'Kurulu Düzen'

Diasporik Muhasebe: Euro Kazanıp Lirayla Harcamak

Yazın Türkiye’ye gelen “gurbetçilerin” varlığı kimileri için döviz kaynağı, kimileri için ise huzursuzluk sebebi. “Kurulu Düzen” serisinde hem izin için Türkiye’ye gelenlerin harcamalarına dair negatif söylemleri hem de istatistiklerin ekonomik katkı ve “eşitsizlik” sarkacındaki bu tartışmaya dair neler söylediğine bakıyoruz.

Fotoğraf: idiltoffolo - Shutterstock.

Türkiye’de geçtiğimiz yılların revaçta eleştirilerinden biri de “gurbetçi” insanlara yönelik “Orada euro kazanıp, burada Türk lirası harcıyorsunuz!” minvalindeki kendinden “Ünlemli!” söylemlerdi. Bu ifade, gurbetçilerin Avrupa’da yüksek değerli bir para birimiyle kazandıkları gelirleri Türkiye’de harcarken ekonomik bir çıkar elde ettikleri algısını yansıtıyor. Bu eleştirinin birden fazla boyutu bulunuyor. İlki, gurbetçilerin Avrupa’daki gelirlerinin Türkiye’de harcama gücüne dönüştüğünde “haksız” bir avantaj sağladığı varsayımına dayanıyor. Temelde ekonomik eşitsizlik algısından besleniyor. Öte yandan gurbetçilerin harcamalarının Türkiye’deki fiyatları artırdığı, bu konuda adeta bir “savurganlık” sergilendiği de sosyal medyada taraftar bulan eleştiriler arasında. Bu harcamaların “lüks” ya da “gösterişli” bulunduğu iğneleyici bir dille ifade ediliyor. Gurbetçilerin özellikle tatil bölgelerinde, restoranlarda, otellerde veya alışveriş mekanlarında sıkça görülmeleri bu algıyı pekiştiriyor.

Peki bu algılayış tarzının arkasında yatan nedenler neler? Yabancı turistlere yöneltilmeyen eleştiriler, neden diasporadan gelen insanlara reva görülüyor? Ford Fabrikası’nda aynı bantta çalışan Alman ve Türk işçi, yazın aileleriyle Türkiye’ye geldiğinde, neden günün sonunda Almanlar daha makbul oluyor ve eleştiri sağanağı altında kalanlar yine gurbetçiler oluyor?

Diasporayı Suçlayan Söylemler Sadece Türkiye’ye mi Özgü?

Her ne kadar diasporaların ana vatanlarına olan ekonomik katkıları sosyal bilimlerde büyük oranda “tartışmaya kapalı” bir konu olsa da diaspora toplumlarının bazı konularda memleketleriyle olan çekişmesi cari bir zeminde sürüyor. Diaspora toplumlarına yönelik eleştiriler, yalnızca Türkiye’ye özgü bir fenomen değil. Avrupa ve Balkan diasporaları arasında da benzer tartışmalar zaman zaman görülüyor. Örneğin, Portekiz’in Avrupa’daki diasporası, yaz aylarında ülkeye döndüğünde yerel halk tarafından “göçmen zenginliği” sergilemekle suçlanıyor. Ancak Portekizli göçmenler, tıpkı bizim gibi, Avrupa’da genellikle düşük ücretli işlerde çalışıyor ve ülkelerine yaptıkları harcamalarla yerel ekonomiye katkı sağlıyor. Benzer şekilde, Sırbistan veya Hırvatistan gibi Balkan ülkelerinden Avrupa’ya göç edenler, memleketlerine döndüklerinde “Avrupa parası” ile fiyatları artırdığına dair eleştirilere maruz kalıyor.

Rakamlar Fiyat Artışı İddiaları Hakkında Ne Diyor?

İstatistiklere bakalım… Diasporanın Türk ekonomisine doğrudan ve dolaylı olarak sağladığı katkı artık su götürmez bir gerçek. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2012-2017 yılları arasında yurt dışında yaşayan Türkler, Türkiye’yi yaklaşık 30,5 milyon kez ziyaret etmiş ve bu ziyaretlerde kişi başı ortalama 1072 dolar harcama yapmışlar. Bu, 5,5 yılda toplam 33,2 milyar dolarlık bir ekonomik katkı anlamına geliyor. Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK), gurbetçilerin harcamalarının, turizm, perakende, konaklama ve gıda gibi sektörlerde ciddi bir canlanma yarattığını ve yaz aylarında esnafın cirosunu yüzde 20-30 oranında artırdığını belirtiyor. Türkiye Otelciler Federasyonu, otel rezervasyonlarının yüzde 10’unun yurt dışında yaşayan Türklerden geldiğini ifade ediyor. Özellikle tatil ve izin dönemlerindeki harcamalar, yerel esnafın gelirini artırıyor, istihdamı destekliyor ve ekonomik döngüyü hızlandırıyor. Bu harcamaların “fiyatları artırdığı” iddiası, makro ekonomik verilerle desteklenmiyor. Enflasyon ve fiyat artışlarını diasporanın Türkiye’deki harcamalarıyla ilişkilendirecek bir veri bulunmuyor. Dahası Türkiye Avrupa Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı (TAVAK) tarafından paylaşılan verilere göre gurbetçiler, Türkiye’de ortalama 1150 euro harcama yapıyor; bu da Alman turistlerin ortalama harcaması olan 660 euro’dan yüzde 74 daha fazla olan bir orana tekabül ediyor. Peki bu denli pozitif ekonomik katkıya rağmen eleştirilerin arkasında yatan nedenler sosyolojik mi?

Öteki’nin Görünürlüğü

Diasporamız, Avrupa’daki yaşam tarzları ve tüketim alışkanlıklarıyla, ana vatanda farklı bir kültürel sermayeye sahip bireyler olarak algılanıyor olabilir mi? Bu algının, onları “savurgan” veya “gösterişçi” olarak etiketlenmesine yol açtığına dair sosyal medyada yeterince içerik mevcut. Ancak bu yargı, diasporanın yaşadığı sosyoekonomik gerçeklikleri göz ardı ediyor. Diasporanın Avrupa’daki serüveni, sıklıkla romantize edilse de gerçekler oldukça farklı. Yurt dışındaki işçi aileleri tarihsel olarak, Avrupa’da genellikle düşük statülü işlerde çalışıyor, sosyal haklardan yerli halk kadar istifade edemiyor, dışlanma ve ayrımcılıkla mücadele ediyor. 1960’lı yıllarda başlayan misafir işçi göçüyle gidenler, bir yandan, Almanya, Hollanda, Belçika gibi ülkelerin kalkınmasına katkı sağlarken aynı zamanda düşük ücretli, sınırlı haklar altında, fiziksel olarak yıpratıcı işlerde çalıştılar. Ve geleneksel olarak birikimlerini Türkiye’ye gönderip, yatırımları memleketlerinde yaptılar. Bugün de aynı trendin devam ettiğini söylemek mümkün. Euro-TL kuru üzerinden yapılan eleştirileri, ekonomik gerçekliklerden ziyade sosyal önyargıların bir yansıması olarak değerlendirebiliriz.

Öte yandan “Orada euro kazanıp, burada TL harcıyorsunuz” eleştirisi, ekonomik bir argüman gibi görünse de aslında kısmen ötekileştirme sürecine aracılık ediyor. Jürgen Habermas’a göre toplumsal iletişim, bireylerin birbirlerini anlamaya yönelik rasyonel bir diyalog kurmasıyla şekilleniyor. Ancak zaman akışlarımıza düşen eleştiri ve ithamlar, rasyonel bir diyalogdan ziyade, stereotipleştirme ve yanlış anlamlandırma üzerine kurulu. Gurbetçiler, Avrupa’daki gelirleriyle Türkiye’de “haksız” bir ekonomik güç elde etmekle itham edilirken, bu söylem, onların yaşam koşullarını ve motivasyonlarını anlamaya yönelik çabadan yoksun. Fakat ötekileştirmeye bir o kadar da açık. Sosyal medyada gurbetçiler, bazen “lüks araçlarıyla caka satan” veya “fiyatları yükselten” figürler olarak karikatürize ediliyor. Böylece, gurbetçilere dair algı yeniden üretilerek toplumsal önyargıları pekiştiriyor. Örneğin, sosyal medyada gurbetçilerin pahalı restoranlarda yemek yediği veya lüks tatil beldelerinde vakit geçirdiği yönündeki paylaşımlar, yerel halkta bir “gösteriş” algısı yaratıyor. X platformunda gurbetçilere yönelik “Avrupa’da temizlikçi, burada paşa” gibi yorumlar, “etiketleme” ve “ötekileştirme” sürecinin bir yansıması. Ancak bu paylaşımlar, diaspora ve ana vatan ilişkisindeki sürekliliği ve bunun tarihsel değerini göz ardı ediyor.

Geçmişten Günümüze Türkiye ve Diasporası Arasındaki İlişki

Esasında, diaspora ve ana vatan arasındaki ilişki, tarihsel olarak karşılıklı dayanışma üzerine kurulu. Gurbetçilerin Türkiye’ye yaptıkları havaleler, maddi yatırımlar, memleketlerde inşa edilen evler, akrabalara gönderilen yardımlar, afetlerde yapılan ayni ve maddi katkılar bu dayanışmanın somut örneklerinden. Diasporanın, ana vatanla ilişkisini yalnızca maddi yönüyle değil, kültürel süreklilik ve kimlik aktarımıyla da ilintili. Avrupa’daki Türk diasporası, kültürümüzün taşınması, Türkçenin yaygınlaşması, kültürel pratiklerin sürdürülmesi gibi geniş bir yelpazede ana vatanın küresel varlığına katkı sağlıyor. Ancak günümüzde bu ilişki, sosyal medya üzerinden üretilen önyargılarla zedeleniyor. Bu, ekonomik sebeplerden çok, toplumda bir günah keçisi arayışını ve sosyal medyanın etkileşim cazibesini yansıtıyor olabilir.

Durum, yalnızca Türkiye’ye özgü değil; dünya genelinde diasporalar, ana vatanlarında benzer önyargılarla sınanıyor. Diasporalar hâlâ ne tamamen “içeride” ne de bütünüyle “dışarıda” olan bir konumu işgal ediyor; bu liminalite, onu ötekileştirme pratiklerinin hedefi hâline getiriyor. Eleştiriler, yüzeyde bireysel davranışlara yönelik gibi görünse de esasen toplumun kendi iç hesaplaşmalarını görünür hâle getiriyor. Zygmunt Bauman, diasporaların hem ana vatan hem de yerleşik toplumlar tarafından yanlış anlaşılmaya mahkûm bir figür hâline gelmeye müsait olduğunu söylüyor.

Hasar Tespiti Yapmak Adına

Bütün bunlar olup biterken, diaspora ve ana vatan ilişkisi ne tür hasarlar alıyor, hangi taraf yeni pozisyonlarına kayıyor henüz elimizde bunu değerlendirecek yeterli bir veri seti bulunmuyor, ancak mevcut tablonun fotoğrafını çekmeye çalışabiliriz. Zira, bu sistematik eleştiri ve ithamların, diaspora ile ana vatan arasındaki bağı, iletişimi ve belki de dayanışmayı etkileme potansiyelinin olduğu aşikâr. Ancak diasporanın 2024 yılındaki hareketliliğine bakarsak, tercihini yine ana vatandan yana yapıyor. Edirne Valiliği, Eylül 2024’te yaptığı açıklamada, sınır kapılarından giriş çıkış yapan gurbetçi sayısının 4 milyonu aştığını ve bunun rekor bir seviye olduğunu duyurdu. Bu bağlamda diasporanın pozisyonunun çok değişmediği ileri sürülebilir. Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) ise Avrupa’dan gelen Türklerin, turizm endüstrisine yaklaşık 20 milyar yıllık bir katkı sağladığını ve turizm gelirlerinde önemli bir yere sahip olduklarını ifade ediyor. Kısa bir medya taraması yaptığımızda artık yıl içerisinde gurbetçilerle ilgili çıkan haberlerin büyük bir kısmının “ekonomik” zeminde olduğu anlaşılıyor. Medyada uzun yıllar işçi ailelerinin sorunlarının önemli bir yer tuttuğunu düşünürsek, burada bir pozisyon değişikliğinden bahsedebiliriz. Ancak, asıl önemli olan sokağın nabzı ve aldığı pozisyon… Yıllardır süregelen ve hepimizin aşina olduğu, sosyolojik olarak diasporanın maruz kaldığı kimlik çatışması, kültürel aidiyet ve toplumsal kabul sorunlarını ifade eden, “Orada yabancı, burada Almancı” gerçekliğinin, meseleye ötekileştirici ve ekonomik pencereden bakan “Orada temizlikçi, burada paşa” söylemine dönmek üzere olduğunu ve bunun önemli bir pozisyon değişikliğine ve sosyolojik sonuçlara gebe olduğunu söyleyebilir miyiz?

Eski filmlerin zihnimize bir komedi unsuru olarak nakşettiği “gurbetçi” karakteri, son yıllarda nefret duygusuyla yaklaşılan bir simgeye dönüştü. “Gurbetçi” ve Almanya’da yaşam algısını şekillendiren eski ve yeni birçok klişe ve basmakalıp fikirler, Türkiye’de yayılmaya devam ediyor. “Misafir işçi” neslinin yaşanmışlıklarını dokümante eden DiasporaTürk’ün kurucusu Gökhan Duman, “Kurulu Düzen” serisinde günümüz Türkiye’si ve diasporası arasındaki anlam farklarını inceliyor. Serinin yazılarına ulaşmak için tıklayın.
TIKLA

Gökhan Duman

Yazar ve editör olan Duman, “11. Peron” ve “Göçüp Kalanlar” isimli kitapların yazarı, ayrıca “DiasporaTürk” isimli sosyal medya hesabının kurucusudur.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler