Korona Döneminde Cenaze ve Yas: “Babam Bu Dünyadan Çok Yalnız Ayrıldı”
Koronavirüs salgını esnasında sevdiklerini kaybedenler, farklı bir yas süreci yaşıyor. Belçika’dan merhum İdris Amca’nın vefatını ve sonrasındaki yas sürecini kızı Nur Sultan Alkış’tan dinliyoruz.
“Babam İdris Alkış. 1959 Konya doğumlu. Dedem işçi olarak Belçika’ya geldikten sonra onu da yanına almış. Babam Belçika’da 1 sene madende çalıştı. Limburg’ta Ford fabrikasını herkes bilir. Madenden sonra babam 28 yıl Ford’ta çalıştı. Oradan ayrıldığında yaşı gençti. Evde bekar evlatları vardı. İşsizlik maaşının sağlığı yerinde olan birisi için helal olmadığını düşünerek tır şoförü olmaya karar verdi. 15 yıl tır şoförlüğü yaptı. 2017 yılında emekli olmasına az bir zaman kala, bisikletle yaya geçidinden geçerken bir araba babama çarptı. 2 aylık koma süreci. 7 aylık rehabilitasyon süreci. Beyin hasarı. Vücut fonksiyonlarının çökmesi. 3 sene boyunca yürüyemedi, konuşamadı, yemek yiyemedi ve yutkunma yetisini kaybetti. Bu sürecin ardından koronavirüs salgını esnasında beyin kanaması sonucunda nisan ayının başında vefat etti.”
Nur Sultan Alkış, babasının bir ömre sığan hikayesini titreyen sesiyle işte böyle anlatıyor. Salgın esnasında vefat eden diğerleri gibi merhum İdris Amca’nın ailesi de zorlu bir yas dönemi yaşıyor. Bu süreci Alkış’ın kendisinden dinliyoruz:
“Veda Etmeden Önce İnsanın Üzerine Bir Güç İniyor”
Babam 2017’de trafik kazası geçirdi. O tarihten sonra bakıma muhtaç hâle geldi. Bu nedenle geceleri bir huzur ve bakım evinde kalıyordu. Her gün onu eve getiriyor, her akşam da geri götürüyorduk. Koronavirüs salgını çıktığında onu bir akşam bakımevine götürdük. Ertesi gün huzur ve bakım evlerinden giriş çıkışlar yasaklandı. Babamdan bir anda ayrı kalmaya hazırlıksız yakalanmıştık. Telefonlarla görüşmeye devam ettik. Beyin hasarından dolayı anlama ve kavrama kabiliyetini de kısmen yitirdiği için artık neden görüşemediğimize başta anlam veremiyordu. Hemşireler ona dünyada bir salgın hastalık olduğunu ve herkesin evde kalması gerektiğini anlattılar. Biz de telefon görüşmelerimizde sabır etmemiz gereken bir dönemden geçtiğimizi, Allah’ın izniyle bir an önce kavuşacağımızı anlatıyorduk.
Bir Perşembe akşamı bakımevinden “Babanız fenalaştı” diye bir telefon geldi. Beyin kanaması geçirmiş. Babam gece boyu takip edildi, bilinci kapanmıştı artık. Ertesi sabah babamı ziyaret edebilmemiz için ayrı bir odaya aldılar. Sabah bizi tekrar arayıp yanına girebileceğimizi ve vedalaşabileceğimizi söylediler. Babamla uzun uzun konuştuk. Son anları olduğunu biliyorduk. Bu yüzden “veda” cümleleri arka arkaya sıralandı: “Küçücük yaşta kaybettiğin kızına kavuşacaksın babacığım. 20 yaşında tanıdığın, hiç sevgisini yaşayamadığın annene, seni büyüten ve çok sevdiğin nenene kavuşacaksın. Biz iyi olacağız. Biz senden razıyız babacığım.”
“Yas Görevinizi Yerine Getirince Başlar”
Ölüm. Veda. Kelimelerle anlatması ne zor şeyler. O an insanın üzerine bir güç iniyor. Babamın bilinci kapalıydı. Ayakları, elleri soğudu. Ruhunun çekildiğini hissettik. Göğsü şişip sertleşti. Kulağına eğilip kelime-i şehadet getirdim. Dilini oynattı. Gözleri kaydı. “Babacığım seni çok seviyoruz. Bizi güçlü evlatlar olarak yetiştirdin, hepimiz sayende iyi yerlerdeyiz. Gözün arkada kalmasın.” Ve tam ruhunu teslim ederken yüzünde bir gülümseme belirdi. Bütün bu süreçte en büyük tesellim babamın ruhunu gülümseyerek teslim etmesidir.
O sıra dışı bir babaydı. Yanından geçerken bize sarılıp öpmeden bırakmazdı. Onunla her şeyi konuşabilirdik. Etrafında küçük büyük herkes onu sevip sayar, hürmet gösterirdi.
Sevdiğiniz birisini kaybettiğinizde, önce onun için son vazifelerinizi yerine getirmeniz gerekir. Babam vefat ettiğinde annem de böyle yaptı. Vefatın hemen ardından güçlü bir şekilde ayağa kalktı, babamın çenesini ve ayaklarını bağladı. Üstünü örttü. Ve ancak ondan sonra oturup ağlamaya başladı. Yas, görevinizi yerine getirince başlar. Fakat biz salgın sürecinde babam için son görevlerimizi nasıl yerine getirecektik?
“Göç Babamı Vefatının Ardından Da Bırakmadı”
Babamın vefatından sonra kardeşler olarak hepimiz bir görev üstlendik. Birimiz cenaze fonu ile irtibata geçti, birimiz yakınlarımızı aradı, birimiz annemin yanında bulundu, birimiz babamın ölümünü teşhis eden doktorla görüşmeler yaptı. Akrabalarımız vefat haberini sindirmeye çalışırken, biz aynı akşam bakımevinin önünde kendi ailemiz, bir yakınımız, bir de hoca ile toplamda 15 kişiyle cenaze namazını kılıyorduk. Toplum tarafından çok sevilen bir insanın cenaze namazının bu kadar ıssız kalması bize acı veriyordu. Yakınlarımız bizi, “Babanızın cenaze namazını melekler kılmıştır” diyerek teselli ettiler.
Cenaze ve defin işlemlerinin hangi şekilde olacağının belirlenmesi için babama koronavirüs testi yapıldı. Test sonucu çıkana kadar korona vakası olarak muamele gördü ve cenaze işlemleri o şekilde yapıldı. Testin sonucu 4 gün sonra belli olup negatif çıkınca tekrar normal cenaze işlemi yapıldı. Acılı anımızda bir de bu bekleyiş hiç kolay olmadı.
Sonrası Charleroi’de özel korona morgunda bekleme, oradan Brüksel’e, oradan İstanbul’a, oradan Ankara’ya, oradan Konya’ya nakil. Göç kıymetli babamı vefatının ardından da bırakmamıştı.
“İnsan cenazesini toprağa verince huzur bulur” derler. Babamın naaşı Limburg’tan Konya’ya gidene dek, yani beş gün boyunca bizim için her şey havada asılı kaldı. Ne zaman ki babam defnedildi, bizim için bu asılı kalma hissi biraz hafifledi.
“Bu Durumu Özetleyen Tek Şey: Eksik Kalmak”
Defin işlemini Facebook’tan takip ettik. Türkiye’de cenaze işlemleriyle ilgilenen dayım ve amcam, bizim için Facebook’ta bir grup açtı, ailemiz oraya üye oldu. Bilgisayarları televizyona bağladık. Kardeşler, gelinler, damatlar evde toplandık ve babamın cenaze törenini televizyonda izledik. Bu sırada salgın talimatlarına uyabilmek için hepimiz birbirimizden uzak bir şekilde oturuyorduk. Kimimiz telefondan, kimimiz bilgisayardan cenaze törenini izledik. Bir süre donup kaldık. Cenaze namazında imam herkesin birbirine mesafe almasını istedi. Onlar Konya’da cenaze namazını kılarken biz Belçika’da evimizde ekran karşısındaydık. Babamı kucaklayıp mezara koyduklarında ise yasımızı koyacak bir yerimiz kalmamıştı.
Babanızın cenaze törenine katılamamak, sevdiklerinizle yas sürecini geçirememek, defnedildikten sonra yanında kalıp telkinde bulunamamak… Bu durumu özetleyecek tek şey “eksik kalmak”tır. Babanızın üzerine toprak atılıyor, siz orada değilsiniz. Eliniz kolunuz bağlı, müdahaleniz yok, pasif bir izleyici rolünde öylece duruyorsunuz. Elimizdeki tek şey amcam ve dayımdan gelen aramaydı: “Gözünüz arkada kalmasın, emanetinizi en güzel şekilde yerine yerleştirdik.” Dehşetli bir eksiklik duygusu.
Kayıt bitti. Cenaze töreni bitti. Ekranı kapattık. Herkes evin içinde bir yerlere dağıldı.
Normal şartlarda bir yakınınız vefat ettiği zaman ne yaparsınız? Evine gider, aileye destek olur, cenaze namazına katılır, ağlar ve evinize dönersiniz. İçinizde görevinizi yapmış olma hissi oluşur. Salgın esnasında bu his tamamen eksik. Normalde dolup taşması gereken bir evde, size sarılıp gözyaşı dökmesi gereken insanlar sadece telefon edebiliyorlar. Anladık ki insanların gelip ziyaret etmeleri, sessizce yanınızda oturmaları bile yas sürecinin önemli bir parçasıymış. Kendi annemize bile doya doya sarılamadık. Elinizde bir türlü kapatamadığınız bir defter var. Yakınlarımızın bir kısmı yemek yapıp bahçeye getirip bıraktılar. Bir kısmı kapıdan uğrayıp 3 metre uzaktan selam verdiler. Bizim için yas süreci, ancak salgın geçtikten, babamı ziyaret edebildikten ve sevdiklerimizle bir araya geldikten sonra kapanacak.
“Herkesin Yası Yarıda Kaldı”
Sadece bizim için değil, çevremiz için de yas süreci yarım kaldı. Babamın çok sevilen birisi olduğunu biliyordum. Bir yere girdiğinde babamdan yaşça büyük olanlar bile ayağa kalkardı. Babam biri geldiğinde mutlaka ayağa kalkar ona sarılırdı. İnsanlara bütün vücuduyla döner, öyle dinlerdi. Kendisi annesiz büyüdüğü için çocuklara ayrı muhabbeti vardı. Bayramda çocuklar “İdris Dede’ye gidelim” derlerdi. Birçok yuvayı kurmuşluğu ve kurtarmışlığı vardır. Yani sadece ailesi olarak biz değil, babamın yoluna ışık tuttuğu herkes İdris Amcalarına karşı son görevlerini yerine getiremedikleri için çok üzgündü. Herkesin yası yarıda kalmıştı.
Eğer salgın olmasaydı, yas sürecinde herkesle bir araya gelecek ve babamı konuşacaktık. Ben de Facebook’ta bir paylaşım yaptım ve babamla ilgili tanıyan-tanımayan herkesin bir hatırasını yazmasını istedim. En azından bu şekilde teselli bulmak istedik. Hiç tanımadığımız insanlardan mesajlar aldık. O eksik yas sürecini bu hatıralarla tamamlamaya çalıştık. İnsanlar bize gelemediler, ama Facebook üzerinden babamla ilgili hatıralarını paylaştılar. O mesajları aile içinde okuduğumuz anlar çok özeldi.
“Eğer Mesajlar ve Aramalar da Olmasaydı Çok Yalnız Hissedecektik”
Evinize gelse tek tek sarılıp güç bulacağınız insanların telefon mesajlarına “Sağol” diye kısa cevaplar veriyorsunuz. Her şeye rağmen o mesajlardan çok güç aldık. Eğer bu mesajlar, aramalar olmasaydı çok yalnız hissedecektik. İnsanların uzaktan da olsa acınızı paylaşması insana güç veriyor. Salgın sürecinde insanlar farklı metotlarla başsağlığı dilediler. Gayrimüslimlerden çok kart ve çiçek aldık. Ama aynı zamanda Türklerden de çiçek ve kart aldık. Başsağlığı dilemek ve acıyı paylaşmak için bedenen yanımızda olamayanların bu tarz araçlarla manen yanımızda olması bizi teskin etti. Babamın emek verdiği üç farklı camide canlı yayında anma programları düzenlenip, çevrimiçi yasin okunup dua edildi. Bu süreç, yas kültürünün de şartlara göre değişimini yakinen görmemizi sağladı.
Babamın mezarını ziyaret etmek, bizim için yas sürecini kapatacağımız an olacak. Babam çok yalnız dünyaya gelmişti. Bebekken anne ve babası ayrılmıştı, babaannesinin yanında büyümüştü. Dünyaya garip gelmişti, dünyadan da çok garip ayrıldı. Kazadan sonraki üç yıl babama, ve 44 yıllık eşinin bakımını itinayla gerçekleştiren kıymetli anneme gözümüz gibi baktık, hayat şartlarını kolaylaştırmak için maddi-manevi bütün imkânlarımızı tükettik. Bizim elimizde olsa onu hiç böyle garip uğurlamak istemezdik. Yas sürecimizin en üzücü yanı belki de buydu.
Babanız Idris amcanın hayat hikayesini okuyunca çok etkilendim. Belkide, babamın hikayesine benzediğinden... Dünyaya garip başlayıp, garip bitirmesi çok üzücü. Fakat, yaradan ona, pırlanta gibi evlatlar nasip ederek , gülmeyen yüzünü güldürmüş, ruhunu teslim ederkenki yüz ifâdesi bunu kanıtlamış. Çevresinde sevilen Idris amcada, sizde sınavı başarı ile bitirenlerden oldunuz inşallah. Herkezin sarf edebileceği türden emekler değildi yaptıklarınız...Sizlere, Allah'tan yokluğuna dayanma gücü, mezarına kavuşacağınız güne kadarda bol sabırlar dilemekten başka bir şey gelmiyor elimden.. Rabbim yardımcımız olsun?