'Fransa'

2022 Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinin Ana Teması “Güvenlik” mi Olacak?

Fransa’nın, kısa bir yaz tatilinin ardından cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde büyük siyasi manevralara sahne olması bekleniyor. Peki seçim kampanyalarını şekillendirecek ana konular ne olacak?

Fotoğraf: Shutterstock.com

Beşinci Cumhuriyet’in kurucusu General de Gaulle tarafından toplum ile ulusun doğrudan bağlantısı olarak tarif edilen bu önemli seçim anı, tüm Fransız kamusal hayatını yapılandırıyor. Bu seçimden sonra da gerekli parlamento çoğunluğunu sağlamak için genel seçimler yapılacak. Birbirini teyit eden çeşitli anketlere göre seçmenler, 2022 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oylarını etkileyecek en önemli konuların istihdam, alım gücü ve güvenlik olacağını belirtiyor.

Emmanuel Macron, 2017’de güvenlik konusunu kampanyasının odak noktası hâline getirmemişti, ancak o zamandan bu yana bariz bir söylem değişikliği yaşadı. Hükûmet olarak, çeşitli yasalar aracılığıyla ve birbirini takip eden birtakım vakalara dayanarak güvenlik konusundaki tutumunu sertleştirmeyi seçti. Devletin en üst makamında bulunan Macron, bizzat konunun ciddi bir şekilde ele alındığı açıklamasında bulundu.

Fransız Siyaseti “Güvenlik” Sorununu Keşfediyor

Toplumsal sorunlar uzun zaman boyunca Fransız siyasetindeki sol ve sağ cenahların kutuplaşmasına neden oldu. Şimdi ise toplumsal sorunlar, siyasetin sınırı ve kırılma çizgisi hâline gelen “güvenlik sorunu” ile yer değiştirdi. Siyasi vaatler artık maaş, çalışma koşulları ve sosyal refahın iyileştirilmesi etrafında değil, insanlara ve mülkiyete yönelik saldırılar ve suçlara yönelik kaygılar üzerinden inşa ediliyor. Artık gündemin birincil konuları İslam, terörizm, polis ve azınlıklara yönelik eşit veya eşit olmayan muamele.

Bu Kopernik devrimi, 2002’de Jean-Marie Le Pen’in ikinci tura yükseldiği başkanlık seçimiyle başladı. O dönem Jacques Chirac, başbakanı Lionel Jospin’e karşı ikinci bir dönem için seçimlere aday olmuştu. Jospin, kampanyasında ekonomi ve sosyal çevre konularına odaklandı ve bu kapsamda 1 milyon iş imkânı vadetti. Sicili pek parlak olmayan Jacques Chirac ise kampanyasını o zamana kadar daha ziyade aşırı sağın kullandığı bir konu olan “güvenlik” teması etrafında yapılandırmayı seçti. Bu minvalde birtakım vakalar cımbızlandı ve medyada vurgulandı; böylece güvenlik konusunun Fransızların başlıca endişeleri arasına yerleşmesi sağlandı. Ekonomi ve sosyal programı güvenlik konusunu içermediği için eleştirilen Lionel Jospin ilk turda elendi. Sol ve sağ arasında bir iktidar değişiminin oluşturduğu Beşinci Cumhuriyet döneminde bu durum, o zamana dek görülmemiş bir şeydi.

2002, sonraki tüm cumhurbaşkanlığı kampanyaları için örnek hâline geldi. 2002’den 2022’ye kadar ne oldu peki? Merkez solda yer alan düşünce kuruluşu Jean Jaurès Vakfına göre eylül 2020’de yapılan bir ankete göre Fransız halkının yüzde 82’si ülkedeki düzeni yeniden sağlamak için Fransa’da gerçek bir lidere ihtiyaç olduğuna inanıyor (Ağustos 2019’a kıyasla 3 puan fazla). Halkın yüzde 88’i otorite kavramının çok fazla eleştirildiğini (Ağustos 2019’a kıyasla 5 puan fazla) ve yüzde 55’i idam cezasının Fransa’da yeniden tesis edilmesi gerektiğini düşünüyor (Ağustos 2019’a kıyasla 11 puan daha fazla).

Fransa “Güvenlik Devleti” mi Oluyor?

Bununla birlikte, pragmatik bir siyasetçi olan Emmanuel Macron’un güvenlik konusuna yönelmesinde ideoloji önemli görünmüyor. Cumhurbaşkanının ideolojik görüşü gerek ekonomik gerekse toplumsal anlamda liberalizmdir. Ancak Macron Fransa’da bir cumhurbaşkanlığı seçiminin o dönemin seçmen tabanının beklentilerine uyarak kazanıldığını çok iyi biliyor. Seçmen tabanı ise giderek sağ cenaha meylediyor. Emmanuel Macron’un başlangıçtaki amacı merkez sol ile merkez sağı kendi adı altında birleştirmek olsa da şimdi durum farklı. Sağcılar nezdinde popülerlik derecesi solculardakinden çok daha yüksek. Bu nedenle mesele sağcı seçmen tabanını tatmin etme meselesi. Bu taban da otoriteyi çeşitli sağ eğilimleri birleştiren, sert ama adil ceza düzenine sahip bir olgu olarak görüyor.

Macron’un güvenlik politikasındaki bu değişim İçişleri Bakanı Gerald Darmanin’de vücut buldu. Nitekim “toplumun bir bölümünün vahşiliğini durdurmaya” çağrı yapan Darmanin idi; Marine Le Pen ile unutulmaz bir tartışma sırasında, onu “fazla müsamahakâr” bulan da yine oydu. Nicolas Sarkozy’ye çok yakın olan bu bakan, aynı zamanda Emmanuel Macron’un da sağ kolu.

Macron’un görev süresi boyunca yaşadığı ideolojik katılaşma, onun iktidarında çıkarılan şu yasalar yığınına bakıldığında daha da somutlaşıyor: Olağanüstü hâli sınırlayan unsurların genel hukuka dâhil edilmesi; çeşitli hükümlerle açıkça belirtmeden Müslüman azınlığa işaret eden “ayrılıkçılık” yasası; güvenlik güçlerinin yetkilerini güçlendiren ve çeşitli maddelerle eylem yapma hakkını kısıtlayan “küresel güvenlik” yasası ve son olarak, Avrupa’nın en kapsamlılarından biri olmasına rağmen terörle mücadelede yasal cephaneliği güçlendiren ek bir terör yasası.

Bu yasalar yığını her cenahta farklı karşılandı. Sağ ve aşırı sağ sert ve abartılı nutuklarla yasanın yeterince ileri gitmediğini belirtse de hukukçular (avukatlar ve hâkimler) endişelenerek kamu özgürlükleri için birleşti. Sol görüşlü Boyun Eğmeyen Fransa’nın (La France Insoumise) lideri Jean-Luc Mélenchon bile Fransa için “güvenlik devleti” terimini kullandı.

Güvenlik Tehdidi mi, Güvensizlik Hissi mi?

İşsizliğin 6 milyondan fazla olduğu ve 10 milyonun yoksulluktan etkilendiği bir ülkede başlıca kaygının güvenlik olması nasıl açıklanmalı? Resmî rakamlar uzun bir süre boyunca güvenlik tehlikesinde bir artış belirtisi olmadığını gösterirken, üstelik toplumsal meseleler bariz şekilde aciliyet arz ederken, nasıl oluyor da güvenlik meselesinin gölgesinde bırakılıyor?

Fransa’da güvenlikten ziyade ülkedeki güvensizlik hissinin sorgulanması gerekiyor. Fransızların bu kaygısı nasıl sorgulanabilir ve anlaşılabilir? Kendiliğinden mi ortaya çıktı yoksa hem siyasi hem de medyatik bir gösterinin sonucu olarak yansıma etkisiyle toplumun gözünde önemli bir konu hâline mi geldi?

Bu durum, kitle iletişim araçlarının kamuoyunu şekillendirmedeki gücünü gösteren en çarpıcı örneklerden biri. Güvenliği ön plana çıkarma konusunda hükûmete 24 saat yayın yapan “Fox vari” televizyon kanalları yardımcı oldu. Söz konusu kanallar, kamuoyundaki tartışmayı çeşitli münferit vakalar, suç ve suçlulukla bağlantılı konular etrafında yapılandırarak aktarıyor.

Fransa’daki güvenlik gerilimi, aralarında sanki “doğal” bir bağ varmış gibi İslam ve göç konuları ile ilişkilendiriliyor. Ve bir adam çıkıp, Fransa’daki bu birbirinden bağımsız konuları, ülkeyi “uygarlık” olarak aşağı çeken şeyler olarak nitelendirerek birbirine bağlama eğilimi gösteriyor: Eric Zemmour.

Sağcı Le Figaro’da gazeteci ve köşe yazarı olan Eric Zemmour, bir tür Fransız tarzı Fox News olan ve milyarder Vincent Bolloré’nin sahibi olduğu TV kanalı CNews’in yıldızı oldu. Birçok kez ırkçı hakaretten dolayı ceza almış, yakın zaman önce cinsel tacizle itham edilmiş olsa da her akşam yayında. Orada uzun ve saplantılı nutuklarla tüm azınlıkları, ülkeye “diktatörlüklerini” dayatmakla ve ülkeyi kaçınılmaz bir medeniyet çöküşüne sürüklemekle suçluyor. İnsanlara ve mülke verilen zarar olarak tanımlanan güvenlik tehlikesi, Eric Zemmour tarafından ülkenin temellerini etkileyecek daha büyük bir tehdit olarak görülüyor.

Ancak Eric Zemmour, başarılı bir tartışmacı olmanın ötesinde daha geniş hırslar besliyor gibi görünüyor, zira birbirini teyit eden kaynaklara göre 2022’de seçim kampanyası yürütmesi ve cumhurbaşkanlığı için adaylığını sunması muhtemel. Bu ise Ulusal Birleşme Lideri Marine Le Pen’in kararsızlık içinde karşıladığı bir ihtimal. Bununla birlikte Le Pen, Eric Zemmour’un adaylığının teknik olarak kendisinin daha “ılımlı” bir aday olarak görülmesini sağlayacağı için bu durumu memnuniyetle karşılıyor. Fakat, ilk turda kendisine verilecek potansiyel oyların Zemmour’un muhtemel adaylığı ile kolayca bölünebileceğinin de farkında.

Emmanuel Macron’un içinde bulunduğu ikilem ise daha bariz. Cumhurbaşkanı, geniş anlamda Zemmour’un Fransa’ya dair görüşünü paylaşıyor ve Zemmour gibi o da ülkeyle “tutkulu bir bağı” olduğunu söylüyor. Aynı şekilde, Macron da medeniyetleri doğan, büyüyen, ölen, sonrasında da krizler vesilesiyle kendilerini yeniden kuran organik varlıklar olarak görüyor. Ve her ikisi de Fransa’nın şimdilerde her taraftan tehdit edildiğine inandıkları görkemli geçmişine dönük romantik bir Fransa vizyonuna sahip. Bu tehdit ise bilhassa çeşitli azınlıklar tarafından, içeriden geliyor.

Hassina Mechaï

Cezayir kökenli Fransız gazeteci Mechaï, hukuk yüksek lisansı yapmış ve uluslararası ilişkiler ile Afrika ve Orta Doğu ilişkileri konusunda uzmanlaşmıştır.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler