep ediliyor. Şayan-ı arzu olan ise bu yükselişin mümkünse hiç olmaması. Zira medeni bir orta sınıfın alt sınıf ihtiyacını, medeni olmayan bir alt sınıf ile karşılamak oldukça pratik bir çözüm olarak ortada duruyor. Pratik bir ihtiyaçtan doğmayan ve nasıl tatbik edileceği de hukuki bir temele dayanmayan “öğrenci velileri için başörtüsü yasağı”, ait olmaları ve hep orada kalmaları arzu edilen sosyal sınıfın sadece Mağriplilere hatırlatılmasından ibaret bir uygulama. Yeni ekonomik dengeleri takiben oluşacak sosyal dengeler, Fransa’da “Fransızca” bir yöntemle yeniden şekillendiriliyor.