Çatışma Kavramı ve Bilimselleştirilme Çabaları Arasında “Siyasal İslam”
Avrupa’daki Müslüman cemaatlerin başı, kendini tanımlama sorunu ve kavramlarla dertte. Hem Müslümanlar hem de Müslüman olmayanlar icat edilen kavramları tanımlamak için uğraşıp duruyorlar. Günümüzün kavramı ise uzun süredir belirsiz yapısını koruyan galat-ı meşhur “siyasal İslam”.
“Siyasal İslam” (Alm. “politischer Islam”) kavramına gerek siyaset bilimi gerekse İslam bilimleri alanında eleştirel yaklaşılır ve kavramın gayri bilimsel olması sebebiyle kullanılmaması tavsiye edilir. Ancak yine de tek tek her bir Müslümandan ve Müslüman derneğinden bu kavram hakkında ve genel olarak bu konuya nasıl yaklaşılması gerektiği hususunda her gün yeniden yeni görüşler ve fikirler istenir. Bu durumda Müslüman azınlık sürekli kendini haklı çıkarmaya ve savunmaya mecbur edilirken ırkçı söylem de kurulmuş olur. Savunmacı ve ofansif davranışları nedeniyle Müslümanlar kurban kategorisine alınır ve aşağılanır.
Avusturya bu bağlamda özel bir konuma sahip. Daha bir kez olsun tanımlanamamış bu popülist kavram temelinde “Siyasal İslam Takip Merkezi”nin (Alm. “Dokumentationsstelle ‘Politischer Islam’”) kurulmasına karar vermiştir. Aslında koalisyon görüşmelerinde kurulması öngörülen ve planlanan “21. Yüzyılda Antisemitizm, Din Kökenli Siyasi Radikalizm ve Irkçılık Dokümantasyon Merkezi” Yerine “Siyasal İslam Takip Merkezi” kurulmuştur. Mevcut araştırmalar demokrasi için en yoğun tehdidin sağcı radikalizmde olduğunu gösterirken bu girişimi anlamak mümkün değildir. Üstelik kamu hukukuna bağlı, dinî cemaat statüsüyle ülkedeki Müslümanların resmî temsilcisi olan Avusturya İslam Cemaati (IGGÖ) bu sürece dahil edilmemiş ve yaklaşan basın konferansları ve katılımcıları hakkında Avusturya İslam Cemaati bir kez olsun öncesinde bilgilendirilmemiştir.1
Kavramın Mevcut Durumu
“Siyasal İslam” kavramı popülist bir çatışma kavramıdır; bilimsel bir kavram değil. Bunu kavramın altında biriken tüm olgularda görmek mümkündür. Avusturya’daki anaokullarında ve ilkokullarda başörtüsü ya da “burka” yasağı “siyasal İslam”a karşı bir mücadele olarak savunuldu mesela.2 İleri derecede dışlayıcı olan bu tutumun herkesten önce çocuklar üzerinde bıraktığı etkiyi de güvenlik politikaları argümanlarıyla meşrulaştırdıklarında şaşırmamamız gerek.
“Siyasal İslam” kavramının net bir tanımına ulaşma girişimleri ve “İslamcılık” (Alm. “Islamismus”) ile arasındaki farkları bilimsel perspektifle ele alma ve anlama çabaları bize artık göstermelidir ki kavramın bilimsel açıdan sabit bir tanımını yapmak mümkün değildir. Bir grup, kavramı radikal sağcı gruplaşmalar ve militanlar için kullanırken; başka bir grup da siyasi ya da toplumsal alanda faal olan her muhafazakâr, Müslüman harekete siyasal İslam etiketi vurur. Yerine göre İslamofobik çevrelerin de bu kavrama başvurduğu görülür. Müslümanların her türlü siyasi girişim biçimine “siyasal İslam” damgası vuran İslamofobik çevreler insanları suskunluğa mahkûm etmek veyahut da tartışmalardan dışlamak için bile bu kavramı kullanmaktan imtina etmezler. Avusturya ve Almanya siyaseti bunun örnekleriyle doludur. Müslümanlar bu kavramla her seferinde objektif, siyasi ya da hukuki karar verme yetisinden mahrum bırakılırlar.
Ayrıca Müslümanların salt siyasi olmayan eylemlerinin bile “siyasal İslam” ile tanımlanmasına giderek daha fazla şahit olmaktayız. Bu tutumun dışlanan insanlar için sonuçları çoğunlukla nahoş ve genellikle travmatiktir. “Siyasal İslam” bir taraftan tüm Müslümanları kapsayacak şekilde genişletilirken; diğer taraftan kavrama sürekli olumsuz çağrışımlar yüklenir. Hatta Avusturya, nasyonal sosyalizmi etkisiz hâle getirmek amacıyla çıkarılmış Yasak Kanunu’na dayanarak bu belirsiz yapının yasaklanmasını talep edecek kadar ileri gitmiştir.
Bu yaklaşım nihayetinde her insanın ırkçılık karşıtı tutumunu, sosyal politikasını ya da her türlü başka angajmanını dinî değerleri üzerine kurabileceği anlamına geliyor- tabii bunlar İslami olmadığı müddetçe. Eylem serbestisine getirilen denetim ve kısıtlamaları gerekçelendirmek için legal aktiviteler bile öne sürülmektedir ve böylece bunlar kriminalize edilmektedir. Bu bağlamda ayırt edici tek kriter İslam dinine mensubiyettir. Bir eylem Müslüman olmayan insanlarda tolere edilir ve hatta hoşgörü ile karşılanırken, aynı eylem Müslümanlar söz konusu olduğunda kabul görmez. Eşitlik ilkesi böylece çiğnenmiş olur.
Orta Avrupa’daki Müslümanlar son yıllarda yoğun önyargılara ve ırkçı tutumlara maruz kaldılar. Sözde bilimsel altyapısı olan popülist bir kavramın bütün bir dinî cemaatle ilişkilerin ve yasakların temeline koyulması ise durumun vahametini ayrıca arttırmaktan başka bir şeye yaramamıştır.
Müslüman temelli radikalizmin varlığından şüphe edilmediği gibi; teröre ve arkasındaki ifsat ideolojisine açılan savaşın en ön safını örgütlenmiş Müslümanlar tutar. Bu olguyu farklı perspektiflerden değerlendirebileceğimiz yeterinden fazla kaynak ve doküman ise İslam ilahiyatı, İslam tarih yazımı, siyaset ve sosyal bilimler ve radikalizm araştırmaları tarafından önümüze serilmiştir. Solcu, sağcı, Hristiyan ya da Yahudi radikalizmi fark etmez; bu grupların tanımlandıkları kavram setleri asla sadece olumsuz, tartışmalı niteliklerden oluşmaz. Radikalizmin ilgili biçimini radikalizm olarak nitelendirmek genel olguya dikkat çekmek için yeterlidir her zaman. Radikalizm; hukuki, teolojik ya da toplumsal normlara aykırı davranarak haddi aşmak demektir. Bu haddi aşma eylemi toplumsal barışa zarar verir ve bireylerin ya da grupların haklarını ihlal eder ya da sınırlar.
Belirli durumlarda ilgili grup ya da organizasyonun ismi zikredilerek radikalizm kavramına sınıflandırıldığı görülür. Ancak radikalizm araştırmalarında farklı radikalizm seviyelerinin tanımlandığı ve siyasal aktivizmden radikalci düşünce ve eyleme geçişin açık bir şekilde izah edildiği unutulmamalıdır. Değişken kavramlar nihayetinde münferit insanların, kurumların, derneklerin ya da hatta tüm halk gruplarının dışlanmasına neden olmaktan başka bir işe yaramamaktadır.
Bu tip kavramsallaştırmalar bilimsel anlamda geçersiz; ahlaki anlamda -dışlama ve ayrımcılığa kapı aralaması sebebiyle- sorunludur. Konu bilimsizlik ve ırkçılık sosuna bulanmadan gündeme ciddiyetle taşınabilirse; dini ve kökeni fark etmez her insanın konuyu benimsemesinin, dert edinmesinin ve uğrunda çaba göstermesinin önü açılmış olur. Ancak o zaman terörizmle samimi bir mücadele yürütülebilir.
Tekrar tekrar talep edilen toplumsal entegrasyon ve aslında istenen dingincilik arasında bir gerilim alanı bulunur ki aralarında bir uzlaşma sağlamak mümkün değildir. Toplumsal ve siyasi süreçlere katılım beklenir ancak değerlerin ve dinin bu katılıma yansıması kesinlikle istenmez.
Avusturya İslam Cemaati (IGGÖ) “siyasal İslam” kavramının tanımlanabilirliğini derinlemesine konuşmak için bağımsız uzmanlarla birlikte bir çalışma gerçekleştirdi; böyle bir çalışmayla bilimsel olmayan bir kavram her ne kadar haddinden fazla değer görecek olsa da. Neyse ki davet edilen misafirlerin istisnasız hepsi bu kavramın kullanılmamasının daha iyi olacağını tavsiye etmişlerdir.
Dipnotlar
- Bu basın toplantısına İslam karşıtı tartışmalara olumlu yaklaşan ve bu tavrıyla kabul gören neredeyse her insan davet edilmişti. Müslüman cemaatlerinden, vakıflarından ya da Avusturya İslam Cemaati‘nden herhangi görevli ya da idareci ise toplantıda yoktu.
- Cami görevlileri, anaokulu pedagogları, yazarlar ve başka birçok kişi kendini birden bire bu haksız suçlama ile karşı karşıya buldu. Bunun tek nedeni ise artık mide bulandıran “Müslümanlar dışarı” sloganının “siyasal İslam’a” yöneltilen sözde eleştiriden daha az toplumsal kabul görmesidir.