'Almanya'da Başörtüsü'

Kuzey Ren-Vestfalya Eyaletinin Hukukta “Tarafsızlık” Masalı

Almanya’da en çok Müslüman’ın yaşadığı Kuzey Ren-Vestfalya Eyaletinde “Hukukta Tarafsızlık Yasası” çıktı. Yasaya göre yargı çalışanlarına başörtüsü yasağı söz konusu. Yasak sadece hâkim ve savcılar için değil, tüm başörtülü yargı çalışanları için de facto meslek yasağı anlamına geliyor.

Fotoğraf: Salivanchuk Semen/shutterstock.com | Değişiklikler: Perspektif

Almanya’da başörtü tartışmaları artık bir gelenek hâline gelmiş durumda. Özellikle kamu ve hukuk alanında başörtülü kadınların varlığı toplumu ikiye bölüyor ve ne yazık ki bu alandaki tartışmalar başörtüsü yasakları ile sonuçlanabiliyor. Başörtüsünü kamusal alandan ve memuriyetten men eden yasaklara 3 Mart’ta bir yenisi daha eklendi: Türkiye kökenlilerin ve Müslümanların yoğun olarak yaşadığı Kuzey Ren-Vestfalya (KRV) Eyaleti’nde “Hukukta Tarafsızlık Yasası” yürürlüğe girdi.

Adından da anlaşılacağı gibi bu yasa yargıda ideolojik, siyasi veya başörtüsü gibi dinî saikli sembol ve kıyafetleri yasaklayarak yargıda (görünür) tarafsızlığın sağlanmasını amaçlıyor. Hâkimleri, savcıları, hukuk stajyerleri ve fahri hâkimleri etkileyen bu yasak daha öncesinde Bavyera, Hessen ve Aşağı Saksonya eyaletlerinde hukuki düzenlemeler yoluyla yürürlüğe girmişti.

Anayasa Mahkemesinin Yargıda Başörtüsü Kararı

Bavyera ve Hessen eyaletlerinde iki başörtülü hukuk stajyeri, başörtülerinden dolayı kamu otoritelerinin görünür faaliyetlerinde (savcılıkta veya tanık ve uzmanların sivil koğuş sorgusunda) bulunamamış ve bu yasağa karşı dava açmıştı. Hessen Eyaletindeki davacı Asmaa E. bu davayı Anayasa Mahkemesine kadar taşıdı. Mahkeme geçen yıl, devletin ideolojik ve dinî tarafsızlık ilkesini ve adalet sisteminin işlerliğine olan güveni korumak adına hâkim ve savcılar için geçerli olan başörtüsü yasağının haklı olarak görülebileceğine, ancak anayasal bir gerekliliğin söz konusu olmadığına hükmetti. Böylelikle Alman Anayasasının 4. Maddesinde yer alan din özgürlüğünün ihlalini meşru kılan Anayasa Mahkemesi, tüm dinî sembollere eşit muamele edilmesi koşuluyla hukuk alanında başörtüsü yasağına açıkça izin verdi ve bu “sorunun” nihai çözümünü eyalet hükûmetlerinin siyasi kararına teslim ederek işin içinden sıyrıldı.

Hatırlayalım: Daha öncesinde yıllardır öğretmenlere karşı uygulanan başörtü yasağını 2015 yılında düşüren ve başörtülü öğretmenlerin belirli koşullar altında okullarda çalışmasına izin veren de yine Anayasa Mahkemesiydi.

KRV’nin “Hukukta Tarafsızlık Yasası”

Anayasa Mahkemesinin kararından hareketle KRV hükûmeti diğer eyaletlerin tarafsızlık yasalarını da örnek alarak “Hukukta Tarafsızlık Yasasını” yürürlüğe koydu. Eyalet hükûmetini oluşturan Hristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) ve Hür Demokrat Parti (FDP) koalisyonuna aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif Partisinden (AfD) de destek geldi. Böylece yasa tasarısının kabulü için son oylamadan gereken çoğunluk sağlandı. Eyalet parlamentosunda Sosyal Demokrat Parti (SPD) çekimser kaldı. Yalnız Yeşiller Partisi yasa tasarısına ret oyu verdi. Yeşiller Milletvekili Stefan Engstfeld yasayı “çok dar ve yüzeysel” olarak nitelendirdi. Engstfeld, ne kadar genel tutulsa da yasağın sadece belirli dinî azınlıkları hedef aldığını vurgulayarak, “Yasa bu hâliyle, pratikte başörtüyü tercih eden Müslüman kadınlar veya kipa takan Yahudi erkeklerin yargı alanında mesleklerini icra edememesine, çalışamamasına yol açıyor.” değerlendirmesinde bulundu. Peki bu yasak hangi alanları kapsıyor ve özellikle kimleri hedef alıyor?

Özellikle mahkeme duruşmalarında geçerli olan bu yasak, diğer tarafsızlık yasalarına nazaran mahkeme salonunun dışında da ciddi bir etki alanına sahip. Üçüncü şahıslar tarafından kamu otoritesinin icrası olarak algılanan kamu faaliyetleri sırasında da bu yasak geçerli olacak. Buna göre dinî, ideolojik ve politik sembol ve kıyafetler sadece hâkim veya savcılar için yasak değil, bu yasak aynı zamanda yargıdaki tüm çalışanlar, yani hukuk stajyerleri, ceza evlerindeki çalışanlar, yargıdaki kayıt memurları, mahkeme salonundaki katipler için de geçerli. Bu nedenle Tarafsızlık Yasası’nın oluşturduğu etki alanı Anayasa Mahkemesinin şimdiye kadar anayasal olarak teyit ettiğinin çok daha ötesine geçiyor.

Yasanın 4. Maddesi bu duruma ek olarak resmî faaliyetler sırasında yüzü örtme/gizleme (Alm. “Verhüllungsverbot”) yasağını da içeriyor. Dünyaca geçirdiğimiz bir pandemi sürecinde ve mevcut maske zorunluluğuna rağmen böyle bir yasağın koyulması da bir hayli ironik doğrusu.

Yasağın Anayasal Açıdan Değerlendirmesi

Hukukta Tarafsızlık Yasası’nın ortaya koyduğu başörtüsü yasağı Alman Anayasasının 4. Maddesinde geçen din özgürlüğüne bir müdahale teşkil ediyor. Bu açık müdahale farklı yollarla gerekçelendirilip meşrulaştırılıyor. Mevcut durumda din özgürlüğü ile çatışan diğer anayasal hak ve özgürlükler olduğu iddiası söz konusu. Bu hak ve özgürlükler;

– Devletin ideolojik ve dinî tarafsızlığı

– Yargı sisteminin işlevselliği

– ve kişilerin Alman Anayasasının 4. Maddesinde korunan olumsuz (negatif) din özgürlüğünün, yani din ile karşı karşıya gelmeme, dinî ibadet ve sembollere maruz kalmama hakkının korunması olarak listelenebilir. Şimdi “din özgürlüğüne müdahale”yi meşru kılan bu maddelere yakından bakalım.

Tarafsızlık İlkesi (Alm. “Neutralitätsgebot”)

Alman Anayasa Mahkemesinin içtihatlarına göre, devlet “tüm vatandaşların yurdu” (Alm. “Heimstatt aller Staatsbürger”) olmalı. Bu nedenle de Alman devleti ideolojik ve dinî tarafsızlık yükümlülüğüne sahip. Almanya’da bir “devlet kilisesi” söz konusu olmayacağı gibi Tarafsızlık İlkesi aynı zamanda devlet tarafından belirli mezhep ve dinlere ayrıcalık tanınmasını ve farklı dinlere mensup olan kişilerin dışlanmasını da yasaklar. Devlet her dine karşı eşit mesafeli bir yaklaşım sergilemelidir. Bu mesafe herkesin eşit şekilde din özgürlüğünü destekleyen açık ve kapsayıcı bir tutum olarak anlaşılmalıdır.

Anayasanın 33. Maddesinde kamu hizmetinin en önemli ilkelerinden biri vurgulanır: Bir memur, kamu otoritesinin kendisine vermiş olduğu yetkiyi tarafsızlık ilkesini gözeterek uygulamalıdır ve görevlerini buna göre yerine getirmelidir. Ancak Almanya laik bir devlet olmadığı gibi Alman Anayasası da Fransa’daki kilise karşıtı laiklik prensibine bir alternatif olarak oluşturulan Weimar Anayasası (1919) ile doğrudan ilintilidir. Buna göre kamu hizmetinde görev yapan memurların da din özgürlüğü Anayasa tarafından korunmaktadır. Anayasanın 7. Maddesi 3. Fıkrası devlet ve dinî cemaatler arasındaki iş birliğini ortaya koyar. Devlet okullarında din eğitimi ve devlet üniversitelerinde ilahiyat fakültelerinin kurulması gibi uygulamalar bu iş birliğinin sonuçlarıdır. Özellikle dinî cemaatlere tanınan kamu tüzel kişiliği statüsü, devlet ve din arasında pozitif bir ilişkinin söz konusu olduğunu vurgular.

Her hâkim veya savcı ne kadar devletin yargı organında görev alsa da en başta bir bireydir ve kendi dinî inançlarına sahiptir. Bu durumda hâkim veya savcının dinî ifadelerinin, üzerinde başörtüsü gibi açıktan taşıdığı dinî sembol ve kıyafetlerin devlete atfedilerek devletin tarafsızlığını bozduğu görüşü kabul edilemez. Daha ziyade, bir hâkimin başörtülü veya kipalı olması devletin, çalışanlarına ve memurlarına anayasal özgürlükleri dikkate alarak dinî gerekliliklerini uygulama hakkı tanıdığını gösterir.

Zaten Anayasa Mahkemesi de geçen yıl verdiği karar ile görünür/tanınabilir dindarlığın “önyargılı olmanın” bir göstergesi olmadığını kabul etti. Ancak karara göre belirleyici nokta, “objektif bir gözlemcinin” gözünde “görünüşte tarafsız olmama” nedeniyle yargının bağımsızlığına karşı olan güvenin tehlikeye girmesi ihtimaliydi. Bu bağlamda da bağımsızlık ve tarafsızlığın dışa dönük görünümü Anayasa tarafından korunmadığı gibi anayasal haklara böylesine yoğun müdahale edilebilmesini haklı göstermemelidir. Ayrıca duruşmalar “halka açıklık” ilkesine tabidir, böylece yargıda şeffaflık korunmaktadır. Buna rağmen hâkim veya savcının tarafsızlığını sorgulayan bir iddianın, iddia sahibi tarafından açıklanıp kanıtlanması gerekmektedir. Aksi takdirde başörtülü bir kişinin içsel tarafsızlıktan yoksun olduğu için yargı makamına genel olarak (işin doğası gereği) uygun olmadığına dair bir varsayım mevcut olacaktır. Oysa başörtülü bir hâkimenin tarafsızlığı nihayetinde verdiği karar ile ortaya çıkacaktır ve bu karar için hukuki yollarla bir denetime tabi tutulma imkânı her daim söz konusudur.

Yasanın Toplumsal Sonuçları

Almanya’daki yasak çok genel tutulsa da ve yasağın her dinî sembol için geçerli olduğu iddia edilse de özellikle başörtülü kadınları hedef aldığı ve kısıtladığı çok bariz. Başörtülü hukuk stajyerlerinin bundan sonra da stajyerlik dönemlerinde ve eğitim süreleri boyunca kısıtlamalara maruz kalacakları artık kaçınılmaz bir gerçek. Hâkimle birlikte kürsüde oturmalarına izin verilmeyecek ve mahkeme salonunun izleyici bölümünde oturmak zorunda kalacaklar. Bu durumda adliye stajı ağırlıklı olarak dosyalar üzerindeki çalışmalar ile sınırlı kalacak. Savcılıktaki eğitim süreci de bundan çok farklı olmayacak. Diğer stajyerler duruşmada mütalaayı okur ve tanıkları dinlerken başörtülü stajyer yine mahkeme salonunun bir köşesinde oturuyor olacak. Bu kısıtlamalar başörtülü stajyerin okul notlarını etkilemese de ona eğitim sürecinin bu kısmında “Sen tarafsız değilsin, olamazsın. Devleti temsil edemezsin. Seni bu mesleklerde istemiyoruz! Sen (henüz) bu ülkenin kabul edilmiş bir parçası değilsin” mesajını verecektir.

Enise Yılmaz

Bochum Ruhr Üniversitesi’nde hukuk eğitimi gören Yılmaz, Perspektif’in yayın kurulu üyesidir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler