“Göç Kökenli Ailelerin Koruyucu Aile Olması Toplumsal Bir Sorumluluk”
Çocuklarla, gençlerle ve ailelerle kültürlerarası çalışmalar yürüten PLANB Ruhr e. V. Genel müdürü Gülseren Çelebi ile koruyucu ailelik sisteminin farklı kültürlere duyarlı açılımı ve göç kökenlilerin bu sistemde yer almasının önemi hakkında konuştuk.
PLANB Ruhr e. V. derneği “PemM – Göç Geçmişi Olan Koruyucu Ebeveynler” isimli üç yıllık bir proje gerçekleştirdi. Bu projenin amacını bize aktarır mısınız?
Bu proje ile bir yandan koruyucu aile sistemine dâhil olan kurumları bilgilendirmeyi, onlara koruyucu aile sistemi içerisinde farklı kültürlere duyarlı bir açılımın ne kadar önemli olduğunu göstermeyi hedefledik. Diğer yandan göçmen kökenli aileleri koruyucu aile olarak nasıl bir yoldan geçmeleri gerektiği hususunda bilgilendirip, onları kazanmayı amaçladık. Bu proje iki taraflı bir çalışmaydı bizim açımızdan.
Proje çalışması nasıl ilerledi?
Çalışma 2015 yılına kadar bizi çok zorladı. Gençlik Daireleri ile olan görüşmelerimizde ilgiyle karşılanmadık. Fakat 2015 senesinde, Gençlik Daireleri özellikle Suriye ve Afganistan’dan gelen 18 yaş altındaki çocuk ve gençlere koruyucu aile aramaya başladıklarında çok zorlandılar ve bizi bu hususta bir çözüm üretmek için çağırdılar. Mülteci hareketliliği bizim projemizde ve çocuk koruma sisteminde böyle bir açılıma neden oldu.
PemM başarılı bir projeydi. Biz somut projenin değerlendirmesini yazılı bir şekilde hazırladık. Devlet Gençlik Dairesi (Alm. “Landesjugendamt”) ise bunu bir kitap hâlinde çıkardı ve bütün Gençlik Dairelerine gönderdi. Çalışmamızın kitap hâlinde yayımlanması ve dikkate alınması bizim için büyük bir başarıydı.
Koruyucu aile sisteminde farklı kültürlere duyarlı bir açılım sizce neden önemli?
Biz bugün 50’ye yakın göçmen aileye danışmanlık hizmeti veriyoruz. Bu aileler birbirinden çok farklı kültürel arka plana sahip. Bizim için önemli olan Türk çocuğun Türk bir ailede, Faslı çocuğun Faslı bir ailede ya da Alman çocuğun Alman bir aile de yetişmesi değil. Biz daha çok aileleri bilgilendirerek onların kültürel bakışını genişletmeyi hedefliyoruz.
Bir Alman çocuk bir Türk kökenli aileye verildiğinde, burada amaç elbette o çocuğu Türkleştirmek olmamalı. Fakat aile o kültürü yaşadığı için çocuğa da o kültürü doğal olarak veriyor. Örneğin Türk bir koruyucu aileye Alman bir çocuk yerleştirmiştik, bir süre sonra o çocuk Türkçe şarkılar söylemeye başladı. Güzel bir şeydi bizim için. Fakat aynı şekilde çocuğun kendisiyle beraber getirmiş olduğu kültüre saygı göstermek ve onu desteklemek de çok önemli.
Koruyucu aile ile çocuğun muhakkak aynı dilden, aynı dinden olması gerekmez. Her şeyden önce çocuğun hangi kökenden olursa olsun kendisiyle beraber getirdiği özellikleri kabul etmek ve onu sevmek gerekir. Ayrıca çocuk ne kadar uzun süre ve hangi koruyucu ailede yaşarsa yaşasın, belli bir süre sonra muhakkak kendi ailesinin arayışına çıkıyor. Bu arayışın olumlu geçebilmesi için çocuğun kendi ailesinin hangi kültürden geldiği gibi aile ile ilgili edinilen bilgiler çocuğa aktarılmalıdır.
Koruyucu aile olmak için başvuran aileler ne tür prosedürlerden geçiyor?
Koruyucu aile olmak isteyen ailelerle ilk görüşmeyi öncelikle kendi büromuzda yapıyoruz. Koruyucu aile adayı aileler tüm kriterleri yerine getiriyorlarsa, o ailenin evine gidiyor, böylelikle aile ile kendi dört duvarı arasında tanışıyoruz. Sonra biyografi çalışması yapıyoruz. Bu süreci başarıyla tamamlayan ailelerle eğitime başlıyoruz.
Peki, koruyucu aile olmak isteyen ailelerin hangi kriterleri yerine getirmesi gerekiyor?
Ailenin yaşam alanı yeterli derecede geniş olmalı ve çocuğun kendisine ait bir odası olmalı. Ailenin yeterli derecede Almanca bilgisi olmalı. Ayrıca bu aileler koruyucu aile olarak elde edecekleri gelire muhtaç olmamalı. Koruyucu aileler fiziksel ve psikolojik olarak sağlıklı olmalı ve herhangi bir suç sabıkaları olmamalı. Bu hususların dışında ailelerin kendi çocukları ile ilgili olarak bir sorun yaşayıp yaşamadıklarını Gençlik Daireleri vasıtası ile araştırıyoruz. Ailelerin koruyucu aile olması hususunda Gençlik Dairelerinin de bir sakınca görmemesi lazım.
Yani kolay bir süreçten bahsetmiyoruz. Bu hususlara özenle dikkat ediyoruz. Çünkü ileride sorun yaşanmasından, çocukların herhangi bir sebeple verilen ailelerden geri alınmasından çekiniyoruz. Böylelikle koruyucu ailelerin bu kararı verirken bir hevesle değil, kalıcı ve bilinçli olarak ve alacakları sorumluluğun farkında olarak karar verdiklerinden emin oluyoruz.
Süreci başarıyla tamamlayan ailelerin eğitim sürecine başladığından bahsettiniz. Burada ne tür eğitimler söz konusu?
8-10 aileye ulaştığımızda eğitimler başlıyor. Bu eğitim programları altı kısımdan oluşuyor. Burada koruyucu ailelik ile ilgili gerekli tüm bilgileri, örneğin ne tür durumlarla karşılaşabileceklerini, nelere dikkat etmeleri gerektiğini, mevcut yasaları (SGB VIII), çocukta ortaya çıkabilecek davranışları, yeni durumun ailenin sistemine nasıl etki edebileceği ve çocuk gelişimi ile ilgili bilgileri içeren detayları öğreniyorlar. Sonuçta bu çocuklar kendi bavullarını yanlarında getiriyorlar. Bu sebeple konu çok büyük bir hassasiyet istiyor. Eğitim programına kadar aileleri tek tek tanıyoruz, eğitim programı başlayınca aileleri birlikte tanıyoruz ve koruyucu aile adayları da eğitim programı süresince birbirleriyle tanışıyorlar ve bu durum arkadaşlık ve dostluklara da vesile oluyor. Bizim için işin en güzel tarafı burası. Kültürlerarası diyaloglar daha çok eğitim programlarında oluyor. Eğitimin yanı sıra, farklı kökene sahip aileler bu eğitimlerde tanışıp, etkileşim gerçekleştirip kültürlerarası hassasiyet kazanıyor.
Onun dışında çocuklar koruyucu ailelere verildikten sonra da aile ile ilgilenmeye devam ediyoruz. Ayda bir kere aile terapistleri çocuğun koruyucu aileleri ile iletişime geçiyor. Ailenin zorlandığı konular var ise görüşülüyor ve çocuğun davranışları izleniyor. Biz aileleri ve çocukları yalnız bırakmıyor, sorunları aşabilmeleri için hep yanlarında oluyoruz.
Çocukların koruyucu aileye verilmesi bağlamında bir başarılı ve bir başarısız örnek verebilir misiniz?
Başarılı bir örnek: Bize gelen dört kardeş vardı, babaları Türk, anneleri Bulgar’dı. Biz bu çocukları geçici bir süreliğine bir ailenin yanına verdik. Verdiğimiz aile de bu çocukları geçici bir süreliğine alabileceğini söylemişti. Ailenin bir buçuk sene sonra karar vermesi gerekiyordu. Bu dört çocuktan ikisi başka bir aileye verilebilir ve ikisi kalabilirdi. Bir buçuk sene sonra aile, “Ona bizim yüreğimiz elvermez. Bu çocuklar bir buçuk seneden beri bizde. Dört çocuk da kalsın. Onlar artık bizim çocuklarımız.” dedi. Ve bu aile bugün bu dört çocuk için kendi çocukları gibi savaşıyor. Çocuklar dört seneden beri bu ailede ve çok güzel yetiştiler. Umarım bu şekilde devam eder. Ben en güzel duyguyu onlarla yaşadım. Başarısız bir örnek şunu verebilirim: Sudan’dan gelen bir aile bir çocuğa koruyucu aile olmuştu. Çocuğu yanlarına almalarının üzerin den sekiz ay geçtikten sonra, çocuğu geri verip veremeyeceklerini sordular. Benim için en kötü durum bu. Böyle bir eğitimden geçip, bu kararı aldıktan sonra, verilmiş olan karardan 3-5 ay sonra bundan vazgeçmek… Ben bu durumu büyük bir sorumsuzluk olarak nitelendiriyorum.
Göçmen kökenli aileler koruyucu aile sistemine nasıl dâhil oluyorlar? Bu alanda sizin çalışmalarınız neler?
PLANB bu alanda tanınmış bir kurum. Altı şehirde hizmet veriyoruz ve büyük çapta çalışmalar yapıyoruz. Koruyucu aile yardımı ise çalışma alanımızın sadece bir kısmını oluşturuyor. Aile yardım merkezlerimiz, göçmenlerle ilgili danışma bürolarımız ve anaokullarımız var. Buralarda bilgilendirme amaçlı çeşitli etkinlikler düzenliyoruz. Kurumlar ve aileler bizi tanıyorlar. PLANB 300 kişilik bir kadro ile çalışıyor. Bu ekipte yaklaşık 30-40 farklı kültürel arka plana sahip çalışanımız var ve bu çalışanlarımız üzerinden de aileler bize gelebiliyor. İnternet sayfamız üzerinden ulaşanlar da oluyor.
Koruyucu aile alanında çalışanlar nasıl bir eğitimden geçerek duyarlı bir hâle getiriliyor?
Bizde çalışacak personelin pedagoji, psikoloji ya da rehabilitasyon (Alm. “Heilpädagogik”) alanında eğitim almış olması gerekiyor. Bu eğitimlerin yanı sıra sistemik aile terapisi/danışmanlığı, travma terapisi ya da çocuk/ergen terapisi alanında ek eğitim almış olması gerekiyor. Eğer bu eğitimi almamışlarsa bunu çalışırken yapma imkânları var. Bunun dışında farklı kültürlere duyarlı yaklaşmayı ders olarak öğrenmek mümkün değil, bunu yaşamak gerekiyor. Çalışma ekibinde yer alan kişiler birçok farklı kültürden olduğunda bu mümkün oluyor. Onlar birbirlerinden çok şey alıyor ve birbirlerini tamamlıyorlar.
Koruyucu aile hizmeti sizce gelecekte nasıl bir değişim göstermeli?
Şu anda baktığım zaman, hemen hemen her gün 0-6 yaş grubu vaka geliyor ve biz bu vakaların %10’una karşılık verebiliyoruz. Sayı olarak koruyucu ailelerin artması gerek. Özellikle göçmen kökenli ailelerin koruyucu aile olma hususunda bilgi almaları gerek. Ben bunun toplumsal bir sorumluluk olduğunu düşünüyorum. Koruyucu aileler bu çocuklar için ikinci bir şans. Yurtta yaşamak bambaşka bir şey, aile içinde büyümek bambaşka bir şey.