'George Floyd'

ABD’deki Gösterileri Nasıl Okumalı?

George Floyd’un polis tarafından öldürülmesi neticesinde ABD’de binlerce insan sokağa döküldü. Peki ABD’deki gösteriler bir ülke krizine yol açabilecek güçte mi?

Fotoğraf: Yasin Öztürk, AA

Amerika Birleşik Devletleri nerdeyse tüm ülke çapında protestolarla çalkalanıyor. Minneapolis’te bir siyahinin haksız yere öldürülmesinden sonra hızla yayılan olaylar, Kovid-19 dolayısıyla uygulanan sosyal mesafe kuralları dâhil hiçbir şeyi tanımadan genişledikçe genişliyor. Çoğu insanın zihnini doğal olarak birçok soru işgal ediyor: Amerika çöküyor mu? Bu protestolardan ne çıkar? Ülkede bir iç karışıklık olur mu? 2020 Kasım ayında yapılacak seçimlere gösterilerin etkisi ne olur?

George Floyd’un ölümüyle yeniden gündeme gelen Amerika’daki polis şiddeti ve siyahlara yönelik ayrımcılık konusunu tartışmadan önce birkaç noktaya özellikle dikkat çekmek gerekir. Amerika’da polis teşkilatı Başkan’ın emrinde değil, eyalet valileri ve belediye başkanlarının emrinde. Ayrıca polis teşkilatı ulusal değil ademi merkeziyetçi bir şekilde teşkilatlanmış durumda. Bu durum polislerin iç yapılanmasını, çalışanların etnik-dinî dağılımını ve ilgili eyaletteki genel yaklaşımı kurumsal olarak şekillendiriyor.

Son iki haftadır maalesef ABD gündemi hep ırkçılık oldu. Minneapolis’te yaşanan son gelişme bu işin bir nevi zirvesi. Irkçılık konusunda son haftalarda birkaç tartışma yürüyordu. İlk önce New York’ta Central Park’ta Amy Cooper adında bir beyaz Amerikalı yürüyüş yaparken bir siyahiyi polise “beni ölümle tehdit ediyor” diye şikâyet etmek için telefon etti. Halbuki videolara bakılınca ortada hiçbir şey yoktu, adam sadece kadından köpeğine sahip çıkmasını istemişti. Bu olay sonrası polis-ırkçılık-beyaz Amerikalılık tartışması epey büyüdü. İşvereni kadını işten çıkardı; olaya maruz kalan kişi üzerinden ırkçılık ve polislerin beyazların dediklerini doğal olarak doğru kabul etmesi üzerine tartışmalar oldu. Sonuçta gelinen temel sonuç, bu konunun sistemsel bir konu/sorun olmadığı ve bireysel de olmadığı yönünde. Amerikan sistemi geçmişten beri Müslüman, siyah ve göçmenleri potansiyel olarak suçlu addedebiliyor. Bilinç altı geçmişten gelen olgu ve algılarla bu şekilde işliyor.

Aynı hafta Kasım 2020 seçimlerinde Demokrat Parti’nin muhtemel adayı Joe Biden “Demokratlara oy vermeyenler siyah değildir” mealinde ciddi bir gaf yaptı, sonrasında özür dilese de bu durum ırkçılık tartışmasını başka bir alana taşıdı. Bu olay sonrası demokratların siyahlarla ilişkileri ve özellikle hemen sonrasında yaşanan Floyd olayı demokratların siyahlara sahip çıkma konusunda zemin kaybetmelerine yol açtı.

Bir tevafuk olarak ABD medyasında bu tartışmalar devam ederken Avrupa ve ABD merkezli uluslararası ilişkiler akademisyenleri arasında son haftalarda yoğun bir ırkçılık kavgası yürüyordu. Security Dialogue adlı akademik dergide makale yazan iki kişi güvenlikleştirme (İng. “securitization”) teorisinin kurucularını açıkça ırkçılıkla suçluyordu. Teorinin kurucuları Ole Weaver ve Barry Buzan buna yanıt verseler de bu tartışma hem akademik hem de popüler mecralarda devam etti. Batı sosyal bilimlerinin özünde ırkçı ve sömürgecilik etkisine değinmeyen ve hatta onu meşrulaştıran boyutlarına kadar tartışma ilerledi ve hâlen devam ediyor. Fakat akademik anlamda yapılan bu tartışmayı önemli kılan asıl mesele Batı’da sosyal bilimlerin kurduğu paradigmanın Floyd olayının zihinsel/kurumsal altyapısını oluşturuyor olması. Batı’daki sosyal bilim zihni kapsayıcı gibi görünse bile dışlayıcı ve karşı tarafı tanımlayıcı olma özelliğini hiç bırakmadı. Batı-merkezcilikten beyazların ve Batı medeniyetinin üstünlüğüne kadar uzanan ana kurucu paradigmaların gerçek alandaki yansıması Floyd gibi kötü tecrübeler oluyor.

Protestoların hızla yayılmasında yılların getirdiği ve artık siyahlar için dayanılmaz hâle gelen kurumsallaşmış ırkçılık yanında; Floyd olayı, Kovid-19 dolayısıyla yaşanan salgın sebebiyle karantinadan insanların sıkıldığı, işsizliğin arttığı ve son olarak Central Park’ta yaşanan Amy Cooper olayıyla birleşince Amerikalı polislerin siyahlara yaptığı insanlık dışı muamelelere tepkiyi daha da artırdı. Vandalizm zirve yaptı, Amerikan devleti sert müdahale etme sinyalleri verdi, çoğu eyalette güvenliğin sağlanması için ulusal muhafız askerleri gönderildi.

Başkan Trump’ın Amerika’da ırkçılık ve yabancı düşmanlığını arttırdığı ve söylemlerinin buna yol açtığı konusunda çoğu insan hemfikir. Fakat beklenenin aksine bu süreçte Trump, Floyd’a yapılanın yanlış olduğunu vurgulayan açıklamalar yaptı, FBI’yı olayı incelemesi için görevlendirdi ve yerel yöneticileri suçladı. Elbette bunda seçimlerde Trump’ın siyahların oylarını almak istemesi ve Demokratların Biden’in yorumu nedeniyle bu tartışmada kısmen oyun dışı kalmasının da payı var.

Peki Bundan Sonra Ne Olur?

Kısa vadedeki etkisi doğrudan salgınla alakalı. Kovid-19’a yakalananların sayıları önümüzdeki dönemde muhtemelen Amerika genelinde artacak fakat sürü bağışıklığına doğru ABD hızla yol alacak. Polis şiddeti karşıtı gösteriler virüsü daha da yaydı. Çok konuşulan ve salgından ölenlerin çoğunun siyah olduğu gerçeğinde fatura bu şekilde göstericilere çıkacak.

Tutuklanan polis en az 6-8 ay sonra hâkim karşısına çıkar, büyük ihtimalle ceza almaz ya da çok az ceza alır. Yaşanan olaylar ve konunun hassasiyeti dolayısıyla yargılamanın Amerika’da bazı hassas davalarda olduğu gibi başka bir şehirde yapılması kuvvetle muhtemel. Yargılama sonucunun geçmişteki örneklerden olan Amadou Diallo hikayesinden çok da farklı olmayacağını düşünüyorum. New York’ta 1999’ta evinin önünde 41 kurşunla suçsuz yere öldürülen siyahi Diallo toplumda infial yaratmıştı. Kamuoyu ve protestolar önünde yargılanan polisler ceza almadı, New York Belediyesi ailesine 3 milyon dolar diyet ödedi.

İşin özü Amerika’da her hâlükarda polisi koruyan bir sistem var. Bu ne kadar doğru-yanlış ayrı bir tartışma konusu ama polisin güçlü olmadığı bir Amerika inanın çok daha fazla soruna gebe. Herkesin rahatlıkla silahlanabildiği ve kendi kuralını koyabileceği bir sosyal düzende kamu düzenini sağlayan güvenlik kurumlarının gücünün zayıfladığı anda Amerikan sosyal yapısında başka sorunların çıkması gayet muhtemel.

Sonuç olarak: ABD çökmüyor, protestolardan çok büyük şeyler beklememek lazım. Seçimlere etkisi biraz da hâlen yürüyen sürecin nasıl ilerleyeceğiyle alakalı. Ama en nihayetinde ABD ölçeğinde ırkçılık çok önemli bir konu ve sorun; ama yaşananlar küçük bir kriz. Büyük devletler küçük krizlerden dağılarak çıkmaz, aksine akıllı iseler daha güçlü çıkarlar. Trump önderliğinde bir ABD bu işten nasıl çıkar bize ancak zaman gösterecek.

Doç. Dr. Mehmet Özkan

Türkiye Maarif Vakfı ABD Direktörü olan Doç. Dr. Mehmet Özkan, Küresel Politikalar Merkezi’nde kıdemli araştırmacıdır. Aynı zamanda akademisyen olan Özkan’ın akademik çalışmaları İspanyolca, İngilizce ve Türkçe dillerinde birçok uluslararası dergide yayımlanmıştır.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler