Sudan’daki İktidar Krizine Dair Mülahazalar
Sudan’da ordu ve Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasındaki nisan ayının ortasında başlayan çatışmalar devam ediyor. Peki, çatışmaların arka planında yatan nedenler neler ve tüm bunlar bölge için ne anlama geliyor?
15 Nisan Cumartesi günü Sudan’ın başkenti Hartum’da çatışmaların patlak verdiğine dair haberler ajanslar tarafından tüm dünyaya servis edilmeye başlandı. Geçiş sürecinin iki önemli ismi Genel Kurmay Başkanı Abdul Fettah el-Burhan ile Hızlı Destek Kuvvetleri Komutanı General Muhammed Hamdan Dakalo’nun -Hemediti lakabını kullandığı için bu isimle de bilinmektedir- birlikleri arasında yaşanan çatışmalar, ülkenin yeni bir istikrarsızlık girdabına sürüklendiğinin habercisi mahiyetindeydi.
2019’da Devlet Başkanı Ömer el-Beşir’in darbe marifetiyle devrilmesinin ardından Burhan ve Dakalo yönetimde normalleşmenin sağlanmasına dair bazı sözler verseler de zaman içinde yönetimin sivillere devredilmesi ve seçimlerin sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilmesi yönündeki girişimlerin tamamı mezkûr iki ismin tavrı nedeniyle başarısızlıkla sonuçlandı. Yönetimi bırakmak istemeyen Burhan ve Dakalo arasında artan gerilim, kısa sürede tüm ülkeyi etkisi altına alan bir krizin kapısını araladı.
13 Nisan’da Dakalo’ya bağlı Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) bünyesinde Sudan’ın kuzeyinde yer alan ve ordunun hava üssünün de bulunduğu Meravi şehrine büyük bir askerî sevk gerçekleşti. Benzer şekilde farklı şehirlerde de HDK’nin bir hazırlık içinde bulunduğu yönünde haberlerin ordu tarafından onaylanması, ülkede yönetime yeni bir askerî müdahalenin sinyallerini vermekteydi. Bu kapsamda 14 Nisan Cuma gecesi Burhan ve Dakalo arasında gerçekleşen ülkedeki iktidar sorununa çözüm bulmak aracılığıyla toplantıdan olumlu bir sonucun çıkmaması üzerine önce başkentte, ardından da ülkenin diğer kesimlerinde yüzlerce insanın hayatını kaybettiği, binlerce insanın yaralandığı ve yüzbinlerce insanın yerini değiştirmek zorunda kaldığı yıkıcı bir süreç başladı.
Taraflar Arasındaki Krizin Arka Planı
2011’deki Arap dünyasındaki halk ayaklanmalarının ardından Sudanlılar da 1989’dan beri iktidar koltuğunda oturan Ömer el-Beşir yönetimine karşı protestolar başlattı. Bununla birlikte ülkenin siyasi ve toplumsal koşulları nedeniyle protestoların diğer ülkelerdeki kadar kitleselleşememesi ve Beşir’in göstericilere müdahalesi halk devriminin gerçekleşmesine izin vermedi. Sonraki yıllarda da derinleşen ekonomik krizin yanında Sudan’ın kendine has yapısal sorunları nedeniyle de sıklıkla protestolar gerçekleşti. Her seferinde zor kullanarak protestoları bastıran Beşir, bu dönemde Hızlı Destek Kuvvetleri oluşumuna ülke genelinde geniş bir manevra alanı kazandırdı.
General Dakalo, Beşir karşıtı gösterilerde protestoların bastırılmasında aktif bir rol üstlenirken bir yandan da ülke içindeki etki alanını ciddi şekilde genişletti. Ülkede merkezî yönetim ile Darfur arasında 2003’te yaşanan iç savaşta Devlet Başkanı Beşir saflarında yer alan kabile milisleri Dakalo öncülüğünde bir araya gelerek paramiliter bir yapı oluşturdu.
Bu milislerin hem sadakatinden hem de gücünden yararlanmak isteyen Beşir, ülkedeki benzer kalkışmalara ya da sorunlara karşı kullanmak için ordudan bağımsız alternatif bir güç oluşturmak istedi. Özellikle otoriter rejimlerde orduların fırsat bulduğunda darbe suretiyle yönetimi devirmeye meyilli olduğu dikkate alındığında HDK gibi bir yapı Beşir’in elini orduya karşı da güçlendirmesi anlamına gelecekti. Bu çerçevede Beşir, 2013’te HDK birimini kurarak yapıyı kendisine bağlı milislerden meydana getirdi ve Dakalo da Beşir tarafından bu birliklerin lideri olarak atandı.
Kuruluşunun ardından Beşir’in birliklere güveninin artırması ve bundan ötürü ülke içinde hareket alanını artırmasına müsaade etmesi ilerleyen yıllarda kontrolden çıkacak bir gücün oluşmasına zemin hazırlamaktaydı. Özellikle 2017’de Beşir’in talebi üzerine çıkan bir kanunla mezkûr birlikler doğrudan devlet başkanına bağlı hâle getirildi. Bu durum Sudan’da ikinci bir ordunun oluşturulması anlamına gelmekteydi.
Burhan ile Dekalo Arasında İktidar Mücadelesi
Beşir’in 2019’da devrilmesinin ardından geçiş sürecini yönetmek için kurulan Egemenlik Konseyi, Abdul Fettah el-Burhan öncülüğünde oluştu. Konsey’in temel amacı Beşir sonrası yeniden yapılanma sürecini başlatmak, ülkede seçimlerin sağlıklı bir şekilde yapılmasını sağlamak ve yönetimi sorunsuz bir biçimde sivillere devretmekti. Bu doğrultuda Sudanlı siyasetçi, devlet adamı ve aktivistler seçimler konusunda bir eylem planı hazırlamalarına ve demokratikleşme yolunda güven verici adımların atılması yönünde talepleri dile getirmelerine rağmen Burhan öncülüğündeki Egemenlik Konseyi, her defasında sürecin işletilmesini engelleyerek mevcut statükonun değişmesine izin vermedi.
Burhan’ın normalleşmeye dair tüm girişimlerin önünü kesmesi toplumda ciddi bir rahatsızlığa sebebiyet verse de Egemenlik Konseyi’nin dış politikada attığı bazı radikal hamleler Sudan’da yaşanan sürece dair odağın değişmesine yol açtı. ABD Başkanı Donald Trump’ın girişimiyle Arap dünyasında başlayan İsrail ile normalleşme sürecine Sudan’ın da dâhil olması hem ülke hem de bölge siyaseti açısından ciddi bir kırılma anlamına gelmekteydi. BAE ve Bahreyn’in İbrahim Anlaşması’na taraf olmasından sonra Fas ve Sudan da İsrail’i tanıma ve ilişkileri normalleştirme yönünde bir tavır aldı.
Beşir döneminde İsrail’e karşı oldukça sert bir tutumun sergilendiği ve özellikle Hamas’a ciddi desteklerin verildiği Sudan’da İsrail ile barış toplumsal açıdan yeni gerilimleri tetikleme potansiyelini bünyesinde barındırmaktaydı. Bununla birlikte ülkenin içinde bulunduğu ekonomik buhrandan ABD’nin meşrulaştırıcı rolüyle çıkacağını düşünen Burhan ve ekibi, İsrail’e yönelik radikal siyaset değişimini benimsemekten imtina etmediler. Ağır dış borç yükünden kurtulmak, yeni finansal destekler bulmak, önceki yönetimin olumsuz imajından sıyrılmak ve Sudan’ı ABD’nin teröre destek veren ülkeler listesinden çıkarmak için Egemenlik Konseyi geleneksel dış politika anlayışından ciddi sapma anlamına gelecek bu stratejiyi büyük bir kararlılıkla hayata geçirdi.
İsrail’le normalleşme sürecinin sağladığı manevra alanı ile Burhan, yönetimini pekiştirmeye çalışarak seçim taleplerini izale etmeyi başardı. 2019’da darbenin ardından Suudi Arabistan ve BAE’nin açık mali desteğinin yanı sıra ABD ve İsrail eliyle yeni bir uluslararası destek bulma imkânı elde eden Burhan, kendi yönetimini Sudan’ın yeni gerçekliği hâline dönüştürmeye çalıştı.
Sivil siyasete dönüşün engellenmesine yönelik başarılı bir strateji izlese dahi bu sefer de Burhan, Egemenlik Konseyi’nin ikinci adamı Dakalo ile yeni bir iktidar mücadelesine girdi. Burhan’ın gücünü konsolide etmeye çalıştığını gören Dakalo hem HDK’nin ileride ciddi bir sıkıntı ile karşılaşmaması hem de elinde bulundurduğu güç kapasitesi ile Burhan’ın yerine kendisinin de geçebileceğine kanaat getirdi. İki taraf arasında derin bir çatışmanın yaşanacağı, zamanı kestirilemese bile beklenen bir durumdu. Beşir sonrası yeniden yapılanma sürecinde gücün hangi merkezde toplanacağı ya da mutlak otoritenin kim olacağı hususu, Sudan’da mevcut krizin ana kaynağını oluşturdu.
Krize Dair Değerlendirme
Gelinen noktada bölgesel ve uluslararası güçlerin girişimleri ve çağrıları sonucunda defaatle ateşkes kararı alınsa da her defasında çatışmaların yeniden başladığı Sudan’da krizin boyutları günden güne derinleşmeye devam ediyor. Genel Kurmay Başkanı Burhan kontrolündeki ordu birlikleri ile ağır silahlara sahip Dakalo yönetimindeki HDK milisleri arasındaki sıcak çatışmalar ülkede ciddi bir kırılganlığa yol açmakta ve yarına dair kaygıları artırmaktadır.
Her iki tarafın da tank ve diğer zırhlı araçları kullandığı, karşılıklı olarak üslerine roketler attığı ve savaş uçaklarının devreye girdiği dikkate alındığında, çatışmanın ülkede yol açtığı/açacağı yıkıcı tahribatın ne düzeyde olacağı büyük oranda tahmin ediliyor. Özellikle HDK’nin 2013’te 5 bin milisten oluşan bir yapı iken bugün yaklaşık yüz bin milisten oluşan büyük güce dönüşmesi ülkede iktidar mücadelesinin çetin geçeceği ve ciddi bir müdahale olmadığı takdirde tarafların süreçten galip çıkmak için her türlü adımı atacağına işaret ediyor.
2019’dan beri istikrarlı ve sürdürülebilir bir geçiş sürecinin başlayamadığı Sudan’da Egemenlik Konseyi başkanı ile yardımcısı arasında patlak veren iktidar krizi, ülkedeki sürecin daha kötüye gitmesine yol açacak nitelikte.
Taraflar arasındaki sıcak çatışmalar devam ederken dış destek bulmak ve kendilerini meşrulaştırmak için hem Burhan hem de Dakalo karşı tarafa dair çeşitli söylemler üretiyorlar. Örneğin, Beşir’in devrildiği darbede Batı ve Körfez’den destek uman Burhan, devlet başkanını İslamcı olmakla suçlamış ve bu söylem üzerinden yönetime el koyma girişimini meşrulaştırmayı hedeflemişti. Mevcut krizde ise Dakalo’nun benzer bir refleksle hareket ettiği ve Burhan’ın konumunu sarsmak ve dış destek yoluyla iktidar olabilmenin önünü açmak maksadıyla Burhan’ı İslamcı olmakla suçladığı dikkat çekiyor. Görüldüğü üzere Dakalo, Burhan’a karşı kullandığı söylemle elini kuvvetlendirmeye çalışıyor. Burhan’ın İslamcı olduğu ve iktidardan mutlak surette el çektirilmesi gerektiğini vurgulayan Dakalo, yönetimi elde etmesine gerekli desteğin verilmesi için açık mesajlar veriyor.
Kontrolsüz ve donanımlı yaklaşık yüz bin kişilik bir ordunun oluşturduğu tehlike dikkate alınarak, uluslararası toplumun ve sürece müdahil olan tüm ülkelerin Burhan ve Dakalo arasındaki arabuluculuk görüşmelerinde HDK’nin de lağvedilmesi konusundan asla taviz vermemesi gerekiyor. HDK’nin varlığını devam ettirdiği bir çözüm palyatif olmaktan öteye geçmeyecek ve ülkede yeni ve çok daha derin sorunlara kapı aralayacaktır.
Sudan’ın stratejik konumu, ABD, Mısır ve İsrail’in de Sudan’a yönelik özel gündemleri göz önünde bulundurulduğunda Hartum’da başlayan ve diğer şehirlere yayılan çatışmaların bir an önce sonlandırılması noktasında gerekli adımların ivedilikle atılması hem Sudan’da büyük bir insani krizin yaşanmaması hem de bölgesel istikrarın sağlanması bakımından hayati öneme haiz. ABD’nin taraflara çatışmanın bitirilmesi, aksi takdirde çeşitli yaptırımların gündeme alınacağı yönündeki ültimatomu da Sudan ve bölge siyasetinin seyri için yeni riskler oluşturuyor. Bu bağlamda kalıcı bir çözümün ancak ve ancak sivil yönetimin iktidara gelmesi, HDK’nin dağıtılması, yöneticilerinin tam manasıyla kontrol altına alınması ve merkezî orduda siyasete müdahil olacak kişilerin tasfiyesiyle mümkün olacağının krize müdahil olan tüm taraflarca unutulmaması gerekiyor.