'Dosya: "Avrupa'da Türkçe Edebiyat"'

Ferda Güneş Aydın: “Göç, Edebiyatı Besleyen En Önemli Kaynaklardan Biri”

Ferda Güneş Aydın lise eğitiminden sonra 1992 yılında Hollanda’ya gelmiş göçmen bir ailenin çocuğu. Hollanda’da Sosyal Rehberlik ve Pedagoji eğitimi almış olan Aydın’ın yayımlanmış Dokunmak Acıtmamalı Teni, Alahçın, Beyaz Serçe Ve Ermiş isimli üç kitabı bulunuyor. Güneş Aydın’la Hollanda’da Türkçe edebiyat üretimi ve zorlukları üzerine konuştuk.

Uzun yıllardır Hollanda’da yaşayan bir yazar olarak kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

Yaklaşık altı yıldır profesyonel anlamda şiir, öykü ve roman kaleme alıyorum. İnsan doğar, yetişkin olur ve nihayetinde ölür. Kişi yaşamının her evresinde kendine ve hayata anlam verme arayışını sürdürür. Yazmak da benim içsel yolculuğumda karşılaştığım çetin fırtınalardan sığınacak dingin bir liman gibi. Dolayısıyla bu argüman benim evrensel düzeyde konumlanmama bir neden. Elbette yazı dilim Türkçe ve eserlerim Türk Edebiyatı ulamı arasında. Ancak ben yazarların kimlik kaygısından yoksun, yapıtlarıyla dünyayı kucakladığını varsaydığımdan böyle bir sınırlamayı ne kendime ne de diğer yazarlara yapmıyorum.

Sizce göç deneyiminiz yazın dünyanızı şekillendirmede nasıl bir etkiye sahip?

Göç olgusu salt bir yerden başka bir yere taşınmanın ötesinde, yeni coğrafyada öz kimliğinizle var olurken yeni bir kimliğe evirilme ve uyum serüvenidir. Kutsal kitaplarda da konu edildiği üzere, insanın cennetten kovulmasıyla büyük göç başlamıştır. Bu anlamda dünya bizim vatanımız, aynı anda gurbetimiz olmuştur. Göç, gurbet ve onun birinci çağrışımı sıla, hasret, yabancı olmak, güvensizlik, gariplik, bir yere ait olamama duygusu, ayrılık gibi olgular getirir. Mekan; belleğin, dilin, benliğin, kimliğin, tarihin, bireyliğin, toplumsallığın kurulduğu ortamdır. Bu ortamı değiştirmek demek her şeyi geride bırakarak yeni bir yaşam tarzı, yeni bir dil, yeni bir kimlik oluşturmaktır. Bu bağlamda göç, dünya edebiyatını, hatta ulusal edebiyatları besleyen en önemli kaynaklardan biridir. Doğal olarak göç olgusu beni de etkiliyor. Belki bu yapıtlarıma konu olarak yansımamış olabilir, ancak duygu olarak kesinlikle her kurduğum sözcüğün bağrından haykırıyor.

Hollanda’da Türkçe edebi eser üretmenin zorlukları sizce neler?

Dil dinamik, değişken, etkileşen, evrilebilen bir olgudur. Eğer siz farklı bir ülkede yaşıyor ve ana dilinizde yazıyorsanız diliniz de değişime uğruyor. Nasıl kimliğimiz bir “ara dünyada” ise dilimiz de bir “ara dil” oluşturuyor ve bu bazen yazında okuyucuyu etkileme, okurun yüreğine dokunabilme anlamında tıkanıklığa neden olabiliyor. Bir de Türkçe yazılı kaynaklara ulaşma zorluğu var.

Türkiye kökenlilerin yaptığı edebiyatı adlandırmak için birçok kavram kullanılıyor: Konuk işçi edebiyatı, yabancı edebiyatı, göç edebiyatı… Göç kökenli bir yazar olarak sizin bu sınıflandırmalara bakışınız nedir?

Benim açımdan edebiyat iki ana başlıkta ele alınmalı: Dünya edebiyatı ve ulusların edebiyatı. Bu bağlamda kendimi göçmen edebiyatı gibi kavramlarla sınırlamıyorum.

Dil dinamik, değişken, etkileşen, evrilebilen bir olgudur. Eğer siz farklı bir ülkede yaşıyor ve ana dilinizde yazıyorsanız diliniz de değişime uğruyor.

 Roman, öykü ve şiir gibi geniş yelpazede eserler verdiğinizi görüyoruz. Eserlerinizi yazarken nasıl bir okuyucu kitlesine hitap ediyorsunuz?

Kesinlikle okuyucumu, seslendiğim kitleyi sınırlamıyorum. Türkçe konuşan, Türkçe düşünen, Türkçe duyumsayan her birey benim hedef kitlemdir.

Avrupa’da Türkçe eser yayımlayacak yayınevlerinin olmaması Avrupa’da Türkçe edebiyat yapan edebiyatçılar için ne anlama geliyor?

Avrupa’da Türkçe yazanlar arasında bu işe yüreğini koymuş, yıllarca emek vermiş, edebi anlamda değerli eserler üreten yazarlar var. Ancak bunların basımı, tanıtımı, duyurumu ve eserlere ulaşımı alanında kurumsal aksaklıklar var. Doğal olarak bu eserlerin Türkiye’de basılma zorunluluğu oluşuyor. Bu da Avrupa’da yaşayan yazarları Türkiye gibi okuma oranının oldukça düşük olduğu bir ülkede haksız bir rekabetle karşı karşıya getiriyor. Şöyle ki, sizin güncel yaşam ve gelişmelerden uzak olduğunuzdan toplumun nabzını yakalama şansınız yok ve bu konu seçiminde sizi kitlelere ulaştıracak doğru içeriği yakalama bağlamında bir engel teşkil ediyor.

Hollanda’da ve genel anlamda Avrupa’daki Türkçe edebiyat, sadece Türkiye’den gelen neslin faaliyet gösterdiği bir alan mı; yoksa ikinci-üçüncü nesil göçmen çocuklarının da Türkçe edebiyata katkıları olabilir mi?

İkinci ve üçüncü nesil yaşadığı ülkenin diliyle düşünüp bu dille duyumsuyorlar. Dolayısıyla onlar Türk Edebiyatından ziyade içine doğdukları dilin edebiyatıyla ilgililer. Ama bunun ilerideki yıllarda olumlu yönde değişeceğini umuyorum.

Avrupa’da Türkçe edebiyata katkı sağlamak isteyen burada doğup büyüyen göçmen kökenli nesiller için önerileriniz var mı?

Öncelikle çocuklarımıza ana dilin yapısal ve anlamsal kurallarını öğretmek zorundayız. Böylece çocuk, ana dilinde özne, yüklem ve nesne ile nasıl cümle kurması gerektiğini öğrenir. Daha sonra, ikinci bir dilin işlevlerini öğrenmek onun için daha kolay olur. Anadiline egemen olmayan kişi başka bir dili de kusurlu konuşur ve yazar. Sonuç olarak Avrupa’da salt edebiyat alanında değil, her alanda “biz de varız” diyor, başarılara imza atmak istiyorsanız, hayal gücünüzü geliştirecek teknikler kullanarak ufukların ötesindeki yolu keşfetmeli; eğitime, öğretime öncelik vererek düzenli ve farklı bakış acısı içeren kitaplar okumalısınız.

Meltem Kural

Lisans eğitimini Martin Luther Üniversitesinde Tarih ve İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümlerinde tamamlayan Kural, Londra Üniversitesi SOAS’ta (School of Oriental and African Studies) Yakın Doğu Çalışmaları alanında yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. Kural, Perspektif dergisinin online editörlüğünü yapmaktadır.
Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#1

*Tüm alanları doldurunuz

  • bülent şen
    2020-09-23 15:04:01

    katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz..

Son Yüklenenler