“Bir Çocuğa Yuva Olmak İstedim”
Koruyucu ailelik, ebeveyn-çocuk ilişkilerinin çıkmaza girmesiyle birlikte küçük yaşta ailesinden ayrılan ve himaye altına alınan çocuklar için sunulan hizmetlerden biri. Türkiye kökenlilerin koruyucu aile olma motivasyonlarını ve bu sistemde neler deneyimlendiklerini koruyucu ailelik yapan iki anne ile konuştuk.
Aile ortamı çocukların eğitimi ve gelişimi için en doğal ve ideal ortam olmasına rağmen, Almanya ebeveynlerinden yoksun büyüyen çocuk sayısının en fazla olduğu Avrupa ülkelerinden biri konumunda. Koruyucu aile ise ebeveyn-çocuk ilişkilerinin çıkmaza girmesiyle birlikte küçük yaşta ailesinden ayrılan ve himaye altına alınan çocuklar için sunulan hizmetlerden biri. Türkiye kökenlilerin bu sisteme girişi 60’lı yıllardan itibaren iş göçü ile birlikte başlamaktadır. Her türlü göçün doğası gereği ortaya çıkardığı sorunlar vardır. Bu sorunlarda Almanya’ya göç eden vatandaşların nitelikleri ile ilgili faktörler rol oynadığı gibi Alman ve Türk makamlarının gerekli tedbir ve hizmeti yeterince sağlamamış olmasının da etkileri olmuştur. Bu bağlamda birinci kuşak için uyum ve kimlik sorunlarından bahsedilmektedir. Günümüzde ise dördüncü neslin doğrudan kimlik sorunu olmasa da kimlik bunalımının ortaya çıkardığı sonuçlar gözlemlenmektedir.
Almanya’da yaşayan Türkiye kökenlilerin kültürel kimliklerine sahip çıkma isteği onlara koruyucu aile modelini tanıma ve bu alana dâhil olma fırsatı sağlamıştır. Türkiye kökenlilerin bu sisteme dâhil olması koruma altına alınan Türkiye kökenli çocukların koruyucu aile yanına yerleştirilmesinde çocuğun uyumunu kolaylaştırması açısından büyük önem taşımaktadır. Bu uyum çocuğun daha önce yaşadığı psikolojik etkileri üzerinden atmasını da kolaylaştıracak ve topluma kazandırılmasını sağlayacaktır.
Ailelerin Koruyucu Ailelik Sistemine Girişi
Almanya’nın kuzeyinde yaşayan Meryem Hanım, dört öz çocuk ve koruyucu ailelik yaptığı çocukla birlikte beş çocuk annesi bir kadın. Meryem Hanım Almanya’da birçok ailenin göçmen kökenli çocukların Gençlik Daireleri tarafından koruma altına alındığı ve Alman ailelere verildiği söylentisinin, özellikle çocuk sahibi göçmen kökenli aileleri yakından ilgilendirdiğini belirtiyor ve koruyucu aile sistemine girişinden şu şekilde bahsediyor: “Bizim yakınlarımızda yaşayan üç çocuklu bir aile dağıldı. Bunun üzerine devlet çocukları koruma altına aldı. Çocukların Alman ailelere verildiğini duyunca çok etkilendim. Koruyucu aile olma isteğimi böylece eşimle paylaştım. Eşim kısa süreli bakım modelini istedi ama ben uzun vadeli bakım modelinden yanaydım. Fakat eşime kabul ettirmişken, kısa vadeli bakım ile başlayalım dedim.”
Himaye altına alınan iki çocuğa koruyucu ailelik yapan, üç çocuk annesi Canan Hanım önceleri koruyucu aile sisteminden haberdar olmadığını ifade ediyor: “Çocukluğumdan beri hayalim yetimhaneden bir çocuğa yuva sunmaktı. Eşim bana bu süreçte çok destek oldu. Evet hayalimdi fakat koruyucu aile diye bir sistemden haberim yoktu. O dönem evimizi sattığımız ailenin üç çocuğa koruyucu ailelik yaptığını öğrendik. Nasıl olur diye düşünürken aradan bir yıl geçti. Ortanca kızımın sınıfında koruyucu aileye verilen bir çocuk olduğunu öğrendik ve bunun artık bir tesadüf olamayacağını düşündük. Kısa bir dönem içerisinde iki kez koruyucu aileliğin karşımıza çıkması, bizi bu yola başvurmaya sevk etti.”
Koruyucu Ailelik Sisteminde Ayrımcılık Tecrübeleri
Başvuru esnasında Almanya’da kabul görmüş koruyucu aile olmaya dair genel geçer bazı kriterler bulunsa da her eyaletin, bölgenin hatta ilçenin koruyucu aile olmaya kabul şartları ve uygulamaları farklılıklar gösterebiliyor. İlk başvurusunu yaptığı Gençlik Dairesinde başörtüsünden dolayı ayrımcılığa maruz kaldığını belirten Canan Hanım, başvuru sürecinden şu şekilde bahsediyor:
“Yaşadığımız yere yakın olan Gençlik Dairesine başvurduk. Koruyucu aileye ihtiyaçları olmadıklarını söylediler. Nasıl olur dedik, sırf bizim çevremizde en az beş koruyucu aile var, demek ki çocuk da var. Müslüman olduğumuzdan mı böyle dediler diye şüphelendim. Meğer o kurum her ne kadar yasalara aykırı olsa da herhangi bir dinî mensubiyet kabul etmiyormuş. Bunu broşürlerinde bile belirtmişler. Polis bir tanıdığımız orayı arayıp durumu sorunca bizi görüşmeye çağırdılar. Gitmedim, çünkü böyle kötü bir muameleye maruz kaldığım yere tekrardan gitmek istemedim. Başka bir Gençlik Dairesine başvurduk, çok iyi karşılandık. Orası bizi eğitim seminerlerine katılmak üzere yüklenici bir kuruma yönlendirdi. Aslında sorunlar kurumun kendisiyle alakalı değil. Orada çalışanlardan kaynaklanan sorunlar. Sonuçta önemli olan kurumdan çok yönetmeliklerin kurumda çalışanlar tarafından nasıl uygulandığıdır.”
Koruyucu aile sisteminde sivil yüklenici kurumlar belli başlı görevler üstlenirler. Sivil yüklenicilerin eğitim seminerlerini hazırlamak, çocukların koruyucu ailelere yerleştirilmesini sağlamak gibi görevleri vardır. Meryem Hanım sivil yüklenici kurum ile yaşadığı olumsuz tecrübeden bahsediyor. Aynı zamanda Canan Hanım gibi Gençlik Dairesinde karşılaştığı muameleyi anlatıyor:
“Gençlik Dairesinin yönlendirmesi üzerine gittiğimiz yüklenici kurumdaki sorumlu size çocuk veremeyiz dedi. Almancamın yeterli olmadığını, namaz kılmamın engel teşkil edeceğini öne sürdü. En sonunda Almancamın yetersiz olduğunu gerekçe göstererek kabul edemeyeceklerini açıkladı. Ben pes etmedim ve Gençlik Dairesine başvurup durumu anlattım. Görevli, böyle bir şey olamayacağını, Almancamın yeterli olduğunu, yüklenici kurumla iletişime geçip, durumu araştıracaklarını söyledi. Ardından seminerlere katıldık. Fakat üç sene bize geri dönüş olmadı. Oysa bizimle birlikte eğitimi tamamlayan başka bir aileye hemen çocuk verdiler. Eşim tekrar Gençlik Dairesi ile iletişime geçti. Oradaki sorumlu da şaşırdı. ‘Nasıl olur da bu zamana kadar size haber gelmez? Dosyanız kime verilmiş bakıp sizi haberdar edeceğim.’ dedi. Sonra bizi aradı ve ‘Yarına kadar dosyanıza bakan kişi sizi aramazsa, dosyayı onun elinden alıp ben bakacağım.’ dedi. Ardından dosyamıza bakan bayan aradı ve dosyamızı unuttuğunu söyledi. Daha sonraki süreçte o bayanın bize karşı çok ön yargılı olduğunu anladım.”
Türkiye kökenli ailelerin kültürüne, dinine sahip çıkma ve bağlı kalma isteğinin resmî kurumda çalışan görevli personel tarafından kimi durumlarda olumsuz algılandığına işaret eden Meryem Hanım, bazı görevlilerin Türkiyeli ailelere ön yargılı davrandığını iddia ediyor: “Gençlik Dairesinde bizimle ilgilenen memur evimize ilk geldiğinde aile fotoğrafımızı istedi. Çocuklarımın ne iş yaptığını, kızlarımın kapalı olup olmadığını sordu. Ama cevaplarıma inanmadı. Aslında bu soruları sormaya hakkı yoktu. Çocuklarımın her biriyle görüşüp, ailemiz ve özellikle benimle alakalı sorular sordu. O görevli bana bir süre inanmadı. Çocuğun vasisi ise tam aksine çok iyi biri. Onunla çok iyi anlaşıyoruz.”
Koruyucu Aile Adaylarına Sunulan Eğitimler
Her ne kadar sivil yüklenici kurumda olumsuz tecrübeler yaşanmış olsa da hem Canan Hanım hem de Meryem Hanım sunulan eğitim seminerlerinden çok istifade ettiklerini dile getiriyorlar. Seminerlerde koruyucu ailelik yapan ailelerin de konuşmalarına şahit olan Canan Hanım, iki hafta sonu katıldığı seminerlerin ardından koruyucu aile olmaktan vazgeçmeyi düşündüğünü belirtiyor:
“Seminerler çok faydalıydı. İki hafta sonu sabahtan akşama kadar oradaydık. Çok istifa de ettim, çünkü gerçekleri anlatıyorlar. Bu çocukların yaşadıkları şeylerin ‘normal’ olmadığından, neler hissettiklerinden bahsediyorlar. Koruyucu ailelerin başına neler gelebileceğini paylaşıyorlar. Hep en kötü olayları anlattılar. Tabii tüm bunlar anlatılırken çok korktuğumuz veya moralimizin bozulduğu anlar da oldu ama bu eğitimi verenler gerçekten çok profesyonel kişiler ve katılımcıya her şeyi hissettiriyorlar. Seminerlerden sonra açıkçası vazgeçmeyi düşündüm. Duyduklarımdan sonra iyilik yapayım derken, evdeki çocuklarımın olumsuz yönde etkilenmesinden korktum. Ve ‘Bu kadar da güçlü değilimdir.’ dedim. Fakat bizim ortanca kız, ‘Anne, hep beraber başarabiliriz.’ deyince cesaretlendim ve devam ettik.”
Canan Hanım kültürel kimliğine, geçmişine bağlı sağlam bir aile yapısının koruyucu aile olmak için gerekli olduğunu savunuyor. Müslüman olan bir çocuğa İslami bir yaşam sunma amacıyla koruyucu aile olmaya karar veren Meryem Hanım da kimliklerine sahip çıkmayı çoğunluğun farklı bir kültüre ve dine ait olduğu bir toplumda yaşarken elzem görüyor. Koruyucu aile olmak, himaye altına alınan çocuklara güvenli ve sevgi dolu bir yuva sunma düşüncesinin ete kemiğe bürünmüş hâllerinden biri olarak değerlendiriliyor. Bu hâl düşünce ve duyguların pratiğe dökülmesinden itibaren farklı bir boyut kazanıyor. Canan Hanım da ilk olarak kısa süreli koruyucu aile olmak istemiş, fakat çocuğa bağlandıktan sonra yaşayacağı ayrılık deneyiminin kendisini yıpratacağı kanaatine varmış. Kısa süreli koruyucu aile modelinde çocuğa bir süreliğine bakma ve gereken destekten sonra onu tekrar ailesine veya uzun vadeli bir koruyucu aileye verme hususu işin başında bilinip, kabullenilen bir durum. Kısa süreli bakım modelinde bakım süresi en fazla altı ay olacak şekilde düzenlense de çocukların durumu ön planda tutuluyor. Örneğin bir çocuğun durumunun netleşmemesi ya da çocuğun yerleştirileceği aile ile çıkan sorundan dolayı bu süre daha uzayabilir.
“Bir Çocuğa Aile Olmak İstedim”
Meryem Hanım kısa süreli bakım modelini tercih etmeme sebebini şu şekilde açıklıyor: “Kısa süreli bakımda çocuğa bağlandıktan sonra vermesi zor olur diye düşündüm. Ayrıca kısa süreli bakım, yani ihtiyaç olduğu zaman bakım bana iş gibi geldi. Ama ben çocuğu alıp, ona bir aile, yuva olmak istiyorum. İlk başta kısa süreli bakımı kabul etmemin sebebiyse eşimi alıştırmaktı aslında.”
Medyada yansıtıldığı gibi Türkiye kökenli çocukların yabancı ailelere verildiği söyleminin doğru olmadığını belirten Canan Hanım, kültür farkı yaşanmasın diye Gençlik Dairelerinin amacının Türkiye kökenli çocukları özellikle Türk ve Müslüman ailelere vermek olduğunu ifade ediyor. Hem Meryem Hanım hem de Canan Hanım özellikle medyada gündeme gelen sansasyonel haberlere inanma konusunda temkinli yaklaşıyorlar: “İşin içerisine girince şunu anladım: Çocuk ailesinden kolay kolay alınmıyor. Aile bakamıyorsa devlet yardımcı veriyor. Ev gösteriyor, sığınma evlerine yönlendiriyor, kolay kolay da çocuğu almıyorlar.”
Çevrelerinden olumlu tepkilerin yanı sıra birçok olumsuz tepki de aldıklarını belirten anneler, bir çocuğa yuvalarını açmaktan hiç pişmanlık duymadıklarını ifade ediyorlar ve özellikle sağlam bir aile yapısına sahip tüm aileleri bu sistemin içerisine davet ediyorlar.
Çok güzel bir yazı olmuş kaleminize sağlık.