'Dosya: "Avrupa'da Türk Esnaflar"'

Hüseyin Yılmaz: “Türkiye Kökenlilerin Esnaflık Kültürü Daha Farklı”

Almanya'da faaliyet gösteren Türk Esnaf ve Zanaatkarlar Birliği Berlin Başkanı Hüseyin Yılmaz’la Türkiye kökenli esnafları konuştuk.

Fotoğraf: Perspektif

Öncelikle Türk Esnaf ve Zanaatkarlar Birliği Berlin’den bahseder misiniz?

Türk Esnaf ve Zanaatkarlar Birliği Berlin (Türkische Unternehmer & Handwerker e.V. Berlin – TUH) 2005 yılında, Ahilik prensibini örnek alarak kuruldu. Her branştan 100 kadar üyesi var. Türkçe ismimiz her ne kadar “esnaf ve zanaatkarlar” ile ilgili olsa da bünyemizde doktor, elektrikçi, berber, terzi, muhasebeci gibi birçok meslek erbabı bulunuyor.

Pandemi nedeniyle çalışmalarımız son bir yıldır sekteye uğramış olsa da, mutat çalışmalarımız arasında resmî kurumlarla toplantılar, uzman ve bilirkişi buluşmaları ve belli günlerde danışmanlık hizmetleri yer alıyor. Sosyal danışmanlar ve avukatlarla, danışmanlığa ihtiyaç duyanlara yardım ediyoruz. İş Merkezleri (Alm. “Jobcenter”) ile geliştirdiğimiz proje kapsamında, kişilerin sorularına cevap verdiğimiz bir başvuru servisimiz var. Serbest meslek erbabı olmak isteyenlerin sorularını vergi uzmanları aracılığıyla cevaplandırıyoruz. 

Kurulduğumuz yıllarda Berlin’de Türkiye kökenli girişimci ve esnafı yönlendirecek kurumların sayısı çok azdı. O dönemdeki Türkiye kökenli girişimcilerin birçoğu da bilinçli değildi. TUH da bu anlamda esnafın örgütlenmesi ve destek sağlanması amacıyla kuruldu. 

Berlin, Avrupa’da Türkiye kökenli esnafın gıda sektöründe öncü olduğu şehirlerden biri. Bu yönüyle Berlin’de esnafların ve esnaflığın nasıl bir arka planı var?

Berlin’de Batı Almanya’daki gibi dağınık bir nüfus yok. Bu biraz da şehrin geçmişiyle ilgili. 300 binlik bir nüfus içinde esnaflar da genelde belirli yerlerde yoğunlaşmış durumdalar. Esnaflar örneğin Kreuzberg, Wedding gibi semtlerde kümelenmiş. Şehirde “Küçük İstanbul” denilen ve her çeşit büfenin yer aldığı bir cadde var. Bu büfeler son yıllarda hem ürün yelpazesi, hem de sunum anlamında uluslararası ün elde edecek kadar gelişti. “Sebze döner” gibi yeni ürünler ortaya çıktı. Önceden kimsenin uğramadı Kreuzberg semti de bu anlamda uluslararası üne sahip, perakende esnafın yoğunlaştığı ve kira bedellerinin yükseldiği bir yer hâline geldi. 

Berlin’de yaklaşık 20 bin Türkiye kökenli esnaf olduğunu tahmin ediyoruz. İstatistiklerde Alman vatandaşlığına geçenlerin kökeni listelenmediği için bu sayının daha yüksek olması da muhtemel. Bu veriler, Türkiye kökenli esnafların ekonomik anlamda büyük bir hacme ve aynı zamanda büyük bir istihdam gücüne de sahip olduğunu gösteriyor. Özellikle gıdada Türk asıllı esnaflar lokomotif olsa da hizmet sektörünün her alanında varlar. Şimdilerde salgın nedeniyle lojistik hizmetlerinde çok büyük bir yoğunluk var; bu sektörün çalışanlarının büyük çoğunluğu Türkler. Sağlık, temizlik sektörü, bakım sektörü gibi birçok alan da öyle. 

Berlin’i Doğu Almanya geçmişinden dolayı gelişmiş sanayi kurumlarına sahip olmamış. Berlin Duvarı yıkılıp sınırlar açıldıktan sonra büyük şirketler Berlin’in çevresine yavaş yavaş gelmişler. Bugün de Berlin bir Köln, Frankfurt ya da Düsseldorf’la kıyaslanacak bir sanayi şehri değil. Bu durum, esnaflık etrafındaki yoğunlaşmayı da arttıran bir durum. 

“İnsanlar Artık Bilgi Alarak Girişimlerde Bulunuyorlar”

Siz Türkiye kökenli esnaflarla senelerdir yakinen irtibattasınız. Gözlemlediğiniz temel sorunlar neler?

Birçok insan çok çabuk bir şekilde esnaf ya da girişimciliğe atılıyor, özellikle de gençler. Şimdilerde bu acelecilik azalmış olsa da, önceden girişim yapacakları alanda hiç bilgisi olmasa da gözü kapalı işletme açanlar vardı. Sadece tutan bir işletmenin hemen yanına bir döner büfesi açmakla insanlar başarılı olabileceğini düşünüyordu. Son yıllarda bu durum değişti. Artık insanlar alanla ilgili eğitim alarak girişimde bulunuyor. Bu anlamda en büyük sorunlardan bir tanesinin, iyi planlanmamış girişimler olduğunu söyleyebilirim. Genelde eski girişimcilerde katılımcılığın eksik olduğunu da eklemek gerek. Kendilerini ilgilendiren konularda katılımcı bir perspektifle dâhil olmak, etki etmek gibi konularda bir çekingenlik söz konusu.

Bunun haricinde yasal düzenlemelerin hilafına, çok da temiz olmayan girişim türleriyle karşılaşmak tek tük de olsa mümkün. Geçmişte devletten sosyal yardım almasına rağmen, bu yardımı kaybetmemek adına akrabasının üzerine işletme açan örneklerle karşılaştığımız oldu. Bu tarz sıkıntılı durumlar son yıllarda büyük oranda azaldı. İnsanlar artık bilgi alarak, mali müşavirler eşliğinde girişimlerde bulunuyorlar. 

Almanya’daki Türkiye kökenli toplumun kendi sosyolojik dinamiklerinin esnaflığa rağbet üzerinde nasıl bir etkisi var sizce?

Almanya’daki birinci ve ikinci nesil ağırlıkla işçiydi. Esnaflık, bu anlamda işçilikten esnaflığa geçiş ya da işçi çocuklarının esnaflığa yönlenmesiyle gerçekleşti. Esnaflık yapan insanların çocukları ise artık çok daha az esnaflığa yöneliyor. Genelde işçilikten serbest mesleğe geçen ve esnaflık yapan insanlar, bir yükselme çabasının içerisindeler. Seneler sonunda belli bir refah seviyesine erişiyorlar ve bu da çocuklarının eğitim seviyesine etki ediyor. Bu kişiler çocuklarının kendi işletmelerini devam ettirmesinden ziyade, yüksek öğrenim görmelerini, eğitim almalarını istiyor. Bu anlamda “Babam bu işi yapıyordu, ben de bu işi yürüteyim” diyen Türkiye kökenli gençlerin sayısı çok az.

Bugün genç girişimciler genelde aileden esnaf olanlar değil; tam tersine işletme açacakları alanı tanıyan, dijital yeniliklere hâkim ve araştırmacı olanlar. Daha aktif ve bilinçliler; Almancaları ve eğitimleri var, piyasa şartlarına daha iyi adapte olabiliyor ve resmî makamlara başvurularda sorun yaşamıyorlar. Bu anlamda önceki nesilde esnaflığın el yordamıyla yapıldığını, bugün ise Türkiye kökenlilerde daha bilinçli bir girişimcilik olduğunu söyleyebiliriz. 

“Göç Kökenli İnsanlar Yaptıkları İşte Daha Esnekler”

Türkiye’den alınan meslek diplomalarının tanınması konusunda TUH öncü bir rol oynadı. Bu alandaki çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?

2008 yılında yabancı diplomaların Almanya’da tanınmasıyla ilgili Uyum Zirvesi’nde Şansölye Merkel’e ve o dönem büyük koalisyon ortaklarına yönelik somut taleplerimiz oldu. Bu taleplerin neticesinde de Almanya’da “Tanıma Kanunu” (Alm. “Anerkennungsgesetz”) çıkartıldı. O dönem Berlin Zanaatkarlar Odası ile ortak projeler yaptık ve diploması tanınmayan zanaatkarların tanınması için “istisnai düzenlemeler”den yararlanarak, bu kişilerin 3 yıllık meslek eğitimi yapmadan ustalık diplomaları edinmesini sağladık. Şimdi bu süreç Almanya’nın genelinde artık standart bir işlem hâline dönüştü. Artık birçok eyalette diplomaların tanınması konusunda danışmanlık büroları var. Diplomaların tanınması sürecine başladıktan sonra, bizimle iletişime geçen esnaf ve zanaatkarlara staj yerlerinin açılması için yüzlerce öğrenciye yönelik bir proje de yaptık. Bunun dışında da şu anda mesleki Almanca kursu, uyum kursu veren ve şirket ve bireylere koçluk yapan teşvikli çalışmalarımız var.

Son zamanlarda Türkiye’den Almanya’ya gelenlerin profilinde de değişiklik var. Almanya’nın yurt dışından kalifiye elemanlar getirmeyi teşvik eden yeni kanuni düzenlemeleri nedeniyle artık Türkiye’den buraya doktor, bakım görevlisi, hemşire gibi eğitimli kişiler geliyor. 

Göç kökenli esnafların, göç kökenli olmayanlara kıyasla ne tür avantajları ve dezavantajları var?

Sanırım esnafın karşılaştığı ayrımcılık en belirgin dezavantajlardan biri. Örneğin bir banka ya da resmî kuruma başvurunuz, isminiz ya da dil seviyeniz nedeniyle ön yargı ya da güvensizlikle karşılaşabilir; bu örtülü ön yargılar nedeniyle size zorluk çıkartabilirler. Diğer yandan eğer bir tesisatçıysanız, borusu patlamış bir yaşlı Alman’ın evinde ön yargıyla karşılaşabilirsiniz. Bu durumda bizim esnafımızın kat etmesi gereken yol biraz daha uzun. İlk temasta güven sağlamak, yapılan işteki kalite açısından kendini ispat etmek gibi hususlara daha fazla ağırlık vermek zorundalar.  

Bir avantaj olarak da esnaf kültürü anlamındaki farklılıktan bahsetmek mümkün. Göç kökenli insanlar, -belki o yükselme arzusu nedeniyle- yaptıkları işte daha esnekler. Örneğin Almanya’da bir dükkan saat 5’te kapatıyorsa, kapının önünde top da atsanız o kapıyı dönüp açmaz kimse. Ama Türkiye kökenli bir esnafa rica ettiğinizde dönüp açar dükkanını. Bu da insanlarla daha yakın ve esnek bir ilişki kurulmasını sağlıyor. 

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler