'Dosya: "Avrupa'da Türkçe Edebiyat"'

Muzaffer Yanık: “Hollanda’da Türkçe Edebiyat İçin Misyon Gerek”

Muzaffer Yanık, 1981 yılında aile birleşimiyle Hollanda’ya gelen, ikinci nesil bir göçmen. Hollanda’daki Türkçe edebiyat faaliyetlerinin merkezinde yer alan Yanık’la, ülkede Türkçe edebiyatın geleceği hakkında konuştuk.

Edebiyatla ilişkiniz nasıl başladı?

Ben şiir yazıyorum, şiiri seviyorum. Ama bir şair değilim. Şair dediğiniz zaman, Necip Fazıl’ı, Nazım Hikmet’i, Orhan Veli’yi nereye koyacağız? O nedenle kendimi edebiyatçı olarak görmüyorum. Edebiyatın bütün akımlarını tanıyan, kendisi de edebiyat üreten, dünya üzerindeki edebi gelişmeleri izleyen yakın dostlarım var. Onlarla daimi iletişimdeyim. Ama ben kendimi akademide, temel eğitim öğretmenleri yetiştiren bir pedagog olarak tanımlıyorum.

Hollanda’daki Türkçe edebiyat faaliyetlerinden bahseder misiniz?

Hollanda’da Türkçe yazın faaliyetleri yapan dergiler var. Türkçe haber yapan, matbu ve çevrimiçi birçok platform var. Ama Türkçe edebiyat dergileri yok. Hollanda’da şiir ve edebiyat konusunda ilk ciddi dergi 10 yıl önce çıkan Anafilya dergisiydi. Hollanda’da bu dergiyi biz Halit Umar, Murat Tuncel ve ben olmak üzere 3 arkadaş çıkarttık. 7 yıl boyunca yayın yaptık. Bu derginin ana sorumlusu Halit Umar artık yaşlılığı nedeniyle bu meseleyle uğraşamayacağını söyleyince, biz de dergiyi aynı kalitede devam ettiremeyeceğimizi düşünerek dergiye son verdik. Bu başarılı bir dergiydi. İnternet sitesinde dergi içeriklerini görüntüleyenlerin sayısı 5 ay içerisinde 1 milyonu aşmıştı. Dünyanın birçok farklı yerinde izlenen bir dergiydi. Bunu aynı kalitede devam ettirmek güçtü. Ben ve Murat Tuncel tam zamanlı çalışıyorduk. Bu nedenlerle Hollanda’da Türkçe edebiyat alanında yayın hayatına başlayan bu dergiye son verdik.

Bunun dışında Hollanda’da son 3 senedir yayın yapan ve Ali Şerik tarafından çıkartılan Kara Zambak isimli bir edebiyat dergisi var. Bu dergiyi birkaç sene matbu olarak bastıktan sonra dijital olarak yayınlamaya başladık. Bunların dışında Hollanda’da dergi anlamında edebi bir yayın yok.

Hollanda’da Türkçe edebiyat ile ilgilenen ne tarz oluşumlar var?

Önce genel bir sorundan bahsederek başlayayım: Hollanda’da oluşan edebiyat çevreleri, toplumun geneline hitap eden bir oluşum hâline gelemediler. Hollanda’daki Türk toplumu ideolojik ya da dinî gruplara bölünmüş durumda. A grubu, B grubunun yazarını okumaz. Nihayetinde de yalnızca belli bir gruba hitap eden oluşumlarla karşılaşıyoruz. Örneğin Amsterdam Türk Yazarlar Birliği var. Burada da benzer bir sorun gözlemliyorum. “Benim bir derdim var. Türkçeyi yaşatmak istiyorum. Siz de bunu istiyorsunuz. Bu bizim ortak sorunumuz” deyip ortak değerimiz etrafında omuz omuza olamıyoruz. Çünkü sizin Müslüman, x partili, x cemaatten olmanız, benim y partili, y cemaate tepkili görünmem bunu engelliyor. Bu çok üzücü bir durum.

Bundan birkaç yıl önce İbrahim Eroğlu ile şahsım bir inisiyatif olarak bir “Anadolu mozaiği” oluşturmaya çalıştık ve bu minvalde Hollanda’da Balad Şiir Vakfı’nı kurduk. Hollanda’daki  Türk toplumundan bütün şairleri topladık. Bir süre sonra burada da benzer kamplaşmaları görmeye başladık. Milliyetçi ve mezhep güdümlü düşünce ve insiyatifler yavaş yavaş yer edinmeye başladılar. Biraz mutaasup şairler ya da şiirlerinde dinî konuları işleyen şairler dışlandılar. İlerici – gerici söylemleri başgöstermeye başladı. Yani orasını herkes kendi ideolojisi için bir tanıtım platformu olarak görmeye başaldı. Oysa ben, herkesin gelip konuşabileceği, çıkış noktasının da söylendiği gibi bir “Anadolu mozaiği” olmasını istiyordum. Bu mecrada başlangıçta 27 şair vardı. En genci 40 yaşında, hepsi Türkiye’den gelmiş insanlar. Fakat buradan bahsettiğim gerekçelerle ayrıldık, onlar devam ediyorlar.

Geçtiğimiz günlerde de edebiyatla ilgilenen bir grupla “Türk Dili ve Edebiyatı Platformu Hollanda” isimli bir platform kurduk. Bu platformla, milliyetçilikten ya da mezhepçilikten uzak, Türkçeyi yaşatmayı hedefleyen bir mecra oluşturmak istiyoruz. Şu anda mevcut durumda koronavirüs nedeniyle bu sekteye uğradı.

Hollanda’da Türkçe edebiyatın yaşatılması adına birçok girişiminiz var. Bütün bunları yapmaktaki temel motivasyonunuz ne?

Ben Türkiye’den Hollanda’ya liseyi bitirerek geldim. Türkçeyi burada yazarak geliştirdim. En büyük motivasyonum şiir benim. İkinci motivasyonum ise Türkçe. Ben Hollanda’da anadili öğretmenliği yaptım, belediyeler düzeyinde bu eğitimin koordinatörlüğünü ve eğitim rehberliğini yaptım. Ülke genelinde anadili eğitiminin sosyal plan koordinatörlüğünü yaptım. Türkçeyi geliştirmek, yaşatmak konusunda uğraşım hep vardı. Bu uğraşlar, hem şiir, hem de Türkçenin geliştirilmesi dertlerinin bir sonucudur.

Edebiyat konusundaki girişimler, genelde sayısı sınırlı kişilerin özverisiyle gerçekleşiyor. Peki siz, Hollanda’daki gençlerin sizden sonra bu tarz inisiyatifleri devam ettireceğini düşünüyor musunuz?

Vizyon ve edebiyat sevgisi tek başına yetmiyor. Ancak bunu bir misyon haline dönüştürdüğünüzde bir şeyler yapabiliyorsunuz. Arkadaşlarımın ve benim bu konudaki uğraşım Türkçenin yaşatılması ve sevdirilmesi idi. Biz bunun en güzel yollarından birisinin edebiyat olduğuna inandığımız için edebiyat platformları oluşturmaya, dergiler kurmaya çalıştık. Bizden sonraki nesil, Hollanda’da doğup büyüyen gençler bunu yapar mı? Zannetmiyorum. Onlar arasında böyle bir çaba yok. Bunun nedenlerinden biri, edebiyatla ilgilenen insanların, yani bizlerin onlara bir ilham kaynağı olamaması. Bizim çalışmalarımız gençler tarafından kendi egomuzu okşama çabası olarak göründü. Onlara örnek olamadık.

Size ilginç bir anekdot anlatayım: Şair arkadaşım Ali Şerik, Hollandaca şiir yazmaya başladığında ona neden bu dilde yazdığını sordum. Bana şöyle dedi: “Benim düşüncelerimi benim ailem, çocuklarım anlamazsa, sadece sen anlamışsın ne çıkar?” Ben oğlumla ilgili bir şiir yazdım. Büyüdüğü zaman okuması için ona verdim. Ama şiiri anlaması mümkün değil. Sözcükleri anlaması yetmiyor, duyguyu anlaması gerekiyor.

Peki burada tek neden, sadece üçüncü ya da dördüncü nesil gençlerin başka bir dilde sosyalizasyonlarını gerçekleştirmeleri mi?

Dilin başlı başına bir rolü var. İkincisi, dille bir dünyaya açılıyorsunuz. Bizim çocukların Türk dünyasına, Türkçenin kültür dünyasına açılmaları burada çok zor. Gençler daha ziyade Hollandacayı çok iyi biliyorlar. O dilin dünyasına açılıyorlar ve o dünyada kendilerini var ediyorlar.

Yani Hollanda’da ya da diğer ülkelerde Türkçe edebiyat, her zaman Türkiye’den gelen insanların edebiyatı mı olmak zorunda?

Aynen öyle. Bizde edebiyatın yeri belli, türkü söyleriz, şiir okuruz. Ama edebiyatı diğer yaşam alanlarına aktarabilmiş değiliz. Hollanda’daki Türk gençlerini ele alalım. Burada çok örgütlü dernekler, camiler var. Gençler burada dinî bilgiler öğreniyorlar. Ama bizde edebiyat, günümüzde dine dâhi entegre edilebilmiş değil. Ne şiir ne de müzik burada bir yaşam alanına sahip değil bu gençlerde. Bir pedagog olarak baktığımda bunun kaçırılmış bir şans olduğunu görüyorum. Gençlerin etrafında toplandığı belirli düşünce yapıları var.

Dili tek başına geliştiremezsiniz. Dil bir sözcük diziminden ibaret değildir. Dili yaşam alanları (kontext) içine entegre ederek geliştirirsiniz. Matematik ya da felsefe, hangi düşünce bilimini ele alırsanız alın,  ona dili entegre edebildiğiniz sürece, yalnız bilgiyi değil, o bilgiyi verirken dili de geliştirebilirsiniz. Herkesin şair ya da müzisyen olmasına gerek yok. Herkesin güzel sanatlarla ilgili becerisinin olması mümkün değil, ama bilgisi olabilir. Hollanda’da okullara bakalım, güzel sanatlar ve edebiyat diğer derslere entegreli bir şekilde veriliyor. Müzikle dil öğrenimi, projeler ve konular kapsamında el sanatlarının her türlüsü verilebiliyor. Bu dersleri verirken “bütün öğrenciler şair olacak” diye bir kaygı yok. Dili sevdirmek, daha da önemlisi dili sevdirirken duyguyu da sevdirmek gerekiyor. Bir dili yaşatmak istiyorsanız bunun yolu tanıtmaktan geçiyor. Ben Hollanda’da var olan yapıların kendileri dışında ortaklaşa sosyal ve eğitimsel yapılar oluşturarak Türkçeyi ve Türk edebiyatını yaşatılabileceklerine inanıyorum.

Türk gençler örneğin Türkçe İslam felsefesi okuyor ya da Türkçe düşünce üretmek konusuna ilgi duyuyor da, sadece edebiyat üretmekte açık var gibi bir durum yok. 

Yani Hollanda’da Türkçe edebiyatın gelişmesi meselesinde aslında daha derin bir krizle mi karşı karşıyayız?

Kesinlikle! Biz, Türk toplumu olarak genelde ağlayan bir toplumuz. Bu tarz toplumlarda aslında herkes şiir yazar. Bir kısmımız sosyoekonomik şartlardan dolayı ağlıyor, bir kısmımız da kanaat kültüründen yoksun olduğu için ağlıyor. Benim kuşağımda birimiz türkü söylüyor, birimiz şiir yazıyor, birimiz roman yazıyor. Bu eserlere baktığımızda kendi içinde kavgalı olan, çocukluk dönemini yazan, derdi olan insanlar görüyoruz. Buradaki çocukların böyle bir sorunu yok. Onların duygu dünyası başka motiflerle örülü. Refah ülkesinde yaşıyorlar, ayakta kalabilmenin en büyük kriterlerinden birinin okumak ve kariyer yapmak olduğu bir toplumdalar. Krizleri yok, karşılaştıkları tek kriz belki ayrımcılıktır ve bunu da zamanla aşıyorlar.

Peki edebiyat bir “dert”ten mi çıkar?

Ben bizdeki edebiyatı tetikleyen unsurun dert olduğunu düşünüyorum. Buradaki bütün yazıp çizenlere baktığımda bunu görüyorum.

Hollanda’da Türkçe edebiyat iddiasına sahip biri kitap yayınlamak istese bir yayınevi bulabilir mi?

Şu anda boş A4 kağıtlarının dışına bir kitap cildi yapıp, başına isim koyup, 500 Euro para verdiğinizde, Türkiye’de istediğiniz yayınevinde yayınlatabilirsiniz. Bir kitabın yayınlanmış olması ne dil, ne şair, ne de edebiyat için bir kriter değil. Ama içerik olarak bir nitelik koşulunuz olduğunu varsayalım. Hollanda’da Türkçe kitapları, içeriğini kriter alarak basabilecek herhangi bir yayınevi yok. Bırakın bunu, Hollanda’da edebiyat konusunda yazınlanları inceleyip eleyebilecek edebi bir otorite de yoktur. Hollanda’da sadece 2 yayınevi var. Bunlar da yayınevi-matbaa karışımı bir hizmet yelpazesine sahipler. Kazanca yönelik iş yaptıkları için düğün kartından kitaba kadar her şeyi basıyorlar.

İddialı bir edebiyatçı dediniz. İddialı olmak, ne güzel şey! Herkes çevresiyle yetişir. İddialı bir edebiyat çevresi olacak ki, iddialı edebiyatçılar yetişsin. Bizim toplum özellikle Avrupa’da o kadar parçalanmış ki, bu parçalanış bizlerin entellektüel gelişimlerini de ciddi anlamda sekteye uğratıyor. Entelektüel bilgi edinmek, bilgiyi basit bir şekilde yüklenmek değildir. Bunun için eleştirel ve çok perspektifli bir bakış geliştirmek zorundasınız. Sadece kendi cemaatinizin kitaplarını okuyarak bunu geliştiremezsiniz. Burada mesele Türkçe ya da Hollandaca yazmak da değil. Mesele yazılanın entellektüel boyutudur. Hollanda’da Türkçe edebi yapıtların entelektüel boyutu, o yapıtın başka bir dile veya kültüre aktarılabilmesi noktasında oldukça yetersiz kalıyor. Entelektüel yapı evrenseldir. Bizdeki parçalanmışlık, çok perspektifli bakışı da baltalıyor.

Peki çözüm ne? Örneğin mevcut yapılara sizin tavsiyeniz nedir?

Şu anda artık etiketlenmiş, mühürlenmiş yapılar içerisinde edebiyatı teşvik etmek zor. Ancak bu yapılar bahsettiğim çok perspektifliliğin lüzumunun farkına varırsa, belki bu yapıların müşterek teşvikiyle, başka düşünce yapıları oluşturulur. Şöyle örnek vereyim: Şimdi denilse ki  “şu an Millî Görüş’te Atatürk’le ilgili (onu methetme anlamında) bir toplantı yapılıyor” veya “Atatürkçü düşünce derneğinde, toplantılar dua ile açıyorkimse inanmaz buna. Bir kere öyle şartlanmışız ve öyle tanımışız o yapıları. Bu tarz yapılar insanımızın kafasında  mühürlenmiş yapılardır. Kendi içlerinde büyür, küçülür, kendilerini beslerler. Bu yapılardan ortak mücadeleyi teşvik edebilecek, ortak değerler çıkmaz ne yazık ki. Bizim kuşağın dernekleştirdiği bütün yapılar böyledir.

Elif Zehra Kandemir

Lisans eğitimini Münster Üniversitesinde Sosyoloji ve Siyaset Bilimi bölümlerinde çift anadal olarak tamamlayan Kandemir, Duisburg-Essen Üniversitesinde sosyoloji yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. Ağırlıklı çalışma alanları göç sosyolojisi ve ırkçılık araştırmaları olan Kandemir Perspektif dergisi editörüdür.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler