'Siyasi Arenada Türkiye Kökenliler'

İbrahim Yetim: “Bir ‘Alman Öncü Kültürü’nden Bahsedemeyiz”

Siyasi katılım, azınlıktaki Türk topluluğu için ana gündem maddelerinden biri. “Siyasi Arenada Türkiye Kökenliler” serisinde Perspektif, mikrofonu Batı Avrupa’daki Türkiye kökenli siyasetçilere uzatıyor. Bugün söz, Sosyal Demokrat Parti (SPD) Kuzey Ren-Vestfalya eski eyalet milletvekili ve SPD’nin Moers Başkanı İbrahim Yetim’de.

İbrahim Yetim, SPD

Eğitim ve kariyerinizle aktif olduğunuz parti içindeki pozisyonunuz hakkında bize biraz bilgi verebilir misiniz? 

İlkokulu bitirdikten sonra madenci olarak meslek eğitimi aldım. Daha sonra yer altında madenci olarak çalıştım. Aynı zamanda akşam lisesine giderek lise diplomasını tamamlamak için eğitim aldım. İletişim Bilimleri, Sosyoloji ve Psikoloji eğitiminin ardından endüstri araştırmalarında ve yazılım sektöründe çeşitli görevlerde çalıştım. Daha sonra Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) Viersen, Krefeld ve Wesel yapılanmalarının sorumlusu olarak toplamda 10 yıl görev yaptım. 2010 yılından bu yana meslek olarak politikacı olarak çalışıyorum. 2023 yılına kadar Kuzey Ren-Vestfalya’daki (KRV) SPD Eyalet Meclisi fraksiyonunda entegrasyon politikalarından sorumlu sözcü olarak görev yapıyordum. Şimdi SPD’nin Moers yapılanmasının sorumlusuyum.

Ne zaman ve nasıl siyasete girmeye karar verdiniz? Sizin için en önemli motivasyon neydi?

SPD’ye 1991 yılında üye oldum. Çevremi şekillendirmek ve etkilemek ve böylece diğer insanlara yardımcı olmak istedim. Adaletsizlik her zaman en büyük teşvikim oldu, bunu ortadan kaldırmak için aktif olarak siyasete katılım gerekiyor.

SPD’ye açıkçası babam sayesinde yaklaştım diyebilirim. Babam o dönemin Federal Şansölyesi Helmut Schmidt’e hayrandı ve bu beni de etkiledi.

Siyasete girdikten sonra karşılaştığınız en büyük zorluklar nelerdi?

Benim parti içinde ilgilendiğim ana konular entegrasyon politikası ve Kuzey Ren-Vestfalya iç siyasetiydi. Elbette kendi fikirleriniz için kendi partinizde çoğunluğu bulmak ve bunları parlamentodaki siyasi rakipler karşısında hayata geçirmek her zaman zor. Çoğunluğu sağlayamadığınızda gerçekten iyi fikirleri bir kenara bırakmak hayal kırıklığı yaratıyor ve bununla başa çıkmayı öğrenmeniz gerekiyor.

Genel olarak, Türk kökenli siyasetçilerin entegrasyon, ırkçılık ve/veya göç ve azınlık politikaları gibi konularla öncelikli olarak ilgilenmeleri gerektiği düşünülüyor. Sizce, bu düşünceye rağmen başka bir konu alanına odaklanılabilir mi veya odaklanılmalı mı?

Türk kökenli siyasetçiler genellikle aile geçmişleri ve kendi deneyimleri nedeniyle bu konularla daha yakından bağlantı kurabilir. Siyasi faaliyetlerinde bu konularla ilgilenmeleri durumunda büyük bir avantaja sahip olabilirler ve bu potansiyel kesinlikle kullanılmalı. Ancak diğer konu alanlarının da ele alınması doğru ve önemli. Her insanın göç tarihi sadece kişisel özelliklerinden biri olmakla birlikte herkesin kendine özgü yetenekleri ve güçlü yönleri var. Ben de 12 yıl iç politika alanında keyifle ve tutkuyla görev yaptım.

“Alman öncü kültürü” ve entegrasyon tartışmalarında kişisel görüşünüzle partinizin pozisyonunun çatıştığı anlar oldu mu?

Yaşadığımız bugünde bir Alman öncü kültüründen bahsedemeyiz. Bunun nedeni çok sayıda göçmen ve onların torunlarının olmasıdır. Bu kişilerin kültürel geçmişleriyle birlikte toplumu etkilediği ve açık bir çeşitlilik kültürüne dönüşen bir Almanya var karşımızda. Bir yanda daha fazla entegrasyona, diğer yanda da göçü kabul eden toplumun açık olmasına ihtiyacımız var.

Göçmenler ve onların torunları sadece toplumsal tartışmalarda ve gelişmelerde yer almakla kalmamalı, aynı zamanda katılım ve toplumu şekillendirme konusunda da çaba sarf etmeli. Şimdiye kadar partimin çoğunluğuyla anlaşmış durumdayım. Tabii ki istisnalar her zaman olabilir. Demokratik bir parti ve toplumda her zaman çoğunluk karar verir ve bu karar her zaman kabul edilmelidir.

Hanau ve Halle saldırılarıyla ilgili olarak, (İslam düşmanı) ırkçılıkla ilgili olarak çözüm önerileriniz nelerdir? Almanya’da neler yapılmalı sizce?

Aşırı sağcılık ülkemiz ve güvenliğimiz için en büyük tehdit. Bu tehdide karşı gözlerimizi kapayamayız. Partimin ırkçılık ve aşırı sağcılıkla mücadelede her zaman kararlı oluşuyla gurur duyuyorum.

KRV Eyalet Meclisi’nde bu konuyla ilgili birçok önerge sunduk, bunlardan biri de aşırı sağcılıkla ilgili bir master plandı. Bu plan polis, yargı ve gençlik çalışmaları gibi alanlarda önlemleri içeren toplamda 55 maddeden oluşuyordu.

İlk olarak sağcı nefret ağları yasaklanmalı ve AfD Anayasayı Koruma Dairesi tarafından gözetim altına alınmalı. KRV’deki polis personelinin güçlendirilmesi, aşırı sağcılıkla mücadeleyi etkili bir şekilde uygulamak için gerekli. Ayrıca okul derslerinde demokratik becerileri güçlendirmeliyiz. Eyalet hükûmetini demokrasiyi teşvik etme ve siyasi eğitime daha fazla yatırım yapmaya, federal düzeyde bir demokrasi teşvik yasasının engelini kaldırmaya ve tüm ilgili kurumların bir araya geldiği bir ortak eylem birliği başlatmaya davet ediyoruz. Ayrıca güvenlik birimlerimizi aşırı sağcı eylemlere karşı daha duyarlı hâle getirmemiz gerekiyor.

Türk kökenli vatandaşlar ve kurumlarla, bunun yanında Müslüman cemaatlerle ilişkileriniz nasıl?

Türk kökenli vatandaşlar ve derneklerle ilişkilerim çok iyi. Buna büyük önem veriyorum.
Dinî cemaatlerin yetkilileriyle ilişkilerim bazen biraz zor olabiliyor, çünkü ben herhangi bir mezhepten bağımsız olarak siyasetle din arasında kesin bir ayrımı savunuyor ve bunu talep ediyorum.

Almanya’daki Türk kökenli vatandaşların anadil ile olan ilişkisine dair yorumunuz nedir?

Anadile hakimiyeti çok önemli buluyorum. Ne yazık ki özellikle çocukların arkadaş çevresi Türk kökenli olmayan kişilerden oluşuyorsa, anadili akıcı bir şekilde konuşmak bazen zor olabiliyor. Bununla birlikte Almancayı iyi bilmek kişisel ve mesleki gelişim için daha faydalı. Doğal olarak iki dilli olma durumu kesinlikle desteklenmeli ve teşvik edilmeli.

Kendinizi Türk göçmen kökenli vatandaşların temsilcisi olarak görüyor musunuz?

Eyalet Meclisi’ndeki vekilliğim döneminde kendimi herhangi bir kökene bakılmaksızın seçim bölgesindeki tüm vatandaşların temsilcisi olarak görüyordum, bu hâlâ da böyle.

Siyasi krizler veya Türkiye ile gergin ilişkiler bir siyasetçi olarak sizi nasıl etkiliyor?

Maalesef Türkiye’deki siyasi olaylar ve krizler, bazı siyasetçiler, vatandaşlar ve Türk kurumları tarafından Almanya’daki Türk kökenlilere yönelik duygusal atmosferler yaratmak için kullanılabiliyor. Bu kaçınılmaz olarak buradaki Türk kökenli siyasetçileri etkiliyor. Ancak ben bundan etkilenmiyorum.

Parti arkadaşlarım etkimizi çok iyi değerlendirebiliyorlar. Sıklıkla Türkiye’deki krizlerin ve etkilerinin Almanya’daki Türk kökenlilere nasıl yansıdığı konusunda görüşümü alıyorlar.

Avrupa’daki Türk kökenli vatandaşlar veya kurumlar böyle krizlerle nasıl başa çıkmalı sizce?

Tabii ki genel olarak ilgi göstermeliler. Ancak önemli olan, kendilerini Almanya’nın vatandaşları olarak görmeleridir. Almanya onların vatanı hâline gelmiştir. Bu, kurumlar ve dernekler için de geçerli. İlerleyen yıllarda Türkiye’deki krizlere hâlâ ilgi duyan ancak bunu artık doğrudan etkilenen kişiler olarak değil, kendi ülkelerinin vatandaşları olarak farklı bir perspektiften değerlendiren daha fazla Türk kökenli olacağına inanıyorum.

Türk kökenli bir siyasetçi olarak politikada yer bulabilmek için ödün vermek zorunda oldunuz mu?

Hayır, hiç olmadı.

Siyasetteki katılımınızın size getirdiği en büyük kazanç ne oldu?

Barışçıl ve hoşgörülü bir birlikte yaşama kavramını yasalara yansıtma fırsatım oldu. Sıkça zor durumda olan diğer insanlara yardım etme şansım var. Bu benim en büyük kazancım.

Enise Yılmaz

Bochum Ruhr Üniversitesi’nde hukuk eğitimi gören Yılmaz, Perspektif’in yayın kurulu üyesidir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler