'Hanau'

Hanau’dan Yükselen Çığlık: “Almanya Bana Bir Can Borçlu!

Almanya’da 4 sene önce yaşanan ırkçı Hanau cinayetlerinin yıldönümünde hayatını kaybedenler anılıyor. Perspektif editörü Elif Zehra Kandemir, 19 Şubat’ta Hanau’daydı.

© Stringer - Anadolu Ajansı; değişiklikler: Perspektif

Hanau şehrine 22 kilometre mesafedeki Dietzenbach’taki mezarlığın girişinde duran bir arabadan beyaz tülbentli, basma etekli, yaşlı bir teyze koltuk değneklerine tutuna tutuna iniyor. Yanında orta yaşlarda, oğlu olduğunu tahmin ettiğim kişi, “Ağlama” diyor nazikçe. Sonra sesini hafifçe sertleştirip, “Tamam anne ağlama artık.” Teyze bu uyarıyı hiç duymamış gibi bir yandan ağlayıp bir yandan da sakin bir ağıt yakıyor: “Gençliğine doymadı çocuğum. O öldü, benim gözümün yaşı hiç durmadı.”

Teyzenin attığı her bir adıma “Ah yavrum, ah benim güzel evladım” şeklindeki inlemeler eşlik ediyor. Mezarlığın içerisinde koltuk değneklerine tutuna tutuna ilerledikten sonra Sedat Gürbüz’ün mezarına geliyoruz. Bu bugünkü ikinci mezarlık ziyaretimiz. Eşlik ettiğimiz kişinin merhum Sedat Gürbüz’ün anneannesi olduğunu öğreniyoruz.

Bundan 4 sene önce Hanau’da aşırı sağcı bir terörist gerçekleştirdiği silahlı bir saldırıda 9 kişiyi öldürdü. Gökhan Gültekin, Sedat Gürbüz, Said Neshar Hashemi, Mercedes Kierpacz, Hamza Kurtović, Vili Viorel Păun, Fatih Saraçoğlu, Ferhat Unvar ve Kaloyan Velkov bu saldırıda hayatlarını kaybettiler. Saldırının ardından kurbanların aileleri Hanau’da, Dietzenbach’ta, Offenbach’ta, Ağrı’da ve Çorum’da kalplerinin bir parçasını da mezara koydular. 19 Şubat 2020 tarihinden beri belki de atılacak tüm sloganlar atıldı ama ailelerin sesleri bugün hâlâ duyulabilmiş değil. Taşıdıkları yas ise ilk günkü ağırlığını hâlâ koruyor.

Zaten Hanau Merkez Mezarlığı’nda düzenlenen anma törenine İçişleri Bakanı Nancy Faeser’in katılmaması, bunun yerine Faeser’in 200 metre ötedeki mezarlık binasının önüne sessizce çelenk bırakması da tam olarak bu “duyulmama” durumuyla ilgili. Kurbanların aileleri; İçişleri Bakanı ya da diğer siyasetçilerin, kendi evlatlarının mezarı başında süslü cümlelerle konuşma yapmasını istemedikleri için, bu sene “protokol ehli” ancak mezarlara yakın başka bir yerde törene katılabildi.

Emiş Gürbüz: “Bu İnsanlar Bizi Niye İstemiyor?”

Bu haklı öfke, siyasetçilerin Hanau cinayetleriyle ilgili sürekli konuşması, ama başta kurumsal ırkçılık olmak üzere bir sürü skandalı çözme konusunda güçlü bir irade ortaya koymamasıyla da ilgili. Durum böyle olunca Hanau’daki ailelerin yası da henüz kendisine sakin bir yuva bulabilmiş değil. Ailelerin öfkesi, adresine ulaşamayan oklar gibi etrafa dağılıyor.

Dietzenbach Mezarlığındaki törenden sonra Emiş Gürbüz, boğazındaki damarlar iyice belirginleşene kadar yüksek bir sesle yaşadığı adaletsizlikleri haykırıyor. “Benim ödediğim vergimle bu katil beslendi. 40 yıldır aynı ırkçılık! Biz insan değil miyiz? Bizi bu insanlar niye istemiyor? Ne yaptık ki biz bunlara?”

Soldan sağa merhum Sedat Gürbüz’ün anneannesi, annesi Emiş Gürbüz, babas Selahattin Gürbüz ve merhum Fatih Saraçoğlu’nun yengesi ile ağabeyi Hayrettin Saraçoğlu

Hessen Eyalet Meclisi’nin Hanau cinayetleriyle ilgili yayımladığı 642 sayfalık Araştırma Komisyonu Raporu’nda, 19 Şubat’ta yapılan hatalar nedeniyle bir özür de var. Rapor, saldırı anında ve sonrasında eğer sorumlu kurumlar farklı şekilde davransaydı, cinayetlerin işlenmesinin zorlaşacağını itiraf ediyor. Fakat yine de şimdiye dek herhangi bir yetkili yaşananların sorumluğunu üstlenmiş değil. Bu durum Emiş Hanım’ın öfkesini iyice artırıyor ve içi boş özürlere karşı çıkıyor: “Kardeşim sen benden özür dileme! Benim çocuğumu korumak zorundasın sen! Burada yaşayan bütün insanları koruyamıyorsan senin yukarıda işin ne? İn aşağıya!”

Benzer şekilde Hanau’daki mezarlık başında dimdik duran, merhum Hamza Kurtović’in babası Armin Kurtović de aynı şeyi tekrarlıyor: “Mezarlara çiçek getirmek, herhangi bir şeyi değiştirmeden özürler dilemek manipülasyondan başka bir şey değil!”

Hüsna Gültekin: “İçimdeki Yara Durmadan Kanıyor”

Ailelerin birçoğu, yaşadıkları korkunç kayıplar karşısında bir anda adalet savaşçılarına dönüşmek zorunda bırakıldıkları için doyasıya yaşayamadıkları yas, sürekli erteleyip durdukları bir kıyafet gibi. Evlatlarının mezarı başında, sevdikleri için adalet isterken ve bu ülkede böyle bir acı yaşanmasın diye teminat talep ederken hepsi devleşiyor. Yalnız kaldıklarında giyindikleri yas kıyafeti ise iğnelerle dolu.

19. Şubat İnisiyatifi’nde oturup sohbet ettiğimiz merhum Gökhan Gültekin’in annesi Hüsna Teyze, bu yası şöyle tarif ediyor: “Evimin her tarafı Gökhan’ımın fotoğraflarıyla dolu. Bütün gün Gökhan’ımla konuşuyorum. Gökhan’ım annesinin ömrünü paket etti. Ta Ağrı Dağı’nın yüce başına bıraktı. Şu anda da Ağrı’da Gökhan’ımın genç bedeni 2 metre kar altında kabirde… Gökhan’ım geride hiçbir şey bırakmadı. İçimdeki o yara durmadan kanıyor. 4 yıldır gülmeyi bilmiyorum. Evlat acısını Allah düşmanıma göstermesin. Ne anaya benzer, ne kardeşe benzer evladı kaybetmek…”

Gültekin ailesinin avukatı Seda Başay-Yıldız da Dietzenbach Mezarlığındaki anma töreninde. Onunla görüştüğümüzde, “Ben de bir anne olarak Hanau’daki ailelerle empati kuruyorum.” diyor. “Ben akşam eve gittiğimde evladıma sarılabileceğim, ama onlar ne yaparsa yapsın hiçbir şey evlatlarını geri getiremeyecek. Açıkçası NSU’dan ve onca olanlardan sonra Almanya’nın ders çıkarttığını da düşünmüyorum.” diye ekliyor.

Hanau’dan ders çıkartmak, gerçekten de kimsenin inanmadığı bir ideal Almanya’da. Özellikle geçtiğimiz ay aşırı sağcı AfD Partisinin deşifre olan “göçmenleri sınır dışı etme” planları düşünüldüğünde. Emiş Hanım bu haberleri hatırlayıp daha da öfkeleniyor: “Şimdi Almanya’da yabancıları sınır dışı planları yapıyorlarmış. Bana bu ülke bir can borçlu, evladımı borçlu bana! Önce o borcu bir ödesin bu ülke!” Daha sonra, kendisi için de alışılmadık olan bu öfkeye bir an yabancılaşıyor ve ekliyor: “Bütün Dietzenbach benim yanıma gelirdi gülmeye. ‘Emiş bir şeyler anlat da gülelim’ derlerdi. Şimdi hiç kimseyi istemiyorum yanımda!” diyor. Evladını, sevdiklerini kaybeden insanın bir de adalet için savaşmak zorunda kalması, kimsenin dikkate almadığı uyarı fişeklerine benziyor.

Yas, sadece sevdiklerini kaybeden insanlar için görünür değil. Hanau’da her sokakta ve neredeyse her evde 19 Şubat saldırısının izleri var. Hanau’da doğup büyüyen ve 18 yaşında olan Zeynep Ayan’la saldırıdan sonrasını konuşuyoruz. “19 Şubat, şehrin üzerine kara bir bulut gibi çöktü. Saldırı insanların kalbinde görünmez bir yara izi açtı. Önceden canlı olan Hanau sokakları bugün artık yas ve anma mekânlarına dönüşmüş durumda.” diyen Ayan, Hanau’da “Hola” isimli bir tiyatro grubunun oynadığı “Farklı” (Alm. “A.N.D.ers”) isimli bir tiyatro eserinde rol almış. Oyun, Hanau saldırılarına tiyatro dilinde bir cevap olarak kurgulanmış.

“Amacımız insanları düşünmeye sevketmek ve gündelik hayatta yaşanan ırkçılığı konu edinmekti.” diyen Ayan, oyunlarının Berlin’de ve Hanau’da sergilendiğini ekliyor: “Hanau sadece yas ve acı ile anılan bir yer değil. Aynı zamanda bu karanlıktan bir ışık çıkabileceğine dair umudun da yeri.”
Umulur ki 18 yaşındaki Zeynep’in bu umudu, Almanya’nın her yerinden duyulur.

Elif Zehra Kandemir

Lisans eğitimini Münster Üniversitesinde Sosyoloji ve Siyaset Bilimi bölümlerinde çift anadal olarak tamamlayan Kandemir, Duisburg-Essen Üniversitesinde sosyoloji yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. Ağırlıklı çalışma alanları göç sosyolojisi ve ırkçılık araştırmaları olan Kandemir Perspektif dergisi editörüdür.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler