'Dosya: Koruyucu Aile Sistemi'

Göçmen Hassasiyetine Dayalı Koruyucu Aile Hizmetleri: Sorunlar ve Çözüm Önerileri

Türkiye kökenli çocuklar yeterli sayıda Türkiye kökenli koruyucu aile olmadığından farklı kökene sahip olan koruyucu ailelere verilmektedir. Çocukların kendi kültürlerine yabancı bir ortamda yetişmek zorunda kalmaları onların dinî ve kültürel kimliklerini kaybetmelerine yol açabilmektedir.

Türk iş gücü göçünün 60. yılında Almanya’nın sosyal alanda yaşadığı sorunların biri de ailelerinden alınan çocuklardır. Bu çocuklar yeterli sayıda Türkiye kökenli koruyucu aile olmadığından Türkiye kökenli olmayan ailelere verilmektedir. Çocukların kendi kültürlerine yabancı bir ortamda yetişmek zorunda kalmaları onların dinî ve kültürel kimliklerini kaybetmelerine yol açmaktadır. Bu nedenle önümüzdeki 10 yıl içinde STK’ların ağırlık vermesi gereken faaliyet alanlarından birisi koruyucu aile sayısını artırmaktır.

Türkiye Kökenli Koruyucu Aile Sayısı Düşük

Dortmund Teknik Üniversitesi’nin hazırladığı bir anket çalışmasına göre Kuzey Ren-Vest falya eyaletindeki her yüz koruyucu aileden sadece 1,7’si Türkiye kökenlidir.1 Her ne kadar son yıllarda sayılarda bir artış gerçekleşse de bu sayılar yine de ihtiyacı karşılamaya yetmemektedir. Bundan dolayı Türkiye kökenli koruyucu aile sayısının artırılması için mevcut kampan yalar sürekli kılınmalı ve insanlara koruyucu aile modelleri tanıtılmalıdır.

Bu sorunun çözümünde Almanya’daki bütün derneklere, camilere, STK’lara iş düşmektedir. Ayrıca STK’lar koruyucu aile alanında akreditas yon sahibi yüklenici kurum (“Pflegevermittlungsstelle”) hâline gelerek bu alandaki çalışmalara hız kazandırabilirler. Gençlik dairelerine başvurmaktan çekinen ailelerin Türkiye kökenlilerin kurumlarına başvurarak koruyucu aileliğe adım atmaları daha kolay olacaktır.

Yasalardaki Durum

Çocukların koruyucu ailelere verilirken kültürel ve dinî kimliğe dikkat edilip edilmediği hususunda bir değerlendirme yapmak için önce yasal duruma, sonra uygulamaya bakmak gerekir. Yasalarda (SGB VIII, BGB, “BM Çocuk Haklarını Koruma Sözleşmesi”) çocukların aynı din ve kültürden bir aileye verilmesi hususu güçlü bir şekilde vurgulanmaktadır.

BM Çocuk Hakları Sözleşmesi 1992’den itibaren Almanya’da federal yasa hükmünde geçerlidir. Sözleşmenin 20. maddesinde, himaye altına alınan çocukların “yabancı bir aileye verilirken çocuğun etnik, kültürel, dini kimliğinin gerektiği şekilde dikkate alınması” şart koşulmaktadır.

Medeni Kanun Kitabı (BGB) § 1801 “Dinî Eğitim” maddesinde çocuk bir aileye yerleştirileceği zaman hem çocuğun hem ailenin dinî kimliği ve dünya görü şünün dikkate alınması gerektiği dile getirilmektedir.

Medeni Kanun Kitabı (BGB) § 1779 “Aile Mahkemesinin Seçimi” maddesinde Aile Mahkemesine şu şart getirilmektedir: “Çocuğa vasi tayin ederken öz ailenin iradesini, çocuğun dinî kimliğini dikkate almak zorunluluğu bulunmaktadır.”

VIII. Sosyal Kanun Kitabı (SGB VIII) § 9 “Eğitimin Temel İstikameti” maddesinde “Hizmetler verilirken ve şekillendirilirken velayet sahipleri tarafından belirlenmiş temel istikamet ve dinî eğitimi belirleme konusundaki velilerin ve çocukların hakları dikkate alınmalıdır.” ifadesi yer almaktadır.

18.12.2008 tarihli Anayasa Mahkemesi kararında (Az.1 BvR 2604/06) yukarıdaki hususların altı çizilerek vasi tayini ve çocuğun yabancı bir aileye yerleştirilmesi konusunda çocukların kültürel ve dinî kimliklerinin dikkate alınması gerektiği dile getirilmiştir.

29.03.2016 tarihli Hamm Yüksek Eyalet Mahkemesi’nin (2 UF 223/15) kararında mahkeme öz ailenin çocuğuyla ilgili önceden belirlediği dinî kimliği koruyucu ailenin değiştirme hakkının olmadığını hükme bağlamıştır.

KRV-Eyalet Hukukunun (“Geltende Gesetze und Verordnungen -SGV. NRW”) koruyucu aile düzenlemesi daha net hükümler içermektedir. 17. maddede zikredilen bakım izni verilmeme sebep leri (“Versagungsgründe”) zikredilirken “Bakım izni eğer bakıcı kendisine emanet edilen çocuğun öz velileri tarafından belirlenen dinî eğitimi garanti etmeyecekse verilmemelidir.” denmektedir. 18. maddede ise “Bakım izni bilahare 17. maddedeki sebepler artık mevcutsa ve bakıcı bunları ortadan kaldırmaya hazır değilse bakım izni geri alınmalıdır.” denerek bakım izni iptal sebebi (“Rücknahme der Pflegeerlaubnis”) hususuna yer verilmiştir.

Uygulamadaki Durum

Almanya’da 600’e yakın Gençlik Dairesi olduğunu düşündüğümüzde bütün personelin kültürel hassasiyete uygun hareket ettiğini söylemek zordur. Görevli sosyal çalışmacıların kaçta kaçının bu konudaki yasal kriterlere uyduğunu tespit etmek için elimizde bir veri bulunmamaktadır. Ancak sahada yaşadığımız tecrübelerden ve konuyla ilgili akademik yayınlardan yola çıktığımızda Türkiye kökenli ve Müslüman koruyucu aile arama konusunda gereken gayretin zaman zaman gösterilmediğini söyleyebiliriz. Sosyal hizmet uzmanlarının bir kısmı bu konuda duyarlı iken bir kısmı duyarsız kalabilmektedir. Sa dece kendi veri tabanlarına bakıp “Türk koruyucu aile yok.” diyerek çocukları Türkiye kökenli olmayan ailelere vermeleri meslek kurallarına uygun değildir.

Bu sorunun çözümü için Gençlik Daireleri uygun bir aile ararken komşu şehirlerdeki Gençlik Dairelerini veya akreditasyon sahibi serbest yüklenici kurumları arayıp orada kayıtlı bir Türkiye kökenli koruyucu aile var mı diye sorabilirler. Bulamazlarsa Türkiye Cumhuriyeti başkonsolosluklarına ve farklı STK’lara danışabilirler.

Akraba Bakımı (“Verwandtenpflege”)

Kültürel kimliğin korunması konusunda ilk olarak akraba bakımını öncelemek gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi defalarca bu konuyla ilgilenmiş ve kurumları bu kritere uyma konusunda uyarmıştır.3 Buna rağmen uygulamada sorunlar yaşanabilmektedir. Örneğin sorunlu (çocuklarına şiddet uygulayan vb.) bir aileden çocuk alınıp akrabasına verileceği zaman aileye “Siz o akrabayla da sık sık görüşürsünüz, dolayısıyla çocuğun selameti yine tehlikeye girebilir.” denerek akraba bakımına kapılar kapatılabilmektedir. Oysa çocuk, öz ebeveynlerle görüşmelerin nasıl olacağı bir kayda ve şarta bağlanarak ilgili akrabaya verilebilir. Akrabadan teminat alınabilir ve bu durum denetlenebilir. İhtimalli senaryolara dayanılarak yasal hakların uygulanmaması kabul edilebilir bir durum değildir.

Gençlik Daireleri bu hususta daha fazla hassasi yet göstermeli ve akrabalara yerleştirme konusunda imkânları daha fazla zorlamalıdır. Akraba bakımının reddi durumlarında ailelerin avukatları vasıtasıyla Aile Mahkemelerine, orada kabul görmezlerse bir üst mahkemeye itiraz etmeleri gerekmektedir.

Çocuğun Kültürel Kimliğini Korumak

Bir başka önemli sorun da çocukların farklı din ve kültürlerden ailelere verilmesi durumunda onların kültürlerinin korunmasına yönelik konseptlerin hemen hemen hiç bulunmamasıdır. Gençlik  Dairelerinin kültürü korumaya yönelik konseptler oluşturmamaları büyük bir eksikliktir ve bu hususla gereği gibi ilgilenilmediği de gözlemlenmektedir. Bizim araştırmalarımıza göre sadece Doğu Almanya’da birkaç Gençlik Dairesinin ortak çalışmasında kalite gelişimi bağlamında hazırladıkları bir dokümanda “Dinî kimliği koruma konsepti” başlığı altında notlar şeklinde Alman bir aileye yerleştirilen bir Müslüman çocuğa kültürünü koruması için neler yapılabileceği konusu ele alınmıştır. 4 Bu nedenle ülke çapında geçerli olacak “kültürel kimliğin korunması konusunda eylem rehberlerinin” (“Handlungsleitfaden”) geliştirilmesi, bunların her Gençlik Dairesi’nde bağlayıcı kılınması ve verilen resmî koruyucu aile eğitimlerin de koruyucu aile adaylarını bu hususta eğitmek sosyal hizmetlerin bir kalite standardı olmalıdır. Örneğin çocukların haftada bir kere kültür ve dinlerini tanımalarına fırsat tanınmalıdır. Cami ziyaretleri yapılabilir, haftada/ayda bir camide eğitim alması, Türkçesini geliştirmesi için kurslara katılması sağlanabilir. Cami ve derneklerle iş birliği yapılıp buralarda görevli bir üye, çocuğun kültürüyle ilgilenmesi için “kültür sorumlusu” (“Kultur pate”) olarak tayin edilebilir.

Koruyucu Aile Olmak İsteyenlerin Önündeki Engeller

Koruyucu aile olma konusundaki resmî başvurularda Türkiye kökenli aileler genellikle ön yargılarla karşılaşmaktadırlar. Bu da motivasyonlarını kırmakta, netice itibarıyla bu girişimlerinden vazgeçebilmektedirler. Bazen iletişim sorunu, dış görüntü, geleneksel kıyafet veya başörtüsünden dolayı geri çevrilmelerin yaşanması söz konusu olabilmektedir. Örneğin başvuru yapan bir aile Türk bir çocuğa bakmak istediklerini ifade ettikleri için “ayrımcılık yapma” gerekçesiyle reddedilmiştir. Bu tür vakaların ne kadar sıklıkla yaşandığını bilmiyoruz, ama zaman zaman yaşandığı muhakkak. Bu nedenle negatif örnekleri genellememek gerekmektedir. Çünkü aksi örnekler çoğunluktadır. Yaşanan bu tür vakalarda aileler direnince genelde resmî sürece girebilmişlerdir. Dolayısıyla ön yargıyla karşılaşınca hemen pes etmemek gerekir.

Ön yargıları kırmak için meslek uzmanları na kültürlerarası eğitim verilmelidir. Personelin kültür hassasiyeti konusunda geliştirilmesine yönelik verilen eğitimler hem bizim gözlemlerimize hem üniversitelerdeki uzmanların görüşüne göre yeterli değildir. Daha fazla ek eğitim verilmeli ve göçmenlerin yoğun yaşadıkları bölgelerde bu eğitimlere katılım ilgili sosyal çalışmacılara zorunlu kılınmalıdır.

Sonuç

Koruyucu aile hizmetlerinin göçmen hassasiyetine uygun olabilmesi için çocuğun önce,

  • akrabasına verilmesi, o yoksa veya uygun değilse
  • aynı kültürden veya dinden bir aileye verilmesi, o yoksa
  • farklı din ve kültürden bir aileye verildiğinde, o ailede çocuğun kültürünün korunmasına yönelik tedbirlerin alınması (yazılı konsept) ve bunların denetlenmesi
  • farklı din ve kültürden bir aileye verildiğinde ek olarak bir Türkiye kökenli vasinin (“Vormund”) bulunması Vasi çocuğun yasal temsilcisi olduğundan çocuğun kültürüyle ilgilen meyi garanti edebilir.

Dipnotlar

  1. Befragung von Jugendämtern (Pflegekinderdienste) über Pflegekinder und Pflegefamilien mit (türkischem) Migrationshintergrund
    – Ergebnisse und Schlussfolgerungen –
  2. Geltende Gesetze und Verordnungen (SGV. NRW.)  mit Stand vom 4.12.2021
  3. Großeltern müssen bei der Auswahl eines Vormunds in Betracht gezogen werden
  4. Diskussionspapier zur Qualitätsentwicklung nach 79a SGB VIII im Bereich Amtsvormundschaft/-pflegschaft

Sabri Aydın

Ruhr Bochum Üniversitesi’nde yüksek lisans eğitimini (Magister Artium) pedagoji, yan dal olarak sosyoloji ve tarih bölümünde tamamlayan Aydın, Nürnberg Üniversitesi’nde din pedagojisi alanında doktora eğitimine devam etmektedir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler