'Dosya: "Anaokulunda Müslüman Çocuklar"'

Anaokulunda İki Dillilik ve Çok Dillilik Tartışmasına Bakış

Anadili Türkçe olan göçmen kökenli çocukların çok dilliliğini nasıl teşvik etmeli? Anaokulunda iki dilli uygulamaların avantajları neler? Anaokulunda çok dillilikle ilgili temel tartışmalar, ailelerin daha bilinçli olması gerektiğini ortaya koyuyor.

Fotoğraf: MillaF/shutterstock.com

Almanya’da anaokullarındaki göçmen kökenli çocukların sayısı her yıl artış gösteriyor. 2007’de anaokullarındaki çocukların yüzde 23’ü göçmen kökenliyken, 2019’da bu sayı yüzde 28’e ulaştı.[1] Bu durum Almanca dışında farklı bir dil ile büyüyen çocukların ve çok dillilik konusunun anaokullarında daha fazla yer aldığı anlamına geliyor.

Çok dillilik, okul öncesi eğitimden bağımsız olarak göçmen kökenlilerle ilgili en sık tartışılan konulardan biri. Anaokullarında çok dillilik çocuğun gelişimi, eğitim hayatı ve dil edinimi açısından büyük önem arz ediyor. Almanya’da eyaletlerin eğitim programları çok dilliliğe değer verilmesini ve hem köken dilin hem de Alman dilinin gelişimine katkı sağlanmasını teşvik ediyor. Peki bu teşvik okul öncesi kurumlarında karşılık buluyor mu?

Anaokulunda Dil Çeşitliliği ve Çok Dillilik Temsil Edilmiyor

Almanya’da anaokullarında çok dillilik/iki dillilik yaygın bir fenomen değil. Anaokullarında ve Okullarda Çok Dillilik Derneği’nin (Alm. “Verein für frühe Mehrsprachigkeit an Kitas und Schulen”) 2014 yılında yayımladığı araştırmaya göre Almanya genelinde 1035 adet iki dilli konsepte sahip anaokulu var. Bu sayı Almanya’daki tüm anaokulu sayısının yaklaşık yüzde 2’sine denk. Toplamda 21 farklı dilin temsil edildiği bu anaokullarında, Almancanın yanında en çok İngilizce ve Fransızca eğitim verilirken, Türkçe, iki dilli eğitim veren tüm anaokullarının yüzde 4’ünde, yani 42 anaokulunda kendine yer bulmuş.[2]

Tek dilli eğitim sürdüren anaokullarında, çocukların köken dilleri devlet teşvikine rağmen anaokullarının günlük akışında yer almıyor. Bu durum çocukların ve ailelerinin dil çeşitliliğinin anaokullarında temsil edilmemesi demek.

Almanya’da 2017 yılında 19 anaokulunda yapılan bir çalışma ailelerin ve çocukların dil çeşitliliğinin anaokullarında görünür olmadığını, çok dillilik konusunun anaokullarının girişindeki selamlama afişlerinden öteye gitmediğini ve çok dilli materyallere erişimin de sınırlı olduğunu vurguluyor.[3] 2018 yılında yayımlanan, 19 anaokulunda rastgele seçilmiş 38 çocukla yapılan başka bir araştırma çocukların anaokulundaki akranları ile Almanca dışındaki bir dilde nadiren iletişim kurduklarını ve anaokulu eğitimcileri ile sadece istisnai durumlarda Almanca harici bir dilde iletişime geçtiklerini gösteriyor.[4] 

Çok Dillilikte İki Farklı Yaklaşım: “Immersion” ve “Submersion”

Okul öncesi eğitimde ve okullarda anadil eğitimi mevzusu çokça tartışılan bir mevzu. Özellikle akademide birçok çalışma anadilin bu kurumlarda öğretilmesinin çocuğun kimlik gelişimine ve dil edinimine yaptığı pozitif katkıyı, okula aidiyet duygusunu arttırdığını, bunun da çocuğun akademik yaşamına olumlu katkı sağladığını vurguluyor. Fakat çocukların iki dili eş zamanlı öğrenmekte güçlük çekeceği, son merhalede iki dilin de etkin bir biçimde öğrenilemeyeceğine dair bazı ön kabuller de mevcut. Peki ikinci dil nasıl öğrenilir ve bu hususta ne tür tanınmış metotlar var? 

İki dilli büyüyen çocukların eğitiminde kullanılan iki ana eğitim metodunu Daldırma (İng. “Immersion”) ve Batırma (İng. “Submersion”) oluşturmaktadır.

Daldırma, yeni dilin ancak o dilin doğal ortamına girerek öğrenilebileceğini ve ikinci dilin ana dilin edim yolu ile edinileceğini savunur. Bu yöntem özellikle iki dilli anaokullarında en çok kullanılan yöntemdir. Bu yönteme göre dil anaokulunda sürekli kullanılarak ve anaokulunun günlük akışına entegre edilerek öğretilir. Bu yöntemin savunucuları, ana dilin ikinci dil edinimini olumsuz etkilemediğini, aksine ikinci dil edinimine fayda sağladığını söyler.

Bugün anaokullarında “kısmi daldırma” denilen metot kullanılmakta ve bir dilin bir eğitmen tarafından temsil edildiği yöntem izlenmektedir. Burada bir eğitmen sadece çocuğun sahip olduğu ilk dili konuşurken, diğer eğitmen yeni dili konuşur. Herhangi bir dile ağırlığın verilmediği ve iki dilin anaokulunun günlük akışında eşit derecede konuşulduğu bir ortam olması sağlanır. Burada anadil teşvik edilir/ikinci dille eşdeğer kabul edilir ve anadili konuşmak bir başarısızlık göstergesi olarak kabul edilmez. Bu durum toplumdaki dilsel ve kültürel çeşitliliğin korunmasına da hizmet eder. Kanada, İsviçre, Lüksemburg, Belçika, Güney Afrika ve Avustralya gibi ülkelerde çok dillilik ve çokkültürlü eğitim desteklenir ve bu ülkelerde dil edinimi hususunda ağırlıklı olarak “daldırma” yöntemi kullanılır.

Batırma yöntemi ise azınlıkların dilsel ve kültürel asimilasyonunu öngörür ve göç alan birçok ülkede kullanımdadır. Bu yaklaşıma göre anadil, aile ve yakın sosyal çevre ile kısıtlıdır ve eğitim sisteminde kabul görmez. Burada ikinci dilin yani yerel dilin, anadilin kaybolması pahasına öğrenilmesi söz konusudur. İkinci, yani okul dilindeki başarısızlık bir yetersizlik göstergesi olarak kabul edilir ve destek eğitimler planlanır. Bunun dışında okul dili dışındaki dillerin kullanımı teşvik edilmez. Öğrencilerin kimliklerini, dillerini ve aidiyetlerini reddeden bu yöntemin okul başarısının önünde önemli bir engel teşkil ettiği düşünülmektedir. 

Ebeveynlerin Eğitimi Arttıkça Çift Dillilik Teşviki Artıyor

2015 yılında Berlin’de 110 Türkiye kökenli ebeveyn ile yapılan bir anket, ailelerin okul öncesi iki dilli eğitim hakkındaki görüşlerini ortaya koyuyor.[5]  Anketin sonuçlarına göre iki dilli eğitime yaklaşım evde konuşulan dile, ebeveynlerin gelir düzeyine ve eğitim seviyesine göre değişiyor. Ebeveynlerin eğitim seviyesi yükseldikçe Türkçe-Almanca iki dilli anaokullarına destek artıyor. Özellikle üniversite mezunu ebeveynler yalnızca Almanca konuşulan anaokullarına en çok karşı çıkanlar arasında. Düşük eğitim seviyesine sahip ebeveynler ise ağırlıklı olarak sadece Almanca konuşulan anaokullarını destekliyor. Aynı şekilde gelir düzeyi düşük olan ebeveynler orta ve yüksek gelir seviyesine sahip ebeveynlere kıyasla daha az iki dilli anaokullarını savunuyor. Evlerinde her iki dilin veya ağırlıklı olarak Almancanın konuşulduğu ebeveynler ise iki dilli anaokullarını desteklerken, evlerinde sadece Türkçenin konuşulduğu ebeveynler sadece Almanca eğitim veren anaokullarını tercih ediyorlar.

Burada özellikle anaokulu eğitmenlerine, anaokulu program ve materyallerini sağlayan yönetimlere, ayrıca ebeveynlere önemli görevler düşüyor. Eğitmenlerden çocukların ilk dillerine saygılı davranmaları ve iki dilli olmaları beklenirken, anaokulunun günlük akışında farklı dillerin temsil edilmesi isteniyor. Ve ebeveynlerle iş birliği yapmak da bu bağlamda önem kazanıyor.

Çocukların bir dilden daha fazlasını eş zamanlı öğrenme yeteneği var ve bu yeteneğin diğer dili baskılamayacak biçimde erken yıllarda öğrenilmesi önem arz ediyor. Sadece aile içerisinde konuşulan dil, unutulmaya ve asimile olmaya mahkumdur. Bu yüzden farklı dil kullanımları anaokullarında desteklenmeli ve yeterli dilsel girdi bu gündelik akış içerisinde sağlanmalıdır. Dil temaslarının eşit ve düzenli olmadığı durumlar ideal değildir ve anaokullarındaki çeşitliliğin sonucu olarak bugün köken dillerin anaokullarına entegre edilmesine yönelik talepler vardır. Bunların bugün tam anlamıyla karşılanamadığını ve bu çalışmaların artırılması gerektiğini söyleyebiliriz. 

“Anadil Kriminalize Edilmemeli”

İki dillilik literatürde teşvik edilirken, pratikte anaokulundaki bazı eğitmenler tarafından ilk dil yasaklanabiliyor. Duisburg Belediyesi’ne bağlı anaokullarında çalışan dil uzmanı Şeyda Altın* bu durumun çocuklarda derin izler bıraktığını söylüyor. “Çocuğun anadilinin yasaklanması özgüvenini de yitirmesine sebep oluyor.” diyen Altın, anaokulunda karşılaştığı bir olayı şöyle anlatıyor: “Bir anaokulunda, anadili Almanca olmayan çocuklara kötü davranan bir eğitmene şahit oldum. Çocuklara ‘Türkçe konuşmayın, yasak dil’ diye bağırıyordu. Önce anaokulu idaresine bildirdim, ardından Gençlik Dairesi’ne ilettim. Normalde anaokulu idareleri ve sorumluları da anadilin bu şekilde kötülenmesini istemiyorlar. Çünkü mevcut literatür bunun yanlış olduğunu söylüyor. Fakat şu an Almanya’da ciddi bir eğitmen açığı olduğu için, eldeki eğitmenlerle yola devam etmek durumundalar. Bunun için eğitmenlerin eksikliklerini doldurmaya, onlara seminerlerle hassasiyet kazandırmaya çalışıyorlar.”

Anaokullarında çocukların kendi aralarında sürekli Türkçe konuşmalarını da doğru bulmayan Altın, çocukların kendilerini Almanca ifade edebilmesinin, okula özgüvenle başlayabilmeleri için önemli olduğunu vurguluyor. Altın’a göre buradaki ayırt edici tutum üslup: “Çocuğa Türkçeyi yasak bir dil olarak sunmamak lazım. ‘Ne güzel iki dil biliyorsun. Türkçeyi biliyorsun, aferin. Türkçe dediklerinin Almancası nasıl, şimdi de onu öğrenelim.’ demek gerek. Çocuğun anadilini kabul ederek ikinci dilin öğrenilmesi teşvik edilmeli.” 

Burada “şikâyet” konusunun dilin yasaklanması, çocuğun anadilinde özgüveninin kırılması olduğunu ekleyen Altın, bu tarz durumlarda önce anaokulu müdürüyle konuşulmasını tavsiye edip ekliyor: “Eğer müdür meseleye müdahale etmiyorsa anne ve babalar Gençlik Dairesi’ne şikâyet edebilirler. Bu durumlarda aslında pek farkında olmasalar da ebeveynlerin büyük gücü var. Çünkü anneler-babalar, bu anaokullarının müşterileri. Anaokulu idareleri de müşterilerini kaybetmek istemezler. Aileler karşı çıktığında mesele başka boyuta taşınır.”

“Türkçe Benim Anadilim, İstediğim Zaman Konuşurum” 

Çocuğa anadili ile ilgili özgüvenin ailede kazandırılması gerektiğini söyleyen Altın bir örnekle bu durumu açıklıyor: “Çalıştığım bir anaokulunda eğitmenler sürekli ‘Türkçe konuşmak yasak’ diyor, bunu gören diğer çocuklar da birbirlerine baskı kuruyordu. Çocuklar Türkçe konuşan bir çocuğa Almanca, ‘Türkçe konuşamazsın’ diye kızıyorlardı. Yani anadilini konuşan çocuğu hem eğitmen azarlıyordu, hem de bu çocuk arkadaşları tarafından dışlanıyordu. Bu tepkiyi alan bir çocuk, benim hiç beklemediğim şekilde kendisine kızan arkadaşlarına şöyle dedi: ‘Türkçe benim anadilim. İstediğim yerde ve istediğim zamanda konuşurum!’ Benim müdahale etmeme gerek kalmadan çocuk en güzel cevabı vermişti. Çocuklar bu özgüveni ancak aileden alırlar. Fakat bu, ‘çocuk durmadan Türkçe konuşsun’ demek anlamına gelmiyor. Sadece çocuğun anadilinde özgüveni kırılmamalı.”

Literatürde tavsiye edilen çoklu dil edinimlerinin pratikte her zaman uygulanmadığını biliyoruz. Son 15 yıldır bu alandaki eksikliklerin giderilmesi için bazı girişimler mevcut. Fakat bu girişimlerden kalıcı sonuçlar ortaya çıkana kadar özellikle ailelerin anaokullarında yerel dillerin yanı sıra köken dillerin de edinimlerinin ve teşvik edilmesinin arkasında durmaları gerekiyor. Özellikle iki dilli anaokullarının arttırılması ile ilgili bir talepleri varsa bunu da gerekli mercilere ulaştırmalılar. Köken dilin eğitim sistemi içerisinde asimile olması nasıl kabul edilemezse, aynı şekilde çocuğun eğitim hayatını sürdüreceği yerel dilde zayıf olması da kabul edilemez. Bu bağlamda ebeveynler tam anlamıyla durumun ve haklarının bilincinde olmasa bile, iki dilli anaokullarının çocuğun gelişimi için büyük önem taşıdığı ve sayılarının arttırılması gerektiği bir gerçek. Bu minvalde yapılan çalışmaların desteklenmesi ve taleplerin aktarılması gerek.

Dipnotlar

[1] Statistisches Bundesamt (2019): “Statistiken der Kinder- und Jugendhilfe Kinder und tätige Personen in Tageseinrichtungen und in öffentlich geförderter Kindertagespflege am 01.03.2019”

[2]Verein für frühe Mehrsprachigkeit an Kindertageseinrichtungen und Schulen FMKS e.V, Bilinguale Kitas in Deutschland

[3]Jahreiß, S., Ertanir, B., Frank, M., Sachse, S., & Kratzmann, J. (2017). Sprachenvielfalt und Mehrsprachigkeit in sprachlich heterogenen Kindertageseinrichtungen. Diskurs Kindheits-und Jugendforschung/Discourse. Journal of Childhood and Adolescence Research, 12(4).

[4]  Jahreiß, S., Ertanir, B., Sachse, S., & Kratzmann, J. (2018). Sprachliche Interaktionen in Kindertageseinrichtungen mit hohem Anteil an mehrsprachigen Kindern. Forschung Sprache, 6(2), 32-41.

[5] Esen, E., & Taheri, A. İki Dilli Okul Öncesi Eğitim Hakkında Bilimsel Tartışmalar ve Uygulamalar ‐ Berlin’de Türk Kökenli Göçmen Çocuklar ve Gençler Örneğinde bir Giriş

Kaynakça

Bir Çocuk ‐ İki Dil Berlin Örneğinde Türk‐Alman Okul Öncesi Eğitim Koşulları ve Fırsatlar, Editör: Erol Esen

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler