Murat Tuncel: “Avrupa’daki Yazın Geleneğimiz Gençlerin Özverileriyle Güçlenecek”
İlk kitabı 1981’de yayımlanan Murat Tuncel, Türkiye’de uzun yıllar öğretmenlik ve Günaydın gazetesinde gazetecilik yaptıktan sonra 1989 yılında Hollanda'ya göç etmiş. Öykü, roman ve masal türünde yirmi küsur eser veren ve kitapları çeşitli dillere çevrilen Tuncel ile eserlerini ve Hollanda’daki Türkçe edebiyat faaliyetlerini konuştuk.
Otuz yılı aşkın süredir Hollanda’da yaşayan biri olarak kendinizi Türk mü yoksa Hollandalı bir yazar olarak mı tanımlıyorsunuz?
Bana göre her yazar yazdığı dilin bir sürdürümcüsü ve o dilin edebiyatının bir parçasıdır. Ben eserlerimi Türkçe yazdığım için kendimi Türk edebiyatının yazarı olarak tanımlıyorum.
Sizce göç deneyiminiz yazın dünyanızı şekillendirmede nasıl bir etkiye sahip?
Benim yaşamımda göç kavramının büyük bir önemi var. Öğrencilik ve öğretmenlik yaşamımda şehirden şehre göç ettim. En sonunda da başka bir ülkeye göç ettim. Bazıları için göç ayrılık, gurbet olabilir ama benim için yeni insanları, yeni kültürleri tanıma anlamına geliyor. Eğer alabilirseniz her göç ettiğiniz yer size bir zenginlik katar. O nedenle de göçün bendeki tanımı; insani ve kültürel zenginliktir.
Bugüne kadar yayımlanmış büyükler için on altı, çocuk ve gençler için ise altı tane kitabınız bulunuyor. Bu konuda oldukça deneyimli bir yazar olarak Hollanda’da Türkçe edebi eser üretmenin zorlukları sizce neler?
Bizim gibi yurt dışında yaşayan, ancak eserlerini Türkçe kaleme alan yazarlar için dünyanın en demokratik ülkelerinde bile çeşitli zorluklar mevcut. Öncelikle eğer Türkiye’de bir yayıncınız yoksa, bulunduğunuz ülkede Türkçe kitap yayımlatmanın hem olanağı hem de okuyucusu yok. Diyelim ki, her iki dili de çok iyi kullanıyorsunuz ve yaşadığınız ülkenin dilinde bir kitap yazdınız ve yayımlattınız. O zaman da “Türk yazar” olarak nitelendirilip dışlanıyor, edebiyat çevrelerinden gereken ilgiyi göremiyorsunuz. Yüz yıllardır oluşmuş önyargıları kırabilmek için çok sabırlı olmak gerekiyor. Ama her şeyden önce edebiyat bilginiz ve edebiyatınız eksiksiz olmalı.
Türk göçmenlerin ve Türkiye kökenlilerin yaptığı edebiyatı adlandırmak için “konuk işçi edebiyatı”, “yabancı edebiyatı”, “göç edebiyatı”, “kültürlerarası edebiyat”, “transkültürel edebiyat” gibi birçok farklı kavram kullanılıyor: Göçmen kökenli bir yazar olarak sizin bu sınıflandırmalara bakışınız nedir?
Dediğiniz gibi birçok farklı adlandırma var, fakat ben böylesi adlandırmaların anlamsız olduğunu düşünüyorum. Çünkü bana göre edebiyatın göçeri, göçmezi diye bir ayrım olamaz. Yukarıda da belirttiğim gibi siz hangi dilde edebiyat yapıyorsanız ve kendinizi hangi dilde daha çok kanıtlamışsanız siz o dilin yazarı ve edebiyatçısı olursunuz. Avrupa’da yazan yazarlar eserlerinde “göç” konusunu ve göçmenlerin hayatını daha sık konu ediniyorlar diye yaptıkları edebiyatın göç edebiyatı olarak tanımlanmasını doğru bulmuyorum. Ben kalıcı ve iyi edebiyat yapılmasından ve bir eser hangi dilde yazılmışsa o dilin edebiyatı olarak tanımlanmasından yanayım.
Roman ve öykülerinize baktığımızda göç, savaş, toplumsal meseleler ve tarihi konular gibi çok geniş yelpazede eserler verdiğinizi görüyoruz. Eserlerinizi yazarken karakterleriniz nasıl bir okuyucu kitlesine hitap ediyor? Avrupa’da yaşayan Türkiye kökenlilere hitap etmek gibi bir kaygı taşıyor musunuz?
Yaşamım ve bu zamana kadar yaşadığım göç deneyimlerinden ötürü çokkültürlü ortamlarda bulunmam ve çokkültürlülüğü benimsemem nedeniyle konularımın yelpazesi sizin de belirttiğiniz gibi çok geniş. Ben konularımdaki bu çeşitliliği okuyucularım için de önemsiyorum. Yapıtlarımızın kalıcı olması için bizi her kesimden okuyucunun okuması gerekiyor. Dahası, yazdıklarımızı sadece kendi ülkemizin insanları değil, dünyanın başka ülkelerindeki okuyucular da okumalı. Sadece bulunduğumuz ulusal sınırlar içerisinde yaşamak ya da örneğin sadece Avrupa’daki göçmen kökenli Türkçe okur için yazmak bence yazarın kendini sınırlaması anlamına gelir.
Eserlerinizin başta Felemenkçe olmak üzere Arapça, Korece, Bulgarca gibi birçok yabancı dile çevrilmesi ve farklı kültür dünyalarıyla buluşması kitaplarınızın konu ve içeriklerini belirlemede etkili oluyor mu?
Yapıtlarımın farklı dillere çevriliyor olmasının ele aldığım konu ve içerikleri belirlemede etkili olasından ziyade, tam tersi, kitaplarımda ele aldığım konu çeşitliliği ve içerik zenginliğinin onların farklı dillere çevrilmesinde etkili olduğunu düşünüyorum. Elbette bu da benim için başka bir mutluluk.
Hollanda’ya göç ettikten sonra orada yaptığınız gözlemlerin bir sonucu olduğunu belirttiğiniz, ilkin “Maviydi Adalet Sarayı” adıyla yayımlanan “Sahte Umutlar” romanını yazdınız. Hollanda özelinde aslında Avrupa’daki birçok göçmenin yaşadığı zorlukları konu alan bu eseriniz Hollanda’da Felemenkçe yayımlandığında Hollandalılardan ne gibi tepkiler aldı?
“Maviydi Adalet Sarayı” gerçekte sadece Türkiyeli bir göçmenin yaşadıklarını işlemekten çok göç eden tüm insanların yaşamlarına ışık tutan, kaygılarına, insani duygularına göndermeler yapan bir roman. Felemenkçe olarak yayımlandığı zaman bazı dergilerde tanıtım yazıları iki gazetede de geniş söyleşi yayımlandı. Daha sonra Hollanda’nın Arnhem kentinde okuyan bir grup Hollandalı “Bunca yıldır birlikte yaşadığımız yabancıları meğer biz hiç tanımıyormuşuz,” diyerek “Valse Hoop”u tüm Hollandalıların okumasını önerdiler ve bu grup “Yabancıları tanımadan onlar için yasalar çıkaran, kısıtlamalar getiren tüm milletvekilleri bu kitabı okumalı,” diyerek 150 kitap satın alıp, beni de imzalamam için davet ederek meclisteki tüm Hollanda milletvekillerine Valse Hoop’u hediye ettiler. Bu olaydan sonra da kitap ikinci baskısını yaptı.
Siz aynı zamanda Kara Zambak sanat ve edebiyat dergisinde yazıyorsunuz. Bize biraz derginin ortaya çıkış hikayesinden ve Hollandalı Türkçe okurdan nasıl bir ilgi gördüğünden bahsedebilir misiniz?
Şiirlerini ve çalışma düzenini çok beğendiğim, hem Türkçe, hem Hollandaca edebiyatın içinde olan Şair Ali Şerik bir edebiyat dergisi çıkarmak istediğini anlattığında bu meşakkatli yolda onu desteklemek için kendisine söz verdim. Bilhassa edebiyat yayıncılığımızın en çorak alanlarından biri olan Hollanda’da böyle bir dergiyi desteklemek çok önemli. Kara Zambak dergisini Şair Ali Şerik tüm özverileriyle matbu olarak, Hollanda’da yazın insanlarının ürünleriyle yayımlamaya başladı ama bu bir derginin yaşaması için yeterli değildi. Türkiye’de yazan arkadaşlarımızla iletişime geçerek dergiyi desteklemelerini istedik. Ürün açısından sorunlar çözüldü ama bu kez de maddi sorunlar baş gösterdi. Arkadaşımızın çalışması da derginin bütün işlerine yetişmeye olanak vermiyordu. Durum böyle olunca Ali Şerik de dijital yayını tercih etti. Daha önce başka arkadaşlarla Hollanda’da Anafilya elektronik dergisini çıkarıyorduk ve dünya çapında aylık okuyucu sayımız on bini geçiyordu.
Umarım Kara Zambak da ileride bu tirajı yakalama olanağına sahip olur. Hollanda’daki Türkiyeli toplumun çok az bir bölümünün okuma alışkanlığı var. Kitap okutabilirsek, dergileri de okurlar sanırım.
Avrupa’da Türkçe yapılan edebiyat, sadece Türkiye’den (çoğunlukla eğitim amacıyla veya siyasi nedenlerle iltica ederek) gelen kişilerin omuzlarında mı yükseliyor? Avrupa’da doğup büyümüş genç nesil göçmen çocuklarının da ileride Türkçe edebiyata katkıları olabileceğini düşünüyor musunuz?
Tespitinize katılıyorum. Avrupa’da yapılan edebiyat çalışmaları genellikle çeşitli nedenlerle Türkiye’den gelen orta yaş üzeri aydın kesimin meşgul olduğu bir alan. Fakat Almanya’da da, Hollanda’da da edebiyata ilgi duyan gençlerimizin varlığı yadsınamaz. Şimdilik sayıları çok az da olsa yeni yetişen genç yazar ve şairlerimiz var. Buradaki yazın geleneğimizin onların çabaları ve özverileriyle daha da güçleneceğine ve gürleşeceğini inancım sonsuz.
Avrupa’da Türkçe edebiyatın bir “piyasa”sı ve Türkçe eser yayımlayacak yayınevleri yok. Eseri Türkiye’deki bir yayınevinden bastırmak gibi bir seçenek olsa da bu durumda da Türkiye’deki okura hitap etme gerekliliği ortaya çıkarıyor. Hâl böyleyken piyasa kaygısının eserin içeriğine etkisinden bahsedebilir miyiz?
Böylesi bir kaygıyla yazılan eserlerin çoğu zaten okuyucu bulamıyor. Kalıcı ve iyi edebiyat yapıtının yayımlanma sorunu olamaz. Almanya’da yayımlayacak bir yayıncı bulamıyorsa, Türkiye’de mutlaka edebiyatı iyi bilen yayıncılar onun yapıtına sahip çıkacaklardır. Asıl sorun enternasyonal edebiyat eseri üretebilmek sorunudur. Bir yazarın işleyeceği her konu sınırları aşabilecek şekilde işlenebilir. Örneğin göç olayı ve konusu gibi.. Belli bir göçmen grubu işlersiniz, ama konuyu göçün uluslararası niteliklerini de göz ardı etmeden işlediğiniz takdirde yapıtınız herkes tarafından okunma şansı yakalayabilir.
Türkiye’deki Türkçe edebiyat ile Avrupa’daki Türkçe edebiyat arasında farklar ya da benzerlikler nelerdir?
Dilin kullanımında Avrupa’da Türkçe edebiyat yapanlar dildeki son gelişmeleri takip edemedikleri için Türkiye’de edebiyat yapanlardan daha geride kalıyorlar. Türkiye’de Türkçe edebiyat yapanların konularındaki çeşitlilik artışına karşın, Avrupa’da Türkçe edebiyat yapanların ele aldıkları konular “göç, göç yaşamı, hasret, gurbet” sınırları içinde kaldı. Türkiye ve Avrupa’daki Türkçe edebiyatın en çok benzeşen tarafı sadece her ikisinin de Türkçe kaleme alınıyor olması.
Hollanda’da Türkiye kökenliler neler okuyor? Burada yaşayan Türkiye kökenlilerin edebiyatla ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hollanda’daki Türkiye kökenlilerin ne okuyup ne okumadığını en iyi kütüphanelerdeki durum belirliyor. Doksanlı yıllarda Hollanda kütüphanelerinde (merkez ve semt) en az dört beş raf Türkçe kitaplara (kaynak, roman, öykü, şiir, çocuk edebiyatı) ayrılıyordu, şimdilerde -o da sadece merkezi kütüphanelerde- birer raf kaldı. Buradaki insanlarımızın çoğu okumaktan çok Türkiye siyasetiyle ilgileniyorlar. Bizler ise yapıtlarımızı okuma günleri ve çağrıldığımız dernek toplantılarında okuyucularımıza ulaştırabiliyoruz. Tabii tüm arkadaşlarımızın böyle bir şansının olduğunu da söyleyemeyiz.
Hollanda özelinde sizden başka Türkçe edebiyat ürünleri veren yazar ve şairler var mı?
Ben seksenli yılların sonunda geldim Hollanda’ya. Benden yıllar önce buraya göç eden arkadaşlardan bazıları başlatmışlar burada edebiyat çalışmalarını. Almanya’da nasıl ki, Bekir Yıldız’la başlamışsa, Hollanda’da da Murtaza Vural’la başlamış. Onun “Terim ile Suladım Hollanda Lalelerini” adlı şiir kitabı Hollanda’ya göçü anlatan ilk kitaptır. Onun kuşağından olan ve hâlâ yazma eylemini sürdüren Haydar Eroğlu var. Daha sonra ise öyküde yetkin yapıtlar veren Kazım Cümert, yine şiirde İbrahim Eroğlu, Ali Şerik, Muzaffer Yanık, Güleren Kılıçarslan, Ferda Güneş Aydın gibi kalemi işlek arkadaşlarımız var. Adlarını andığım ve anamadığım birçok arkadaşın da daha yetkin ürünler vereceklerini ümit ediyorum.
Siz aynı zamanda bir eğitimci olarak Hollanda temel eğitim kurumlarında anadili dersleri ve Rotterdam Konservatuvarı’nda Türk dili ve edebiyatı dersleri verdiniz. Bu anlamda Avrupa’da Türkçe edebiyata katkı sağlamak isteyen göçmen kökenli genç nesle neler söylemek istersiniz?
Daha önce de belirttiğim gibi ben onları Türk edebiyatının filizlenen dalları olarak görüyorum. Onlara iki önerim olacak. Birincisi, her iki dilin edebi dilini de çok iyi öğrenmeleri. Hangi dilde yazıyorsanız, eserlerinizi öteki dilde de aynı edebi yetkinlikte yazmayı başarın. Eğer yapıtınızı çevirme zorunluluğunuz olursa da çeviriyi siz yapın. Bunların yanı sıra ama her şeyden önce çok iyi bir okuyucu olun; dünya ve Türk edebiyatından edebi değeri olan iyi örnekleri mutlaka okuyun. Kıyaslama yapabilmeniz için arada bir kötü örnekleri de okumayı ihmal etmeyin.
[…] 6. https://perspektif.eu/2020/05/19/murat-tuncel-avrupa-ve-hollandada-turkce-edebiyat/ […]