“Marwa el-Sherbini Belki de Gülümsediği İçin Ölmüştü”
Almanya’nın Dresden kentinde 1 Temmuz 2009 tarihinde Marwa el-Sherbini’nin öldürüldüğü mahkeme salonunda neler yaşandı? Katil Alex Wiens nasıl biri? Dresden’de görülmüş olan dava, tüyler ürpertici, karanlık bir hikâyeyi anlatıyor. Kolayca insanlıktan çıkmaya meyilli bir ırkçı ile zeki ve güzel bir Müslüman kadının karşılaşmasının hikâyesi.
İlk versiyonu 7 Kasım 2009 tarihinde Süddeutsche Zeitung’da yayınlanan bu rapor, yeniden güncel bir değerlendirme ile 13 Ağustos 2023 tarihinde Süddeutsche Zeitung’da yayımlanmıştır.
Tom Maciejewski sadece 46 yaşında, ancak deneyimli ve işinin ehli bir hâkim. Berlin Duvarı’nın yıkılmasından önce Dresden Bölge Mahkemesi’nde hâkim olarak görev yapmış, daha sonra Devlet Güvenlik Dairesi, ardından Gençlik Dairesi ve daha sonra da Ağır Ceza Dairesi’ni yönetti. Dresden’de 2006 yılında 16 yaşındaki Stefanie’yi kaçıran, 36 gün boyunca alıkoyup istismar eden Mario Mederake’ye karşı açılan davada baş hâkim olarak görev yaptı. Hukuki otoritesi ile kişisel otoritesini, sıradan hâkimlerde görülmeyecek bir empati yeteneğiyle harmanlayan birisi. Tom Maciejewski olaylardan öyle kolayca sarsılacak bir yapıda değildi. Ancak, 31 yaşındaki Mısırlı Marwa el-Sherbini’nin (Merve El Şerbini) gözleri önünde öldürüldüğü günden, yani 1 Temmuz 2009’dan sonra Tom Maciejewski rapor aldı ve hâlâ görevine dönmüş değil.
Olayın üzerinden dört ay geçti, şimdi Tom Maciejewski cinayetin gerçekleştiği mahkeme binasında tanık olarak ifade vermek durumunda. Hem bir zamanlar kendisinin yönettiği hem de şimdi tanık olarak ifade verdiği davanın zanlısı aynı kişi: 28 yaşındaki Alex Wiens. 1 Temmuz’daki duruşma, sıradan bir duruşma gibi başlamıştı. Sanık kimlik bilgilerini verdi. 12 Kasım 1980 tarihinde, Kuzey Ural bölgesinde, bir milyon nüfuslu bir şehir olan Perm’de doğmuş, bekâr, Alman vatandaşı. Mesleğini “depo işçisi” olarak belirtiyor. Bir tercümana ihtiyacı yok. “Çok iyi Almanca konuşuyordu.” diyor Maciejewski, “Ağzı iyi laf yapıyordu.” Zanlı kendisine yöneltilen suçlamanın ifade edildiği şekliyle doğru olduğunu kabul ediyor. Marwa el-Sherbini’ye “terörist” ve “İslamcı” dediğini yineliyor. Bunun kendi görüşü olduğunu söylüyor. 11 Eylül’den bu yana “bu tür canavarların” Almanya’da yaşama hakkı olmadığını belirtiyor. “Bunun doğrudan protokole geçirilmesini istedim.” diyor Maciejewski. Ardından Wiens, çok sakin ve objektif bir tonla, yabancıların burada bulunmasını yanlış bulduğunu, insanları Avrupalı ve Avrupa dışı ırklar olarak ayırdığını açıklıyor. Seçimlerde aşırı sağ görüşlü Almanya Nasyonal Demokrat Parti (NPD)’ye oy verdiğini ve partinin hükûmette olmamasından dolayı üzgün olduğunu söylüyor. “Bu beni oldukça öfkelendirdi.” diyor Maciejewski. “Ona Almanya’nın tarihi hakkında bilgi sahibi olup olmadığını ve bir toplama kampında bulunup bulunmadığını sordum. O da bunu yapanın NPD değil, Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (NSDAP) olduğunu söyledi. Sesini yükseltmedi ya da kaba davranmadı, sadece öylece ifade etti.”
“Marwa, Nazik, Zeki ve Çok Sempatikti”
Bu sırada, sanığa atanan avukat Markus Haselier, duruşmaya ara verilmesini talep etti. Wiens sigara içmek üzere dışarı çıktı. Haselier, müvekkilinin heyecanlı olduğunu, mahkûm olmaktan korktuğunu söylüyordu. Maciejewski, Marwa el-Sherbini’nin ifadesine ihtiyaç duymadığını, sonuçta sanığın suçunu itiraf ettiğini belirtirken yargıçlardan biri tanığın ifadesini dinlemek istedi. Kocası Elwy Okaz ve üç yaşındaki oğlu Mustafa ile birlikte holde bekleyen Mısırlı kadın, mahkeme salonuna çağrıldı. Marwa tanık sandalyesine, kocası ve çocuğu izleyici kısmındaki sandalyelere oturdu. “Kot pantolon giyiyordu ve başörtü takıyordu.” diyor Maciejewski. “Nazik, zeki ve çok sempatikti. 21 Ağustos 2008’de ne olduğunu kısaca, tarafsız ve net ifadelerle anlattı.”
Davaya konu olan olayın yaşandığı gün Marwa el-Sherbini küçük oğluyla birlikte Dresden Elisenstraße’deki evine çok yakın bir oyun parkında bulunuyordu. Parktaki iki salıncak da doluydu. Salıncakların birinde Alex Wiens, diğerinde ise Wiens’in kız kardeşinin küçük kızı oturuyordu. Mustafa salıncakta sallanmak istiyordu, bu nedenle annesi tanımadığı bu adama, salıncağı boşaltıp boşaltamayacağını sordu. Wiens bunun üzerine ona hakaret etmeye başladı. Ona terörist ve İslamcı olduğunu, oğlunun da bir gün terörist olacağını, burada işi olmadığını, diğer çocukların böyle insanları görmemesi gerektiğini söyledi ve ekledi: “Eğer sallanmak istiyorsa onu ölümüne sallarım!” İki kadın duruma müdahale etmeye çalıştı, Wiens’le Rusça bir şeyler konuştular ama onu vazgeçiremediler. Daha sonra bir Alman baba Marwa’ya cep telefonunu verdi ve polisi araması gerektiğini söyledi. Wiens, polis gelip kimlik bilgilerini alana kadar oyun parkından ayrılmadı.
“Marwa, Salondaki Herkese Gülümsedi”
Yargıçlardan hiçbirinin tanığa yönelik bir sorusu yoktu. Maciejewski: “Marwa’ya gidebileceğini söyledim. Gitmek için doğrulduğu sırada zanlı aniden ayağa kalktı ve bir sorusu olduğunu söyledi. (Marwa’nın) Almanya’da ne işi olduğunu bilmek istediğini sordu.” Maciejewski bu soruyu geri çevirdi ama Wiens ısrar etti. Marwa’ya “Senin neden Almanya’da olduğunu bilmek istiyorum.” diye bağırdı. Avukatı zanlının kolunun üstüne elini koydu ve “Bunu daha önce sorduk, konuyla bir alakası yok.” dedi. Marwa ayağa kalktı, “salondaki herkese gülümsedi” diyor Maciejewski. Döndü, kapıya doğru yürüdü, kocası ona doğru geldi, Mustafa’nın elini tutuyordu. “Sonra,” diyor Maciejewski, “her şey çok hızlı gelişti.”
0.10 numaralı salon Dresden Eyalet Mahkemesi’nin en küçük salonlarından biri. Kapının hemen sağında, duvara sırtı dönük olarak, sanık ve avukatı oturuyordu. Karşıda, pencere kenarında, 33 yaşındaki savcı Barbara Helmert bulunuyordu. Salonun baş tarafında ise hâkim Maciejewski, sağında ve solunda jüri üyeleri Brigitte H. (55) ve Hans A. (70), ayrıca tutanak tutan görevli oturuyordu. Tanık masası, sanık ve savcı arasında, ikisine de bir kulaç mesafesinde bulunuyordu. Marwa el-Sherbini neredeyse kapıya ulaşmıştı, kocası ve çocuğu yanındaydı.
“Aniden sanığın fırladığını gördüm.” diyor Maciejewski. “Avukatının arkasından geçti ve kadına doğru koşup yumruklarıyla saldırdı. Çok hızlı, âdeta bir makineli tüfek gibiydi. Hemen ayağa kalktım, bağırdım: ‘Kadını bırak, dur.’ Ona doğru koştum, onu tutmak istedim. Bu sırada…” Tam bu noktada Maciejewski’nin sesi titriyor, konuşmaya devam edemiyor, su bardağına uzanıyor, bir yudum içiyor, bardağı tekrar masaya koyuyor, tekrar konuşmaya çalışıyor, hâlâ ses çıkaramıyor ve ardından uzun saniyeler sonra konuşmaya devam ediyor: “O anda, sağ elinde uzun bir bıçak olduğunu gördüm.”
“Oğlu, Annesinin Yanında Diz Çökmüştü”
Olay anının devamını aktarmak çok zor. Çünkü herkes olayın sadece bir kısmını idrak edebilmişti. Maciejewski hâkim masasına koştu, defalarca alarm düğmesine bastı, tekrar geri döndü, Marwa el-Sherbini’nin yere düştüğünü gördü. “Zihnimde, küçük oğlunun annesinin yanında diz çöktüğünün görüntüsü var. Ağlamıyordu, hiç ses çıkarmıyordu. Bıçağa uzandım. Wiens bana döndü, birkaç kez bana doğru bıçak salladı ama denk getiremedi. O anda beni bıçaklayacağını düşündüm.” Savcı bağırıyordu, herkes bağırıyordu, sadece Wiens hiç ses çıkarmıyordu.
Olaya şahit olanlar arasında avukat Markus Haselier en fazla detayı yakalayan isimdi. Elwy Ali Okaz’ın karısını korumaya çalıştığını, ardından müvekkilinin adamı bıçakladığını, bıçak darbelerinin Okaz’ın çenesine ve boğazına denk geldiğini, darbe alan yerlerden kanlar aktığını görmüştü. Okaz bir şekilde, artık açık olan kapıdan tökezleyerek çıktı ve Wiens tekrar kadına saldırdı. Haselier, izleyici sandalyelerinden birini alıp Wiens’e tüm gücüyle vurdu, ancak Wiens bir şey olmamış gibi devam etti. Avukat, tanık masasını Wiens ile savunmasız kurban arasına itti; ancak Wiens masanın üzerinden eğilerek, yere yığılan Marwa’yı bıçaklamaya devam etti. Okaz odaya geri döndü, saldırganı tuttu ve bıçağı ondan almaya çalıştı. “Sonra birden kapıda uzun, sarışın bir adam belirdi.” diyor Markus Haselier, “Elinde bir tabanca vardı. ‘Bıçağı bırak!’ diye haykırdı, ardından ateş etti. Okaz yan tarafa düştü. ‘Yanlış kişiyi vurdun.’ diye bağırdım. Sonra o ve diğerleri saldırganın üzerine atladılar.” Tom Maciejewski, bacağına kurşun isabet eden Okaz’ın yanında diz çöktü, “Ellerini ellerime sıkıca kenetledi,” diyor hâkim, “ve ‘ölüyor, ölüyor’ dedi. Ben de ‘Size söz veriyorum, ölmeyecek. Şimdi oğlunuz için güçlü olmalısınız.’ dedim.” Bu Tom Maciejewski’nin tutamayacağı bir sözdü.
Marwa el-Sherbini bu sırada ölmek üzereydi. Kalbine, akciğerine, karaciğerine, dalağına ve daha birçok yerine 16 bıçak darbesi almıştı. Dünyadaki hiçbir doktor onu kurtaramazdı. Maciejewski’nin acil durum butonuna bastığı andan Elwy Ali Okaz’a ateş edilen ana kadar, bir kriminal uzmanının daha sonra yaptığı hesaplamaya göre tam olarak iki dakika on saniye geçmişti.
“Benim İçin İslam, Nefretin Değil Sevginin Dinidir”
Marwa el-Sherbini, Almanya’da yabancı düşmanlığı kaynaklı şiddetin ilk kurbanı değil. Yabancıların, çoğunlukla Afrikalıların, neonaziler tarafından hakaretlere uğradığı, kovalandığı, dövüldüğü hatta öldürüldüğü birçok örnek var. Marwa el-Sherbini’nin öldürülmesi, Alman mahkeme salonlarında işlenen ilk şiddet eylemi de değildi. Marianne Bachmeier’in 1981’de Lübeck’te küçük kızının katil zanlısını vurmasından bu yana, mahkeme binalarında ölümcül saldırılara rastlanmaya devam ediyordu. En son nisan ayında Landshut’ta böyle bir olay daha yaşandı. Mahkeme salonu, insanların kendilerini kaybetmelerinin beklenebileceği bir yer. Bu yüzden birçok Alman mahkemesinin girişinde metal detektörleri bulunur. Dresden’de böyle bir uygulama yoktu. Ayrıca Alex Wiens yargılandığında mahkeme salonunda bir zabıta da bulunmuyordu. “Ben çok dikkatli bir hâkimim,” diyor Maciejewski, “ancak bu durumda herhangi bir tehlike belirtisi yoktu.”
Silahsız bir mahkeme görevlisinin bu tür bir saldırıyı durdurup durduramayacağı meçhuldü. Ancak Alex Wiens’in mahkemeye girmeden önce üzeri aranmış olsaydı, muhtemelen Marwa el-Sherbini hâlâ hayatta olacaktı. Bir insanın ölümü ancak bu kadar trajik olabilirdi. Çünkü bu ölümü kolayca önlemek mümkündü. Aynı zamanda Marwa el-Sherbini, mensub olduğu dinin merhametli ve şefkatli yönünü yansıtan biriydi. Mahkemede Alex Wiens tarafından tahrik edildiğinde, ona dönüp “Başörtüsü takıyor olabilirim ancak benim için İslam, nefretin değil sevginin dinidir. İnsanları acımasızca katledenlerle hiçbir ilgim yok.” demişti.
Alex Wiens Kimdi?
Peki, tanımadığı bir kimseyi, sırf katillere sempati besliyor olabileceğini düşündüğü için saldırıp öfkeyle öldüren bu adam hakkında ne biliyoruz?
Rus askerlik cüzdanında belirtildiğine göre, Perm’de bir teknik meslek okuluna gitmiş ve kartonpiyer ustalığı eğitimi almış. Askerlik hizmetinden, “hastalık listesinin 15a maddesi” kapsamında muaf tutulmuş. Baş yargıç Barbara Wiegand Rus yetkililerden bu “15a maddesi” hakkında açıklama almaya çalışmasına rağmen başarılı olamamış. Alex Wiens, 2003 yılının sonlarına doğru annesi ve ablasıyla birlikte Almanya’ya gelmiş, babası ise Rusya’da kalmış.
Çeşitli anlaşmazlıklar nedeniyle kaldıkları geçici konuttan taşınmak zorunda kaldıktan sonra, eski bir apartman dairesinde yalnız yaşamaya başlamış. Sosyal yardım alıyor, geçici işlerle kendisine yan gelir sağlıyordu.
49 yaşındaki Antje K., onu depo yönetimi ve lojistik alanındaki bir eğitim kursunda tanımış. Almanca derslerinde olağanüstü konsantre ve meraklı olduğu için dikkatini çekmiş. “Soruları bitmek bilmiyordu. Sınıfta diğerlerini sinirlendirecek kadar çok soru soruyordu. Almancayı en doğru şekilde konuşabilmek istiyordu.” diye anlatıyor. Wiens’in kendini sınıftaki en iyi Alman olarak gördüğünü, Alman olmaktan büyük gurur duyduğunun açıkça anlaşıldığını ve hemen hemen hiç sosyal ilişkisi olmadığını ekliyor.
Kendi hayatında yönünü bulamayan birinin, yabancı ve tehdit olarak gördüğü diğerlerinden uzaklaşarak kendini yüceltmeye çalışması makul bir durum mu? Peki özgüvenini ve kimliğini sözde üstün “Almanlıktan” alması?
“Başörtüsünün Demokratik Düzenle Bağdaşmadığı Görüşü Almanya’da Kabul Görüyor”
Alex Wiens, Marwa el-Sherbini’ye oyun parkında hakaret ettiği için 330 Euro para cezası aldıktan sonra, kendi başına hazırladığı bir yazıyla cezaya itiraz etti. Bu yazı aynı zamanda onun zihin dünyasını da ele veriyordu: “Herkesin İslam’ın tehlikeli bir din olduğunu bildiğini” belirtiyor ve İslam’a dair şu iddialarını ekliyor: “(İslam’a göre) Müslüman olmayanlar doğru olmayan insanlar ve bu yoldan döndürülmeleri ya da yok edilmeleri gerekiyor. (…) Tüm bunlar göz önüne alındığında, onları düşman olarak görmem anlaşılabilir. (…) Dünya üzerindeki hiç kimse bana yakınımdaki düşmanlarıma tolerans göstermem gerektiğini dikte edemez. (…) Hakaret ettiğim iddia edilen bu ‘kadın’, erkeklere ve Şeytan Tanrı’ya tam bir teslimiyetin işareti olan başörtüsü takıyordu. Bunu yaparak Almanya’ya, tarihine, kültürüne ve dolayısıyla da bana hakaret etti.”
Bu fikirlerin Alex Wiens’in aklına nasıl girdiği, altı gün süren delil toplama sürecinde bile açıklığa kavuşturulamadı. Evinde yapılan aramada, aşırı sağcı çevrelerle kişisel olarak temas kurduğuna dair hiçbir kanıt bulunamadı. Ne bir poster ne bir bayrak ne de aşırı sağcı müzik, hiçbir şey. Belki de buna ihtiyacı yoktu. Başörtüsünün özgür demokratik temel düzenle bağdaşmayan bir tutumun işareti olduğu görüşü Almanya’da kabul görüyor. En yüksek mahkeme başörtülü bir kadının oyun parkında olmasına müsamaha gösteriyor ama öğretmen masasında oturmasına değil. Hatta “11 Eylül’den bu yana bu canavarların Almanya’da yaşamaya hakkı yok.” cümlesini bir bulvar gazetesinde oylamaya sunacak herhangi biri, yüzde beş barajının üzerinde bir oranda bu cümleyi destekleyecek kitleyi bulmakta zorlanmayacaktır.
“Belki de Marwa el-Sherbini Gülümsediği İçin Ölmüştü”
Wiens’in radikalizminin nasıl böylesine canice bir eyleme dönüşebildiği hâlâ gizemini koruyor. Mahkemenin anlaşılmaz nedenlerle ifadesini kamuoyuyla paylaşmadığı psikiyatr Stephan Sutarski, Alex Wiens’te herhangi bir akıl hastalığı, bilinç bozukluğu ya da “zihinsel anormallik” bulamadı. Savcılık, Wiens’in eylemi uzun süredir planladığını, mahkeme salonuna Marwa el-Sherbini’yi öldürme niyetiyle girdiğini düşünüyor. Cinayet silahı olan 18 santimetrelik bıçağı sırt çantasında taşıması da bunu kanıtlıyor. Mahkemenin bu değerlendirmeye katılacağını ve Wiens’i planlayarak vahşice cinayet işlemekten müebbet hapis cezasına çarptıracağını tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yok.
Psikiyatr ayrıca Alex Wiens’in kendisine (bir kere bile adı ile anmadığı) kadının mahkemede ifadesini verdikten sonra salondan çıkarken dudaklarında bir “zafer gülümsemesi” gördüğünü söylediğini aktarıyor. Kendini merkezde gören, kolayca zıvanadan çıkabilen, benliği ırkçı nefretle dolu biri, kendinden aşağı gördüğü bir Müslüman kadının “zaferini” kabul etmeye dayanamamış olabilir mi? Belki de Marwa el-Sherbini gülümsediği için öldürüldü.