Oku/yorum: “Nesil Haram”
Melisa Erkurt’un Avusturya’daki göç kökenli çocukların eğitim sistemindeki durumlarını konu edinen “Generation Haram” (Tr. “Nesil Haram”) isimli kitabını Ünal Koyuncu Oku/yorum serisi için inceledi.
Bazen okuduğunuz bir kitabı yorumlamak istediğinizde nereden başlasam ki diye düşünürsünüz. Kitapta o kadar çok malzeme vardır ki hangisine yer vereceğinizi şaşırırsınız. Okunan kitabın içeriği yaşanan hayattan kesitler, gözlemler ve tecrübelerle zengindir. Yazarın kaleme aldıkları sadece kendisiyle ilgili değildir. Binlerin ve yüzbinlerin hayatında yaşanmış olan anlar söz konusudur. Yazar kendi deneyimlerinden bahsederken aslında bir kitleyi konuşturur. Böyle olunca yorumlama işinin neresinden başlasam diye düşünmek doğal olur.
Bosna-Hersek kökenli olan Avusturyalı gazeteci ve yazar Melisa Erkurt‘un 192 sayfadan oluşan Generation Haram (Tr. “Nesil Haram”) isimli kitabı da bu nitelikte. Yazar 9 yaşında savaştan annesiyle kaçarak mülteci olarak geldiği Avusturya’da klasik -doğudan batıya gelen- bir göçmen biyografisini geride bırakmış. Avusturya’ya gelmek onlar için hayata sıfırdan başlamakla eş anlamlı olmuş. Ekonomik sermayeyle birlikte dil ve kültür sermayesi açısından da adeta bir hiç noktasında başlamış yeni ülkedeki yaşam. Sessiz, sedasız, kıyıda köşede. Ortalama bir Avusturyalıya kıyasla eksilerden başlayan bir süreç. Ailesi bu şartlarda var olma mücadelesi verirken o da kendi kulvarında koşmuş, bu esnada birçok gözlemlerde bulunarak.
Göçmen Hayatını Yorumlamak
Göçmen hayatına yönelik iki ana bakış açısı söz konusudur. İlki daha çok dışardan yorumlamaya çalışır, ikincisi içerden yansıtmayı hedefler. Birisi daha çok yargılayıcı niteliktedir. Göçmenlerin hayatları ve onlardan kaynaklanan sorunlar çoğunluk toplumunda var olan bazı ön kabullerle ele alınır. Bu bakış açısına göre göçmen olmak adeta kendi başına bir günahtır, toplumdaki birçok sorunun kaynağıdır. Öteki yorumlama tarzıysa anlamaya çalışır. Evini, yurdunu terk ederek yeni bir ülkeye sığınan göçmenlerin içinde bulundukları şartlar dikkate alınır. Bundan hareketle hayat serüvenlerinin arkaplanı, olayların sebepleri irdelenir. İçerden bir ses olarak bu yaşam tecrübesi çoğunluk egemen toplumun diline ve anlayışına tercüme edilir.
Melisa Erkurt’un çalışması ikinci tür için iyi bir örnek. Yazdıklarının dayanağı öncelikle kendi hayat sermayesi. Avusturya’da bir göçmen olarak çocukluktan itibaren yaşadıklarıyla farklı hayat kademelerinden geçmiş. Okul hayatında arkadaşlarının ve öğretmenlerin tutumu, iş hayatında edindiği tecrübeler, sokakta yaşadıkları hep bir iz bırakmış. Küçük yaşta kitaplarla tanışması ve böylelikle Almancasını geliştirmesi ona Avusturya’da mesleki olarak yeni kapıların açılmasını sağlamış ve kendisini ilk olarak öğretmenlikte sonrasında gazetecilikte bulmuş. Gazeteciliğe adım atmasıyla göçmen kökenli bir kişi olarak yepyeni bir alana giriş yapmış. Toplumda ve iş hayatında gözlemlediği, şahit olduğu vakaları edindiği tecrübelerle okumaya çalışmış. Tüm bunları kitabında samimi bir şekilde ele alarak eğriye eğri doğruya doğru demiş.
Eğitimde Sistemindeki Zor Durum
Haram Nesil kitabı Avusturya’da göç kökenli çocukların eğitim sistemindeki durumlarını konu edinen bir kitap. On beş alt başlıkta eğitim sisteminin kaybedenleri ele alınıyor. Bir öğrencinin başarı veya başarısızlığında belirleyici olan aile, dil, öğretmen ve sistem faktörleri eğitim hayatının içinden örneklerle irdeleniyor. Kitapta yer alan birkaç bölüm özetle şu yorumları içeriyor:
Kitabın ilk bölümünde göç kökenli çocukların günlük eğitim hayatlarına dair gözlemler okuyucuya aktarılıyor. Burada ilk dikkati çeken, göçmen çocuklarda yaşanan klasik bir soruna değinmesi: Gymnasium’a geçişte yaşanan sıkıntılar. Bu soruna değinirken göçmen çocukların karakteristik olarak içinde bulundukları bir Avusturyalı çocuğa kıyasla eksi olan durumlar da aktarılıyor. Almanca dil yetersizliği nedeniyle okula eksilerde başlamak sıkıntıların başında yer alıyor. Almanca bilmeyen çocuklar başlangıçta hiçbir şey anlamıyorlar, dolayısıyla adeta dilsizler. Bu eksiklik nedeniyle Almanca dili çocuklarda olumsuz çağrışımlara neden oluyor. Buna öğretmenlerin onlara yönelik sabitleşmiş ön yargılı yaklaşımları da ekleniyor. Öğretmenler Türk çocuklarını Türk olarak görüyor. Yani onların Avusturya’da doğmuş, burada anaokuluna gitmiş, dolayısıyla aslında aynı zamanda Avusturyalı olduklarını dikkate almıyorlar. Özellikle de onların çiftdilli olduklarını göz ardı ediyor, bunu bir sorun olarak görüyorlar. Bu iki noktaya bir de ebeveynlerin ilgisi(zliği) ekleniyor. Erkurt “okulda başarılı olan öğrencilerin çoğunluğunda evde onlarla ilgilenen bir ebeveynleri var” tespitinde bulunarak anne-babaların oynadığı role dikkat çekiyor.
‘‘Muhammed bir yargıdır’’ (Alm. “Muhammed ist ein Urteil”) başlıklı dört sayfalık bölümde ise Avusturya’da göçmen erkek olmanın ne anlama geldiği üzerinde duruluyor. Bu bölümde geçen, “Bana yakın duran veya yakın durmuş olan erkeklerin yerli Avusturyalı olmadığı görülüyor. Hepsinin ismi Muhammed olabilirdi. Hepsinin siyah saçları, koyu tenleri ve siyah sakalları var. Almanca rap parçalarında ve bunun dışında kendilerini ‘kara kafalı’ olarak tanımlıyorlar. Bu erkeklerle yolda olduğumda insanların bunlara nasıl baktığına, yaşlı bir kadının metroda bizden nasıl uzaklaştığına, yabancı insanların arkamızdan ‘pis yabancılar’ diye nasıl bağırdığına şahit oluyorum.” (s.96) cümleleri göçmen erkeğin günlük hayatta maruz kaldığı muamelelerden örnekler sunuyor. Bu cümleler bu tip vakaların Avusturya çapında ne derece yaygın olduğuna ilişkin bir bilgi vermiyor. Fakat yazar kişisel tecrübelerini kaleme alarak fazla bilinmeyen bir soruna dikkat çekiyor.
Göçmen kökenli olup mesleki anlamda yükselen kişiler de söz konusu. Bu kişilerin çektiği zorluklara yazar kendi hayatından kesitler sunarak değiniyor. “Örnek göçmen kadın” başlıklı bölümde ilginç anekdotlar yer alıyor: “Uzun zaman dilin entegrasyon için anahtar olduğunu düşündüm. Ana dilimden daha iyi Almanca konuşuyorum. Eğitimin entegrasyon için anahtar olduğunu düşündüm, üniversite diplomam var. İşin entegrasyon için anahtar olduğunu düşündüm, hiçbir zaman işsiz kalmadım. Bunlara rağmen birçoğu için sadece göçmenim…”, “Yukarı giden yol hiçbir zaman ulaşamama duygusu, kendinden şüphe etmeler ve kökenine ihanet etme düşüncesiyle doludur.”, “Kariyer basamakları yükseldikçe ayrımcılık kendisini daha da gizli gösteriyor.” Sosyal sınıfsal yükselmenin beraberinde getirdiği ikilemleri gösteren bu alıntıları uzatmak mümkün. Yükselme sürecinde kullanılan dil, dış görünüş, yasam tarzı, kişilik veya kalınan ev gibi hayatın farklı unsurları değişime uğruyor. Öyle bir nokta geliyor ki, göçmen kökenli kişi içinden çıktığı sosyal kesime uzaklaşıyor, oraya yabancılaşıyor. Üst basamaklara tırmanmanın ödettiği “bedel”, alt katlardan kopmak oluyor.
Çözüm Önerileri
Melisa Erkurt, kitabında işlediği sorunlar yumağından çıkış için çözüm önerileri sunmayı da ihmal etmemiş. Ona göre aile, ikamet yeri ve sosyal çevre çocukların geleceğini belirleyen üç ana faktör. Okul, bu yapılar arasında herkese eşit imkân sunduğu için geleceği değiştirme noktasında en fazla şansa sahip yapı. Dolayısıyla okulun öneminin farkına varılması kaçınılmaz bir durum. Okula yatırım yapmak, okulun yeni şartlara uyarlanmasını sağlamak çocukları ülkenin geleceği için kaybetmemek adına önemli. Erkurt okuldaki değişim için şunları sıralıyor:
- Göçmenleri bilinçli bir şekilde öğretmenlik mesleği için kazanmak, öğretmenleri ayrımcılık konusunda duyarlı bir hâle getirmek.
- Sosyal hizmet çalışanı, psikolog ve rehberlerden oluşan uzman ekipler kurarak anaokullarında görevlendirmek. Böylelikle eğitmenlerin yükünü hafifleterek çocukların kabiliyetlerini geliştirmek.
- Eğitim bilincine sahip olmayan ailelerin çocuklarının fırsat eşitliğine sahip olması için ücretsiz tüm gün okullarını yaygınlaştırmak.
- Almanca dersini hedef kitleye yönelik yeniden tasarlamak ve okuma ile edebiyatı ayrı bir ders olarak müfredata almak.
- Siyaset, haber spikerliği gibi göçmenlerin fazla temsil edilmediği alanlara göçmen kontenjanı uygulaması getirmek. Böylelikle model kişilerle motivasyonu teşvik etmek.
Göçmenlerle, göçmen çocuklarıyla ilgili kitap yazımı bitmedi, bitmeyecek. Yenileri eklenerek devam edecek. Göçmenler arasından birçok zorluğa rağmen yukarı tırmanmayı başarmış kişilerin yaşadıklarına dayanarak yaptıkları yapıcı yorumlar, tespitler bu kulvarda ayrı bir değere sahip. Çoğunluk toplumun göçmen dünyasını anlaması açısından bu tip yaklaşımların fazlasıyla kitaplaştırılması kaçınılmaz. İşte “Haram Nesil” kitabı bunlardan bir tanesi.