'Fransa'

Onaylanan Ayrılıkçılık Yasası Ne Getirecek?

Uzun zamandır tartışılan Ayrılıkçılık Yasası, birçok STK, hukukçu ve insan hakları derneği tarafından kınanmış tartışmalı bir yasa. Buna rağmen Fransa’nın Anayasa Konseyi yasayı onayladı.

Fotoğraf: Shutterstock.com

Fransa’da kanunların anayasaya ve temel ilkelere uygunluğuna hükmeden Anayasa Konseyi, 13 Ağustos’ta aldığı bir kararla “ayrılıkçılık” yasası olarak da bilinen, cumhuriyet ilkelerini pekiştiren yasanın birkaç ayrıntı dışında olduğu hâliyle sorun teşkil etmediğine karar verdi. Dolayısıyla Anayasa Konseyi, hükûmet tarafından “İslamcılığa” karşı kararlı bir silah olarak sunulan bu metnin temelini onaylamış oldu.

Yasanın sadece iki maddesi iptal edildi: Anayasa Konseyi, İçişleri Bakanına fesih prosedürüne tabi olacak bir derneğin faaliyetlerini durdurma yetkisi veren maddeye karşı çıktı. Ayrıca, “Cumhuriyet ilkelerini reddettiği tespit edilen” bir yabancının oturma izninin geri alınması veya verilmemesinin mümkün olacağı hükmü de anayasaya aykırı bulundu. Anayasaya aykırılık konusu değerlendirildiğine göre artık bu yasa uygulanabilecek.

Tartışmalı Olmasına Rağmen Kabul Edildi

Ayrılıkçılık terimi ilk kez 2019 yılında Cumhurbaşkanı Macron tarafından “Birlikte yaşamamak, Cumhuriyet dâhilinde olmamak ve bir din adına, İslam’ı saptırarak yapılan ve Cumhuriyetimizin bazı yerlerinde yer edinmiş bir ayrılıkçılık var.” şeklinde kullanılmıştı. Nitekim Macron Paris’in banliyösü olan Les Mureaux’da bir konuşması sırasında, bu “ayrılıkçılığa” karşı savaşmak için bir yasanın teklif edileceğini duyurmuştu.

Bu yasa geçtiğimiz aralık ayında tanıtıldı. Hükûmet daha sonra hızlandırılmış bir kabul prosedürü başlattı ve yasanın mümkün olan en kısa sürede geçtiğini görmek istediğini belirtti. Emmanuel Macron bu yasanın onun için beş yıllık görev süresinin temel taşlarından biri olduğunu açıkça vurguladı.

Peki bu yasa neden bu kadar sorunlu? Birincisi, dernekleşme özgürlüğünü garanti eden 1901 yasasını kökünden değiştirdiği için. Kanun, kamu yardımı talep eden herhangi bir dernek tarafından imzalanacak bir “cumhuriyetçi taahhüt sözleşmesi” öngörüyor. Bu sözleşme, “Cumhuriyet’in laik karakterini sorgulamamayı” ve “kamu düzenine tehdit oluşturabilecek her türlü eylemden kaçınmayı” gerektiriyor. “Kamu düzenine tehdit” ibaresinin muğlaklığı, özellikle siyasi olarak hassas konularda bazı soruları gündeme getiriyor. Asıl endişe bu hükmün, hibelere bağlı olan dernekler üzerinde tam bir kontrol uygulamasına izin vermesi. Hükûmet, dernekleri “iyi dernekler” ve “diğer dernekler” olarak ayıracak mı? Aynı şekilde bu hükümlerle, sivil toplumun temel bir dinamiğini oluşturan derneklere devletin müdahale etme yetkisi sorgulanıyor.

Bir diğer nokta ise yasanın dernekleri feshetme imkânını genişletmesi. Bazı noktalar açıkça savunulabilir. Örneğin kişilere veya mülke karşı şiddet eylemleriyle “kışkırtan” veya “katkıda bulunan” dernek veya grupların feshedilmesine ilişkin hükümler getirildi. Ancak endişe verici olan, ayrımcılık nedeniyle feshetme gerekçelerinin, “amacı veya eylemi” ulusal toprakların bütünlüğünü baltalamaya veya hükûmetin cumhuriyetçi biçimine zor kullanarak saldırmaya meyilli olan dernekleri de kapsaması. Böyle bir “eylem”i hangi kriterler tanımlayacak? Bu hüküm, derneklerin siyasi denetiminin yolunu açmıyor mu? Burada da soru cevapsız kalıyor.

Devlet artık denetim kisvesi altında bağışçıların mali verilerine erişebilecek. Yolsuzlukla mücadele derneği Anticor için durum buydu. Devlet, derneğe verdiği onayı yenilemek için dernekten bağışçılarının bir listesini vermesini talep etmiş, ancak Anticor bunu reddetmişti. Derneğin faaliyetlerini sürdürebilmesi için gerekli olan bu onayın nihayet yenilenmesi için bir dayanışma kampanyasına gerek duyulmuştu.

Yasa ayrıca yabancı finansman üzerindeki kısıtlamaları da genişletiyor. Yönetim, “şüpheli olabilecek siyasi hedeflerin peşinde” olduğundan şüphelenilenler de dâhil olmak üzere, son derece geniş gerekçelerle derneklerin yabancı fonlara erişimini engelleyebilecek. Hükûmet için bu fon “etki veya müdahale stratejilerinin aracını oluşturabilir”. Yasa henüz kabul edilmemişken, Barakacity isimli STK 2020 sonbaharında feshedildi. Bu süreçte İçişleri Bakanlığı derneğin fonlarının varlıklarını dondurmuştu. O zamandan beri birçok kuruluş faaliyetlerini sürdürmek için Fransa’dan ayrılma isteklerini dile getirdi. Örneğin Bakanlar Kurulu’nda feshedilmesine karar verilen CCIF (Fransa İslamofobiye Karşı Kolektif) faaliyetlerini Belçika’ya taşıdı.

Bu kanunun soru işareti uyandıran bir diğer noktası da dinî tarafsızlık yükümlülüğünün kamu hizmeti devredilen şirketlerin çalışanlarına kadar genişletilmesi. Bu hüküm, laiklik ilkesini özel hukuk alanına genişletiyor ve özel şirketleri, çalışanlarının dinî semboller takmamasını sağlamakla yükümlü kılıyor. Bu maddenin ilk mağdurları tabii ki başörtülü Müslüman kadınlar olacak. Avrupa’da Irkçılık ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Mücadele Genel Raportörü’ne göre “belirli bağlamlarda” göze çarpan dinî sembollerin takılmasına ilişkin önerilen yasak özellikle Müslüman kadınları etkileyecek, çünkü meclis tartışması ve mevcut benzer hükümler aslında hedeflenen “sembolün” başörtüsü olduğunu açıkça gösteriyor.

Kuşkusuz yasa metni toplumun belirli bir kesimini veya bir dini hedef almamaya büyük “özen” gösteriyor. Nitekim hükûmet, “Bu Müslümanlara karşı bir yasa değil.” diye ısrar etmişti. Ancak yasama sürecindeki tüm meclis tartışmaları sırasında, özellikle Cumhuriyetçi Parti tarafından masaya yatırılan değişiklikler, açıkça Fransa’daki Müslümanları hedef aldı. Parlamento, Ulusal Meclis ve de Senato tartışmaları yalnızca Müslümanların varlıklarına, inançlarına ve dinî uygulamalarına yönelikti. Bu tartışmalar, resmî düğünlerde yabancı bayrak yasağından üniversitede başörtüsü yasağına kadar bir tırmanışa fırsat verdi.

Bitmeyen Endişeler

Bu yasanın teklif edileceği açıklanır açıklanmaz, örneğin dernekleşme özgürlüğü gibi temelde demokratik ve cumhuriyetçi ilkeleri zedeleyeceğinden açıkça endişelenenler seslerini duyurmaya çalıştı. Ayrıca bazı hukukçuların işaret ettiği gibi, “ayrılıkçı” insanları ve yapıları nitelendirme olanağını verecek olan “cumhuriyetçi ilkeleri” tanımlamak yalnızca devlete mi bağlı? Keyfîlik riski çok uzak değil. Bu “ayrılıkçılık” yasasıyla olası hedefler genişliyor: Müslümanlar, aktivistler, aynı zamanda muhalif olarak algılanan tüm örgütler veya kişiler.

Bağımsız bir devlet kurumu olan Ulusal İnsan Hakları Danışma Komisyonu (CNCDH) da endişelerini dile getirdi. Komisyon, Ocak 2021’de yasanın hükümlerinin zorlayıcı doğasından üzüntü duyduğunu belirtiyordu: “Cumhuriyet ile bünyesinde yaşayanlar arasındaki bu samimi ve temel bağı güçlendirmek; bazılarının uzaklaştığı laik, demokratik ve sosyal bir toplumun vaatlerine olan güveni yeniden oluşturmak, şüpheden çok daha fazlasını içeriyor.” ifadelerini kullandı.

Fransa’nın en yüksek idari mahkemesi olan Danıştay, kendi görüşüne göre şu uyarıda bulundu: “Yasa tasarısının hükümleri, pratikte anayasal ve konvansiyonel olarak güvence altına alınmış olan tüm hak ve kamu özgürlüklerini ve bunların en seçkinlerini yani dernekleşme özgürlüğü, vicdan ve ibadet özgürlüğü, toplanma, ifade, haberleşme, basın, yerel yönetimlerin serbest yönetimi, eğitim, evlenme, girişimcilik ve sözleşme özgürlüğü ile ilgilidir.”

Birleşmiş Milletler özel raportörleri bile tasarıda temel hakların ihlal edildiğine ilişkin hükûmete iki mektup göndermişlerdi: “İçeriği hâlihazırda yürürlükte olan Fransız mevzuatı tarafından kapsanan bazı hükümlerin eklenmesinin belirli derneklere veya azınlık topluluklarına mensup belirli kişilere karşı damgalama duygusunu pekiştirme hatta ayrımcılık etkisine yol açmasından endişe ediyoruz.”

Son olarak Fransa Uluslararası Af Örgütü, “yasa tasarısındaki bazı hükümlerin insan haklarının korunmasına ilişkin standartlarla uyumlu olmadığı” konusunda uyarmıştı. STK, “Fransa’nın herkesin haklarını korumayı öngören uluslararası taahhütleri ve evrensel standartlar göz önüne alındığında, laikliğin veya ‘tarafsızlığın’ dinî işaretleri veya kıyafetleri yasaklamak için meşru zemin oluşturmadığını” vurguladı.

Boston Koleji’nde siyaset bilimi profesörü olan Jonathan Laurence “Ayrılıkçılık Yasası, İslam dinine üstü kapalı bir saldırıdır. Bir bakıma bu saldırının özel bir şey olmadığı düşünülebilir: Fransa’da din tarihinin yayı uzundur ve daima devlete meyleder.” değerlendirmesinde bulunmuştu. 

Oysa Fransa’da kamusal tartışmalarda mesele Fransa’da İslamofobinin olup olmadığı değil, İslamofobi diye bir olgunun kendisinin var olup olmadığı. Bazıları dinî gerilimler ve din karşıtlığı konularında köklü bir geçmişi olan Fransız toplumunda dini sert bir şekilde eleştirme hakkı, hatta “dine hakaret” hakkı olduğunu savunuyor. Bakanlıklar arası Suç ve Radikalleşmeyi Önleme Komitesi (CIPDR) “İslamofobi” teriminin, “radikal İslam”ın her türlü eleştirisini yasaklamak için İslamcılar tarafından dayatıldığını düşünüyor.

Gerçek şu ki hükûmet, ayrılıkçılığın ne olduğuna ve neleri kapsadığına dair net bir tanım vermeden, “cemaatçilik”, “ayrılıkçı-İslamcı“, “İslamcılık” hedefinde ısrar etti ve böylece çok geniş ve keyfîliğe kapı aralayan bir yorum bıraktı. Kanun metni kimin, ne ölçüde ve neden hedef alındığını açıklamaz.

Güvenlikçi Refleks

Daha geniş anlamda bu proje, yakın zamanda kabul edilen özgürlükleri koruyan kapsamlı güvenlik yasası da dâhil olmak üzere, birbirini takip eden bir süreç. Fransa’da son yıllarda gözlenen, güvenlik tehdidini besleyen ve yasama alanında gerçekleşen bir tırmanış var.

Fransız toplumu giderek daha çok güvenlikçi bir toplum olmaya doğru mu ilerliyor? Bu soru git gide daha güçlü bir şekilde sorulmaya başlandı. Söz konusu değişim, olağanüstü hâl uygulamasının yürürlüğe girmesine yol açan kasım ayındaki saldırılardan hemen sonra, 2015 yılında başladı ve bu istisnai olması gereken mekanizma iki yıl uzatıldı.

Emmanuel Macron’un seçilir seçilmez aldığı önlemlerden biri, Ekim 2017’de genel hukukta olağanüstü hâlin bazı hükümlerini kalıcı hâle getirmekti. Bu durum yargıçların denetiminden geçmeden devletin imtiyazlarının artmasına vesile oldu. Hukukçular bu nedenle Fransa’nın sürekli bir olağanüstü hâl altında yaşamaya alışık olduğunu söyledi.

Koronavirüs salgını ile birlikte bu duruma “sağlık olağanüstü hâli” eklendi. Bu yasaya paralel olarak, hızlandırılmış bir usulle “kapsamlı bir güvenlik yasası” da çıkarıldı ve bu yasa, özellikle gösteri yapma özgürlüğü başta olmak üzere bireysel özgürlükleri etkiliyor.

Hassina Mechaï

Cezayir kökenli Fransız gazeteci Mechaï, hukuk yüksek lisansı yapmış ve uluslararası ilişkiler ile Afrika ve Orta Doğu ilişkileri konusunda uzmanlaşmıştır.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler