İsrail’in Filistinli Tutuklulara Yönelik Sistematik Cinsel Şiddeti Yeniden Gündemde
Filistinli mahkumların tutulduğu Sde Teiman askeri üssünde uygulanan cinsel şiddet vakaları ve sonrasında yaşananlar dünyanın gündeminde. Peki İsrail'de devlet görevlilerinin Filistinlilere uyguladığı bu cinsel şiddet ve istismar nasıl sistematik bir şekilde ilerliyor?
İsrail’in Filistinli tutukluları tuttuğu Sde Teiman askeri üssünde yaşanan tecavüz skandalının ardından 29 Temmuz günü askeri polis üsse baskın düzenleyerek ve Gazze’den bir erkek tutukluya vahşice cinsel saldırıda bulunmakla suçlanan askerleri gözaltına almıştı. Olayların açığa çıkması ile başlayan kriz, askerlerin sorgu için götürüldüğü askeri üste de devam etti. Yaklaşık 100 kişilik İsrailli aşırı sağcı grup, tecavüz ile suçlanan askerlere destek amacıyla, 9 İsrail askerinin çıkarıldığı askerî mahkemenin de içinde bulunduğu Beit Lid askeri üssüne girdi. Middle East Monitor‘un haberine göre cinsel şiddet ve istismar ile suçlanan 9 askerden birisi serbest bırakılırken 8 tanesi gözaltında tutuluyor.
Göstericiler içinde milletvekilleri de bulunuyordu. İsrail basınına yansıyan görüntülerde, aşırı sağcı Milletvekili Zvi Sukkot’un askeri üssün zincirli kapısını aralayarak içeri girmeye çalıştığı, askerlerin ise kendisini engellemeye çalıştığı görüldüğü videolar konuşuluyor. Netanyahu’nun Likud Partisinden milletvekili Hanoch Milwidsky’nin meclis komisyonunda yaptığı konuşmada sarfettiği, “Gazze’den çıkarılan bir teröristse yapılan her şey meşru.” ifadesi büyük tepki toplamıştı. Buna karşın muhalefet, “bağımsız yapıların soruşturmalarını yürütmesi gerektiği, kimsenin hukuktan üstün olmadığı” vurgusu yapmaya devam ediyor.
İsrail’in güneyinde yer alan ve esir alınan Gazzelilerin tutulduğu Sde Teiman gözaltı merkezi sık sık işkence iddialarıyla gündeme geliyor. New York Times‘da geçen ay çıkan haberde, Sde Teiman gözaltı merkezinde alıkonan Filistinlilerin etrafı açık bir alanda gözleri bağlı olarak günde 18 saate kadar elleri kelepçeli şekilde yerde hareketsizce oturtulduğu belirtilmişti. Avukatlar, Gazze’den gelen tutuklulara yönelik çok sayıda işkence ve cinsel şiddet vakasını belgeleyerek, Sde Teiman askeri kampında acımasız bir istismar modeli ortaya çıkarmıştı.
Hukukun Üstünlüğü mü UCM Kararını Etkilemeye Yönelik Bir Çaba mı?
İsrail, Filistinli tutukluların tutulduğu hapishanelerde görevli askerlerin ve gardiyanların davranışlarına ilişkin bugüne kadar kamuoyuyla herhangi bir resmî soruşturma paylaşmadı. Yıllardır süren benzer iddia ve suçlamalarla ilgili hukuki bir girişimde bulunma noktasında isteksiz olan İsrail devletinin bu tutumu göz önünde bulundurulduğunda, bugün cinsel istismarla suçlanan askerlerin gözaltına alınmasının ardında farklı motivasyonların olduğu fikrini güçlendiriyor. Söz konusu tutuklama kararının Başbakan Benjamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant için Uluslararası Ceza Mahkemesi‘nin haklarında vereceği muhtemel bir tutuklama talebine karşı ellerini güçlendirme amacı taşıdığı yönündeki spekülasyonlara yol açtı.
Uluslararası hukuktaki tamamlayıcılık ilkesine göre, özellikle UCM bağlamında, mahkeme yalnızca ülkelerin ulusal hukuk sistemleri soykırım, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar gibi uluslararası alanda en ciddi suçlar hakkında bireyleri yargılama hususunda isteksiz veya aciz olduğunda müdahale edebiliyor. Bu ilke, devletlerin bu suçlar üzerinde yargı yetkisini kullanma konusunda birincil sorumluluğa sahip olduğu fikrine dayanıyor. UCM’nin yargı yetkisi olmadığını savunan İsrail savunucularının dosyalarında öne sürdükleri iddialardan biri de, İsrail devletinin bireyleri savaş suçları nedeniyle yargılama yeteneğine sahip sağlam bir hukuk sistemine sahip olduğu iddiasıydı. Dokuz İsrail askerinin Filistinli mahkumlara tecavüz suçlaması ile gözaltına alınmasının zamanlaması bu nedenle, meselenin hukukun üstünlüğünden ziyade, UCM’ye karşı argüman üretme çabasıyla alakalı olduğu şeklinde değerlendiriliyor.
Filistinli Mahkumlara Uygulanan Sistematik Cinsel Şiddet
İsrailli askerlerin Filistinli mahkumlara cinsel şiddet ve işkence uyguladığı iddiaları ilk kez gündeme gelmiyor. Bu iddialar daha önce de bu konu hakkında medyaya yansıyan haber içerikleri ve insan hakları kuruluşları tarafından yapılan araştırmalarda defalarca ortaya konmuştu. 1948 yılında yaşanan ve Nekbe olarak bilinen Filistinlilerin yerlerinden edildiği toplu sürgün ve katliamlar sırasında İsrailli çetelerin çok sayıda Filistinliye tecavüz ettiği biliniyor. İsrail devlet arşivinde bulunan belgelerde, biri “14 yaşındaki bir kız çocuğuna” ait olan “3 tecavüz”den bahsediliyor. Ancak İsrail daha önce kamuya açık olan bu belgelerin bir kısmını gizledi. Haaretz gazetesi ile yapılan bir röportajda yetkililer, İsrail’in itibarını korumak, eleştirel sesleri itibarsızlaştırmak ve Filistinliler arasında bir isyan fitilinin ateşlenmesini önlemek için belgeleri kasıtlı olarak gizlediklerini itiraf etmişlerdi. Yine 1949 yılında İsrail ordusu görevlilerinin Filistinli bir kızı yakalayarak onu önlerinde çıplak duş almaya zorladıkları, üç gün boyunca ona toplu tecavüz ettikleri ve sonrasında öldürdükleri biliniyor. İsrail askerleri tarafından Filistinli esirlere ve tutuklulara yönelik on yıllardır gerçekleştirilen bir çok cinsel şiddet ve taciz olayının üstünün kapatıldığı biliniyor.
Ancak bu olaylar geçmişte yaşanmış ve bitmiş değil. Daha yakın tarihlere geldiğimizde bu örneklerin sayısı azalmıyor. 2000 yılında Lübnan Emel hareketinin eski liderlerinden Mustafa Dirani, yargılama veya suçlama olmadan hapsedilirken İsrailli görevliler tarafından tecavüze uğramış ve bu durum İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) doktorlarından birisi tarafından dile getirilmişti. 2010 yılında da Uluslararası Çocuk Savunma Örgütü (DCI), BM’ye soruşturma için 14 cinsel saldırı ve tehdit vakasını sunmuştu. 2015 yılında yapılan bir başka araştırma da İsrail güçlerinin 60 Filistinli erkeğe nasıl cinsel taciz/istismar uyguladığını ortaya koymuştu.
Bir başka olay da 2016 yılında yaşanmıştı. İsrailli bir idari memur İsrail’e giriş iznine ihtiyacı olan Filistinli bir kadına tecavüz etmiş ve 11 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Ancak tüm bu süreç basından gizlendiği için olay üzerinden beş yıl geçtikten sonra kamuoyu tarafından öğrenilebilmişti.
2018 yılında da iki İsrail askeri geçiş noktalarında Filistinli kadınlara cinsel tacizde bulundukları şüphesi ile gözaltına alınmıştı. 2021 yılında da Uluslararası Çocuk Savunma Örgütü (DCI) İsrailli bir sorgucunun, Kudüs gözaltı merkezinde gözaltında tutulan 15 yaşındaki Filistinli bir çocuğa fiziksel ve cinsel saldırıda bulunduğunu açıklamıştı.
Filistinli Tutuklulara Yönelik Şiddet 7 Ekim Sonrası Arttı
7 Ekim sonrasında yaşanan olaylarla söz konusu kötü muamele ve cinsel şiddet vakalarının daha da arttığı gözlemleniyor. Uluslararası Af Örgütü 2023 yılının Kasım ayında yaptığı bir açıklamada işgal altındaki Doğu Kudüs’te bulunan bir polis karakolunda 14 saat boyunca keyfi olarak gözaltına alınan, çıplak arama yapılan ve aşağılanan iki kadınla ve Batı Şeria’da çıplak aramaya maruz kalan erkeklerle görüştüklerini açıklamıştı. Aynı açıklamada Al-Damon hapishanesindeki Filistinli kadın mahkumların hijyenik pedlerine dahi el konulduğu ve Filistinli bir kadının Hebron yakınlarındaki Kiryat Arba polis karakolunda gözaltına alınıp gözleri bağlanarak bir memur tarafından tecavüzle tehdit edildiği belirtilmişti.
Aralık 2023’te ise İsrailli çevrimiçi yayın organı +972 Magazine , İsrailli hapishane memurlarının Filistinli tutuklulara işkence yaptığını, aşağıladığını ve büyük çoğunluğu yargılaması dahi başlamamış olan Filistinlileri tecavüzle tehdit ettiğini bildirmişti. Aralık ayında BBC‘ye konuşan Filistinli bir kadın ise gardiyanların kendilerini sürekli tecavüz etmekle tehdit ettiklerini dile getirmişti. 2024’ün Ocak ayında Addameer Mahkumları Destekleme ve İnsan Hakları Derneği’nin hazırladığı raporda tutuklu Filistinli kadınların sıklıkla cinsel tacize uğradığı, tecavüzle tehdit edildiği ve çıplak arandığı bildirilmişti. Aynı rapor kapsamında 18 yaşındaki Filistinli bir erkek de STK’ya İsrail hapishane personelinin kendisini çıplak fotoğrafladığını dile getirmişti. Şubat ayında ise bu iddaları inceleyen BM uzmanları Filistinli kadınlara ve kız çocuklarına yönelik insan hakları ihlalleri konusunda uyarılarda bulunmuştu. Şubat ayı içinde farklı kuruluşlar tarafından yayımlanan iki ayrı raporda da cinsel taciz ve şiddete dair tanıklıkların olduğu belirtiliyordu. Mart ayına geldiğimizde ise The Guardian tarafından açıklanan BM’nin dahili bir raporunda , İsrail gözaltı merkezlerinde Filistinli tutuklulara yönelik dayak, köpek saldırıları ve cinsel saldırı gibi yaygın istismarlar olduğu belirtiliyordu. UNRWA tarafından hazırlanan rapor, Kerem Şalom sınır kapısında Filistinli tutuklularla yapılan görüşmelere dayanıyordu.
“Ebu Garib ve Guantanamo’dan Daha Korkunç”
Bugünlerde gündemde olan Sde Teiman üssündeki gözaltı merkezine dair işkence ve kötü muamele iddiaları da mayıs ayında CNN tarafından haberleştirilmişti. Gözaltı merkezini ziyaret eden insan hakları avukatı Khaled Mahajneh “Oradaki durum, Ebu Garib ve Guantanamo hakkında duyduğumuz her şeyden daha korkunç.”diyerek durumun vahametini gözler önüne sermişti.
İsrailli İnsan Hakları Doktorları isimli kuruluşun hazırladığı rapordaki endişe verici tanıklıklar, tüm gözaltı tesislerinde Filistinli tutuklulara karşı fiziksel şiddet, cinsel taciz ve aşağılamayı da içeren sistematik ve kapsamlı bir şiddet uygulandığını ortaya koyuyor. En az on tutuklu 7 Ekim ile Nisan 2024 arasında İsrail gözetiminde öldü ve vakaların en az ikisinde dövülerek öldürülme olasılığı olduğu belirtiliyor. Bu şiddet, kapalı kapılar ardında ve hiçbir denetim olmadan gerçekleştiriliyor. Özellikle 7 Ekim’den beri İsrail, Filistinli tutukluları dış dünyadan ayıran bir politika yürürlüğe koydu; avukat ziyaretlerini sınırlandırdı. İsrailli yetkililer bunu yaparken, uluslararası ve İsrail yasaları kapsamındaki yükümlülüklerini sistematik olarak ihlal ediyor. İsrailli İnsan Hakları Doktorları raporunda, mağdurların İsrail makamlarına şikayette bulunmaktan korkması veya yetkililerin soruşturma açmaması nedeniyle ifşa edilmemiş başka cinsel saldırı vakaları olduğunu da dile getiriyor. Sde Teiman’da yaşanan tecavüz olayının ortaya çıkmasının ise ancak “mağdurun Sde Teiman dışındaki hastaneye gönderilmesi” nedeniyle ortaya çıktığı belirtildi. Kuruluş ayrıca X platformundan bu olayların münferit değil sistematik olduğunu ve göz yumulduğunu belirterek Sde Teiman’daki işkence tesisinin acilen kapatılması, tüm cezaevlerindeki kötü muameleye son verilmesi ve sorumluların yargılanması çağrısı yaptı.
Filistinlilerin haklarını destekleyen ve hukuk yoluyla korumayı amaçlayan İngiltere merkezli bağımsız kuruluş Uluslararası Filistinliler için Adalet Merkezi’nin (ICJP) Hukuk İşleri Sorumlusu Zaki Sarraf da konuya dair açıklamasında, “Bu askerlerin gözaltına alınmasını engellemeye yönelik İsrailli siyasetçiler ve askerler tarafından düzenlenen yaygın protestolar, adalet ve hesap verebilirliğe yönelik rahatsız edici umursamazlığı ortaya koymaktadır.” ifadelerini kullandı. Bu umursamazlığın, mikrodan makro ölçeğe kadar, tamamen “cezasızlık kültüründen beslendiğini” vurgulayan Sarraf, “İsrail askerleri, ABD ve İngiltere gibi müttefiklerinin İsrail’e sağladığı diplomatik korumaya güvenerek uluslararası hukuku defalarca çiğnemektedir.” değerlendirmesinde bulundu.