Fransa’nın Nüfus İstatistikleri ve “Büyük Yer Değiştirme Teorisi”
Fransa'da yayınlanan son nüfus verileri, göçmen insan sayısı ve dinî aidiyet oranlarıyla ilgili net bilgiler sunuyor. Veriler özellikle aşırı sağcı çevrelerin dile getirdiği "Büyük Yer Değiştirme Teorisi"ni yanlışlar nitelikte.
Fransa’nın nüfus verileri çarpıcı bilgiler ortaya koyuyor. Fransa Ulusal İstatistik ve Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü (INSEE), ülkeye yeni gelenlerin entegrasyonu, dinî inançlarının nesiller boyunca aktarımı ve iş yerinde ayrımcılığa ilişkin bilgiler sunan güncel verileri yayınladı. Bu veriler, Fransız toplumunun ve göçmen kökenli insanların yaşantıları hakkında aydınlatıcı bilgiler veriyor. Bunun ötesinde veriler son yıllarda aşırı sağcı ideologlar tarafından öne sürülen “Büyük Yer Değiştirme Teorisi”nin (Fr. “Grand Remplacement”, İng. Great Replacement ) gerçeklikten uzak olduğunu gösterir nitelikte.
Katoliklik En Fazla Kişinin İnandığı Dinî İnanç
Araştırmaya göre Fransa’da Katoliklik, 2019-2020 yılları arasında ankete katılan 18-59 yaş arası Fransızlar arasında en çok takip edilen din (yüzde 29). Katılımcıların yüzde 10’u Müslüman olduğunu söylerken, diğer yüzde 10’luk kesimse başka bir dinî inanca sahip. Bu bulgu özellikle Eric Zemmour ve Marine Le Pen tarafından dile getirilen, Fransa’nın İslam’ın “içine battığı” iddiasıyla tezat oluşturuyor. INSEE’ye göre dinî inanca sahip olmayanların oranı son on yılda yüzde 45’ten yüzde 51’e çıktı. Göçmen nüfus arasında da dinî aidiyeti olmadığını beyan edenlerin sayısı yüzde 3’lük hafif bir artışla yüzde 30 seviyesine yaklaştı.
Ulusal Nüfus Bilimleri Enstitüsü’nde (INED) bu çalışmanın bir kısmını yürüten araştırmacı Patrick Simon, dinî inanç beyanıyla ilgili şu tespiti yaptı: “Yahudi veya Müslüman insanlar dinî kimliklerinin bir parçası olarak inanç durumlarını daha sık beyan ediyorlar.”
Müslümanların Dinî Aidiyetlerini Sürdürme Oranı Daha Yüksek
Fransa’nın nüfus verileri farklı çıkarımlara da kapı aralıyor: Fransa’da Müslümanların yüzde 75’i Ramazan ayının gerekliliklerini sıkı bir şekilde uyguladığını söylüyor. Bu da Simon’a göre dinin insanların hayatındaki öneminin bir işareti. 18-49 yaş arası Müslüman kadınların yüzde 26’sı başörtüsü taktığını söylerken, başörtülü 10 kadından 9’u ise başörtüyü her zaman taktığını belirtiyor. Başörtülü olma, birinci kuşak Müslüman kadınların yüzde 36’sını, ikinci kuşağın ise yüzde 17’sini kapsıyor.
Araştırmacılar ayrıca İslam ve Yahudilikte dinî aidiyetin ailede yeniden üretiminin daha güçlü olduğu bulgusuna da ulaştı. Müslüman ebeveynler tarafından yetiştirilenlerin yüzde 91’inin kendisini Müslüman olarak gördüğünü tespit eden araştırmacılar, bu oranın Yahudilerde yüzde 84’te kaldığını belirtiyor. Hristiyan aileler arasında ise bu oran daha düşük seviyede: Katolik ebeveynler tarafından yetiştirilenlerin sadece yüzde 67’si dinlerini muhafaza ediyor.
Üçüncü kuşak göçmen çocukların yüzde 1’inden az bir kesiminin göçmen büyükanne ve büyükbabalarının dördü birden hayatta. INSEE verilerine göre, toplamda her 10 Fransızdan 1’i üçüncü nesil göçmen çocuğu, yani Fransa’da göçmen olmayan iki ebeveynden doğan ve en az bir göçmen büyük ebeveyne sahip olan kişiler.
INSEE’de demografik ve sosyal çalışmalar birimi başkanı olan Sylvie Le Minez’e göre, Fransız toplumu içerisinde kökenlerin nesiller boyunca “yer değiştirmesi” değil “yayılması” söz konusu. Nesilden nesle gidildikçe yabancı büyükanne ve büyükbabaların sayısı azalıyor: Üçüncü nesilde her iki çocuktan biri sadece bir göçmen büyükanne ve büyükbabaya sahip. Bunların sadece yüzde 1’inden azı dört göçmen büyükanne ve büyükbabaya sahip. Bu da çoğu durumda Fransa’da her şeyden önce bir karışımın söz konusu olduğunu gösteriyor: 18 ila 59 yaş arasındaki üçüncü nesil torunların yüzde 90’ı Avrupa kökenli.
Fransa’nın Nüfus Verilerinde Yüzde 10 Göçmen Var
Fransa’da nüfusun yüzde 10’unun göçmen olması, bir “İslam’a batma” ya da “göçmen istilası” korkusunun gerçeklikten uzak olduğunu gösteriyor. 1968’den bu yana göçmenlerin sayısı kesinlikle artsa da, Fransa’daki göçmenlerin oranı 1960’ların sonunda yüzde 6.5, 2011’de yüzde 8.6 ve 2021’de ise yüzde 10 olarak tespit edildi. Dolayısıyla bir katlanarak artma söz konusu değil. Veriler uluslararası göç akışındaki artışın etkisini de net bir şekilde göstermiyor.
Uluslararası Göç Örgütü’ne göre 2020 yılında dünya genelinde 281 milyon kişi doğduğu ülkeden başka bir ülkede yaşıyor. Bu rakam 1990 yılına kıyasla 128 milyon daha fazla insanın göçmen olduğu anlamına geliyor. 1970 yılındaki rakamla kıyaslandığında bu sayı üçe katlanmış durumda.
INSEE ayrıca göçmenlerin kökenlerinin çeşitlendiğini hatırlatıyor. 2019 itibarıyla göçmenlerin yüzde 41’i Afrika’dan, yüzde 33’ü Avrupa’dan, yüzde 15’i Asya’dan ve yüzde 11’i Amerika ve Okyanusya’dan gelen insanlar. Nüfustaki kadın oranının yükseldiği de belirtiliyor. 1968’de göçmenlerin yüzde 44’ü kadınken, bu oran 2021 itibarıyla yüzde 52 oldu. (bg)