Fransa’da “Müslüman Kardeşler” Tartışması: İstihbarat Raporunun Satır Araları
Fransa’da devletin hazırlattığı “Müslüman Kardeşler ve Siyasal İslam” raporu, İhvancı ağların toplumu dönüştürme stratejilerine dikkat çekiyor. Rapor dinî özgürlük, güvenlik ve toplumsal kutuplaşma ekseninde sert tartışmalara yol açtı. Macron’un Ulusal Güvenlik Konseyini toplamasına neden olan bu rapor, Müslümanlara yönelik dair yeni bir güvenlik paradigmasını mı işaret ediyor?

Mayıs 2024’ün başında Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Güvenlik Konseyinden “Müslüman Kardeşler tehdidine” dair bir rapor hazırlanmasını istemiş ve eski İçişleri Bakanı Gérald Darman’in öncülüğünde başlatılan raporlama süreci mevcut İçişleri Bakanı Bruno Retailleau tarafından devam ettirilmişti. 2024 yılında tamamlanan 73 sayfalık “Fransa’da Müslüman Kardeşler ve Siyasal İslam” (fr. Frères musulmans et islamisme politique en France) başlıklı rapor geçtiğimiz günlerde kamuoyuna sızdığı andan itibaren siyasi ve toplumsal yankısı büyüyor.
Önce “gizli” ibaresiyle damgalanan bu belge, daha sonra sınırlı ölçekte kamuya açık hâle getirilmiş ve Le Figaro gazetesi tarafından kamuoyuna duyurulmuştu. Fransız hükûmeti tarafından talep edilen ve iki üst düzey görevli (bir vali ve bir büyükelçi) tarafından hazırlanan rapor, 2024’ün ilk yarısında Fransa ve Avrupa’da yapılan saha çalışmaları ve 45 akademisyen ile yapılan görüşmeler sonucunda oluşturuldu.
Fransız İstihbarat: “Çok Yönlü Bir “İhvancılık” Tehdidiyle Karşı Karşıyayız”
Raporda, “İhvancılık (Fr. frérisme)” ideolojisinin Fransa’daki yansıması, klasik İslamcılıktan farklı olarak şiddet yerine sızma (fr. entrisme), ağ kurma ve yumuşak güç stratejileriyle ilerleyen, kademeli bir toplumsal dönüşüm hedefleyen bir yapı olarak tanımlanıyor. Rapor, bu hareketi “sessiz ama derinlemesine yayılma” stratejisi olarak yorumluyor. Raporun dikkat çektiği temel unsur, İhvancılık olarak adlandırılan ve “Müslüman Kardeşler” (İhvan el- Muslimin) hareketinin Fransa’da sürdürdüğü çok katmanlı bir ideolojik, toplumsal ve kurumsal varlığa işaret eden bir yapı olduğu. Rapora göre bu yapı, sadece dinî alanda değil; eğitim, sivil toplum, medya, finans, kar gütmeyen hizmetler ve siyasi temsil gibi alanlarda da etkili bir şekilde çalışmakta. Rapor, bu yapının hedefinin “Toplumun bütününü şeriat altında yeniden düzenlemek,” olduğunu belirtiyor.
Rapora göre Fransa genelinde Müslüman Kardeşler ile ilişkili olduğu düşünülen 139 cami bulunmakta. Bunlara ek olarak 68 ibadethane ise bu yapıya “yakın” kategorisinde değerlendirilmekte. Bu rakamlar, söz konusu cemiyetlerdeki yaklaşık 90 bin kişiye ve Fransa’daki yaklaşık 2800 caminin yüzde 7’sine denk düşüyor. Yalnızca ibadethaneler değil, aynı zamanda Müslüman Kardeşler ideolojisine yakın olduğu tespit edilen 280 dernek de raporda tespit ediliyor. Bunlar, dinî faaliyetlerin yanı sıra hayır kurumları, meslek örgütleri, gençlik yapılanmaları ve finansal yapılar gibi farklı sahalarda faaliyet göstermekte.
Bu ağların yönetici kadrosu ise -rapora göre- maksimum 1000 kişiden oluşmakta ve bunların 400’ü “çekirdek kadro” olarak tanımlanmakta. Rapordaki en dikkat çekici iddialardan biri ise bu ağın yabancı ülkelerden gelen finansmanlardan beslendiği. Özellikle 2000’li yılların sonundan 2019’a kadar Katar’dan gelen yardımlar dikkat çekiyor. Rapor özellikle Strasbourg, Mulhouse, Villeneuve-d’Ascq, Schiltigheim, Lille, Marsilya ve Seine-Saint-Denis gibi şehirlerde bu fonlar aracılığıyla inşaat ve eğitim faaliyetleri gerçekleştirildiğini iddia ediyor.
Rapor Eğitim Faaliyetleri ve “Infleuncer” Vaizlere Odaklanıyor
Rapora göre Müslüman Kardeşler’in Fransa’daki yapısı, eğitimi en öncelikli alan olarak görmekte. İstihbarat raporu 2023 yılı itibarıyla Fransa genelinde toplam 4200 öğrencinin eğitim gördüğü 21 okulu İhvancı yapıya bağlı veya yakın olarak tanımlıyor. Ancak raporda özellikle ismi geçen Lille’deki Averroès Lisesi geçtiğimiz dönemlerde yasa dışı finansman, radikal içerikli kitaplar ve kamu fonlarının hatalı kullanımı gibi nedenlerle idari soruşturmalara konu olarak kamu desteği kesilse de idare mahkemesi tarafından kamu ödeneği sağlayan devlet sözleşmesinin haksız yere iptal edildiğine hükmedilmişti. Geçtiğimiz günlerde, davaya bakan mahkeme, Averroès Lisesi’ne haklarının iade edilmesine hükmetmişti. Yüzde 98 akademik başarı oranına rağmen “İslamcı sızma” iddialarıyla hedef alınan okul, ülkedeki özel Müslüman okullarına çifte standart uygulandığını gündeme getirmişti.
Rapor, Katar’ın, 2010’lu yıllarda İhvancı projelere (özellikle cami inşaatı ve kültürel merkezler) yoğun yatırım yaptığını iddia ediyor. Ayrıca Suudi Arabistan’ın da, özellikle Mulhouse çevresindeki ve imam yetiştirme programı olan Institut Européen des Sciences Humaines (IESH) gibi yapılara dolaylı destek sağladığını belirtiyor. Ancak çelişkili bir şekilde raporun başka bölümlerinde de Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin Ortadoğu’da Müslüman Kardeşler karşıtı bir eksen oluşturduğu belirtiliyor.
Ayrıca raporda “Vaaz 2.0 (fr. Prédication 2.0)” başlığı altında sosyal medyayı kullanan vaizlere dikkat çekiliyor. Rapora göre sosyal medyada faaliyet yürüten yaklaşık 20 “influencer” vaizin, genç kuşaklar için İslamcılığa ilk temas noktası olduğu iddia ediliyor. Bu vaaz ağının Müslüman Kardeşler’in ideolojisini sosyal medya aracılığıyla genç Fransızlara ulaştırmasını sağladığı iddia ediliyor. Raporda “Tarık Ramazan’ın etkisi altındaki” kimi figürlere dikkat çekiliyor; bunların başında 2020 yılında dönemin İçişleri Bakanı Gérald Darmanin tarafından kapatılan Fransa İslamofobi ile Mücadele Kollektifi eski başkanı Marwan Muhammad’in de adı geçmekte. İnsan Hakları Ligi (fr. Ligue de Droits de l’homme) ve İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) bu feshin Fransız hükûmetinin özgürlükleri tehlikeye atan güvenlikçi bakış açısından kaynaklandığını belirtmişti.
Rapor, ayrıca Müslüman Kardeşler’in sadece Fransa’da değil, Avrupa Birliği kurumlarında da etkin olduğunu iddia ediyor. Özellikle FEMYSO (Tr. Avrupa Müslüman Gençlik ve Öğrenci Örgütleri Forumu) , Europe Trust, Islamic Relief, CEM (tr. Avrupalı Müslümanlar Konseyi) gibi yapılarla Avrupa Komisyonu, Erasmus+ fonları ve Fransa Müslüman Konseyi (CFCM) üzerinden etkili bir lobicilik ağı inşa ettikleri iddia ediliyor.
Macron, “İslamcı Sızma” Konusu İçin Ulusal Güvenlik Konseyini Topladı
Hazırlanan istihbarat raporuna göre Fransa, Müslüman Kardeşler’in ideolojik yayılmasına karşı durmakta zorluk yaşıyor: 2021 tarihli, kamuda “ayrılıkçıkla mücadele yasası” olarak bilinen, Cumhuriyet Değerlerine Saygı Yasası’nın bu konuda bir dönüşüm yaratmakla birlikte, “İhvancılık” tehdidine dair bilgi eksikliği ve yerel düzeyde koordinasyon zayıflığı devam ettiği belirtiliyor. Raporda özellikle “devletin bu ağa dair yetersiz gözlem ve analiz kapasitesine sahip olduğu” dile getiriliyor. “Sessiz ilerleyen bir ideolojik savaş” olarak tanımlanan bu sürecin, doğrudan şiddet içermediği için istihbarat servislerinde geri plana atıldığı vurgulanıyor. Rapora dair haberlerin çıkmasının ardından konuşan İçişleri Bakanı Bruno Retailleau’ya göre bu yapılanma, “Fransa’yı şeriat rejimine doğru kaydırma amacı güdüyor.”
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, bu raporun yayınlanmasının ardından 21 Mayıs 2025 tarihinde Elysée Sarayı’nda Ulusal Güvenlik Konseyini topladı. Bu toplantı, devletin “İslamcı sızma” tehdidini ulusal bir güvenlik meselesi olarak algılaması şeklinde yorumlandı. Bu toplantı, aynı zamandai, bir ilk niteliği taşıyor: Savunma ve Ulusal Güvenlik Konseyleri genellikle terör saldırıları ya da son dönemlerde Ukrayna’daki savaş ile ilgili toplanıyordu. Cumhurbaşkanı Macron, ayrıca Başbakan ve Dışişleri, Maliye, Millî Eğitim, Yükseköğretim ve Spor bakanları ile de bir araya geldi. Élysée Sarayı’dan yapılan açıklamada, “özellikle bu üç alanın (eğitim, yükseköğretim ve spor) bu aşağıdan gelen “İslamcı sızma” biçiminin hedefinde olduğu” belirtildi. Konsey sonunda bazıları kamuoyuna açıklanacak, bazıları ise gizli kalacak bir dizi önlem alınacağı da ifade edildi.
Rapora Göre Müslüman Kardeşler Orta Doğu’da Güç Kaybederken Avrupa’da Güçleniyor
Raporda ayrıca “Müslüman Kardeşler’in Kuzey Afrika ve Orta Doğu’daki etkisini kaybettiğini ama buna karşılık faaliyetlerini Avrupa’da yoğunlaştırdığı” belirtiliyor: Senegal ve Moritanya ise istisnai olarak İhvan hareketinin güçlü olduğu ülkeler. Recep Tayyip Erdoğan yönetimindeki Türkiye de bir diğer “istisna” ve “Müslüman Kardeşler’in Orta Doğu’daki merkez üssü” olarak tarif ediliyor. Rapora göre Türkiye, hükûmeti Emmanuel Macron’un 2020’de “İslamcı bölücülük” üzerine yaptığı konuşmanın ardından Fransız ürünlerinin boykot edilmesi gibi kampanyaların “üssü” hâline geldi: “Türkiye Müslüman Kardeşler’in Avrupa koluna vazgeçilmez lojistik ve mali destek sağlıyor.”
Rapor İhvan hareketinim “Avrupa’da sağlam ulusal tabanları” olduğu düşünüldüğünde diğer Avrupa ülkelerinin sert tutum almamasının şaşırtıcı olduğu yorumunu yapıyor. Örneğin Belçika, “birbirine sıkı sıkıya bağlı dernek ve örgütler ağı” ile “İhvan hareketinin Avrupa’daki kavşak noktası” olarak tanımlanıyor. Kuzey Avrupa ise (Hollanda, Danimarka ve İsveç) “İhvan hareketinin yerleştiği daha küçük ama gerçek bir alan” olarak tanımlanıyor.
Rapor Müslümanlara Yönelik Genel Bir Şüphecilik Dalgası mı Başlatacak?
1000’den fazla cemiyi temsil eden Fransa Müslüman Konseyi (CFCM), raporun medyada yer bulmasının ardından bir açıklama yaptı. Açıklamada, raporda kullanılan “Müslüman Kardeşler”, “siyasal İslam”, “İslamcı sızma” gibi kavramların muğlaklığının tehlikeli bir belirsizlik yarattığını ve bu durumun, birçok Müslüman Fransızın kendisini sürekli bir şüphe altında hissetmesine yol açabileceğini belirtildi. Ayrıca bu aktörlerin kimliğine dair belirsizlik ve yöneltilen suçlamaların ağırlığının, ülkedeki tüm Müslüman kurumların üzerine haksız bir kuşku gölgesi düşürme tehlikesi taşıdığını vurguladı.
Hükûmet tarafından hazırlatılan bu raporun siyasi yansımaları da eleştirilerin hedefinde. Özellikle, iktidardaki Renaissance (Yeniden Doğuş) partisinin genel sekreteri ve eski başbakanlardan biri olan Gabriel Attal’ın son önerisi bu bağlamda dikkat çekti. Hauts-de-Seine milletvekili olan Attal, “15 yaşından küçük çocukların kamusal alanda başörtüsü takmasının yasaklanmasını,” teklif etti. Aynı zamanda eski Eğitim Bakanı olan Attal, bu önerisini “kadın-erkek eşitliğine ve çocukların korunmasına bir tehdit” olarak nitelediği gerekçelerle savundu. Parti, 26 Mayıs Pazartesi günü düzenleyeceği tematik bir güvenlik konvansiyonunda, reşit olmayan kız çocuklarına başörtüsü taktıran ebeveynlere karşı bir “zorla başörtüsü giydirme suçu” oluşturulmasını tartışmaya açmak istiyor.
Ancak bu öneri, sol siyasi çevrelerden sert tepkiler aldı. Boyun Eğmeyen Fransa Partili (LFI) Milletvekili Danièle Obono (Paris 17. seçim bölgesi), bu öneriyi “cumhurbaşkanlığı adayları arasında burjuva blok içinde süregiden İslamofobik açık artırma” olarak nitelendirdi. Aynı partiden Seine-Saint-Denis Milletvekili Thomas Portes de benzer bir tepki verdi: “Aboubakar Cissé’nin öldürülmesi ve Müslümanlara yönelik saldırıların patlaması Macroncular için yeterli olmamış anlaşılan. Bu akşam Gabriel Attal yeni bir islamofobik saldırı başlatıyor.”
Fransa Komünist Partisi (PCF) cephesinden de eleştiri gecikmedi. Hauts-de-Seine senatörü Pierre Ouzoulias, Gabriel Attal’ın “siyasi zorluklarını unutturmak için çıkış yolu aradığını, bunun için yurttaşlarımızın bir kesimini damgalamayı göze aldığını” söyledi. Générations partisi milletvekili Benjamin Lucasise, Attal’ın söylemini, “Jean-Marie Le Pen dirildi sanki” diyerek eleştirdi. Raporun sonuçları henüz açıklanır açıklanmaz, sağ ve aşırı sağın “ırkçı takıntılarını sahneye sürdüğü” yorumları da yapıldı.