'Siyasi Arenada Türkiye Kökenliler'

Elif Eralp: “Müslümanların Geneline Şüpheyle Bakılıyor”

Siyasi katılım, azınlıktaki Türk topluluğu için ana gündem maddelerinden biri. “Siyasi Arenada Türkiye Kökenliler” serisinde Perspektif, mikrofonu Batı Avrupa’daki Türkiye kökenli siyasetçilere uzatıyor. Bugün söz, Almanya’daki Sol Partiden (Die Linke) Berlin Temsilciler Meclisi üyesi Elif Eralp’te.

Sol Partili (Die Linke) Berlin Temsilciler Meclisi üyesi Elif Eralp. Fotoğraf: elif-eralp.de

Öncelikle sizi biraz tanımak isteriz. Eğitiminiz ve şu an aktif olduğunuz partideki pozisyonunuz hakkında bize biraz bilgi verebilir misiniz?

Hamburg Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunuyum. Avukatlığa başlamadan önce girilen birinci ve ikinci devlet sınavlarından (Staatsexamen) sonra Freiburg’daki Max Planck Uluslararası Ceza Hukuku Enstitüsünde kısa bir araştırmaya katıldım. Bu dönemin ardından, 2010 yılında iş nedeniyle Berlin’e taşındım ve Sol Partinin (Die Linke) parlamento grubunda 11 yıl hukuk politikası danışmanı olarak çalıştım. Ayrıca Federal Meclisin Hukuk Kurulunu ve Avrupa Hukuk Komisyonunu denetledim. 2017 yılında Sol Partiye katıldım ve 2018’den 2023’e kadar Berlin Eyalet Kurulunun üyesi oldum.

Eylül 2021’de Berlin’de Sol Partiden milletvekili seçilerek Berlin Eyalet Parlamentosuna girdim. Hem Sol Parti Eyalet Meclisi Grubunun üyesiyim ve hem de parlamentodaki parti grubunun yönetim kurulunda yer alıyorum. Göç, katılım ve ayrımcılık karşıtlığı gibi konuların sözcülüğünü yapıyorum. Aynı zamanda “entegrasyon”, eşitlik ve ayrımcılık karşıtlığı komitesinin üyesiyim. Bunun yanı sıra kentsel gelişim komitesinin başkanıyım ve kira politikasıyla ilgileniyorum.

Siyasete girmeye ne zaman ve nasıl karar verdiniz? Sizi siyasete girmeye iten en önemli şey ne oldu?

Annem ve babam Türkiye’de sol bir parti ve sendikaya üyeydi. 1980 askerî darbesinden sonra Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldılar. Annem o sırada bana hamileydi. Kendilerine bir yaşam kurmayı başardıktan sonra Almanya’da da sosyal haklar için ve ırkçılığa karşı mücadele ettiler. Almanya’da zor zamanlar geçiren mülteci bir ailede yetişmek erken yaştan itibaren beni şekillendirdi.

1990’lı yıllarda Almanya’da yaşayan göçmen kökenli insanlara korku salan ırkçı pogromlar beni derinden etkiledi. Almanya’da bizim ve çevremizdeki insanların yaşadığı adaletsizlikler beni öfkelendirdi ve bu konuda bir şeyler yapmaya karar verdim. Böylece okuldayken bir yandan ırkçılığa ve aşırı sağa karşı, diğer yandan eğitimde eşitlik için kampanyalar başlattım. Ayrıca küçük yaşta çevre sorunlarına ilgi duymaya başladım ve 10 yaşımdayken iki arkadaşımla birlikte annemle babamın kiraladığı dairenin garajında ​​bir çevre kulübü kurdum. Daha sonraki eğitim ve çalışma hayatımda ırkçılık karşıtı çalışmaların yanı sıra, sosyal haklar ve adil kira konusunda çeşitli girişimlerde bulundum. Çünkü özellikle Almanya gibi zengin bir ülkede insanların yoksulluk içinde yaşamalarını ve dışlanmalarını kabul edemiyordum.

“Siyasette, Irkçılığı Deneyimlemiş Çok Az İnsan Var”

Sol Parti ile yolunuz nasıl kesişti?

Sol Partiye katıldım çünkü bana göre sosyal politikayı en tutarlı şekilde izleyen onlar ve tüm insanların fırsatlara eşit şekilde ulaşabilmesini istiyorlar. Her ne kadar birçoğu misafir işçi olarak buraya getirilmiş ve bu ülkenin yeniden inşasına yardım etmiş olsalar da ilk göçmenler ve onların ardından gelenler Almanya’da hâlâ ciddi anlamda dezavantajlı durumdalar. Dahası Almanya için Almanya İçin Alternatif Partisi (AfD), ırkçı ve Müslüman karşıtı bir parti olarak ilk kez 2017 yılında Federal Meclise girdi. Sol Parti onlara karşı net bir duruş sergiledi, ben de o zamanlar bu nedenle onlara katıldım.

Siyasete girdikten sonra yaşadığınız en büyük zorluklar nelerdi?

En büyük zorluk aile ve siyaseti uzlaştırmanın zor olması, çocuklarınız olsa bile her zaman ulaşılabilir olmanızın beklenmesiydi. Ayrıca siyasette, ırkçılık deneyimine sahip çok az insan var ve bunu değiştirmeye çalışmak hem çok zor hem de zaman alıcı.

Parti içerisinde/siyasette ilgilendiğiniz temel konular neler?

Şahsi odak noktam ayrımcılıkla mücadele çalışmaları ve her şeyden önce ırkçılığa karşı mücadele ve sosyal hukuki gelişmeler. Bu mücadeleyi toplumsal meselelerle ve diğer dışlanma biçimlerine karşı mücadeleyle ilişkilendirmek benim için önemli. Ayrıca göç ve mültecilik geçmişi olan insanların daha fazla sosyal ve politik katılımı için çalışıyorum. Bir diğer odak noktam ise kira politikası ve Berlin’deki konut alanının nihayet yeniden uygun fiyatlı hâle getirilmesi. İyi bir yaşam için tüm insanların dışlanmadan aynı fırsatlara sahip olması benim için çok önemli.

Türkiye kökenli siyasetçiler genellikle yalnızca uyum/entegrasyon, göçmen ya da azınlık politikaları gibi konularla ilgilenirmiş/ilgilenmeliymiş gibi bir algı var. Sizce Türkiye kökenli bir siyasetçinin kendine bu konular dışında bir siyasi çalışma alanı seçmesi mümkün mü? Yoksa “Türk siyasetçi, Türklerle/azınlıklarla ilgili konulara yönelir” algısı mı hâkim? 

Herkesin kendisini en çok ilgilendiren konuya odaklanması gerektiğini düşünüyorum. Bazen önünüze engeller çıksa ve bazen kendi göç geçmişiniz nedeniyle sadece göç, Türkiye veya İslam uzmanı olarak görülseniz de başka konulara da odaklanmanız mümkün. Hatta herkesin bunda ısrar etmesi gerek.

“Göçmenlerin Öz Örgütlenmelerine Çok Daha Fazla Destek Verilmesi Gerek”

Öncü kültür tartışmaları, toplumsal uyum/entegrasyon konularında partinizin ve sizin pozisyonunuz nasıl? Şahsi görüşünüzle parti pozisyonu arasında uyuşmazlık yaşadığınız durumlar oldu mu?

“Entegrasyon” tabirini yanlış buluyorum çünkü asimilasyonu ve “Almanya koşullarını” kabullenmeyi çağrıştırıyor. Almanya’da toplum uzun zamandan beri belirli bir çeşitliliğe sahip ve homojen bir grup ya da “öncü kültür” (Leitkultur) yok. Bu öncü kültür tartışmasını ayrımcı olduğu gerekçesiyle reddediyorum ve partimin de aynı şekilde düşünmesinden çok mutluyum. Detaylara girildiğinde farklılıklar oldu ama pek de sık değil. Umuyorum ki partim kapılarını daha da fazla açar ve daha fazla göçmen kökenli ve ırkçılıktan etkilenen insan burada kendisini evinde gibi hissederek partide önemli görevler üstlenir.

Siyaseten aktif olduğunuz Almanya’da, özellikle Hanau ve Halle saldırıları göz önünde bulundurulduğunda, İslam düşmanlığı, yabancı karşıtlığı ve ırkçılıkla ilgili sizin çözüm öneriniz nedir? 

Her şeyden önce, Hanau ve Halle’den sonra, faillerin ortaya çıkarılıp tutarlı bir şekilde yargılanmalarının ardından devlet ve siyaset yetkililerinin olayla ilgili başarısızlığının ele alınması gerekiyordu ama bu noktada pek de bir şey yapılmadı. Nasyonel Sosyalist Yeraltı (NSU) meselesinde olduğu gibi göçmen mağdurlar, polisin ilgi odağı hâline geldi. Örneğin mağdurların ebeveynlerine, Alman failin babasına intikam amacıyla bir şey yapmamaları yönünde tehditler yapıldı. Birçok yerde göçmenlere ve Müslüman halkın geneline bir şüpheyle bakılıyor. Bu tutumun görülmesi ve bununla mücadele edilmesi gerekiyor.

Bunun için polis kurumunda ve diğer tüm kurumlarda farklı bir özeleştiri kültürü, çok daha fazla ayrımcılık karşıtı eğitim ve ırkçı polis memurlarının yargılanabileceği Berlin eyaletinin Ayrımcılıkla Mücadele Yasası gibi yasalar gerekiyor. Destek ve tavsiye için daha donanımlı iletişim noktalarına ihtiyaç var. Ayrıca özel olarak yapısal ve kurumsal ırkçılıkla mücadele etmek için, ırkçılıkla mücadele sorumlusunun bulunmasının da önemli olduğunu düşünüyorum.

Göçmenlerin öz örgütlenmelerine de çok daha fazla destek verilmesi gerek. Bir bütün olarak göç politikasının çok daha açık hâle getirilmesi gerek. Örneğin vatandaşlığa kabul yasası alanında, şu anda kısmi reformlar gerçekleşiyor. Ancak yine de insanlar hâlâ aşağılayıcı sınavlara girmek zorunda ve Alman pasaportuna sahip olmadan oy kullanmalarına izin verilmiyor. Kamu hizmetinde başörtüsüne uygulanan ayrımcı yasağın nihayet kaldırılması ve Berlin’deki “Tarafsızlık Yasası”nın değiştirilmesi şart. Sadece uygulamayı değiştirmek yeterli değil, yasaların da değişmesi gerek. Çünkü devlet ve politikacılar herkes için eşit hakları savunduğunda sosyal ortam değişecek ve aşırı sağcıların şansı azalacak. Bu nedenle Almanya’nın dört bir yanında insanların aşırı sağa ve sınır dışı etme planlarına karşı sokaklara çıkması çok önemli.

Sonuçta bu tür terör saldırılarına neden olan ırkçı ve Müslüman karşıtı iklimi körükleyen aşırı sağcılık ve AfD ile genel olarak çok daha güçlü bir şekilde mücadele edilmeli. Buna, örneğin AfD’ye yönelik bir yasaklamanın gündeme getirilmesi de dâhil.

Türkiye kökenli vatandaşlarla ve kurumlarıyla ilişkileriniz nasıl?

Kreuzberg’deki seçim bölgemde Türkiye kökenli insanlarla çok sık buluşuyorum. Onları düzenli olarak evlerinin önünde ve dükkanlarında ziyaret ederek endişelerini ve fikirlerini dinliyorum. Onların bakış açılarını kendi işime dâhil etmeye, taleplerini hayata geçirmeye ve sorunlara pratik çözümler sunmaya çalışıyorum. Ayrıca seçim bölgemdeki ofisimde birçok kişinin aktif olarak kullandığı bir hukuki danışmanlık hizmeti de bulunuyor. Düzenli olarak fikir alışverişinde bulunmak amacıyla Türkiye kökenli insanların derneklerini ve kurumlarını ziyaret ediyorum, çünkü onların endişelerini ve ihtiyaçlarını bilmenin gerekli olduğuna inanıyorum. Zira bu insanların sesleri yerleşik siyaset tarafından maalesef yeterince dinlenmiyor.

İslami cemaatlerle ilişkileriniz nasıl?

Temsilciler Meclisinde temsil ettiğim Kreuzberg bölgesi başta olmak üzere camileri ve Müslüman cemaatlerini düzenli olarak ziyaret ediyorum. Müslüman karşıtı ırkçılık ve ayrımcılık ortak konumuz. Bunu parlamentoya taşıyorum ve ayrımcılığı önleyecek yapılar ve tedbirler oluşturmak için çalışıyorum. Bunun dışında kiraların çok yüksek olması ve Kreuzberg sakinlerinin diğer endişeleri de gündemimizde.

“Almanya’da Ana Dil Öğrenimi Hakkında Çok Az Şey Yapılıyor”

Almanya’da yaşayan Türkiye kökenlilerin ana dilleri ile ilişkisine dair görüşünüz nedir? Ana dil öğrenimi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Kendi ana dilinizi ve kültürel yönlerinizi aktarmanın büyük bir zenginlik olduğunu düşünüyorum. Bu, Almanya’daki Türkiye kökenli birçok insan için önemli. Ben de çocuklarımın iki dilli eğitimine çok dikkat ediyorum ve Almanya’da bu konuda çok az şey yapıldığını düşünüyorum. Nüfusa oranla çok az sayıda Türkçe-Almanca ya da Kürtçe-Almanca kreş veya okul bulunuyor. Bunun kesinlikle değişmesi gerekiyor. Bu bağlamda şu anda Kreuzberg’deki bir Türkçe-Almanca kreşinin kapatılma tehdidine karşı kampanya yürütüyorum.

Kendinizi Türkiye kökenlilerin temsilcisi olarak görüyor musunuz?

Evet, en azından diğer görevlerimin yanı sıra bu rolü de üstlenmeye çalışıyorum çünkü onların ve endişelerinin siyasette temsil edilmesi önemli.

Türkiye ile yaşanan krizlerden bir siyasetçi olarak nasıl etkileniyorsunuz?

Eyalet politikacısı olduğum için dış siyasetteki krizler beni daha az etkiliyor ama elbette Türkiye’deki zor durum buradaki toplumlar arasında da çatışmalara yol açıyor. Türkiye’de demokratik değişimin olmasını ve Kürtler gibi etnik azınlıklar için eşit hakların sağlanmasını diliyorum.

Türkiye ile ikili ilişkilerde yaşanan krizler sonrası parti içerisinden ne tür tepkiler gördünüz/görüyorsunuz?

Pek çok partili meslektaşımız Türkiye’deki gelişmelerden ve siyasi durumdan endişe duyuyor. Ayrıca son dönemde yaşanan depremler de endişe ve duygudaşlık uyandırdı. Bana sık sık ailemin ve Türkiye’deki insanların ne durumda olduğu soruldu. Partimin desteğini yakından hissettim.

Türkiye kökenli vatandaşların veya onların kurdukları derneklerin bu gibi krizler karşısındaki tutumu sizce ne olmalı?

Türkiye’deki durum bizi tabii ki etkiliyor. Bölgedeki ailelere, akrabalara, arkadaşlara ve diğer insanlara destek olmamız önemli. Ayrıca Almanya’daki insanları Türkiye’deki durum hakkında, örneğin son depremler ya da demokratik dönüşüm bağlamında eğitmemizin ve destek talep etmemizin önemli olduğunu düşünüyorum. Ama pek çok kişi gibi benim de odak noktam daha çok buradaki yaşam standartları.

Türkiye kökenli bir siyasetçi olarak, siyaset içerisinde kendinize yer bulabilmek için vazgeçtiğiniz/ödün verdiğiniz şeyler oldu mu?

Boş zamanımdan ve ailemle daha fazla vakit geçirme olanağımdan ödün veriyorum. Bu elbette birçok politikacı için geçerli. Yine de özellikle göçmen kökenli kişilerin engellere ve ayrımcılığa karşı mücadele etmek için çok daha fazla güç ve zaman ayırmaları gerekiyor.

Son soru: Siyasette aktif olmanın size getirdiği en büyük kazanım ne oldu?

Pek çok ilginç insan ve bakış açısıyla tanıştım ve bu beni her gün zenginleştiriyor. Geçenlerde kapının önünde Kreuzbergli bir teyze bana (Türkçe olarak) şöyle dediğinde çok mutlu oldum: “Elif Hanım, iyi ki varsınız! İyi ki bizim için mücadele ediyorsunuz.” Bu gibi anlarda daha adil koşullar için mücadele etmeye bazı aksaklıklara rağmen değdiğini hissediyorum ve hayatı kolay olmayan insanlar için iyileştirmeler yapabileceğimize inanıyorum.

Zeynep Doğusan

Lisans eğitimini Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji bölümünde, yüksek lisans eğitimini ise İstanbul Şehir Üniversitesinde tamamlayan Doğusan, Berlin Humboldt Üniversitesinde toplumsal hafıza konusunda doktora eğitimine devam etmektedir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#2

*Tüm alanları doldurunuz

  • Dr. Galip Demiray
    2024-03-18 21:15:54

    ...eben ist mein Komment von selbst verschwunden, ich mache weiter. Damals in der BRD konnten die Türken kaum Deutsch sprechen, geschweige davon lesen und schreiben in Deutsch......Würde Sie gerne kennenlernen .....

  • Dr. Galip Demiray
    2024-03-18 21:07:31

    Ich bin sehr beeindruckt, daß Sie in Deutschland so weit gebracht haben. Vor allem daß Sie sich integriert haben, hat mich überracht, als ich in Deutschland war konnt

Son Yüklenenler