'Oku/yorum'

Oku/yorum: “Diğerleri Gibi Fransızlar mı?”

Siyaset bilimcileri Sylvain Brouard ve Vincent Tiberj tarafından kaleme alınan, Fransız toplumunda Mağrib, Afrika ve Türkiye kökenli vatandaşlar hakkında doğru bilinen yanlışları ele alan, “Français comme les autres ?” (Tr. “Diğerleri Gibi Fransızlar mı?”) isimli eseri, Fatih Çınar Oku/yorum serisi için inceledi.

Diğerleri Gibi Fransızlar mı? @Perspektif

2005 yılında Fransa’da gerçekleşen banliyö ayaklanmalarından kısa bir süre önce yayımlanan, orijinal ismi “Français comme les autres ? Enquête sur les citoyens d’origine maghrébine, africaine et turque” olan, Türkçeye “Diğerleri Gibi Fransızlar mı? Mağrib, Afrika ve Türkiye Kökenli Vatandaşlar Üzerine Anket” olarak çevrilebilecek bu çalışma, temel yaklaşımı ve ulaştığı sonuçlar açısından önemini hâlâ koruyor. Bu eserle siyaset bilimcileri Sylvain Brouard ve Vincent Tiberj, Fransız toplumunda Mağrib, Afrika ve Türkiye kökenli vatandaşlar hakkında doğru bilinen yanlışları titiz bir incelemeye tabi tutuyor.

Brouard ve Tiberj’e göre, Mağrib, Afrika ve Türkiye kökenli vatandaşlar hakkında dört temel klişe bulunuyor: Müslüman, muhafazakâr, cemaatçi ve yoksul. Müslüman olmak, kimileri tarafından Fransız toplumunu İslamlaştırma düşüncesi olarak algılansa da, yazarlara göre, söz konusu toplulukların dinle ve özellikle İslam’la irtibatları yeterince araştırılmamış durumda. Aynı zamanda mezkur toplulukların muhafazakâr olmaları ile liberal değerlere karşı oldukları ve kadınları aşağı rollerde konumlandırdıkları varsayılıyor. Oysa yazarlar, bu hükme de yeterince derinlikli bir araştırma yapılmadan varıldığı görüşünde. Cemaatçilik ise, söz konusu toplulukların Fransız toplumunun genelinden kopukluğunu ve içe kapanıklığını ifade ediyor. Yazarlara göre, diğer özellikler gibi, bu da bilgiye dayalı bir düşünce değil. Yoksulluk suçlaması ise, söz konusu toplulukların münhasıran Fransız sosyal sisteminden istifade ederek geçimlerini sağladıkları anlamına geliyor. Yazarlar, bu yargının da saha araştırmalarına dayalı olmadığını ifade ediyor.

Mukayeseli Bir Yaklaşım: Göçmen Kökenlilerin ve Çoğunluk Toplumun Temel Konulardaki Görüşleri

Yazarları anket çalışması yapmaya sevk eden de, zikredilen azınlık gruplar hakkındaki bu bilgi eksikliği ve bahsi geçen yaygın klişelerin varlığı oluyor. Çalışmanın içeriğine geçmeden önce, araştırmacıların kullandıkları yönteme değinmekte fayda var. Anketler, Paris Siyaset Bilimleri Enstitüsü (Fr. “Sciences Po Paris”) bünyesinde faaliyet gösteren CEVIPOF araştırma merkezinde çalışan ve siyaset sosyolojisi, değer sistemleri ve din meseleleri uzmanlarından müteşekkil bir ekip tarafından yapılıyor.

Çalışmayı değerli kılan hususlardan birisi iki ankete dayalı olması. Birinci anket, doğrudan hedef kitle ile, yani Mağrib, Afrika ve Türkiye kökenli Fransız vatandaşları üzerinde yapılıyor. Bu anket, ulaşılan 28 bin kişi arasından temsiliyet kriterlerine göre seçilen 18 yaş üstü 1003 kişiden oluşan bir örneklem ile yapılırken, ikinci anket, hedef kitlenin Fransız çoğunluk toplumunun geneliyle mukayesesini mümkün kılmak için 18 yaş üstü 1006 Fransızdan oluşan “şahit örneklem” ile yapılıyor. Çalışmanın iki ankete dayalı olması, kitabın başlığını oluşturan sorunun cevaplandırılması açısından oldukça önemli bir özellik.

Kitap giriş ve sonuç bölümleri dışında yedi bölümden oluşuyor. Din/devlet ilişkileri, Fransız politik sistemine entegrasyon, sosyoekonomik değerler, kadın/ahlak/eşcinsellik, ırkçılık/antisemitizm, entegrasyon/fırsat eşitliği ve kimlik gibi temel konularda göçmen kökenli vatandaşların görüşleri toplumun genelinin görüşleriyle mukayeseli bir şekilde ele alınıyor.

“Müslümanların Çoğunluğu Toplumdan Kopuk Bir Şekilde Yaşamak İstemiyor”

Birinci bölümde, Mağrip, Afrika ve Türkiye kökenli Fransız vatandaşlarının dinle olan ilişkileri inceleniyor. Yazarlara göre, bu kişiler Fransızların geneline kıyasla dine daha yakınlar. Fakat burada hepsinin Müslüman olduğunu düşünmemek gerekiyor. Aralarında azımsanmayacak miktarda Hristiyan bulunduğu gibi, herhangi bir dine mensup olmayanlar da mevcut.

Özellikle genç katılımcılarda dikkat çeken, yeniden islamlaşma (Fr. “réislamisation”) olgusu oluyor. Bununla birlikte, bu durumun yorumlanması hususunda oldukça hassas olmak gerekir. Yaygın kanaatin aksine, bu kişilerin dindarlıkları laiklik karşıtı oldukları anlamına gelmiyor. Dahası, Müslümanların İslam, Fransız toplumu ve Cumhuriyet arasında bir uyuşmazlık gördüğü fikri de doğru değil. Gayrimüslimlerle arkadaşlık/evlilik ve özel Müslüman okullarda eğitim gibi örneklerde görüleceği üzere, Müslümanların büyük çoğunluğu toplumun genelinden kopuk bir şekilde yaşamak istemiyor. Örneğin, Müslümanların büyük bir bölümü özel İslami okulların varlığını desteklerken, çocuklarını bu okullara göndermek isteyenlerin sayısı oldukça az.

“Göçmen Kökenliler Siyasi Anlamda Fransız Toplumunun Ötekisi Değil, Benzeridir”

İkinci bölüm, Fransız politik sistemine entegrasyon konusuyla ilgili. İki ankete verilen cevapları karşılaştıran yazarlar, bu konuda büyük farklılıklardan ziyade benzerlikler olduğunu tespit ediyor.  Örneğin, siyasete ilgi duyma, demokrasiye ve siyasetçilere güven, bir şeylerin değişebileceğine dair inanç, Cumhuriyet hakkındaki görüşler gibi bir takım meselelerde iki grup arasında benzerlikler mevcut.

Bazı konularda ise, göçmen kökenli vatandaşlar çoğunluk toplumuna kıyasla daha hassas olabiliyor. Örneğin, siyasi partilerin kapatılmasını problemli görenlerin oranı göçmen kökenli vatandaşlarda %74 iken, diğer vatandaşlarda %67’dir. Yazarlara göre, göçmen kökenli vatandaşların ve çoğunluk toplumun özellikle siyasetten taleplerinin büyük benzerlikler gösterdiği dikkate alındığında, siyasi anlamda başarılı bir entegrasyondan bahsetmek mümkün.

Medyada yansıtılanın aksine, göçmen kökenli vatandaşların siyasetten kendilerine has talepleri bulunmuyor. Göçmen kökenli vatandaşların, toplumun geneli gibi, işsizlik, eşitsizlik, eğitim gibi alanlarda beklentileri mevcut. Çoğunluğun gündeminde, Müslümanlara veya göçmenlere özel bir siyasi parti kurma düşüncesi bulunmuyor. Göçmen kökenli vatandaşları toplumun genelinden ayıran bir husus varsa, bu, siyasi yelpazenin sol tarafında daha fazla durmaları oluyor. Bir başka ifadeyle, göçmen kökenli vatandaşlar toplumun geneline göre daha solcu olmakla tebarüz ediyor. Bunun dışında, göçmen kökenli vatandaşlar siyasi anlamda Fransız toplumunun ötekisi değil, büyük ölçüde benzeridir.

“Göçmen Kökenliler Toplumun Genelinden Daha Otoriter Değil”

Üçüncü bölüm, sosyoekonomik değerlerle ilgili. Bazılarının iddia ettiği gibi, göçmen kökenli vatandaşlar gerçekten sistemden istifade etmek için mi Fransa’da bulunuyorlar? Göçmen kökenli vatandaşların sosyoekonomik değerlerle ilgili görüşlerini inceleyen yazarlar, bu alanda da klişeleri sarsan sonuçlar ortaya koyuyor. Ekonomik anlamda özgürlük ve eşitlik kavramları arasında bir çelişki gören Fransız çoğunluk toplumunun genelinin aksine, göçmen kökenli vatandaşlar bu iki değer arasında bir sentez oluşturma eğilimindeler. Yazarlara göre, ekonomik anlamda göçmen kökenli vatandaşları diğerlerinden ayıran özellik, onların dinamizmidir. Bir takım siyasetçilerin, yazarların ve gazetecilerin iddia ettiklerinin aksine, göçmen kökenli vatandaşlarda devletten yardım alma kültürü değil, başarı kültürü hakim.

Dördüncü bölüm, kadın, ahlak ve eşcinsellik meseleleriyle ilgili. Yazarların öğrenmeye çalıştıkları, göçmen kökenli vatandaşların, ahlak ve kadın konusunda, iddia edildiği gibi toplumun genelinden daha muhafazakâr ve otoriter bir pozisyona sahip olup olmadıkları hususu oluyor. Otoriterliği ölçmek için sorulan sorulardan birisi idam cezası ile ilgili. Göçmen kökenli vatandaşların %23’ü idam cezasının tekrar yürürlüğe girmesi gerektiğini düşünürken, diğer Fransız vatandaşlarında bu rakam %32. Dolayısıyla araştırmacılara göre, göçmen kökenli vatandaşların toplumun genelinden daha otoriter olduğunu söylemek mümkün değil. Muhafazakârlık ise, cinsel tolerans, kadının sosyal konumu, eşcinsellik, havuzlarda kadınlara özel saatler, evlilik öncesi cinsel ilişki gibi konular ekseninde ele alınıyor. Bu konularda İslam’dan kaynaklanan bir takım farklılıkların olduğu tespit ediliyor. Göçmen kökenli vatandaşlar toplumun geneline göre daha muhafazakâr. Bununla birlikte, göçmen kökenli vatandaşlar arasında bu konularda da bir homojenlikten bahsetmek mümkün değil. Toplumun genelinde gözlemlenen kültürel bölünmüşlük, bu grup için de belirli ölçülerde geçerli bir durum.

“İslam Hakkındaki Tutumlar Entegrasyon Konusundaki Görüşleri Etkiliyor”

Beşinci bölümde, ırkçılık ve antisemitizm konuları işleniyor. Irkçılık konusunda toplumun genelinden daha olumlu bir tablo sergileyen göçmen kökenli vatandaşlar, antisemitizm söz konusu olduğunda farklı bir yerde duruyorlar. Toplumun genelinden daha az ırkçı fakat -çok yaygın olmamakla birlikte- daha fazla antisemit bir görüntü söz konusu.  Yazarlara göre burada din belirleyici bir rol oynuyor. Bu hususun bizler için üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir mesele olduğunun altını çizelim.

Altıncı bölümde, göçmen kökenli vatandaşların ve çoğunluk toplumunun entegrasyon ve fırsat eşitliği konularındaki görüşleri ele alınıyor. Bu konularda, iki grup arasında benzerlikler olduğu gibi ihtilaflar da söz konusu. Araştırmacılara göre, İslam dini hakkındaki tutumları, kişilerin entegrasyon konusundaki görüşlerini de belirli ölçülerde etkiliyor. Örneğin, İslam dinine muhalif olanlar entegrasyon konusundaki zorlukların sorumluluğunu yabancılara yüklerken, İslam dinine pozitif bakanlar ise bu durumdan daha ziyade toplumu sorumlu görmekte. Fırsat eşitliği konusundaki sorulara verdikleri cevaplarla, göçmen kökenli vatandaşlar yabancılara özel politikalardan ve pozitif ayrımcılıktan ziyade yoksullukla mücadele için genel politikalara taraftar olduklarını gösteriyorlar. Bu husus ise, onların içe kapanık cemaatçi bir yapıda oldukları yönündeki ön yargıyı temelinden sarsmakta.

“Araştırmanın Sonuçları Göçmen Kökenlilerle İlgili Klişeleri Sarsıyor”

Kitabın son bölümünde, kimlik(ler) meselesi incelenmekte. Bu konu da, cemaatçilik konusuyla doğrudan ilgili. Cemaatçilik olgusunu değerlendirmek için, yazarlar şu sorulara cevap arıyorlar: “Göçmen kökenli vatandaşların anavatanlarıyla ilişkileri nasıl?”, “Fransızlarla spesifik ilişkileri var mı?”, “Kendilerini bir grup olarak görüyorlar mı?”, “Görüyorlarsa, hangi temeller üzerine bu görüşlerini bina ediyorlar?” Araştırmacıların ulaştıkları sonuca göre, cemaatçilik olgusu göçmen kökenli vatandaşların çok küçük bir azınlığı için söz konusu. Dolayısıyla yazarlar cemaatçiliğin Fransa için bir tehlike değil, daha çok bir fantezi olduğu kanaatinde.

Sözün özü, araştırmacıların ulaştıkları sonuçlar, bir taraftan Fransa’daki Mağrib, Afrika ve Türkiye kökenlilerle ilgili mebzul miktarda üretilen klişeleri sarsarken, diğer taraftan bizleri bir öz eleştiriye, en azından bir farkındalığa sevk edecek nitelikte. Farklılıkların beklendiği konularda benzerlikleri, benzerliklerin beklendiği konularda şaşırtıcı farklılıkları ortaya çıkarması çalışmayı değerli kılan hususlardan birini teşkil ediyor.

Fatih Çınar

Panthéon Sorbonne ve Sorbonne Nouvelle üniversitelerinde hukuk ve uluslararası araştırmalar alanında lisans eğitimini, Strasbourg Üniversitesinde İslamoloji ve dinler arası çalışmalar alanlarında yüksek lisans eğitimini tamamlayan Çınar, hâlihazırda Strasbourg Üniversitesinde din sosyolojisi alanında doktorasını yapmaktadır.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler