'Dosya: "Avrupa'da Yaşlı Bakımı"'

Almanya’da En Büyük Sorunlardan Biri: Bakım Krizi

Alman toplumu giderek yaşlanırken yaşlı ve hastalar için profesyonel bakım ihtiyacı da artıyor. Bakım sektörü ise yıllardır içerisinden çıkamadığı ve neslimizin en büyük sorunu olarak nitelendirilen bir krizin içerisinde. Peki bu krizin sebepleri neler ve bakım personelleri bu krizi nasıl deneyimliyor?

Fotoğraf: ©Goos Lar/shutterstock.com

Alman toplumu giderek yaşlanıyor. Modern tıbbın gelişmesi ve toplumsal refahın artmasıyla beklenen yaşam süresi şu an ortalama 83 yıl. Yani bakıma muhtaç olan insanların sayısı arttığı gibi bakım süresi de yükseldi. Demografik yapı ile nesiller arası ilişkilerin değişmesi profesyonel bakım ihtiyacını ayrıca arttırdı ve Almanya’daki bakım sistemi gündemde önemli bir yer edindi.

Bu ihtiyaca karşılık veremeyen bakım sektörü 70’li yıllardan beri bilinen, özellikle pandemi süreciyle daha da derinleşen, içerisinden çıkamadığı bir kriz içerisinde: Bakım krizi ya da Almanca tabiriyle “Pflegenotstand”. Personel eksikliğiyle kendini gösteren bu kriz, neslimizin en büyük sorunu olarak nitelendiriliyor. 2030 yılında personel sıkıntısının daha da derinleşmesi bekleniyor. 1946 ila 1964 yılları arasında dünyaya gelen “baby boomers” kuşağının 2030 yılına kadar emekli olacağı öngörülüyor. Bu durum bakım sektöründeki çalışanların da emekli olacağı, personel sayısındaki yetersizliğin artacağı ve bu kişilerin üstelik bakıma muhtaç hâle geleceği anlamına geliyor.

Personel Eksikliği ve Artan Bakım İhtiyacı

Durumun ciddiyetini anlamak için hastanelerde, yaşlı bakım evlerinde ve bakıma muhtaç kişilerin kendi evlerinde hizmet şunun bakım personellerinin içinde bulunduğu şartları incelemek yeterli. Bakım krizinde aktör ve aynı zamanda mağdur olan bakım personellerinin sayısındaki yetersizlik sorunların temelini oluşturuyor. Ağır çalışma şartları ve görece düşük ücretler, personel sayılarının tasarruf gerekçesiyle azaltılması ve bakım mesleklerinin çekiciliğinin düşmesi ise krizin diğer sebepleri arasında.

Son üç yılda herkesi zorlayan korona krizi bakım sektöründe çalışanlara kan kusturdu. Hastalık veya karantina nedeniyle yaşanan personel kaybı, hasta sayılarındaki patlama, artan iş yükü, toplum ve siyaset tarafından yeteri kadar takdir edilmeme bakım personelinin sınıra dayanmasına sebep oldu. Yapılan bir araştırmaya göre, pandemi süreci bakım personelinde kaygı ve uyku bozukluklarının artmasına, depresyon belirtileri ile psikolojik strese yol açmış durumda.

Günümüzde 4,1 milyon kişinin Almanya’da bakım ihtiyacı olduğu bilinirken bu sayının 2060 yılında 4,6 milyona yükseleceği tahmin ediliyor. Ancak sadece 1,4 milyon aktif bakım personeli söz konusu. Arada 120 bin kişilik bir bakım personeli ihtiyacı var ve bu sayının gelecek yıllarda artacağı öngörülüyor.

2020 yılında Almanya’daki 60 yaş üstü göçmenlerin sayısı 2 milyona kadar yükseldi. Öyle ki zamanında zor şartlar altında çalışmak zorunda kalmış ilk nesil “misafir işçiler” yaşlandı ve şu an muhtemelen bakıma muhtaç durumda. Sadece yaşlılıkta değil herhangi bir hastalık veya kaza durumunda da bakıma muhtaç hâle gelme ihtimali bu krizin her birimizi ne kadar da ilgilendirdiğini gösteriyor. Peki bakım personeli bakım kriziyle ilgili ne düşünüyor ve bu krizi nasıl deneyimliyor?

“Super Helper” Sendromu

Dilek Yücel, Almanya’da doğdu ve 2006 yılından beri bakım alanında çalışıyor. Hemşire olarak meslek yapmış olan Yücel, bu alanı neden seçtiğiyle ilgili soruyu, “Bu alanda çalışan kimse bunu para veya kariyer için yapıyor olamaz. Bundan emin olabilirsiniz. Bu mesleği icra edebilmek için bir tür ‘Super Helper’ Sendromu yaşıyor olmanız gerekiyor. İçerisinde bulunduğumuz bu akıl almaz durumu farklı bir şekilde açıklayabilmek mümkün değil bana göre.” şeklinde cevaplıyor. Şu an ayakta bakım hizmetinde (Alm. “Ambulante Pflege”) ekip lideri olarak çalışan Yücel, bu alanda çalışmak istemesinin en temel nedeninin çocukluğunun bir kısmını hastanelerde geçirmiş biri olarak en kırılgan anında birilerinden yardım almanın kendisinde bıraktığı pozitif izlenimin olduğunu söylüyor.

Meslek yaptığı yıllarında özellikle okul döneminin yoğun ve zor geçtiğinden bahseden Yücel, hastanede esmer, genç bir kadın olarak kendini çoğu zaman hem çalışanlara hem de hastalara karşı kanıtlamak zorunda kaldığını anlatıyor: “Özellikle erkek hastalara karşı kendimi ispatlamak ve bu işi yeterince iyi yapabildiğimi göstermek zorunda kalıyordum. Bazen de Almanca bilip bilmediğim sorgulanıyordu.”

“Yaşlıların Biriyle Sohbet Etmeye, Sosyalleşmeye İhtiyacı Var”

Iserlohn kentinde yaşayan Yücel’in günlük iş rutini evlerinde bakıma muhtaç olan hastaların ilaçlarını ayarlamak, gerektiğinde sargı değiştirmek, iğne yapmak, doktor işleriyle ilgilenmek ve genel bakımlarını üstlenmekten oluşuyor. Daha öncesinde yaşlılar yurdunda da çalışmış olan Yücel, ayakta bakım hizmetinin zorluklarından bahsederken zaman darlığından kaynaklanan stresin altını çiziyor: “Bir gün içerisinde herkese yetişebilmek için bir hastanın yanında genellikle sadece birkaç dakika geçirmek zorundayız. O arada hastanın temel ihtiyaçlarını gidermek için genelde vakit yeterli oluyor. Fakat hastayla sosyalleşmek, ekstra istek ve ricalarını yerine getirebilmek için vakit olmuyor ne yazık ki. Örneğin bir hastama varis çoraplarını giydirmem gerekiyor. Bunu planlanan vakit içerisinde yapabiliyorken çoğu zaman öncesinde bacaklarına krem süremiyor, sonrasında kendisiyle sohbet edemiyorum.”

Yaşlıların özellikle pandemi döneminde daha da yalnızlaştığını belirten Yücel, yaşlıların bu dönemde toplum tarafından tamamen unutulduğunu ve sağlık sorunların üstüne depresyon gibi psikolojik sorunların da eklendiğini ifade ediyor: “Bu insanların pansuman veya ilaçtan ziyade parkta biriyle beraber yürüyüş yapmaya, sohbet etmeye, psikolojik sorunlarının üstesinden gelebilmek için desteğe ihtiyaçları var. Bu ihtiyaçları kapasitemiz veya eğitimimiz yeterli olmadığından maalesef gideremiyoruz.”

“Bu İşi Hayatımın Sonuna Kadar Devam Ettirmek İstemiyorum”

Yakında yönetim bölümünde çalışmak için bir eğitime katılacağını söyleyen Yücel, bunun sebebini şöyle açıklıyor: “Bu işi, özellikle bedensel sağlığa olan zararları nedeniyle bu hâliyle hayatımın sonuna kadar devam ettirmek istemiyorum. Profesyonel bir hasta yatağının mevcut olmadığı bir evde hastayı yıkamak bedensel olarak çok zor bir iş. Buna ek olarak vakit darlığı olayı daha da zorlaştırıyor. Hastayı kısa bir vakit içerisinde kendi gücünüzle kaldırıp silmek, temizlemek zorunda kalıyorsunuz. Bu da ister istemez uzun vadede sağlık sorunlarına sebep oluyor.”

Yücel, bakım sektöründeki personelin bireysel ihtiyaçlarına, ailesine ve sosyal çevresine yeteri kadar vakit ayırıp ayıramadığıyla ilgili sorunun cevabına bu sektördeki çalışanların yüzde 80’nin kadın olduğuna dikkat çekerek başlıyor: “Bakım sektörü, özellikle sistemsel sebeplerden dolayı maalesef hâlâ kadınların domine ettiği bir alan. Kadınla erkek meslektaşlarımın çalışma hayatını karşılaştırdığımda hep şunu görüyorum: Erkekler mesleği tamamladıktan sonra genellikle 3-4 yıl çalışıyorlar ve aktif çalışma döneminin ardından farklı eğitimlere katılarak yönetim veya idari bir pozisyona erişmeyi planlıyorlar. Mesleği tamamladıktan sonra kadınların aktif bakım alanından çıkabilmeleri ve özellikle aile kurduktan sonra tam zamanlı çalışabilmeleri çok zor oluyor. Her ikinci hafta sonu, yani art arda 12 gün ve çoğu zaman tatil günleri çalışmak zorundasınız. Yarı zamanlı çalışsanız dahi personel eksikliği durumunda tam zamanlı bir personel kadar çalıştığınız durumlar olabiliyor. Evdeyken birinin hasta olma durumunda iş yeri tarafından aranıyor ve işe gitme mecburiyetinde kalabiliyorsunuz.”

“Kalan Vaktimi Çocuklarımla Değerlendirmeye Çalışıyorum”

İki yıl öncesine kadar yarı zamanlı ve şu an tam zamanlı çalışan Yücel, 3 çocuk annesi ve işle aile hayatının arasındaki dinamikleri şöyle betimliyor: “Çocuklarım artık şu durumun farkındalar: ‘Annem çalıştığından dolayı bazen doğum günlerini hep beraber kutlayamıyoruz. Her ikinci hafta sonunu birlikte geçiremiyoruz ve annem işten sonra yorgun eve geliyor.’ Bu duruma karşılık ben de kalan vakti kaliteli bir şekilde değerlendirmeye, çocuklarımla güzel deneyimler edinmeye özen gösteriyorum. İşimden dolayı her daim ailenin ve özellikle de çocuklarımın benim için ne kadar değerli olduklarının farkındayım.”

Sektördeki krizin ana sebeplerinden olan personel eksikliğine de dikkat çeken Yücel, bu durumu özellikle yaşlılar yurdunda çalışırken fark ettiğini anlatıyor: “Yaşlılar yurdunda çalıştığım son yıllarda bir bölümün sorumluluğu yalnız 3 kişinin üstündeydi. Bu sorun çok öncesinde biliniyordu ve sektörün özelleşmeye yönelmesiyle derinleşti. Personel eksikliği pandemi ve hastalık dinlemiyor. Çocuğunuzun doğum günü, kardeşinizin düğünü gibi özel günlerin çalışmanıza engel olmadığını söylüyor size.”

Hastanelerdeki personel eksikliğinin ayakta bakım hizmetine de yansıdığından bahseden Yücel, durumu şöyle açıklıyor: “Örneğin ağır bir ameliyat sonrası hastanenin kâr peşinde olması sebebiyle hastanın uzun kalmasına izin verilmiyor. Eve yollanan hastayla biz ilgilenmek zorunda kalıyoruz. Bu da bizim için ek iş yükü anlamına geliyor. Bazı hastalarda ‘Bu kadar erken çıkarılmamalıydı. Hastane ortamında bakım görmeliydi.’ diyor ve içerisinde bulunduğumuz ve buna müsaade eden sisteme şaşırıyorum.”

“Kökten Bir Sistem Değişikliğine Gidilmeli”

Yücel, sektördeki derin krizin nasıl çözülmesi gerektiğiyle ilgili soruyu derin bir nefes alarak şu şekilde cevaplıyor: “Meslek eğitimi ve işin kendisi daha çekici hâle getirilmeli, mesleğin imajı düzeltilmeli ve emekli olacak personelin arkasından daha çok insan yetiştirilmeli. Bu da ancak yapılan işin takdir edilmesi, bakım sektöründe çalışanların taleplerinin dinlenmesi ve maaşların ciddi anlamda yükseltilmesiyle gerçekleşebilir. Ayrıca 12 gün çalışma sistemi de değiştirilmeli. Sonuç olarak kökten bir sistem değişikliğine gidilmeli.”

Yücel, dış ülkelerden bakım personelinin Almanya’da çalışmaya teşvik edilerek personel açığını kapatma yönetiminin ilk bakışta olumlu gözüktüğünü söylese de şu uyarıyı ekliyor: “Bu bakım personeli ülkelerinde çok farklı bir eğitimden geçmiş, dil sorunları var ve sektöre entegre edilmeleri için ayrı bir efor harcanması gerek. Yıllardır krizi çözmek için bir şey yapılmadı, hatta çalışma şartları daha da zorlaştırıldı. Şu an kısa yoldan gidilerek krizin en kısa zamanda, fazla harcama yapılmadan aşılabileceği sanılıyor.”

Son olarak Yücel, “Ben işimi gerçekten severek yapıyorum ve işimde iyiyim. Bu işi yapmıyor olsaydım, ne yapardım diye düşünüyorum ve aklıma gerçekten farklı bir alternatif gelmiyor. Bakım personeli olarak ‘acabasız’, işi eve taşımadan ailelerimizin yanına dönebilmek ve vicdan rahatlığıyla başımızı yastığa koyabilmek istiyoruz. Sistemde yapılması gereken düzenlemelerin bize bir tür ‘lütuf’ olarak değil de toplumun ve gelecekteki nesillerin yararı için olacağını benimsenmesini istiyoruz. Bizler bakım sistemini ve toplumu özellikle kadınlar olarak ayakta tutuyoruz. Bu artık görülmeli.”

Enise Yılmaz

Bochum Ruhr Üniversitesi’nde hukuk eğitimi gören Yılmaz, Perspektif’in yayın kurulu üyesidir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler