Fransa’da 3 Genç, Belgeselleriyle Müslüman Azınlıkların Hikayelerine Kapı Aralıyor
Fransa’da doğup büyümüş üç Müslüman genç, dünyanın dört bir yanında mensubu oldukları etnik toplumdan farklı bir inanç benimseyen Müslüman azınlıkları, kısıtlı imkanlarla çektikleri zengin içerikli belgesellerle tüm dünyaya anlatmaya çalışıyor.
Fransa’da Üniversite sıralarından tanışan ve farklı etnik kökenlerden gelen Dhia Ben Naser, Ouissem Satouri ile sonradan İslamiyet’i seçen Gabriel Marchand, “Unexpected Muslims (Umulmadık Müslümanlar)” adıyla çektikleri belgesel dizisini anlattı.
Dhia Ben Naser, belgesellerinde, yaşadıkları etnik toplumun asıl üyesi oldukları halde onlardan farklı olarak İslam inancını seçen toplulukları ele aldıklarını söyledi.
Fransa’da yaşayan farklı kökenlerden Müslümanlar olarak, bu toplumların bazılarının 1300 yıl önce İslam’ı nasıl benimsediğinin ve kendi kültürleriyle kaynaştırdığının ilgilerini çektiğini belirten Ben Naser, bu belgeseli ilk olarak Bosna’ya gittikleri ve oradaki Müslüman toplumla tanıştıkları zaman yapmaya karar verdiklerini ifade etti.
“Tüm bu Müslüman toplumlardaki deneyimleri görmek, bilmek, bağdaştırmak Fransa’daki Müslümanlar konusuna daha barışçıl, farklı ve derin bir şekilde bakmamızı sağlayabilir.” diyen Ben Naser, “Umulmadık Müslümanlar” adıyla da ilk etapta akla gelmeyen Müslümanları kastettiklerini aktardı.
Ben Naser, Bosna’dan sonra yaptıkları Çin, Meksika ve Etiyopya ziyaretlerinin, Bosna’daki çalışmalarını güçlendirdiğini vurguladı. “Doğu ile Batı’nın karşılaştığı yer” olarak tanımladıkları Bosna’ya yeniden gittiklerini kaydeden Ben Naser, bu defa, İslam’ın gelişini, Boşnakların zorlanmadan İslam’a girişini, Osmanlı kültürünün yanında kendi özgün kültürlerini nasıl koruduklarını anlamaya ve anlatmaya çalıştıklarını dile getirdi.
“Boşnakların İslam’ı Yaşama Tarzı Daha Fazla Aktarılmalı”
Ben Naser, Boşnak halkının, yaptıkları belgeseller arasında ayrı bir yeri olduğunu, Avrupalı Müslümanlar olarak deneyimlerinin daha fazla aktarılması gerektiğini belirterek şunları kaydetti: “40 yıldır, ‘Fransa’da, Batı’da Müslüman olmak’ şeklinde tartışmalar yapıyoruz. Ama bunların hiçbirinde şu ana kadar Bosna deneyiminden bahsedilmemesini anlamıyoruz. Bu konuyu gündeme taşımayı önemsiyoruz.”
Tüm bu toplumlarda dinin değişen değil aynı kalan unsur olduğuna dikkati çeken Naser, Bosna İslam’ı, Çin İslam’ı gibi bir tanımlamanın doğru olmadığını, “Bosna’da İslam’ın yaşanma tarzı” gibi bir tanımın din ile kültür arasındaki bu kaynaşmayı daha doğru şekilde anlattığını ifade etti.
“Tek Yaratıcı Arayışında İslam’a Yöneldik”
Naser, Meksika’daki Müslüman toplum Tzotzillerden bir kadınla yaptıkları röportajda, kadının İslam’dan önce Evanjelizm’i seçtiklerini, bu nedenle köyden kovulduklarını, topraklarını, her şeylerini kaybettiklerini anlattığını aktardı.
“Bundan 15 yıl sonra İslam’ı seçtiklerini söyledi. Üzerinden hiç düşünmeden aklıma gelen ilk soruyu sordum. ‘Evanjelizm’e geçerek her şeyinizi kaybettiniz, İslam’a nasıl yöneldiniz?’. Bana, ‘Sorunuzu anlamadım, tek yaratıcı arayışındaydık, bu nedenle İslam’a girdik.’ dedi.” şeklinde anekdotu aktaran Ben Naser, o zaman sorusunun ne kadar çıkarcı olduğunu fark ettiğini söyledi.
Ben Naser, “Evanjelizm’e geçerek her şeylerini kaybetmişlerdi, o halde o dinde kalmalılardı diye düşünmüştüm. Ne kadar materyalist düşünüyordum, ne kazandılar, ne kaybettiler şeklinde. Tzotzil halkının yaratıcının tekliğini anlatmak için uzun tartışmalara, süslü sözlere ihtiyacı yoktu, inançlarının derinliği vardı.” diye konuştu.
Karşılaştıkları her toplumun kendi gerçeklikleri, jeopolitik bağlamları, farklı dini aktarma yöntemleri olduğuna işaret eden Ben Naser, Çin’deki Huilerin 1300 yıldır Müslüman olduklarını, sadece İslam’ın değil tüm dinlerin baskı altında olduğu zamanlar, dini uygulamaları kültürel uygulamalar gibi sonraki nesillere aktardıklarını belirtti.
Huilerin aynı zamanda, İslam’da var olan bazı terimleri Arapça aslıyla kullanmak yerine Çinceye tercüme ettiklerini söyleyen Ben Naser, Huilerin dış dünyadan koptukları noktada İslamî yaşantılarına kendi hayat tarzlarını adapte ettiklerini kaydetti.
Ben Naser, Etiyopya’da tuttukları kayıtların, araçlarına yönelik hırsızlık sonucu kaybolduğunu, bu nedenle ülkeye yeniden dönerek bu defa daha güzel bir çekim yaptıklarını aktardı.
İlk Belgeseli Öğrenciyken Çektiler
Ouissem Satouri de henüz öğrenci oldukları 2013 yılında hem en yakın hem de en ucuz olduğu için gittikleri Bosna dönüşünde kısa bir film çektiklerini anlattı.
Aslında ülkeye ilk gittiklerinde Bosna Savaşı sonrası doğan gençlerden bu anıları nasıl yaşadıklarını anlatmalarını hedeflediklerini dile getiren Satouri, sonrasında Bosnalıların bir Avrupa halkı olarak İslam’ı yaşayışını anlatmaya karar verdiklerini söyledi.
Satouri, bu aşamada Avrupalı ve Müslüman bir halk olarak Boşnakların hayatları üzerinde yoğunlaşmak, Avrupalı ve Müslüman olmak nedir, inançları ve kültürlerini nasıl bir araya getirdiler sorularını cevaplamayı hedeflediklerinin altını çizdi.
Çektikleri filmi izleyenlerin olumlu tepkileri ve meraklarıyla, bu kültürleri daha derinden keşfetmek üzere harekete geçtiklerini dile getiren Satouri, ikinci duraklarının Çin olduğunu kaydetti.
“Huilerle Fatiha Okuduk”
Satouri, Çin’in asıl etnik unsurlarından olan Huilerin, 1300 yıl önce İslam’ı kabul ettiklerine ve herhangi bir dini yaşamanın yüzyıllar boyunca çok zor olduğu topraklarda değişen bağlam ve zamana rağmen dinlerini ve kimliklerini koruduklarına dikkati çekti.
Çin gezileri sırasında, bir dağda bulunan Budist, Taoist tapınaklar ile yanındaki camiyi ziyaret ettiklerini anlatan Satouri, camiden sorumlu Çinli ailenin, ilk defa Çinli, Hui ya da Uygur olmayan Müslüman gördüğüne şaşırdığını söyledi.
Satouri, şunları aktardı: “Hui aile bizi görünce şoka girdi. Yaşlı, çocuk herkesi çağırdılar. Bize ikramda bulundular. Sadece fotoğraf çekeceğimiz için yanımıza rehber almamıştık, birbirimizin dilini hiç bilmiyorduk ama bir saat geçirdik birlikte. Biz dua ettik, onlar Fatiha okudu. İnanılmaz dakikalardı. Gezilerimizde bu İslam kardeşliğini arıyorduk.”
Çin’in ardından yeni kıtaya, Meksika’ya yöneldiklerini anlatan Satouri, burada kökenleri Mayalara dayanan Tzotzilleri tanıdıklarını ifade etti. Genç belgeselci, “Orada, bizden çok farklı olan, kültürleri tamamen farklı Mayaların torunlarının İslam’da kendilerini bulduğunu hem bu dini kavradıklarını hem de Maya kültürünü koruduklarına şahit olduk.” diye konuştu.
Satouri, henüz yayımlamadıkları son belgesellerinde ise nüfusunun çoğunluğu Hristiyan olan Etiyopya’nın Harar kentinde, en eski Müslüman azınlığının yaşamına şahit olduklarını ifade ederek gelecek günlerde, Kamboçya’daki Cham Müslümanları ile Kırım Tatarlarının İslam’ı nasıl yaşadıklarını keşfetmek ve kayıt altına almak istediklerini söyledi.
Ekibe 2017 yılında sosyal medya pazarlamacısı olarak katılan Senegal asıllı Babacar Ndiaye de İslam’ın farklı toplumlarda nasıl yaşandığının ilgi çekici olduğunu dile getirdi. Ndiaye, üniversitede aldığı internet pazarlamacılığı eğitimini, bu belgesel dizisi için kullandığını, sosyal medyada açtıkları hesaplarla girişimi tanıttıklarını, 2019 yılında Meksikalı Müslümanları anlatan “Somos Musulmanes” belgesini Paris’te 250 kişiye gösterdiklerini kaydetti. (AA)