Çocuklarımıza Artık Cihat Adını Koyabiliyor Muyuz?
Birçok İslami kavramın medya ve kamuoyunda negatif içeriklerle birlikte anılması bilhassa gayrimüslimlerin bu kavramlara bakış açısını büyük ölçüde şekillendiriyor. Peki toplumdaki bu olumsuz algı Müslümanları bu kavramları günlük hayatlarında kullanmaktan alıkoyuyor mu?
Müslümanlar 9/11 terör saldırıları sonrası kendilerini giderek artan ve gündelik yaşamın her alanında kendini hissettiren İslam karşıtı bir atmosferin içinde buldu. Bu saldırıları takip eden yıllarda Afganistan ve Irak’ta devam eden savaşlar ve dünyanın çeşitli yerlerinde İslam adına olduğu iddiasıyla gerçekleştirilen terör saldırıları ile -Amerikalı siyaset bilimci Samuel Huntington’un tanımlamasıyla- “İslam” ve “Batı” arasında bir “medeniyetler çatışması” yaşandığı iddia edildi. Artan şiddet ve nefret sarmalında gayrimüslim Batı dünyasında Müslüman karşıtı söylem ve politikalarla artışa geçen İslam düşmanlığı karşısında, Müslüman toplumlarda da başta Amerika olmak üzere Batı karşıtı görüş ve tutumlar güçlenmeye başladı.
Bu nefret sarmalından en çok etkilenen şüphesiz Müslüman azınlıklar oldu. Müslümanlara ve İslami kuruluşlara yapılan İslamofobik saldırılar, Müslüman toplumu hedef alan radikalizm ve terörle mücadele yasaları, başörtüsü yasakları, helal kesim, Müslümanların entegrasyonu ve İslam’ın “Batı değerleriyle” örtüşüp örtüşmediği etrafında dönen sonu gelmez tartışmalar sıklıkla gündemi meşgul eder hâle geldi. Medyada İslam büyük ölçüde terör, kadın düşmanlığı, kriminalite ve demokrasi karşıtlığı bağlamında ele alınarak Müslümanların kendi içindeki kültürel ve etnik çeşitliliğini göz ardı eden toptancı bir bakış açısı geliştirildi.
Aynı sosyo-politik gelişmeler bazı İslami kavramların yorumlanması ve yeniden tanımlanması üzerinde de büyük ölçüde etkili oldu. Örneğin “İslamcılık”, “İslami terör” ve “radikal İslam” gibi yeni ibare ve tamlamalar ortaya atılırken, “cihat”, “şeriat” ve “Kur’an” gibi İslami kavramlar iç ve dış politikanın dinamiklerine bağlı olarak yeniden tanımlanıyor. Bu tanımlamalarda ise İslam ve Müslümanlar sıklıkla terör ve şiddetle ilişkilendiriliyor.
Almanya’da Bertelsmann Vakfı’nın gerçekleştirdiği “Religionsmonitor 2019” adlı araştırmaya göre bugün halkın çoğu İslam’ı bir dinden ziyade demokrasi karşıtı ve radikal bir ideoloji olarak görüyor ve bu algının oluşmasında medyanın rolü oldukça büyük. Araştırmada ayrıca Almanya’da her iki kişiden birinin İslam’ı bir tehdit olarak gördüğü ve söz konusu tehdit algısının Müslümanlarla hiçbir diyaloğu olmayan kesimde çok daha belirgin olduğu vurgulanıyor. Dolayısıyla günlük hayatında birebir Müslümanlarla teması olmayanlar için medyanın ve siyasilerin çizdiği negatif Müslüman ve İslam resmi ne yazık ki belirleyici oluyor.
Peki, İslami kavramların toplumsal-politik tartışmalarda kullanılış ve tanımlanış şekilleri gayrimüslim toplumlarda yaşayan Müslümanların bu kavramlara bakışını, bu kavramlarla olan ilişkilerini nasıl etkiliyor? Müslümanlar bu kavramları günlük hayatlarında kullanıyorlar mı? Bulundukları ortamlarda bu kavramların olumsuz bağlamda ele alınıp tartışılmasına nasıl tepki veriyorlar? Ya da mesela çocuklarına Cihat ismini verme konusunda ne düşünüyorlar?
“Batı Toplumunun İslami Kavramlara Dair Bir Temeli Yok”
Zeynep Hanım 2 çocuk annesi ve Köln’de yaşıyor. Cihat kavramını günlük hayatta (gayrimüslimlerle bir aradayken) kullanmadığını, onun yerine mücadele, çaba sarf etme gibi kelimelerin Almanca karşılıklarını tercih ettiğini söylüyor: “Bunları kullanmak daha konforlu, çünkü böylece kavram tartışmasına girmeden diyaloğa devam edebiliyorsun. Aksi takdirde mesela cihat kelimesini kullandığım zaman, bunu her defasında hangi anlamda kullandığımı ifade etmeye çalışmak benim açımdan yorucu olurdu. Bu nedenle cihat kelimesini gayrimüslimlerle konuşurken kullanmıyorum.” diyor.
Solingenli İsmail Bey de İslami kavramları çoğunluğu Müslüman olmayan bir toplumda kullanmanın zorluklarının farkında. “Şehadet parmağınızı havaya kaldırdığınızda DEAŞ militanlarıyla bağdaştırılma ihtimaliniz var. Bırakın onu, tramvay istasyonunda kazara yüksek sesle ‘Allahu ekber’ diyecek olsanız karşılaşacağınız histeriyi ve korku dolu bakışları tahmin edebiliyorsunuz.” diyor.
Osnabrück Üniversitesi’nde eğitimine devam eden Ahmet Bey ise cihat ve şeriat gibi kavramları Müslümanların olduğu ortamlarda daha sık kullandığını, çünkü bu kavramlarla neyi anlatmak istediğini karşı tarafa doğru aktarabilme olasılığının sadece Müslümanlardan oluşan bir toplulukta daha yüksek olduğunu belirtiyor. “Ancak Batı toplumunda bu kavramları kullanırken ne demek istediğinizi insanlara açıklayabileceğiniz bir temellerinin olmaması işinizi zorlaştırıyor.”
Siyaset ve Sosyoloji öğrencisi Nazlı Hanım da gayrimüslimlerin bulunduğu ortamlarda bazı İslami kavramları kullanmaktan kaçındığını aktarıyor: “Ama bunun nedeni bu kavramların olumsuz şeyler olduğunu düşünmem değil, daha çok bu kavramlar hakkında herkesin farklı bir fikir ve anlayışa sahip olması.” Bununla birlikte Nazlı Hanım aynı şeyin bu konuları Müslümanlarla konuşurken de yaşanabildiğine dikkat çekiyor. Benzer nedenlerle Ahmet Bey de bahsi geçen kavramların gayrimüslimlerle ayak üstü sohbetlerde tartışılamayacağına inanıyor. Ona göre “Bu kavramlara Batı toplumunda öyle kesin anlamlar yüklenmiş ki ayak üstü konuşmalarda bu konuları açıklamak çok zor.” Bu sebeple, gerçekten bu kavramlarla ilgilenen ve objektif açıdan konuyu değerlendirmek isteyen birileri varsa “Kendisine bir çay ya da kahve eşliğinde bu meseleleri konuşmayı teklif ediyorum.” diyor.
Müslümanlar mütemadiyen kendilerini açıklamak zorunda oldukları veya hep savunma pozisyonunda kaldıkları diyaloglardan ve kısır tartışmalardan sıkılmış durumdalar. O nedenle de kendilerini böyle bir durumda bırakacak her türlü tartışma ortamından kaçınıyorlar. Zeynep Hanım kendisini cihat, şeriat ve benzeri İslami kavramların olumsuz bağlamlarda tartışıldığı veya yerildiği bir ortamda bulduğunda orayı hemen terk etmeyi tercih ettiğini belirtiyor. Özel sektörde çalışan Zeynep Hanım “Devamlı bu tarz tartışmalara maruz kalacağım kişilerle aynı iş yerinde çalışıyor olsaydım, o işe mecbur bile olsam bir süre sefalet çekmek pahasına o işi bırakırdım. Çünkü böylesi bir çalışma ortamında bulunmak zorunda olmak benim için manevi anlamda çok yıpratıcı olurdu.” diyor. İsmail Bey ise toplumda İslami kavramların olumsuz bağlamda kullanılması karşısında medeni tepkiler verilmesinden yana. Zira “Tepki vermediğimiz zaman bunların genel-geçer kabullere dönüşmesi mümkün olabiliyor.” diyor.
“Çocuğumun Adını Cihat Koyarak Hayatını Daha Da Zorlaştırmak İstemezdim”
“Çocuğunuzun adını Cihat koyar mıydınız?” sorusu karşısında Zeynep Hanım, “Hayır, çocuğumun adını asla Cihat koymazdım.” diyor. “Cihat ismini koymak benim açımdan çocuğa bir kambur takmak olurdu. Zaten yabancı bir isme sahip olduğu için tabiri caizse maça 1-0 mağlup başladığı bir toplumda, çocuğumu korumak adına ona Cihat ismini koymazdım.” Zeynep Hanım gibi Nazlı Hanım da bu konuda benzer kaygılar duyarak çocuğu için kesinlikle Cihat ismini tercih etmeyeceğini söylüyor: “Zaten bir Müslüman olarak ve beyaz bir Alman olmayarak çocuğumun hayatı yeterince zor olacak. İsmini bir de Cihat koyarak onun hayatını daha da zorlaştırmak istemezdim.”
Geleceğini Almanya’da gördüğünü belirten Ahmet Bey de isim sorusu karşısında bir müddet düşünüyor. “Aslında çok güzel bir isim, ama çocuğuma Cihat ismi verir miydim bilemiyorum. Örneğin havaalanı gibi yerlerde çocuğuma uzaktan ‘Cihat’ diye seslenmem gerektiğinde açıkçası çekinirdim. Çünkü yaşadığımız toplumda algılanan anlamı çok farklı, benim için ifade ettiği anlam çok farklı. Muhtemelen havaalanında çalışan bir polis için çok daha başka bir anlam ifade ediyor.” diyor.
Müslümanların çocuklarına “Cihat” ismini koymaktan duyduğu bu çekincenin nedenini daha iyi anlamak için bundan 10 yıl önce Almanya’da gerçekleşen bir olayı hatırlamakta fayda var. Almanya’nın Baden Württemberg eyaletindeki Donaueschingen şehrinde 2010 yılında bir diş hekimi Cihat isimli 16 yaşındaki bir çocuğu, adını “Müslüman olmayanlara yönelik bir savaş ilanı” olarak algıladığını söyleyerek muayene etmeyi reddetmişti.
Bu hayret veren olay medya ve politikaya hâkim olan negatif Müslüman ve İslam algısının toplumda nasıl bir korku iklimi yarattığına dair en çarpıcı örneklerden birini teşkil ediyor. Çocuğunun adını Cihat koyup koymayacağını sorduğumuz İsmail Bey, eşiyle yaptığı anlaşma gereği bir oğlu olursa ismini eşinin koyacağını, o nedenle bu konuda yorum yapamayacağını söylüyor ve ekliyor: “Ama eğer çocuğumun adını Cihat koysaydım bu devirde isminin açıklamasını yapmak gibi bir cihadı olurdu.”
Not: Gerçek kişilerle yapılan röportajlar neticesinde ortaya çıkan bu yazıda kullanılan kişi isimleri değiştirilmiştir.